bugün

m.s. 869 yılında doğu afrika'dan ve zengibar'dan (bugünkü tanzania) zorla yakalanarak getirilen ve savaş esiri konumunda bulunan zenci kölelerin abbasi imparatorluğuna karşı başlatmış oldukları isyandır, 14 yıl sürmüş imparatorluğu sarsmış ve 883 yılında güçlükle bastırılmıştır.
Abbasi dönemi mühim isyanlarından biridir. Nitekim Emevilerin son dönemi ile ilk başta Abbasoğulları ile işbirliği yapan kesimler sonrasında Abbasilere karşı ciddi direnişler gerçekleştirmiştir. Kapıyı ilk olarak Babek el Hürremi açmış, ardından ise zenc isyanı ve devamında karmatilik gibi batıni akımlar ilk dönemde ismailiye mezhebinin teolojik etkisi ile isyan etmişlerdir. Eelbette bu tip isyanların sosyo-politik sebepleri, teolojik sebeplerinden daha fazladır. Ancak ne var ki orta çağ islam dünyasının ve tüm geçmiş medeniyetlerin hegemonya kurma unusuru olan ''din'' ve teolojik temel bu tip hareketlerden bağımsızdı denilemez. Her ne kadar teolojik; açıkça yazmak gerekirse islami bir yönü olmamalarına rağmen. Tabi bu zihniyetin devamı sonrasında safeviyye hareketi ve şah ismail ile devam etmiştir. Kısaca yakın tarihimize de yansımaları olmuş, günümüzde ise anadolu aleviliği biçiminde yaşamaktadır. Her ne kadar aralarında ciddi farklılıklar olsa da, isnad noktaları aynıdır yani Hz.Ali; yani islam'ın en mitolojik karakteri...

Abbasi dönemi bu tip isyanların pimini ilk olarak Babek el Hürremi ve Hürremi hareketi çekti demiştik, peki onları ve hareketlerini tetikleyen güç ne idi? Araştırmalar gösterdi ki tarihsel süreçteki toplumsal hareketlerin tümü, neredeyse kendinden önceki hareketlerin devamı niteliğinde olmuştur. Aynı teolojiler, aynı sosyo-politik argümanlar ve aynı örgütleniş biçimleri tüm bu farklı zamanlardaki farklı coğrafyalarda cereyan eden hareketlerin belli bir noktadan, belli bir teolojik temelden beslendiğini göstermiştir.
Öncesinde Persler döneminde Mani'nin başkaldırısı, ardından Sasani dönemi en çetin isyanlarından mazdek isyanı ve devamında islam sonrası dönem içerisinden karşımıza çıkan Babek isyanı tüm bu anlattığımız sürecin devamı niteliğindedir. Zenc isyanına gelmeden, bir bakıma islam sonrası arap hakimiyetinin başladığı eski Sasani toprakları üzerindeki isyanları iyi okumak, doğru değerlendirmek ve tümevarım yöntemi ile bir teori ortaya koymak gerekmektedir. islam öncesi dönemde zerdüşt rahiplerin önderliğinde çıkan bu isyanlar, islam sonrası dönemde, her durumda görüldüğü gibi siyaseten güç devşirmek isteyen şovenist halkların Hz.Ali şemsiyesi altına girmesi bu tip hareketlerin islam öncesi ve sonrası dönemde halk üzerinde siyasi nüfus elde edebilmek için teolojik argümanlar kullandığını göstermektedir.

Zenc hareketinin siyasi, sosyolojik ve teolojik temelini atan isyanlara bir göz atalım resmin bütününü görmek açısından;

(bkz: mazdek isyanı/#20410420)
(bkz: babek/#20412538)

bu iki isyan ve daha öncesinde mani'yi yani maniheizmi iyi anlayıp, doğru değerlendirebilirsek, islam sonrası dönemdeki ''Ali'' adı etrafında cereyan eden şuubi hareketleri daha iyi okumuş olacağız. Kısadan biraz fazla açıklamamızın ardından Zenc isyanına geçebiliriz;

Abbasi islam imparatorluğunu döneminde -Babek el Hürremi hareketinin olduğu gibi- diğer bir toplumsal başkaldırı zenci kölelerden geldi. 869’dan 883’e kadar tam 14 yıl sürdü.
Taberi’nin verdiği bilgilere göre isyan kanallarda çalışan zenciler tarafından çıkarıldı. Bu köle-isçilerin görevi Aşağı Mezopotamya’da ekilebilir tarım arazisi oluşturmaktı. Fırat ve Dicle nehirlerinin birleşip Şattülarab adını aldığı Basra’nın doğusundaki delta bölgesinin topraklarını tuzdan arındırarak işlenebilir duruma getiriyorlardı.. Bu yüzden kölelere ''Şurciyyun'' yani tuzcular ve ''Kessahun'', süpürücüler deniyordu.

