bugün

1947 doğumlu, israil başkonsolosu ephraim elrom un kaçırılmasında etkin rol almış 1972 de 25 yaşında iken öldürülen devrimci.
sağda solda gördüğünüz, tanıdığınız birçok ulaş'ın isim babası.
"mahir, hüseyin, ulaş, kurtuluşa kadar savaş" sloganının değişmez elemanlarından biri..
Hele Ulaş'a Ulaş'a
Ulaş benzerdi güneşe
Ulaş gardaş can veriyor
Yüreğim düştü ateşe.

Ulaş'ın elinde mavzer
Mavzeri türküye benzer,
Bizimkiler böyle ölür
Böyle ölür bizimkiler

Tohumlar düştü toprağa
Donandı yeşil yaprağa
Kurban olam kurban olam
Seni yaratan toprağa.

gibi adına onlarca türkü yapılmış devrimci.
mahir çayan ın ideolojik yükünü omzuna aldığı gençlik hareketinin gençlik harekatına dönüşüm sürecinin en aktif üyelerinden aksiyon adamı tanımıyla uyumlu şahsiyet.
mezarı ankara'da karşıyaka mezarlığında olan ve mezar taşı devrimci kardeşlerimiz tarafından slogan tahtasına döndürülmüş devrimci.
babamın cok sevdigi için ismini bana layık gördügü devrim neferidir.
ismimin ulaş olmasinin sebebi, katledilmiş devrimci. Tam adı Rasih Ulaş Bardakçı'dır.
hiram abas tarafından katledilmiş olan dönemin en önemli isimlerindendir.. ephraim elrom'un kaçırılmasında önemli rolü hüseyin cevahir üstlenirken elrom'u ulaş öldürmüştür. harika bir devrimcidir kendisi.. saygı ve sevgi ile anıyoruz üstadımızı..
1947 yılında Hacıbektaş'da doğdu. ilk ve orta öğreniminden sonra ODTÜ'ye girdi ve burada devrimci düşüncelerle tanıştı. Revizyonizmin ve oportünizmin egemen olduğu bir dönemde, Marksizm-Leninizmin devrimci çizgisini benimsedi. Dev-Genç'in oluşumunda etkin bir biçimde yer aldı. 1960 sonlarında Mahir Çayan la birlikte tüm oportünist ve revizyonistlerle olan her türlü bağların kesilmesi ve THKP-C'nin kurulması çalışmalarında etkin bi-çimde yer aldı. THKP-C'nin ilk silahlı eylemlerinde yer aldı. Mayıs 1971 yılında E. Elrom'un kaçırılması üzerine başlatılan "Balyoz Harekâtı" sırasında esir düştü. Kasım 1971'de askeri cezaevinden firar eden beş devrimciden biriydi. THKP-C saflarındaki sağ-sapmanın tasfiyesi ve Öncü Savaşının sürdürülmesi düzeyinde istanbul'da çalışmayı sürdürdü. 19 Şubat 1972 günü kaldığı ev oligarşinin zor güçlerince kuşatıldı. Ulaş , düşmana karşı son kurşununa kadar savaşma kararlılığıyla çatışmaya girişti. Ve sabaha karşı katledilmiştir. *
tam olarak ismi "rasih ulaş bardakçı" olan büyük devrimcidir. bununla birlikte şehit düşene kadar 68 kuşağının en önemli isimlerinden birisi olmuştur. ayrıca thko'nun dağ kadrosu hazırlıkları sırasında para yardımı yapılabilmesi amaçlı gölbaşı'nda açılan "çıt çıt" isimli bir kuruyemiş büfesini mete ertekin ile birlikte bizzat kendisi çalıştırmıştır.
"koğuşumuzda oldukça serbestiz. daha doğrusu emniyet müdürlüğü ve benzeri yerlere göre daha rahatsız. hiç değilse kendi aramızda konuşuyoruz. ulaş bardakçı'yı burada tanıdım. çok olaya katılmış, fakat son derece mütevazi ve iddiasız, içi dışı aynı samimi bir arkadaş.
bir akşam, 'kellemizi istiyorlar' dedi. bunu dediği an bile neşeliydi, hayat doluydu.
kolay olmaz bu iş dedim. gerçi ulaş, çok olayda vardı, özellikle de israil konsolosu'nun kaçırılma davası önemliydi. fakat davalar bitene kadar şartların değişeceğine inanıyordum. Onun için de 'kolay olmaz o iş' dedim.
bir gece solmazer'le şundan bundan konuşurken,
ulaş, bazı arkadaşlarla gülüp oynuyordu. bu onun tabii neşeli hallerinden biriydi."

