bugün

hannah arendt'in 1943 yılında "the menorah journal"da yayımlanan yazısının adı. ve türkçeye "biz mülteciler" olarak çevrildi. oldukça yıkıcı bir metindir.
aynı zamanda agamben'in aradan elli yıl geçtikten sonra yine aynı isimle hannah arendt'in metninden hareketle yazdığı bir metni daha vardır. bu iki metin de mülteciliğe dair oldukça iyi metinlerdir. ve bugün hala yaşanmakta olan mülteci sorunundan dolayı geçerliliklerini korur.

hannah arendt'in we refugees'ından:

"Geceleri rüyalarımızda hangi anılar ve hangi düşünceler barınmakta bilemiyorum. Ben de oldukça iyimser olduğumdan, öğrenmek için sormaya cüret etmiyorum. Ancak bazen en azından geceleri ölümümüzü düşündüğümüzü ya da bir zamanlar sevmiş olduğumuz şiirleri hatırladığımızı hayal ediyorum. Hatta sokağa çıkma yasağı sırasında Batı kıyısındaki arkadaşlarımızın nasıl olup da bizim sadece “saygıdeğer yurttaşlar” olmayıp aynı zamanda “düşman yabancılar” olduğumuza dair ilginç fikirlere sahip olduklarını anlayabiliyorum. Gündelik yaşamda tabii ki sadece “teknik olarak” düşman yabancıyız, bütün mülteciler bilir bunu. Ancak karanlık saatlerde teknik sebepler evinizden çıkmanızı engellediğinde, teknik ile gerçeklik arasındaki ilişkiye dair karanlık spekülasyonlar yapmanın önüne geçmek kesinlikle kolay olmuyordu.

Hayır, bizim iyimserliğimizde bir yanlışlık var. Bir sürü iyimser konuşma yapıp eve giden ve gazı açan ya da bir gökdeleni oldukça beklenmedik bir şekilde kullanan tuhaf iyimserler mevcut aramızda. ilan etmiş olduğumuz neşenin temelinde, ölüme tehlikeli biçimde hazır olmamızın yattığını kanıtlamış gibiler. Yaşamın en yüksek iyilik ve ölümün en büyük ümitsizlik olduğuna inançla, ölümden daha beter dehşetlerin tanığı ve kurbanı olduk –yaşamdan daha yüksek bir ideal keşfetme imkanına sahip olamadan. Böylece ölüm bizim için dehşetini kaybetmiş olsa da bir amaç için yaşamlarımızı riske atmayı ne istedik ne de becerebildik. Mülteciler savaşmak –ya da nasıl yeniden savaşır hale gelinebileceği üzerine düşünmek– yerine arkadaşlarına ya da akrabalarına ölüm dilemeye alıştılar; biri öldüğünde içinden geçtiği bütün sıkıntılardan kurtulduğunu neşeyle hayal ederiz. Sonuç olarak çoğumuz bizim de sıkıntılarımızdan kurtulmamızı ve buna uygun hareket etmemizi dileyerek bitirir."

agamben'in we refugees'ının girişi:

"1943 yılında, Hannah Arendt ingilizce yayın yapan küçük bir Yahudi mecmuası
olan Menorah Journa'da "Biz Mülteciler" başlıklı bir makale yayımladı. Bu kısa
fakat önemli makalenin sonunda Arendt, asirnilasyon ile yüzde yüz elli Alman,
yüzde yüz elli Viyanalı, yüzde yüz elli Fransız olduktan sonra, en sonunda acı bir
şekilde "on ne parvient pas deux fois" gerçeğini fark etmesi gerekecek olan
Cohn'un tartışmalı bir portresini çizmesinin akabinde, kendinin de içinde
yaşadığı vatansız mültecilik durumunu, mülteciliği yeni bir tarihsel bilincin
paradigması olarak sunmak üzere tersine çevirecektir. Bütün haklarını kaybetmiş
olsa bile kendi durumunu fasih bir biçimde sürdürme isteğiyle ne pahasına
olursa olsun yeni bir milli kimliğe asimile olmaktan geri duran mülteci, yitirmek
durumunda bırakıldığı makbullüğü karşılığında çok kıymetli bir avantaj elde
edecektir: "Onun için tarih artık kapalı bir kitap değildir ve siyasetin Jantillere ait
bir ayrıcalık olma durumu sona ermiştir. Bilir ki Yahudilerin Avrupa'dan
sürülmesini birçok Avrupa halkının sürülmesi izlemiştir. Bir ülkeden diğerine
sürülen mülteciler kendi halklarının öncü kolunu temsil etmektedir".'
Üzerinden tam elli yıl geçtikten sonra, bugün bile güncelliğinden hiçbir şey
yitirmemiş bu analizin anlamı üzerinde bir miktar düşünmeye değer. Durum,
problemin o zamanki aciliyetini Avrupa içinde ve dışında aynı şekilde koruyor
olmasından ibaret değildir. Bu durum aynı zamanda, ulus-devletin içinde olduğu
çökme süreci ve geleneksel siyasal-hukuki kategorilerin genelolarak aşınması
göz önünde bulundurulursa, mültecinin günümüz halkları için belki de tek
düşünülebilir figür olmasıyla ve de bugün, en azından ulus-devletin ve
egemenliğinin çözülüş süreci tamamlanana kadar, gelecek [to come] bir siyasal
toplumun biçim ve sınırlarını görebildiğimiz yegane kategori olmasıyla ilgilidir.
Esasında, yüz yüze geldiğimiz bu tamamıyla yeni görevlerin üstesinden gelmek
istiyorsak, hiçbir kuşkuya kapılmadan ve çekinmeksizin şu ana kadar siyasi
özneyi temsil etmek için kullandığımız temel kavramlardan (insan, vatandaş ve
hakları kadar egemen halk, işçi kavramlarından da) vazgeçmemiz ve siyasal
felsefemizi bu biricik mülteci figüründen başlayarak yeniden inşa etmemiz
gerekecektir."

metinlerin tamamını okumak isteyenler için,

hannah arendt - biz mülteciler:
https://multeciyimhemseri...likli-yazisinin-cevirisi/

giorgio agamben - biz mülteciler:
http://bizdnyannyerlileri...10/01/biz-multeciler.html
güncel Önemli Başlıklar