Bu köleler ya Doğu Afrika’dan, Zengibar’dan (bugünkü Tanzanya) zorla yakalanarak getirilmiş ya da imparatorluğa bağlı ülkelerden vergi olarak alınmış, savaş esirleri durumundaydı. Bu noktada belirtmeliyiz ki Abbasi imparatorluğu zenci köleleri o kadar da insani koşullarda çalıştırmamıştır, her ne kadar Kur'an'da kölelik yasaklanmış ise de, ilkel-kapital düzeyde büyük bahçe sahipleri ve maraba kısmı diyeceğimiz aralarında uçurumlar olan bir toplumsal yapı baş göstermişti. Hatta o dönemin minyatürlerine bile yansımıştır bu köleci zinhiyetin vahim durumu;

görsel

resimde gördüğünüz gibi ''efendiler'' ve ''zenci köleler'' var. Nasıl bir zihniyet olduğunu tasavvur edebilirsiniz.

işte bu noktada bir açıklama gerekiyor ki o da şudur, dini algıların ve eğilimlerin içinde bulunduğunuz toplumun sosyo-politik hastalıkları, çarpıklıkları ile ilgisi yadsınamaz bir gerçekliktir. Örnek olarak Sasanilerin yıkılmasından sonra başlayan islam hegemonyası şuubi hareketleri, ardından da şiiliği doğurmuştur. Sonraki tarihsel süreçlerden bir örnek daha, Pers ve Sasaniler döneminde ciddi şekilde aşağılanmış, hatta yok sayılmış Kürt nüfusun, Farslar gibi şii olmayıp Şafii mezhebini benimsemeleri de tesadüfsel bir süreç değil, eski dönemden kalma Fars zulmüne karşı bir tepkisel hareket olarak yorumlamak doğru olacaktır. Nitekim Kürtlerin çoğunluk olarak Şafii mezhebine mensup Müslüman olmaları tesadüfsel bir süreç değildir. işte bu sebeptendir ki ''muktedirin dini anlayışını'' sömürülmenin bir aracı olarak gören kesimler, ''muktedirin dinini'' değil, daha çok ismailiye mezhebinin ortaya attığı batıni/ezoterik teolojiye sahip heterodoks anlayışları benimsemişlerdir.

Sonuç olarak, kendilerini ezen ve insan yerine koymayan efendilerinin dini ''Ortodoks'' islami değil, tersine onlara karşı haklarını savunacak, adalet ve eşitlik getirmeyi vaadeden ''Heterodoks islami'' (Aliciği) benimseyeceklerdi. Böylece ''Sahib'uz-Zenc'' olarak kendilerini kurtaracak Ali soyundan birini, Muhammed b. Ali’yi buldular.

Adından da anlaşıldığı gibi kendisini Hz. Ali’ye dayandırdı. Çünkü ezilmiş halkların kullandığı teolojik perde Hz.Ali idi. bu islam'ın ilk yüzyılında böyleydi, son yıllarında da böyledir, garip bir biçimde... Başarı kazanmak istiyen ''Alicilik'' kisvesine bürünüyordu, bırakın ali'yi islami herhangi bir yönü olmamalarına rağmen. dini siyasete alet etmek bu oluyor tam olarak.

Sahibuzzenc diye anılan Ali bin Muhammed, Abbasilerin başkent olarak kullandıkları zamanlarda Samarra’da yaşıyordu. Abbasi halifesi Musta’ın döneminde islam dünyasında Şiiler olmakla beraber islam'a ve araplara muhalif olan her kesim mehdi inanışı ile kurtuluşa ereceklerinin hesabıbı yapıyorlardı, nitekim batıni/şii ekollerde yüzlerce mehdi ortaya çıkmıştır, şimdi ki gaybette olduğuna inanılan ''mehdiye'' kadar. Nitekim imparatorluğun dört bir yanında mehdi iddiasıyla ayaklanmalar birbiri ardınca patlak veriyordu. Yani Ali bin Muhammed teolojik zamanı ve trend akımı iyi yakalamıştı bu bakımdan. Yani din perdesi altında siyasi güç devşirmek; islam aleminde tüm devletlerin ve hükümetlerin yaptığı şey...

