bugün

zaman gazetesi yazarı mümtazer türkönöne'nin kaleme almış olduğu yazıdır.

"Büyük biraderin" oyununa gelen gelip ; sağ ve sol örgütlenmelerle yok olan bir gençliğin "ülkücü kesimini" ve bunlarla ergenekonun ilişkisini dile getirmiş.

ülkücü şehit demiş ama , bu olayları solcuların değil profesyonel "darbecilerin" yaptığını ifade ediyor.

işte yazı :

-------
"Ülkücü şehitler" ve Ergenekon

5 Ağustos 1980'de, Bahçelievler 3. Cadde'de bulunan MHP Genel Merkezi güpegündüz saldırıya uğradı. Saldıranlar 11 kişiydi. Yüzlerinde kar maskeleri vardı. Ellerindeki silahlarla üç yeri taradılar.
Bunlardan biri polis karakolu, öbürü bugün sinema olarak kullanılan MiSK binasıydı. Asıl hedef ise MHP Genel Merkezi'ydi. Önce altı tane el bombası attılar. Kollarına asılı olan çantalardan çıkardıkları dolu şarjörleri boşalanların yerine takarak yaklaşık 300 mermi yaktılar. O gün MHP Genel Merkezi'nin önünde iki kişi hayatını kaybetti. Kurşunlarla delik deşik olan Teknik Öğretmen'li Ömer Demir'i tanırdım.

25 Ağustos 1980'de, yine aynı şekilde MHP'ye yakın bilinen Ziraat Mühendisleri Birliği saldırıya uğradı. Kızılay'da Adakale Sokak ile Tuna Caddesi'nin kesiştiği yerde bulunan binanın giriş katı lokal olarak kullanılıyordu. Yine kar maskeli kişiler önce el bombalarını attılar, sonra silahlarla taradılar. O gün de üç ülkücü genç hayatını kaybetti. Aralarında hatırladıkça burnumun direği sızlanan Dursun Özdemir de vardı. Dursun mahcup, sessiz ve tertemiz bir Anadolu delikanlısıydı. Bizim o zamanlar "mavra" tabir ettiğimiz muhabbetleri sessizce saatlerce dinlerdi. Kim bilir ne hayalleri, ailesinin ne beklentileri vardı. Ona rastgelen ölümün, zalimce bir haksızlık olduğunu düşünürüm.

Bu iki saldırı da karşı tarafın, yani militan sol örgütlerin marifeti değildi. Tıpkı istanbul Üniversitesi'nde yedi solcu gencin hayatını kaybettiği 16 Mart katliamının sağcıların eseri olmaması gibi. Benzer birçok olayda olduğu gibi bu üç olayda da saldırı şekli aynıydı: Önce el bombaları ve sonra silahlarla tarama. Bir kere profesyonelceydi. Tıpkı savaşlardaki gibi. Yine bu olayların hepsinin bir başka ortak özelliği vardı. Hepsinin dosyası "faili meçhul" olarak kapandı. Güpegündüz polislerin gözleri önünde gerçekleşen bu saldırılar hakkında küçük ipuçları bile bulunamadı.

Bu saldırılar devletin içindeki bir örgütün marifetiydi. Amaçları, şiddeti tırmandırmak ve ülkeyi kaosa sürükleyip darbeden başka çare olmadığını göstermekti. Daha sonra 12 Eylül generalleri, şiddet ortamındaki paylarını üstü kapalı ifşa ettiler. Bunların arasında Bedrettin Demirel'in "şartların olgunlaşmasını bekledik" sözü, tarihî bir itiraftır. 12 Eylül sabahı Başbakanlık koltuğundan ayrılan Süleyman Demirel'in "bir günde kan nasıl durdu?" sorusu, 12 Eylül öncesinde yaşananlarla 12 Eylül'ü yapanlar arasındaki kuvvetli bağı özetler.

