bugün

her sabah kafa siken hede höde.
balkondan sepet sarkıtarak domates istediğinizde mahsus çürükleri dolduran arabacı.
Annemin ' sanki seyahate çıkmışlar gibi hızlı hızlı gidiyorlar.Öteberi satma peşinde değil bunlar.Bir türlü yakalayıp portakal alamadım ' dediği esnaf takımıdır.
az önce kapımızın önünden geçen bu hedönün dediklerini yazıyorum:

patates var, soğan var, patates var, domates var, soğan var, patates var, domates var, patlıcan var, patates var...

hayır duyan da sana ki adam milyonlarca farklı çeşit sebze satıyor. güldürdü bak şimdi.
hergün, kapımızın önünden yanlari açık römörküyle birlikte geçen, çocukluğumdan beri belki de birçok kez birşeyler almaya gittigim, anonsunu her duyduğumda beni çocukluğuma döndüren arabali seyyar saticidir..
(bkz: binbir çeşit)
genellikle sokak aralarında seyyar vaziyette dolaşan ve sebze - meyve satan
perakendeci.
yani, dolaşırlardı.. artık ne görüyor, ne de denk geliyorum.

biraz içimi dökmek istiyorum:

çocukluğumun en güzel detaylarından biridir zerzevatçılar. poposunda römorkla gezen, bu römorkta muhtelif sebze ve meyve satan bi' zerzevatçı dolanırdı mahallemizde. "zerzevatçiiiiiiyavvv" diye uzatır; mahalleliye reklam ederdi kendini. elindeki kepçeyi bir hışım bırakan anne ve annelerimiz bir hışım sokağa seğirtir, römorktaki ürünleri inceler, ve ihtiyaç dahilinde olan ürünlerin pazarlığını yaparlardı. oldukça hummalı bir pazarlık söz konusu olurdu. bu esnada biz de koca traktör tekerini inceler, tekerin dişlerinin arasına kıkırdaktan hallice olan ellerimizi sokar, güya ölçü almaya çalışır ve ağız çehremizin kenarındaki ekmek arasından arta kalan peynir bakiyelerine aldırmaksızın kıkırdardık. netice olarak annelerimiz ve zerzevatçı arasında gerçekleşen hummalı pazarlık sonlanır ve bir iki kilo yeşillik alınırdı. yazın kavurucu sıcağında alnının çatından terlemiş olan zerzevatçı abimiz bir hışım kontağa parmaklarıyla tekrardan yüklenir ve oldukça gürültülü bir şekilde sokağı terk ederdi. biz çocuklar da peşinden koşar, şen kahkahalarla kendimizce uğurlama merasimi yapardık.
aradan yıllar geçtikten sonra işi daha da ilerleten pek çalışkan zerzevatçımız, iveco marka kamyonet almıştı. işin esprisi kaçmaya, tadı tuzu bozulmaya başlamıştı sanki.. mamafih, biz de büyümüştük biraz. kovalayarak gerçekleştirdiğimiz uğurlama merasimleri sonlanmış, iveco kamyonetin o tatsız sesine ve kara duman atan vaziyetine eşlik etmeyi bırakmıştık. gel zaman git zaman, seyyar sebze tüccarı da yok olmuş ve gitmişti. hep bir eksiklik, hep bir sessizlik olmuştu. her gün yaşanılan o tatlı heyecan bir anda uçtu ve gitti. geriye sadece, sokağın havlayan sakinlerinin pek ala bir telaşla kovaladığı hurdacılar kaldı. zerzevatçının tadını veremedi..

sonra mı?
büyüdük...
Tarihin tozlu sayfalarına girmesine ramak kalmış meslek.

Oysa ne samimi, ne büyük konfordur...
Pazar ayağınıza gelir...