bugün

Gördüğüm sağlam öpüşme sahnelerinden birini barındıran dizi. Gerçekten sevgili mi lan bunlar dedim içimden o derece yani.
(bkz: sıktı artık)
aklımı kurcalayan soru.

o ruj tabakasının altından mete o hatunun dudaklarının tadını alabildi mi?
iyi öpüşme sahnesiydi.
bir an noluyo lan dedim.
o kadar şarkı varken kalkıp musukiyi diziye alet etmeleri çok saçma olan dizi.
mete'ye muse'dan unintended şarkını armağan ettiğim dizi.
mete'nin öpüşmeyi soner'den öğrenmesi gereken dizidir. zira mete kızı yememiş kız meteyi yemiştir.
muratın gözünün bir açılıp pir açıldığı dizi. (bkz: maymun gözünü açtı)
el birliğiyle murat gibi teletabi ruhlu bir çocuğu nasıl canavar haline getirdiklerini izlediğimiz dizidir. aylin kaşarıyla soner denen yaratığın bir an önce cezasını bulması gereken dizidir de aynı zamanda. *

edit: aramızda soner ve aylin ruhlu kaşarlar varmış öğrenmiş olduk.
edit 2: gittikçe sayıları artıyor. bir de aşkı bahane etmeleri yok mu... şu durumda kendi kardeşleri ilerde eşlerini ellerinden alırlarsa ''aaa aşık bunlar'' diyip kendi elleriyle eşlerini verecekler. bu ne genişliktir ya.
-siyah beyaz televizyonun ilk geldiği yıllarda yayın sadece akşamları olurdu...
-üstelik bu televizyonların açılması için önce ısınması lazımdı. öyle bas düğmeye zort açılsın, dizi göstersin olmazdı. 10 dakika ısınmasını beklediğimiz anlar olurdu...

bu bölünde senaristler sınıfta kaldı diyebiliriz...

bir de devamlılık hatası vardı. selma ile yavuklusu boğazdaki restoranda el ele yemekteler. selma'ya yakın plan kestiğinde kadının eli omzunda; ohannes...

bu bölümde yönetmen ve kurgu yönetmeni de sınıfta kaldı diyebiliriz...

bu arada mete dilini mi kullandı?
uzun bir aradan sonra ekranlara geri dönmüş dizidir. o kadar tırtişko bölümden sonra, nihayet bir şeye benzemiş. her şey bir yana, murat...
allahım sana şükürler olsun! çok mutluyum çok çok çooook!!

murat, amip ebatlarındaki beyninle süleyman'ın peşine adam takmana popo organımla güldüm. kendine bir tane çakma süleyman bulmana, bu konuda bile soner'in gölgesinde kalmış olmana güldüm. şu sonu dört gözle bekledim, nihayet gerçekleşti. darısı ölümüne. gözünün önünde çattııır çatıır öpüşen, birbirlerine çoook yakışan (daha fazla acı çek ahaha) aylin-soner çiftinin üzerine arabayı sürdüreceğin buram buram belliydi de, allahın malı, senin umutsuz saplantılı platonik hastalıklı aşkının sorumlusu gariban şoför mü? hadi ezecek, ee, sonra al başına belayı. bencil mahlukat. sen hala süleyman'ın arkasından iş çevirmeye kalk, adam dolaylı yoldan seni de kurtardı. kahraman sülo'm, canım sülo'm, uçan sülo'm. bıyıklarına ölüyorum. öhm, neyse. murat, o yolda uçurumdan mı yuvarlanacaksın, kalp krizi mi geçireceksin, hastalığın mı azacak, ya da eve dönüp şeyine mi sıkacaksın bilemiyorum ama, ne yapacaksan yap bir an önce pliiz.

caroline, bu bölümde iyice belli oldu ki, sen caroline değil, bildiğin ayşe, fatma, emine, hayriye'sin. cemile'den parayı kaptığın gibi göğsüne tepiştirmen filan... ahahha. ali de sen paraları toplarken "avrupalı diye çingenenin tekini almışım meğeer" diye bir bakış attı sana.

