bugün

konudan ayrılmak. gözleri dalmak, dalıp gitmek.*
içinde hayatın anlamı olan üç adet sen buluyorum fakat bir parça dahi uzun bir geleceğin, yaşanması muhtemel izleri yok.

silik her şey;

Şimdi yenilenip, bütün izleri yeniden çizmem gerek. gibi yanılgılar bütünü.

(bkz: hayatından çıkıyorum)
uzak diyarlara gitmek. yüreğin bir parçasını evde, dönünce geri almak üzere, belki mecburiyetten, biraz isteksiz yollara düşmek.
insan garip varlık azizim. hücreleri göz önüne alındığında hayvan kategorisinde yer alır. ancak hayvanların en temel özelliği olan "kanaat etme" güdüsüne sahip değildir ne yazık ki. insan hep elinde olmayanı ister. fakirdir araba ister. kazanır, araba alır, en iyisini ister. kazanır, onu da alır, uçak ister. çalar çırpar, onu da alır, kuş olmak ister. olamaz, ölür. insan hep elinde olmayanı ister. elinde olanlarla yetinebilme yetenekleriyle donatılmamıştır. esasında işin sırrı olin'de falan değildir. beyinde biter. düşünme yeteneği ile övünür insan. "beni hayvanlardan ayıran şey düşünebilmem ve düşündüklerimi aktarabilmem." der. zekasıyla övünür, düşünebilmesiyle övünür. bir aslan düşünmez. içgüdüsel olarak avını yakalar, öldürür ve yer. sonra ev bellediği yere geri döner. insan yetinmez. düşünür hep. "ulan biraz da şundan olsa, biraz da bundan..." elde ettikçe açlığı artar insanın, elde edemediklerine.. dertler derya olur insanın dünyasında. tek sebebi vardır aslında bunun; "düşünmek". küçücük bir problemi zihninde canlandırır, evirir, çevirir büyük bir yumak haline getirir. sonra kendisi de çözemez. kaçacak delik arar. hep kaçma isteği duyabilecek kadar korkaktır insan. bu korkaklığa iten de kendisini diğer hayvanlardan ayıran o nadide özelliği, "düşünmek".

küçüklükten beri sorardım kendime; "bu bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin bahçesinde neden bir düşünen adam heykeli var?" diye. cevap basitmiş esasında; "düşünmekten giriyor insanlar oraya". son zamanlarda insanların toptan kafayı üşütmesi neticesinde "hayvan psikolojisi" kavramı çıktı gerçi ama halen inanmam bir kedinin depresyona girdiğine. düşünmüyor ki hayvan. düşünse sen olurdu, ben olurdu. düşünmüyor ki halen kedi o. reflekslerini kullanıyor kaçarken. kaçarken bile uzaklaşmıyor kendi muhitinden. oysa sen öyle misin? ya da ben? en küçük problemde binbir tilki cirit atıyor zihnimizde. "şöyleydi, böyle oldu. aha sıçtık böyle olacak.".. küçücük bir kar tanesinden çığ yaratıyoruz beynimizde. sonra da kendi yarattığımız çığdan kaçmaya çalışıyoruz var gücümüzle.

uzaklara gitmek istiyoruz, çok uzaklara... peki gerçekten de kurtulabilecek miyiz o çığdan? dünyanın bir ucuna gitsek de yırtabilecek miyiz paçayı? asla. o çığ zaten seninle. işte o çığ yıkılıyor gün be gün yararlı fikirlerin üzerine. örtüyor bütün yaratıcı kısımları. sonra sen alıyorsun soluğu o düşünen adam heykelinin yanında. uzaklara gitmek değil çare. gerekli olan sürmek o düşünceleri bilinmeyen yerlere...
tam vira demir deyip demir alinirken limana söyle bir göz atıldığında vazgecilip demiri yerinde oynatmamakla karar vermekle kaduk olacak hadisedir.

hani milyarder filminde diyordu ya piyangocu mahmut hoca mesudiyeli mesut efendiye 'peki kacacaksin, peki mesut bey kendinden kacabilecek misin?' mesut bey ise 'bilmiyorum' diyordu.

