bugün

canakkale kilitbahirde bulunan askeriyeye bagli bulunan kamp yeridir, denizi bi boka benzemez kizlari ve tostlari tadindan yenmez.
kılçığı yeşil olan balık.
hakan günday'ın belki de aforizma olayını çok kasmadan yazdığı tek roman. bu kadar az aforizma olması hayrete düşürüyor insanı.

--bazı bazı spoiler--
bir de anlatmaya nereden başlasam kitabı oldu benim için. çünkü bir türlü, beğendim mi, beğenmedim mi anlayamadım. tek bildiğim şey bir şeylerin yine biraz aceleye gelmiş olması, yine havada bırakılması. belki de bunu bilerek yapıyordur hakan günday bilmiyorum. ama diğer kitaplarına oranla sanki bunda biraz daha fazla hissettiriyor bu duyguyu. genelde az karakterli romanlarını okurduk, bu sefer karakterler artmış ve sanırım bu yarım hal, karakterler arası geçişin ya da karakterlerin okuyucuya sunumunun çok iyi olmamasından kaynaklanmış. yani hani o bayıldığımız kişilik bölünme seviyesindeki kendi başına kalışlar, düşünme seansları bu kitapta çok fazla yok. olsaydı... işte o zaman tadından yenmezdi. çok müsait konu çünkü. nihayetinde anlatmak istediğim zargana'nın nefretini göremedim ben, içindeki o kini veya yaşadıklarının uğrattığı o ruhi çöküşü. kitabın geneline bakarsak yine o hayata karşı alınmış guard ve sertliği görebiliyoruz, tamam ama yeterli değil. zargana'nın tecavüze uğrayışını mesela acayip yazmış oysa ki. ruhunuz daralıyor okurken ama yalnızca tek bölüm işte. böyle bir duruma maruz kalmış küçük bir çocuğun orta yaşlı bir adama dönüşme sürecini izleyemiyoruz mesela. sadece ucundan yakalıyoruz senaryoları ve onlara hayat veren oyuncuları sayesinde. bu da yeterli olmuyor.

keşke, keşke biraz daha ayrıntı, biraz daha kişilik tasviri olsaydı. bir de işin içinde aşk var ki bu romanda, ben de olsam berlin'e dönmezdim.
--bazı bazı spoiler--

aforizma yok dedim ama, hani olanından minik bir kuppple;

--yine spoiler--
insanları anlamak zor değil. hepsinin de doğum izleri gibi karakter izleri var sağlarında sollarında. biraz dikkatli bakmak yeter. haritalara benzerler. ölçeklerinin nerede yazıldığını bulana kadar korurlar esrarlarını. sonra bir güneş kadar bilinir hayatları. sarışınlara benzeyen hayatları. güzel ama aptal hayatları...
--yine spoiler--


yine de; okunur ki bu.
Gece ışıkla kepçe ile tutulan fosforlu balık. Çok güzel olur yemesi.
(bkz: kaçın lan kaçın)

(bkz: geri geldi)
(#1806459) gülmeme sebep olmuş yazar.sevabını üstlensin ben karışmam.
yelkenden bitme balık türüdür gayette kıvraktır...
Zargana balığını anlatmak gerekirse, ince ve uzun bir yapısı ve kılıç balığına benzer bir çenesi vardır. Rengi gümüş olmakla beraber ağırlıkları 200, 300 grama kadar ulaşmaktadır. Boyları ise 60 santime kadar uzar, Gözleri iri ve her iki çeneside gaga gibi uzundur. Bulundukları bölgeler ege, akdeniz, karadeniz de bulunmaktadır, Ayrıca zargana balığı istanbulda kofana, lüfer ve akya balıkları için başlıca yem olarak kullanılıyor.. zargana balığının avcılığı nisan, mayıs, haziran, temmuz, ağustos ve eylül ayına kadar devam etmektedir. Amatör balıkçılar için en güzel yönü ise kıyıdan avlanmasıdır, zargananın avında kullanılabilecek yemleri genel olarak sayacak olursak sardalya, sülünes, hamsi, kefal yavrusudur.

Zargana avında kullanacağımız yemler yukarıdada bahsettiğimiz gibi sardalya, kefal yavrusu ve sülünes olacaktır, zargana su üstüne yakın yüzdüklerinden en iyi takım şamandıralı takımdır. Oltamızın misinası fazla kalın olmamalıdır, zargana azda olsa mücadeleci bir balıktır ancak buna rağmen misinanıza kolay kolay zarar veremiyecektir, bu nedenle misina kalınlığı normalde 0,20 olmakla beraber en fazla 0,30 numarayı geçmemesi gerekmektedir. Beden 0,20 misinadan yapılır ve benden uzunluğu en fazla 90 santimi geçmemesi önerilir çünkü zargana yüzey su balığı olduğu için daha fazla bedeni uzatmanız avcılıkta işinizi azda olsa zorlaştıracaktır. Not: denizde şiddetli akıntı varsa beden 100 santime kadar uzatılabilir, akıntı bu uzantıyı su yüzüne çekmektedir, oltamızda kullanacağımız iğne 8 veya 10 numara, çapraz beyaz ince iğne yada sinek iğnedir, şamandıra seçimi olarak benim tavsiyem heryerde rahatlıkla bulabileceğiniz zargana topu (renkli) yada ince uzun hafif şamandıralar kullanabilirsiniz, her iki seçimde gayet uygundur. Ancak zargana topu kendiliğinden ağır olduğu için oltanızı kontrol etmek vede uzağa atış yapmanız daha kolay olacaktır, böylece oltanıza ekstradan ağırlık takma gereği duymazsınız.