Biruni’nin anlatımına göre Ali’nin, Hüseyin kolundan sekizinci kuşak torunu olan Muhammed yani al-Burkui'nin iranlı olduğunu ileri sürenler olduğu gibi, melez olduğunu söyleyen yazarlar da bulunmaktadır. Ben ise kendisinin Sasani döneminde Bahreyn'in Sasani toprağı olması dolayısıyla kendisinin zerdüşt bir arap olduğu kanısımdayım, yani Farsların ''siz farssınız'' dediği araplardan... Nitekim iran bugün Güney Azerbaycan'da ''siz ari ırktansınız, türk değilsiniz'' diyor, zihniyet hiç değişmemiş bu fars şovenizminde. Tarih tekerürden ibaret oldukça hem sıkılıyor, hem de şaşıyorsunuz haliyle.

Louis Massignon'a göre, bir ihtimal bölgede yeni başlamış Karmati propagandasıyla ilişkisi olan Raşit Kurmati adında biri onu destekledi. Raşit Kurmati’nin, bazı kaçak zenci kölelerle kurduğu gizli örgüte (ubbak), Babeki-Karmati usülü bağlılık yemini(bir bakıma ikrar verme diyebiliriz) ile girdi.Başkent Samarra’dan Bahreyn, Basra, Kufe, Bağdat gibi şehirlere giderek kuvvet toplamaya başlayan Ali Bin Muhammed Kısa zamanda başına geçtiği örgütü büyütüp geliştirdi.Ali b. Muhammed, bataklıklarda çalışan kölelerle irtibata geçiyor tebliğ yapıyordu. Köleliğin sona ereceğini, özgür olacaklarını söylüyor ve Kur’an’dan ayetler okuyordu. En çok öne çıkardığı “Allah mu’minlerin canlarını ve mallarını cennet karşılığı satın almıştır” (Tevbe; 9/111) ayetiydi. Bu ayeti okuyarak Allah’ın kullarının insanlar tarafından alınıp satılamayacağını, yegane satın alanın Allah olduğunu söylüyordu. 255 hicri yılının Ramazan ayında (Eylül 869) Kuran’dan, ''Kendilerini savaşmaya ve bıçağa adamaktan )'' söz eden ayeti okuyarak büyük isyanı başlattı.

Baskınlar düzenliyor, gemilere el koyan ve karşı oldukları hareket gibi tam bir yağmacı zihniyete sahip bu oluşum sanıldığı gibi ''zenginden alıp fakire veren'' bir yapı değildi. Anlamsız biçimde bu ve bu tipteki hareketleri ilkel-komünal, eşitlikçi hareketler sınıfına sokan insanların varlığı da göze çarpmaktadır. Ancak bir gerçek var ki, Zenc isyanı öncüleri, Abbasiler kadar mal ve servet düşkünü tiplerdi. Amaçları sadece var olan otoriteyi şu ve ya bu şekilde yok etmek ve egemen güç olmaktı. Kaldı ki eşitlikçi hakperest olsunlar.

Hareket belli bir noktada başarılı oldu denebilir, nitekim El-Muhtare isimli bir şehir kurmuşlardı. Hatta El-Muhtare’de kendilerine özgü para bile bastırdılar.

Her ne kadar söylemleri islami olsa da, inanç ve temel pratiklerinde islam'ın temel teolojisinden eser bulamazsınız. islam ve Ali ismi o dönemde ''popüler'' olmuş bir akım olması sebebi ile farklı türdeki bir teoloji ile halklar üzerinde propoganda yapmanız hemen hemen imkansızdır.

Bu hareketin teolojisi biraz da Ezarika Hariciliği ve zeydiliğe benziyor. Çünkü Ezarike hareketi islam tarihinde tanınmış bir guruptur. Özellikle Sıffin Savaşında. Halife seçiminde zenci-beyaz herkesi eşit görürler. imametin Emevî-Haşimî olmaksızın soya bağlı olmasını reddederler. Bu nedenle Şiiliğin soy verasetine dayalı imamet anlayışı onlarda haklı olarak yoktur. Ezarika Hariciliği daha çok islam öncesi ve sonrası dönemde aşağılanmış bedevi, şehirleşmemiş arap toplulukları arasında demokratik istemler ve hareketler biçiminde ortaya çıkmıştır, nitekim Sıffin'de haricilerin taleplerinin dinlenmemesi, islam'ın bugününe bile etki etmiştir, her ne kadar sizler haricileri ''cani'' biliyor olsanız da. Çünkü kafanızda kutsallar var ve düşünmekten imtina ediyorsunuz, neyse konumuz dağılmasın.