aklıma simyacinin santiago'nun babasinin sözleri düstü nedense dünyayi dolasip eninde sonunda geri döneceksin mealine geliyordu.

sahi ya bavullar toplanmış biletler alınmış bilinmiz yerlere pusula nereyi gösterirse denerek yola ciktiğinizda nasil ki miknatis demiri ceker siz de yola ciktiğiniz yere mevkiye geri dönmez misiniz?

belki de kulaklarinizda cinlayan if you go away'dir.

ama bütün bunlara rağmen hödüklüğün başat oldugu bir toplumda, hödük bir çağın hödükçe yaşam sartlarında yasamak kişiyi ciddi anlamda azar azar damla damla tüketir.

yudum yudum ölümün en feci hali hastalık kanser ise birakip kaçilmak istenen yer kanserlesmiştir artik.

hiç bir tatlığı olmayan olan tatliliklarin ise egzos dumani gibi sizi boğum boğum boğduğu diyarlardan gitmek gerekir ama nereye?

nereye gitmek gerekir?

insan gittiğinde sadece yer mekan ve ad değiştirdiği vakit egzos dumanlarinin genizde kalan kokularini dayanında götürür.

hayat büyük değişikliklerden ibaret değildir.

damla damla biriken günler hayatınizin nihayete varacaği mevkiyi belirtir.

kişiliğiniz, karakteriniz, düsünceleriniz ve hissetikleriniz bu yolu cizecek kalemdir.

kim istemez herşeyi boşvermeyi sabahlari kalktiğin da? boktan bir günün mirasini yeni doğan günün baslangicinda bir kalemde silebilmeyi. basagirisini yok edebilmek için kahveye ihtiyac duymamayi.

kim istemez huzuru?

kim istemez dünyaya yepyeni gözlerle bakabilmeyi ve sasirabilmeyi?

kim istemez kendini kandirmamayi?

bu konu bayaği teferruatli ve ince ince işlenmesi gerek bir konudur elbette.

herşeyden önce insan hafizasini komple kazimalidir ki birakip gitmek bir işe yarasin.

üzgünüm ki haklıyım....
kendi'nin yakınına gitmektir.

ülkeler terk etsen, firarın kaç cm?
"Başka diyarlara, başka denizlere giderim, dedin.
Bundan daha iyi bir kent vardır bir yerde nasıl olsa.
Sanki bir hükümle yazgılanmış bir çabam;
ve yüreğim sanki bir ceset gibi gömülmüş oraya.
Daha ne kadar çürüyüp yıkılacak böyle aklım?
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam burada
gördüğüm kara yıkıntılarıdır hayatımın yalnızca
yıllar yılı yıktığım ve heder ettiğim hayatımın."
Yeni ülkeler bulamayacaksın, bulamayacaksın yeni denizler.
Hep peşinde, izleyecek durmadan seni kent. Dolaşacaksın
aynı sokaklarda. Ve aynı mahallede yaşlanacaksın
ve burada, bu aynı evde ağaracak aklaşacak saçların.
Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın,
ne bir gemi var, ne de bir yol sana.
Nasıl heder ettiysen hayatını bu köşecikte,
yıktın onu, işte yok ettin onu tüm yeryüzünde.

konstantin kavafis
ne kadar uzaga gidersen git kendinle hesaplasmadıkca hep aynı yerde oldugun hissi verecek eylem, sadece geride bıraktıklarımız uzaklasır, hissettiklerimiz hep aynı kalır.
farklı bakış açıları sağlamaya yardımcı olmakla beraber, temeli derinden sarsıp sorunla yüzleşmeye sebep olmadığı sürece pek bir şey ifade etmeyen durumdur.
(bkz: kendinden kaçmak)
hayatının belli bir döneminde her insanın içinde beliren istektir. bazen huzuru başka yerlerde arar insan, zannederki kimsenin onu tanımadığı bir yere giderse değişir her şey ve siliniverir hafızasının en tahribat yaratan kısmı. oysa biliyordur bilmesine nereye gitse kendini de götüreceğini ama huzuru içinde değilde dışarda aramak gafletine düşmektedir yine de.
gitmesi mecbur bir gidişse yapılacak fazla birşey yoktur. sadece buğulu gözlerde sana el sallamak kalır. bir daha ne zaman gelir diye umutsuzca el sallamak.