bir dönem istanbul teknik üniversitesi öğrenci birliği başkanlığı yapmış olan harun karadeniz'in, kartal-maltepe askeri cezaevi'nde tutukluyken ulaş bardakçı ile ilgili anlattığı bir anısı..
güneş'e benzeyendir ulaş..

Hele Ulaş'a Ulaş'a
Ulaş benzerdi güneşe
Ulaş gardaş can veriyor
Yüreğim düştü ateşe.
Türkülere konu olmuş, yıllarca çocuklara adını veren 68 kuşağı devrimcilerinden. Mahir Çayan'ın bilinen en yakın dava arkadaşı.

güzel insan, cesur, neşeli, korku kavramı nedir bilmeyen devrimci.
bugün hala "direniş abidesi" olarak gösterilmesi yanlış değildir.
"bize ölüm yok!"
diyen sesin sahibidir.
(bkz: ulaş a ağıt)
mahir'le mahkeme salonundaki sarılışı unutulmayacak olan...
yazık olanlardandır. mahir, hüseyin, ulaş, kurtuluşa kadar savaş.
öteki yüreğimiz. ayrıca
(bkz: güneşe benzeyen adam)
sen yanmazsan ben yanmazsam biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa (nazım hikmet memleket, memleket nazım hikmet). üzülüyoruz hala hemde çok.
devletin anayasal düzenini silah zoruyla değiştirmeye kalkışmaktan suçlu bulunan ve devletin kolluk kuvvetlerine silahlı mukavemette bulunurken öldürülen terörist. ülke topraklarını başka bir ülkenin * topraklarına dahil etmek gibi hain planları olan bu teröristlerin böyle ulu orta övülebilmesi, isimlerine şarkılar yazılabilmesi de hukukumuzdaki noksanlıklardan biridir sanırsam.
eski camlar bardak oldu sözünün kanıtı olan adamlardan yalnızca biri ancak her bardak gibi sonu kırılıp çöplükte bitmiştir.
bugün 'yahudi kesek', 'kahrolsun israil' diyenlerin o zamanlar yapamayacağı şeyi yapan... ve hatta 16 şubat 1969 tarihinde kanlı pazarda kahrolsun emperyalizm diyenlere, saldıranlarca bugün aşağılanan...
Hale Özgür Kıyıcı'nın ( öğrenci liderlerinden taylan özgür'ün ablası ) Ulaş Bardakçı anısına kaleme aldığı mektubun tam metni şöyle:

Ankara'nın ve ODTÜ'nün en renkli simalarından biriydi Ulaş. Annem babam da çok severdi Ulaş'ı Taylan'ın öldürülüşünden sonra istanbul'a geldiğinde annemlerde kalır ve iskambil kâğıtlarıyla yaptığı el becerilerini sergilemekten çok mutlu olurdu.

Ulaş Bardakçı, 19 Şubat 1972 yılında öldürüldü. Maltepe Askeri Cezaevi'nden Mahir, Cihan, Ömer Ayna ve Ziya Yılmaz ile birlikte firarından sonra Arnavutköy'de saklandığı evde öldürüldü. Ardında bir dolu sır bıraktı.