"çok alışmıştık yea, kardeşimiz gibi olmuştu"
-buraya bir asdfghj eklemek zorundayım- mete, mustafa'ya kılın kadar ilgi duymuşluğun yok, şimdi de alışmıştık rererö. gel de benim külahıma anlat. zaten iyice bir tutarsızlaştın. beni neden sevmedin ali kaptaaaööönn diye böğürmelerini hatırlatacağım ama, faydası olur mu bilmem. damgalı öküz ali'nin yaptıklarını bir baston sayesinde unutmana da çok pis sinir oluyorum, adamı bir pışpışlamadığın kaldı canım. ne yufka yürekliymişsiniz be.

arif, hababam sınıfındaki ıh-hıhıhıhı diye gülen çocuğa mı özendin bilmiyorum ama, yemin ederim senin o güldüğün süre boyunca kanalı değiştirmemek için kendimi zor tuttum. bu dizinin reytingleri filan düşerse, bil ki senin yüzündendir. estauzubillah o nasıl sestir, o nasıl gülüştür... zaten seni konuşturmasınlar bence ya neyse. ayrıca anan da tam bir öküzmüş. cemile'yi ne bir eve buyur etmek, ne bir güle güle demek ne bir şey. ben mesuliyet kabul etmem dedi bıraktı gitti kadını bahçede. ayıp be.

şunu söylemeliyim ki, her ne kadar mete-inci aşkından kusmak istemiş olsam, şimdi aynı hisleri mete-kuzum jale ile tekrar yaşıyor olsam bile, lunapark sahnesi ve unutama beni cuk oturmuş. takdir ettim.
jale, içinde bir amina taşıyor olmanla senden daha da nefret ettim.

ayten, sendika avukatı olduğuna göre artık cengiz'le evlenebilirsin. hiçbir boktan anlamayan kız-solcu çocuk aşkı diye bir şey olmazdı tabi. tek eksiğiniz de halloldu. sonra da ortada viyak viyak dolaşan çocuklarınız olur.

cemile, caroline'e verdiğin ayarı, ekrem tatlıoğlu'na "destur bree!" tavrını ayakta alkışlıyorum canım. yalnız şu hemen babacım babacım moduna giriveren oğluna benzemezsen ve bu tavrını korursan daha mutlu olacağım. hatta daha katı ol cemile. ez, saldır, burunlarından getir cemile. beter olsunlar.

neriman, şu hayattaki tek derdinin cemile'nin möbleleri olmasına o kadar özendim ki... mesude de üniversiteye mi gidiyormuş? ahahaha. soner diye geberirken arada ders de çalışmış demek. bravo.

haftaya murat'ın helvasıyla şenlenen bir bölüm istiyorum. inan olsun ben de helva karıcam öyle bir şey olursa, ant verdim bak.
Her hafta yürek burkan eski şarkıları hatırlamamızı sağlayan dizi
kusura bakmasınlar ama artık iyiden iyiye sıkmaya başlamıştır. Bir de ne o öyle mete jaleyle öpüşüyor ama inci hocayı düşünüyor, aylin muratla evli ama soner'i düşünüyor, berrin hakanla evli ama aslında ahmet'i düşünüyor.yuh yani herkes bir üçgen oluşturmuş gidiyor. Ayrıca osman'ın sahnelerini de daha fazla uzatmasınlar o kısım ayrı bir sıkıcı.
evet önceden bu diziyi izlerken adıyla çelişmeyen bir zaman söz konusuydu benim için ama şimdi geçmiyor a.k zamanı diziyi izlerken. Biyolojik saatim mi çalışmıyor anlamadım ki.
seyredilecek yeri kalmamıştır. ama (özellikle soner - aylin sahnelerinde) çalınan eski şarkılar hatırına kanalı açık tutmakta fayda var. insan gerçekten mest oluyor o eski müzikleri duyunca. dün akşam ki ülker reklamı çok hoştu mesela. şunu da belirtmem lazım. her eve bir süleyman gerek. dahası yok...
dizideki murat karakteri lego adama benzemektedir.
isminin değiştirilip "baldızıma kaynadım" olması gereken dizi.

rtük tarafın uyarılmalı.
o yılların süper kahramanı "uçan süleyman" karakteri ile tanıştıgımız bölümdür.
gerçi nerimanın gazabına gücü yeter mi orası ayrı. ama olsun biz yine de pek çok severiz kendisini. bağrımıza basarız.*
sonerciğime de üzülüp salak demişliğim var bu bölüm.
al kızı git işte hacı. yemişim kara muratı da, aşkını da.
mantık hataların tavan yaptığı dizidir türkiye dizi tarihini saçmalamasıyla altüst eder .

süleymanın kariyer yerle bir her eve lazım değilmiş murat sakat haliyle evde mafya babası oldu .

soner , aylin aşkı yerle yeksan .
ilk bölümlerinde iyi giden sonraları sıçan ama yine de sadık izleyicileri tarafından izlenen dizidir.
haftaya yine bir yangın sahnesiyle daha karşılaşacağımız dizi.
yılların umursamaz geçişini tasdikleyen cümle. bir dizinin adını oluşturan kelime gurubu. diziyi izlemiyorum. yazacaklarım da diziyle alakasız.