Peki neden zenc hareketinin Şii sembolleri kullandı? Kullanmasında ana amaç ise Şiilikte yeryüzünü adaletle dolduracak ve kötülüklerden temizleyecek “beklenen mehdi” anlayışının ezilen halk kitlelerinde uyandırdığı heyecan sebebi ile olduğu anlaşılır bir olgudur. Nitekim bu nazariye müslüman halkları uyandırmaktan çok uyutmuştur, bunu da eklemek gerek.

Sonuca gelecek olursak bataklık ortasına kurdukları özgürlük şehri el-Muhtare’de 14 yıl hüküm sürdüler ve ölesiye Abbasilerle savaştılar, nitekim ibn'ul Esir bu mücadelede aşağı yukarı 500.000 kişinin öldüğünü kaydeder.

Ancak başta da söylediğim gibi bu hareket de hak hukuk kavgası olmaktan çıkmış, kendi kompradorlarını yaratan bir hal almış, El-Muhtare’de kurulan düzen amaçlarından başta da söylediğim gibi saparak, savaşılana benzemiş, kendi ''krallığını'' ve sefahetini oluşturmuştur. Zenc hareketi liderlerinin en az Abbasiler kadar şa'şaalı hayat sürmeleri alt tabanda ve kendi içinde isyanlar doğurmuştur. Kurumsallaşan zihniyetlerin kaderi ve tüm ''hak hukuk'' perdesi altında cereyan eden olaylar tarihten bu yana kendi kan emicilerini yaratmıştır maalesef. Zenc hareketi de buna örnektir.

Peki Zenc hareketi ve Ali bin Muhammed' yani sahibuzzenc'e ne oldu? Mazdek'e ve Babek'e olanın aynısı tabi ki.
Abbasiler, Saffari ve Tolunoğulları tehdidi ile uğraşmakta olduğundan, Zenc hareketine karşı güçsüz kalmışlardı, kaderin bir cilvesidir ki Babek hareketinde olduğu gibi yine bir Türk komutan Abbasileri Zenc'lerin elinden kurtarmıştır. Bu isyanın da kanlı bir şekilde, vahşice bastırılmasında, Babekiler’de olduğu gibi bir Türk kumandan ve birliklerinin rolü olmuştur. 837’de Afşin’in birlik kumandanlarından Boga’nın oğlu olan Musa, imparatorluğun Doğu eyaletleri genel valisiydi. 873’te Zenci isyanı Ahvaz’a ulaştığında Musa duruma müdahale edememiş, eyaletlerindeki karışıklıklar yüzünden ordusunu çekmek zorunda kalmıştı. Ancak Boga oğlu Musa 881’de Al-Muvaffak’a (kendisi Türk'tür), kendisinin imparatorluk yönetimindeki etkinliğini artırmış. Onun kumandası altındaki Türkler, Nihayet el-Muvaffak komutasında düzenli bir ordu ile zencilerin eline geçen şehirleri bir bir kuşatmaya başlamışlar ve çok kanlı biçimde bu isyan hareketi 14 yıl sonra bastırılmıştır. Liderleri Ali b. Muhammed’in başı kesilerek bağdat sokaklarında sergilenmiştir, hatta cesetlerin cayır cayır yakıldığını da tarih yazmıştır. Kısaca Abbasi dönemi ikinci büyük isyanı çok ciddi ve kanlı bir biçimde ve yine bir Türk komutan tarafından bastırılmıştır.

Genel olarak teolojisinden, savunduğu değerlerden bahsettiğimiz Zenc hareketi, islam'ın tarihsel süreçteki yolculuğu ve teolojik anlayışının bugününe, özellikle anadolu islam algısına olan etkisi bakımından mühimdir. Mühim olmasının asıl sebebi, yavaş yavaş taşları yerine oturtuyor olmamızdır. Çünkü karşımıza çıkacak olan tablo islam'ın kendisinden oldukça uzaktır.