(bkz: copy paste yaparken dikkat edilmesi gerekenler)
Deniz kenarına gidip istavrit yakalayamama sonucu bari zarganaya atalım diye 2. sınıf balık mualemesi gören tür.
Kılıç balığını andıran bir görüntüye sahiptir.
hakan günday'ın 2002'de çıkan, son cümlesiyle insanı büyüleyen, tekrar okuma arzusu uyandıran 2. kitabı.
ilginc bir sekilde kendi actigi basliklara ard arda yine kendi giri girerek surekli basligi canli tutmaya calisan ucuncu nesil abi. ucuncu nesil dedim!
5 tane giri gozuken basligin ucu kendisine ait surekli giriyor.
iyide onları ilk giride belirtmek varken niye?
ucuncu nesil dedim diymi?

edit: imla
hakan günday'ın okuduğum en 3.romanı.
1-kinyas ve kayra
2-ziyan
3-zargana
asil...vs. diye devam eder sıralama.
bir balık cinsi. ayrıca çok zayıf insanlar için kullanılır.
3. nesil silik yemiş yazardır. En sonunda yazdıkları hosuma giden birini buldum dediğimde, yine hüsranla sonuclanan karsılık aldıgım yazar. okuyosan bu yazdıgımı bi şekilde devam et yazılarına. ve ben okumak istiyorum yazdıklarını!!
Garena ' da bir eleman
Saros körfezinde bolca bulunan, benim bir kez bile yakalamayı beceremediğim balık çeşidi.
"insanların içlerine yüz hatlarına göre karakterler yerleştiriyordu düşünmeye başladığından beri. hollywood yönetmenleri gibi ruhların yüzlere yansıdığını düşünüyordu. onun için, yüzüne asla belirleyici bir ifade takmamak için çabalıyor, ruhunun okunmasından, aklından geçenlerin anlaşılmasından korkuyordu. eğer zihnindekiler de bilinirse geriye ne kalırdı ? bu nedenle ağlamamaya, kızarmamaya, dişlerini sıkmamaya, gülmemeye, kaşlarını kaldırmamaya, ellerini fazla hareket ettirmemeye, hatta terlemesini bile kontrol etmeye alıştırmıştı kendisini."

zargana ahanda böyle bir insan. bir hakan günday romanı karakteri. bence sadece bi roman karakteri değil. onun gibi olan insanlar mevcuttur şu dünyada. hastalıklı biraz. ama bakış açıları çok farklı. daha bitmedi hala okuyorum onu. sonunda nereye ulaşacak bu manyak meraklardayım. * *
lezzetli bir balık.
tavada yapılması lezzetine lezzet katar.
fosfor deposu.
içinde yeşil yeşil maydanoza benzeyen yeşillikler vardır.
10 şubatta maltepe sahilinde 40 cm. boyunda yakaladığım balık.
yokluğu içimi burkan yazar.

ulan halbuki ben hazırdım, onun için seri artı oy veren melek olmaya. peh.
dogu akdenizde sık görülen bi balık türü,sıcak sularda yasadıgından yag oranı azdır,tavası pek güzel olur,kıyıdan olta balıkcılıgı yapanlar için olta ucunda görüldügünde mutlu olunan bi balık çeşididir.
Rivadaki gölde bolca bulunan , bazılarını 9 yaşındaki çocuklar bile kolay bir şekilde avlıyorlar.
1976 yılında rodos adası' nda doğan hakan günday' ın mayıs 2002' de basılmış romanıdır.

kitaptan bazı alıntılar:

" kaldırımda gece yarısından sonra beklemeye başlayanların en vahşisi hayattı. "
" çocuklar karşılıklı susarlarken sıkılmazlar. genelde yetişkinlerin sorunudur gözlerini birbirinden kaçırmak."
" matematiği kuvvetli değildi ama çıkarlarını hesaplamasını iyi bilirdi. "
mısır ununda kızartılarak domates sosla servis edileni yemede yanında yat olan eti çok sıkı ince uzun zarif bir balık türü.