zaman, saniyelerin birleşimi. bizim ürettiğimiz, bizim ortaya çıkardığımız saniyelerle ölçtüğümüz bir kavram. nasıl geçtiği asla bilinmeyen, anlık bir şey. öyle bir şey ki, asla anlayamayacağımız, asla kavrayamayacağımız ve her zaman eksikliğini hissedeceğimiz bir kavram. bulunduğumuz 'an'ı kavrayana kadar, o 'an' geride kalmış oluyor. ve asla yetişemiyoruz zamana. gerçek zamanlı olarak hissedemiyoruz hiç bir şeyi. kimsenin sesini gerçek zamanlı olarak duyamıyoruz. saniyede 340 metre yol alıyor havada, bize gelene kadar karşımızdakinden çıkmış oluyor ses dalgaları. biz anlayana kadar bizi geride bırakmış oluyor. ve zaman asla beklemiyor. hiç kimseyi, hiç bir şeyi beklemiyor. aynaya baktığımızda bile kendimizi görmüyoruz. çevremizdeki hiçbir şeyin o 'an'daki halini göremiyoruz. hepsi geçmişte kalıyor biz algılayana kadar. garip geliyor bu bana.

bahsettiğim 'an', insan icadı olan herhangi bir birimle ölçülen bir şey değil. zamanın en küçük parçası benim bahsettiğim 'an'. yine bir insan olarak benim bir tanımın darlığına sığdırabileceğim bir şey de değil. ölüm gibi. ölümden öncesinde, yaşıyoruz ve ölümle alakamız yok. ölümden sonra ölüyüz ve yine ölümle alakamız yok. peki niye korkuyoruz ölümden? peki insan ne zaman ölür? hemşirelerin, ölen hastanın ölüm saatini yazması gibi belirlenebilir bir şey değil ölümün ne zaman gerçekleştiği. dedim ya, 'an'lık bir şey. düşüncelerime sığdıramıyorum.

zaman geçiyor. asla geri gelmiyor. durmuyor ve beklemiyor. öylesine göreceli ki.. daha bir kaç gün önce başlamıştım okula oysa ki. annemin elini tutmak bana güven veriyordu. asla vazgeçemeyeceğim sıcaklığı hissediyordum elinden. ve az sonra bırakmam gerekecekti o eli. hiç büyümeseydim ya ben. annem-babam hiç yaşlanmasaydı. ölüme doğru bir adım daha atmasaydık beraber. tutabilseydik zamanı. karanlıktan korkmaya razıydım ben. kalabilseydik öylece..

daha dün gelmiştim liseye. yurtta okuyacaktım. annemin sıcak yüzünü arayacaktım yurdun soğuk duvarlarının arasında. bir çok insan tanıyacaktım. zayıf insanlar. zaafları için yapmayacakları pisliğin olmadığı insanlar. kimisi para için, kimisi kız için, kimisi bir kaç kişinin gözünde itibar kazanmak için pisliğini bulaştıracaktı çevreye. tanıdım hepsini birer birer. kalbim, insanların yalancı ve karaktersiz olmasından çok, dürüst sandığım insanların yalanları yüzünden kırıldı. kendi kalbimi tek umursayan yine ben oldum. hayat, ilkokuldayken silikonla bizi döven öğretmenim gibi, acımasızca geçti üzerimden. ve geçerken ders vermeyi ihmal etmedi, aklımda bulunsun diye..

aklımdakileri birleştirdiğimde anlıyorum insanın acizliğini. olmayan şeyleri, var gibi göstermeye çalışacak kadar kararlı, ancak olmadığını kabul edemeyecek kadar çaresiz. doğruları söyleyebilecek kadar cesur değil insanoğlu. çünkü aynı insanlar, yine doğruları kabullenebilecek kadar gerçekçi değil. gerçeklerin pazar payı yok insanların piyasasında. ve zaman geçmeye devam ediyor biz acı gerçekleri süslü yalanlarla saklarken. geç kalıyoruz bir şeyler için. geç kalıyoruz dürüstlük için. geç kalıyoruz, bir parça daha insan olmak için...

'eğri durursan yay gibi, elde tutarlar seni, doğru durursan ok gibi, yabana atarlar seni...'
artık harcamayın soneri mi böyle olmadı .
ilginç dizi geçen sene mete nin ali kaptan ın evini yakması ile ün yapan dizi de ali kaptan züğürt olmuş, cemile zengin ya da hali vakti yerinde diyelim, işin ilginç tarafı ali kaptan ın karolinden olan çocuğuna cemile bakıyor, mete vakti zamanında kendisinden şikayetçi olan babasını hastaneye götürüyor, gün gelir devran döner teması işliyorlar şu an.
--spoiler--

balıkçının eski karısı ve eski karısının yavuklusu oldukça oldukça ve oldukça sıkıcılar.

--spoiler--