bugün

yıllarca öss denen sınavda birinci olup, ilk 100'e, ilk 1000'e girip bunu başarı diye cebinde taşıyan öğrencilerin hayatta bir yere gelemediği gerçeğidir.

kaç tane birinci bir şirketin ceo'su?
sivil toplum'da bir türkan saylan, bir nasuh mahruki olmuş kaç tanesi var?
kaç tanesi önemli bir sanat eseri koydu ortaya?

ne oluyor olm bu birinciler?
egolarına yenik düştükleri için yıldızlar da kayar durmaz yerinde!
özel üniversitede okuyan düşük zekalılardan beklenebilecek bir iddia. ciddiye almayın arkadaşlar. rahat olun. sen de bi çay koy yiğenim. alphonse gel la sen de iç. evet.
(bkz: kıskançlık)

yine de haksiz olmayan bir onermedir.
bu kadar küçümsemek yanlış eğer şifre almadan bileğinin hakkıyla birinci olmuşsa çok emeği vardır tebrik etmek lazımdır. fakat öss'de başarı zekadan çok çalışmaya, disipline ve heyecana bağlıdır. derece yapan insanlar genelde ilkokul 1. sınıftan itibaren gecesini gündüzüne katarak çalışan, disiplinli öğrencilerdir. elbette bu onların çok zeki olduğunu göstermez ama emeklerinin takdir edilmesi gerektiği aşikardır. çok zeki bir insan dersleriyle ilgilenmezse ve hiç ders çalışmazsa öss'de çok çok başarısız olur. dediğim gibi öss zeka ölçen bir sınav değil bilgi ve pratik ölçen bir sınav.
hayatının merkezini bir sınav yapıp çalışıp başarılı olmuş kişinin, bunu hayatı boyunca kendisine bir üstünlük katıyor zannederek yaşaması sonucu ortaya çıkan egoya son vermek için dile getirilmiş gerçektir.
anladık mühendissin tamam, ben de herkesin kazanmak için ters takla atacağı bir sayısal bölümü istemeye istemeye kazandım ve ilk yılında bıraktım; çünkü puanımın hayatımın geri kalanını yönlendirmemesi gerekiyordu kardeşim. yüksek puan almak veya herkesin öveceği bir bölümde okumak sen mutlu değilsen veya karakterini oturtup adam olamamışsan hiç bir anlam ifade etmez.
o puanı aldın diye bir halt olunmuyor o puanı aldın diye ülkenin en gerekli en zeki insanı olmuyorsun anca sözlüklerde trol olmandan belli zaten.
Tek yönde işleyen kafa yapısı genelde bu tip sistemlerin birincilerini veya çok iyi dereceye girenlerini ya asosyal yapar ya da üstlerine pek de yakışmayan "sosyalleşme" çabalarına iter. Bir halt olamamak biraz ağır da olsa, mesela benim kafamda plaza erkekleriyle paralel bir duruş sergilerler. Sabah 9 - akşam 5 işi yapmayan birinin bu saatler arası çalışan, eli çantalı tiplere karşı hissettiği duygudur bir nevi. Onların o sistematik başarılarını takdir edebiliriz, tamam ama yemek aralarında boyunlarında unuttukları departman üstü isim kartlarıyla "Aynur Hanım şöyle dedi" muhabbetlerinden itilmektir bir nevi yaşanan durum. Bir sahtelik vardır üstlerinde. Ne bileyim, Koray Candemir gibi kalın bir sesle konuşmaya çalışmak, kolsuz o pofuduk montlardan giymek gibi bir yapmacıklık işte. ÖSS birincilerinde de genelde bu durum olur. ÖSS veya benzerleri diyelim. Kim bir milyon ister yarışmasına çıkıp Pink Floyd'u bilemediği zaman, her yol ...'ya çıkar lafındaki boşluğa "Roma"yı getiremediği zaman gibi yanlış verilen cevaplardan destek alarak kötülemek daha kolay olur onları. Haliyle bu tek tip başarı ve üstlerine yakışmayan sosyalleşme çabaları, "ben birinciyim" ukalalığını doğruyorsa işte biz o gün tükeneceeeğiz.
şimdi o adamı alsan gel kanka pes yapalım desen bilmiyorum diyecek o zaman gel bi batak atalım diyeceksın o ne ki diyecek bütün ömürü boyunca başını derslerden kaldırmamış ot gibi yaşamış tabi bise olmaz o adamdan.