kılçığı yemyeşildir ki bu zargananın fosfor deposu olduğuna işarettir.
Uzun ince bir balıktır. Neredeyse suda hareketli gördüğü herşeyi yiyerek sindirebileceğini zanneder. Halk arasında balıktan anlamayan kesimin '' Ahh yılanbalığına bak ! '' diyerek iteleyip kakaladığı bir balıktir. Uzun gagası torpil gibi vücudu vardır. Pelajik bir balık türüdür. Orta suda ve su üstünde gezinir. Genellikle sardalya hamsi yavrusu, gümüş gibi canlılarla beslenir. Bir kısım balık severler tarafından etinin yeşil olması nedeniyle dışlanmakta ise de yumurta ve unla kızartılıp yendiğinde gayet başarılıdır. Biraz kılçıklıdır sadece. Lüfer balığının en sevdiği balıklardan birisidir. Bir metreye kadar büyüğünü avladım ve gördüm. Özellikle ilkbahar aylarında tezgahları süslemeye başlar. Temmuz ortasından Kasım sonuna kadar ortalıkta dolanır iyi av verir. Avlamak için ipek, kaşık ve sair yapay yemler kullanılır. Yaprak şeklinde kesilmiş akyemle de tutulabilir. Örnek olsun gümüş ve sardalya balığı. Şamandıra ve sinek oltası ile bol miktarda avlayıp keyifli vakit geçirebilirsiniz.
sürekli bir gay ya da tecavüz magduru vurgusu oldugundan hikaye acisinda sikmistir *
genel olarak da sadece zargana'nin kendi hayatini anlatan bir kitap olsa daha iyi olabilirdi belki.
paralel giden yan karakterlerinin hikayesi havada kalmis gibi. ayni aceleye gelmis sonu gibi.
ama bu sadece sahsimda uyandirdigi bir izlenim. her seye ragmen kitap diye önümüze koyulan onca siktiri boktan pacavralar arasinda kendince yine dil ve anlatim acisindan ayrica kendi türünde gayet basarili diyebilcegimdir. her zamanki gibi birkac (hatta hakan gunday'i genel olarak göz önünde bulundurursak) bircok iyi ve degisik düsünceye dikkat cekmistir.

not : ama yillardir sadece görsel olarak arkadaslarima anlatabildigim almanlara özel hareket cekme eylemini yapilacak en iyi sekilde betimlemis olmasiyla hakan gunday bu kitapla ayri bi yere sahiptir bende. *
--spoiler--

cahil ile anarsist arasindaki fark tüy kadardir. o aradaki tüyün üstünde durur tüm okunan kitaplar.

mucizlerin olmadigi bir kentin caddelerindeydiler. bati'yi gösterirdi burda bütün pusulalar. bati da mucize katili mantigi. (berlin hakkinda)

gidenler üzüntüyü carsaf yapip üzerine yatar ve o carsafin üzerinde bin bir zevk icinde hayatla sevisir. kalanlarsa vasat hayatlarini, bir ürünün taban ve tavan fiyatlarina benzeyen taban ve tavan duygular icinde yasayarak yerlesik düzenin sokak lambalari haline gelir.
insanlar sadece sevdiklerini kaybedince üzülmezler. adil olmayan her ölüme üzülürler. intihar adil degildir.

bati hafiflemek, dogu agirlasmak icin kaldirir kadehini.

"taze bir bok gibi kayarsin klozet tasinda."

-kac yasindasin? diye sordu betty (...)
-on iki bucuk. hayatta bucuklarin hicbir degerinin olmadigini daha bilmedigi icin yillarin yanina aylari da eklemeyi ihmal etmemisti.

birbirine uyan hayalleri vardir. belki bunlar bir konusma konusu olabilirdi. ama yine de susmayi tercih ettiler. cocuklar karsilikli susarlarken sikilmazlar. genellikle yetiskinlerin sorunudur gözlerini birbirlerinden kacirmak.

(...)iki adamin öpüstügün sandi. oysa birbirlerine hayati ikram ediyorlardi.

bir girdabin icinde usulca dolasmak cikis yolu bulmanin en kolay yöntemidir. sakin ve sabirli olmak gerekir. itiraz ve isyani gülünc bulan girdaplar sadece kani soguk olanlara acarlar cikis kapilarini.

zamanin olmadigi yerde gec kalmak da yoktur. on alti yasindakilerin önlerindeki hayatsa sonsuzdur.

-sadece et yiginlari kendini asar. sadece onlar bileklerini keser ya da ilacla ölmeye calisir. kafaya ates etmek! iste yapilmasi gereken bu! sadece düsünmekten yorulanlar beyinlerini öldürmek icin sakaklarina dayarlar namlularini. düsünmekte daha da ileri gidenler susturucu takarlar silahlarinin namlularina.

sence ne kadar güclü bir yapida olmak gerek milyarlarca insani hayatlarini degistirmeye ikna etmek icin? sadece basit bir giriskenlik anlatabilir mi peygamberlerin basarilari. sana da biraz komik gelmiyor mu peygamberlerin bugün yasasalardi talk-show sunabilecek olma olasiliklari?

--- spoiler ---