bugün

hiç tadı olmayan hadisedir. keşfetme, ayaklarının üstünde durma hesap kitap yapama kısacası eksik geçen üniversite hayatının başlangıcıdır.
kesinlikle tavsiye etmediğim bir durumdur. böyle öğrencilerin üniversite hayatı diye bişeyleri olmaz lise hayatlarının devamını yaşarlar.
öğrenci üniversite okuduğunu annesi ve babası yüzünden çok hissedemeyecektir.
eğer öğrenci kişisi beykozda oturuyosa ve kazandığı yer büyükçekmecedeyse başka şehire gitmekten farksızdır.
ilerde çalışınca da o evde yaşayacak olan hatta evlenince bile o evde yaşayabilecek olan kişidir.
aileye göre değişir. eğer ailesi rahatsa ve özgürlük konusunda anlayışlıysa başka bir şehirde okumaktan daha bile avantajlı hale gelebilir bu durum.
büyük bir şanssızlıktır. gidin yeni yerler görün farklı bir yaşama alışın. aileniz sizi özlesin siz ailenizi özleyin. kendi ailenle aynı şehirde üniversite okumak insana pek bir şey katmıyor. nerden mi biliyorum? kendimden...
yarım yamalak üniversite yaşamaktır, üniversitenin tadı yalnızken çıkar. aç kalarak, donunu kendin yıkayarak, sıcak anne evlerine özenerek geçmeli. ergenliği geride bırakıp kendi ayakları üstünde durmanın provasını yapmalıdır.
hiçbir zaman üniversitenin keyfine varamayacağınız anlamına gelir ki 4 seneyi heba etmeye gerek yok.
lisenin bir basamak üstüdür.
hayaller başka şehirler için kurulmuşsa tam bir hayal kırıklığıdır. hep içinizde bir yerlerde ukte olarak kalır.
hele kazanılan okul ikinci öğretimse iyice zıvanadan çıkılır düzen nizam diye birşey kalmaz.
sanılanın aksine aslında iyi birşeydir. yemek, çamaşır, temizlik, para vs. hiç bir dert yoktur. bir tek dersler ve erkekler.
bizzat yaşadığım durumdur. birçok kolaylığı vardır. yemek yapmak, çamaşır yıkamak ve daha niceleri yoktur hayatınızda. en önemli dezavantajı ise öğrenci evlerindeki harika ortamların olmamasıdır. bir nevi lise yıllarının devamı niteliğindedir.
ilk başta benim de istediğim fakat başka bir ilde okul kazanıp ne kadar yanlış içinde olduğumu farkettiğim durum.
can'dır. hele aile ile birlikteyseniz.
kişi için büyük kayıptır çünkü insan bir şehre pat diye tek başına bırakıldığında hayatı öğrenmeye başlamaktadır. artık kendi kendisini idare etmektedir, güvenicek kimsesi yoktur ve kimse arkasını toplamıycaktır.
aileyle aynı apartmanda baska bi daireye tasınmak gibi.
büyük şanstır. hele ki o okul anadolu üniversitesiyse ve ikinci öğretimseniz. yemek yapma,temizlik,çamaşır,parasız kalma gibi dertler yoktur.
annenin değerini anlamamayla eşdeğerdir.
yaşadığın yerlerin özlemini çekmemektir.
üniversiteyi dışarda okuyanların istediği aile ile yaşayanların istemediği durum.
çeken bilir.
sıkıcıdır şüphesiz. gezmek, tozmak hep başkalarına bağlıdır. belki de hiç sosyal ortamın olmayacaktır.

ha istanbul'da iken, sırf aileden uzaklaşacaksın diye diyarbakır'a gidersen bok yemiş olursun.

küçükten büyüğe git, büyükten küçüğe gitme.
aileye ve ile göre değişir. ortada hem tutucu bir aile hem de küçük bir şehir varsa okumamak daha iyi bir fikir olabilir.
liseden pek farkı olmayan durumdur. Allah'dan benim ev ve üniversitem arası 1 saat 15 dk falandı da şehir dışında okuyormuş hissi yaşıyordum arada bir. bunun dışında yemeğin, kalacak yer sıkıntın, ailene maddi manevi fazla yüklenmeme olayın işin avantajları olsa da, sorumluluk duygun ailesinden uzak bir şehirde okuyanlara oranla daha az gelişiyor. bunun yanında vize final haftalarında eve gidip ders çalışma kararın evin durumuna bağlı örneğin annenin altın günü, komşuları, komşuların çocukları vs. varsa unut ders çalışmayı. ailenin daha iyi ders çalışman için destekleyici çalışmaları da olabilir. örneğin annenin sürekli kurabiyeler, çaylar, pastalar yapması odanda olmana rağmen televizyonu açmamaları, gürültü yapmamaları, sınav sabahı seni vaktinde uyandırıp okula göndermeleri falan. gördüğünüz gibi liseden hiç bir farkı yok.