Taylan'ın öldürülüşünün üzerindeki sır perdesi, çürük elmaları ayıklamaya kararlı demokrasiden yana kişilerin de desteği ile sanırım aralanacak gibi, Ulaş Bardakçı, Kızıldere, vb. sanırım aydınlanacak/ aralanacaktır. Yeter ki; bu katliamları çözmek için uğraş verelim. AT izini, iT izine karıştırmadan. Biraz cesaret!

Ulaş Bardakçı'nın katledildiği ev Arnavutköy'de. Bu evin sahibelerinden biri kamuoyundan hep saklanmıştır.

Nasıl mı?

12 Mart'ın MiT'çilerinden Mehmet Eymür'ün kitabını okursanız göreceksiniz neler, neler varmış. Bir varmış-bir yokmuş:

"L.A. bir kız arkadaşı Ş.S ile beraber bu evde yaşıyormuş. Ş.S ise izmir sıkıyönetim komutanının kızı idi."

Uğur Mumcu gibi bir araştırmacı-gazeteci çıkacak. Bu dönemleri araştıracak. Bu ilişkiler ağında herkesin nereden geldiğini söyleyecek. Nerelere savrulduğunu yazacak ve ölenlerin hala 20'li yaşlarda tertemiz olduklarını anlatacak. Onlar pisliğe bulaşmadılar, siz neredesiniz beyler, hanımlar diyebilecek. Eski arkadaşlarla sohbet ederken, konu Ulaşın kaldığı evi kimin söylediğine geldiğinde, bir arkadaşımız, Osman'a dönüp; "Bu soracağım soruyu ilk kez ve son kez soruyorum. Gazeteci bir arkadaşımla beraber, istanbul I. Şube'de gözaltına alındığımda, senin o eve polisleri götürdüğünü bana söyledi gazeteci arkadaşım. Bu doğru mu? Osman'ın yanıtı "Ben değil, Rıza götürdü" olmuştu.

Ama bunu Rıza'ya soramazdık. Rıza yeni ölmüştü...

Rıza; Cihan'ları kamyonetin arkasında, eşya sandıklarının içinde, Ankara'ya götüren Samsun'lu TiP kökenli herkesin bildiği, sevdiği bir arkadaşımızdı.

Epey önceleri Rıza'yla, Osman'ların evinde karşılaştığımızda; istanbul-Ankara yolculuğunu çok konuşmuş ve tartışmıştık. Kafamıza takılan tüm soru işaretlerini cevaplandırmaya çalışmıştı. Ertan Saruhan'la beraber Ankara yolculuğunu, Cihan'ları nasıl götürdüğünü...

"Ben takip edildiğimizden emindim. Bu duygularımı Ertan'a da anlattım. Bizi karşılayan kişilere de bunu ilettiğim de evham olduğu konuşuldu. Cihan beni ciddiye almıştı. Bizi karşılayan ekip THKP-C'nin askeri kanadından subaylardı. Her yerde Maltepe Cezaevi'nden firar edenler aranıyor, biz istanbul-Ankara yolunda bir kere bile durdurulmamıştık. Cihan'ın tek derdi, Denizleri cezaevinden, ölüm pahasına da olsa almaktı. Ölümü göze almıştı. Bunu dinlediğimde, bu işin geriye dönüşü olmadığını kavramıştım."

Rıza'nın ağzından bu anlatımlara tanık olanlar hala sağdır.

Cihanların Levent'teki evden ayrılmasından sonra, Ulaş; o evde bulunduğu bir gün, ev basıldı ve çatışma çıktı. Ulaş o evden sağ olarak kaçtı; Arnavutköy'deki eve buradan gitti.

Evin sahibelerini tanıyan, tiyatro sanatçısı olan şahsın da anlatacakları olmalıdır. ABD'de yaşayan emekli MiT mensubunun anlattıklarına, bir cevapları olmalıdır.