(bkz: gözyaşını içine akıtmak #6826452)
pek bir gerekesiz eylemdir. sevgilinin de olduğu bir iyi bir kulubede bir ömürü geçirin. uzağa gerek yok.
Çocuk...Her vedanın ardında bir bekleyeni vardır; kimsenin bilmediği...Ve her gözyaşının altında bir dua; kimsenin duymadığı...Çevir gökyüzüne başını.
Bakma arkana.Daha sert basa basa, daha güçlü.Anlat bu kara şehrin yollarına, ak adımlarınla!Gitmek yenilmek değil kazanmak da!Gitmek gitmektir işte...
Hepsi bu...cem adrian-çocuk..bu gece de en az üç defa dinledim...
kaybediştir, yalanların en büyüğünü söylemektir, vazgeçiş değil dibine kadar gömülmektir.
nereye giderseniz gidin, asla kendinizden kaçamıyorsunuz. denedim olmadı.
şu sıralar çok yapmak istediğimdir.
(bkz: sil baştan başlamak gerek bazen)
Çoğumuz kaçmak ve uzaklarda kimsenin tanımadığı biri olmak istiyoruz. Çünkü içinde içinde bulunduğumuz yaşantı yetmiyor bize. Üstüne boğuyor bizi. Aynılığın içinde ne yapacağımızı bilmeden günleri tüketiyoruz. Bu kısır döngüyü anca kaçarak değiştirebiliriz gibi geliyor.

Uzaklarda kendimizi değerli hissedeceğimizi düşünüyoruz... Bi sürüye ait olduğumuzda "birey" olacağımız yalanı tutmaya yetmiyor bizi, tek başımıza var olmak istiyoruz...

Yaşantımızdan sıyrılmak için hayallere, beklentilere boğuyoruz kendimizi, harekete geçemiyoruz. Harekete geçemediğimiz gibi bir taraftan da yaşantının gerektirdiklerini yapmaya çalışıyoruz. Bu sefer iki türlü kaybediyoruz. Şiş de yanıyor, kebap da... iyice batıyoruz, çıkamıyoruz, kaçamıyoruz...
Bulunduğu konumdan memnun olmayan kişi eylemi.

Bu eylem kurbanın yaşamış olduğu hayattan sıkılıp bilmediği uzak yerlere gidice mutlu olacakmış gibi düşünmesiyle meydana gelmiştir.

Ama yaşadığın bölgedeki maddi durumunla geçilebileceğin gibi o uzaklara geçinmek pek mümkün değildir.
oysa giden gittiği her yere acılarını da götürür içinde.
Günlük yaşantısından ya da mesleğinden memnun olmayan kişilerin yapmak istedikleri eylemdir. Rahatlamak ve istediğini yapmak anlamlarını taşır.
Bir çok insanın hayali. Yapmayın amaa hepimiz yapamayacağızın farkındayız. Gerek yok böyle uçuk kaçık hayallere.
En güzel kaçış yolu.
Kendi kendimize kaldığımızda yaptığımız eylem. Çok uzak be.
Hayat da hep bir arayış içerisindeyiz. Bu arayış çok yorucu olmasıda insanda bıkkınlığa neden oluyor hem fiziksel hem de ruhsal. Bu yorgunluğun sonucunda insan yaşadığı yerden, çevresinde ki insanlardan uzaklaşmak istiyor. Ve aklına hep o fikir geliyor.. Lan pılımı pırtımı toplayıp kimsenin beni bulamayacağı bir yere gideyim ama sonra ardından bir gerçeğin farkına varılıyor. Ulan götümüze don alacak paramız yok ama dünyanın bir ucuna gidesin var.
Kesinlikle ihtiyacım olan eylemdir.

Şöyle Fas’a, Japonya’ya, italya’ya, Mısır’a.