MHP lideri Devlet Bahçeli, bu tecrübeyi yakından bilen bir isim. Bahçeli 80 yılında Başkent Mali Bilimler'de asistandı. Yıllar sonra genel başkanı olduğu partiye kimlerin saldırı düzenlediğini biliyordu. Salı günü MHP grup toplantısında, Ergenekon soruşturması konusunda gösterdiği kararlı tavrı, bu tecrübenin ışığında değerlendirmek lâzım. Yıllardır MHP'yi ve ülkücüleri şiddetin dışında tutmak için gösterdiği olağanüstü çaba da, basit bir siyasî muhakemenin değil, bu tecrübenin eseri. Bahçeli'nin Ergenekon soruşturması için söylediği "Milliyetçi Hareket, olan bitenin farkında ve şuurundadır" sözünün içerdiği derin anlamlar üzerinde herkes düşünmeli.

Devlet Bahçeli'nin AK Parti hükümetine verdiği destek, soruşturmayı bir siyasî hesaplaşmaya çevirip sulandırmaya çalışanları da teşhir ediyor. Bahçeli desteğini doğrudan hükümete bir siyasî destek olarak veriyor: "...siyasi iktidarın demokrasiye karşı bütün yasadışı oluşumları ortaya çıkarması ve hukuk içinde çözerek sonuçlandırması doğal ve doğru bir yaklaşım ve olması gereken bir anlayışın takdir edilecek tezahürüdür."

Ergenekon terör örgütü, ülkücülerin de hesap sorması gereken kanlı bir terör örgütü. Bahçeli doğru biçimde bu hesabı görüyor. Bu hesap bir kan hesabı. Ben de bu davayı güdüyorum. Benim Ergenekon hakkında yazdığım yazıların arkasında, binlerce gencin yanında Ömer'in ve Dursun'un hiç solmayan yüzleri duruyor. Katiller yargılanmalı ve adalet yerini bulmalı.

Ruhları şâd olsun.
------
Türk tarihinin baştan yazılıyor, bizlerde tanık oluyoruz sanırım.Ergenekon iyi ki varmış, çocukken çaldığım misketleri de üstlerine yıkmazsa savcılık makamı, hakkımı helal etmeyeceğim.
ısrarla ;

(bkz: gladio)

(bkz: temiz eller operasyonu)

(bkz: lucio gelli)
yanlış bir saptama içeren yazı.

1. olarak 80 darbesini yapan kadrolarla günümüzün darbeci diye nitelendirilen kişiler siyasi açıdan tam zıt görüşlü kişilerdir.

Eğer ki bir ergenekon örgütü varsa ki olması bu vatanın hain iktidarlar eline düştüğünde kendini savunabileceğinin göstergesidir bu örgüt hiçbir şekilde kenan evren ve tayfasının uzantısı olamaz.

Neden mi?

Bugün tanımlanan örgütlenme kapitalizm,liberalizm ve cemmatçilik karşıtıdır. Kenan evren sonrası ise Özal, Feto gibi cemaatlerin yükselmesi,ülkede siyasal islamın ve Amerikancılığın arttığı gözlenir.Kenan evren sonrası değişimin siyasi arenada Anaptan yani özaldan sonra en büyük ve yandaş iktidarı AKPdir. AKP ve siyasal islam Ilımlı islam 80 darbesinin eseridir. 28 şubatta devlet kadrolarından temizlenmeye çalışılınan bu siyasal islamcı ABDci örgütlenmeler şuan karşı temizlik harekatına başlamış ve Ergenekon örgütü iddialarıyla Ulusalcı,ABD karşıtı kadroları temizlemektedir.

Uzun lafın kısası 80 öncesi Ülkücüleri şehit eden de soldan devrimcileri öldürenler de ABDnin kenan evren darbeci kadrolarıydı. Ergenekon örgütlenmesi diye iddia edilen ise bu darbeci kadrolara karşıt Anti-emperyalist bir örgütlenmedir.