Arnavutköy'ü anlatacaklar eminim çıkacaktır. izmir sıkıyönetim komutanın kızının bu olaylardan nasıl kurtarıldığını MiT mensubu Mehmet Eymür anlatmaya başlamış. Diğer kişiyle (L.A'nın başka bir soyadı daha var; 'Eskiyerli'. iddianamede yazıyor.) ilgili ise çok duygu dolu anlatımları var:

" sohbet etmeye başladık. Rahatlamıştı. O günden sonra L.A ile aramızda, orada bulunan diğerlerine kıyasla, yakın bir ilişki başladı. Nöbetçiler vasıtasıyla beni çağırttırıyor, yanında oturup kendisiyle konuşmamı istiyordu.

Hemen her gün L.A'nın odasına gidip uğruyor oturup konuşuyordum. Ayrılırken üzülüyordu.

Bir gün Hiram Abas, benim bir baskında öldüğümü söylemiş, L.A çok üzülmüş ve ağlamış. L.A. ile yakınlığımı, Memduh paşaya ve diğerlerine de söyledim (...) Bir sol yayında Ziverbeyi anlatırken, Hiram beyden bahsetmiş ve onu tanımadığını, işkenceci ve sadist olduğunu söylemişti. Bana ise torpil yapıp, hatıratında bahsetmemişti. Onun bu kitabı okuyacağını ümit ediyor ve içten mutluluk dileklerimi yolluyorum.

Gerçek şu ki; işkencenin reçetesi yazılmaz. Herkesin pes diyebileceği bir nokta da olabilir. Verilen bilgiler kayıtlara da geçmemiş olabilir. Olabilir ve bunu da polis bilir, ama ölüme gittiğin arkadaşlarından sakladığın için onlar bilmez, bunlar yazılmaz ama, vicdanınız ne durumda!

Hala ahkâm kesmek niye? Sürekli bozuk plak gibi, sanki hiç teslim olmamış gibi hava atmak niye? En "hakiki" devrimci pozları sergilemek niye? O ölenler, 20'li yaşlarında yaa; Bu günahları ile yaşayanlar ise kaç yaşına geldiler.

Sahil kasabalarında çok araziniz olabilir. Şato gibi evleriniz de olabilir. Vakıflardan aldığınız paralarla devrimcilik de yapabilirsiniz. Elleri kana bulanmış insanları da savunabilirsiniz, milletvekili, bakan, olabilirsiniz. Ama sizleri gölge gibi takip eden, ihanetlerinizden kurtulamazsınız.

11 Şubat tarihinde gözaltına alınan 2 kişi var, 12 Şubat tarihinde gözaltına alınan da 2 kişi Ve ardı-arkası kesilmemiş, gözaltına alınanların. Tam 438 kişi davaya dahil edilmiş, 53 sanık hakkında görevsizlik, 5 sanık hakkında yetkisizlik, 114 sanık hakkında kovuşturmaya yer olmadığı, bir sanığın soruşturmanın geçici olarak tatili, 9 sanık hakkında soruşturmanın tefriki kararı verilmiş. iddianame ve gerekçeli kararda yazılanlar, tabii ki her zaman geçerli/ doğru olmayabilir. Ziverbey de yapılan işkencelerin ne olduğunu orada yaşayanlar bilir. Hangi şartlarda o ifadelerin alındığı da malum. Ama bir gerçek var ki; sorulmayanları da anlatanlar vardır...

20'li yaşlarında bu ülkenin insanları için, inandıkları yolda ölümü göze almış, şimdi hepimizin çocuklarından bile küçük olan, bu yurtseverlerin anılarını, politikalarınıza, sanatınıza, var olmanıza alet etmeyin.
"hiç bir ismin koyuluş nedeni ulas ismi kadar kesin ve net değildir." nny*
bugun ankara karsıyaka mezalıgındakı mezarı basında anılacak olan devrimci.