bugün

dil'in önemini cem yılmaz'ın; "dil sadece konuşmada değil, yatakta da önemli" sözündeki anlamıyla düşünmeyen bilinçli insan beyanıdır.

olayı biraz yorumlamak isterim;

"türkçe kitaplarında, edebiyat risalelerinde, sözlüklerde, dil için "insanların birebirleriyle anlaşmakta kullandıkları bir araçtır" mealinde sayısız tanıma rastlanır. ama dil sadece bu mudur? değildir.

düşünsenize, sizin hayata karşı duruşunuzda karl marx önemli bir yer tutuyor, onun insanlığa kattığı değerleri sonraki nesillere anlatmayı varlık nedenlerinizden birisi olarak görüyorsunuz. lâkin gelecek nesillere bu düşünceyi aktarmada kullanabileceğiniz, yazılışları birbirinden farklı sadece 100-150 kelimeniz var. ne anlatacaksınız 150 kelime ile?

düşünsenize , sizin hayata karşı duruşunuzda ziya gökalp önemli bir yer tutuyor. fikirleri, görüşleri aynı sizin fikirleriniz. bunları onu tanımayanlara anlatacaksınız. peki bunu yaparken anlatım bozukluklarına düşmeden, tekrar kelimelerini kullanmadan ne kadar başarıyla yapabiliyorsunuz?

düşünsenize, sizin hayata karşı duruşunuzda hz. muhammed ve sünneti önemli bir yer tutuyor, kuran'ı sadece kullandığı edebi dil ile bile bir mucize addediyorsunuz. bunu insanlarla paylaşacaksınız. peki kuran'ın edebi yönünü överken 150 kelime yeterli olacak mı?

düşünsenize, sizin hayata karşı duruşunuzda turan dursun önemli bir yer tutuyor. adam çarşaf çarşaf yazmış. siz o fikirleri savunuyorsanız bu bu fikirleri insanlara yaymaya gönül vermişseniz 100-150 kelime ne kadar başarılı olmanızı sağlayabilir?

"düşünsenize......." diye başlayan benzer cümleleri sonsuza kadar uzatmak mümkün. ama bir o kadar da gereksiz. zaten anlatmaya çalıştığım durum için birkaç örnek yeterli.

dil bir milletin varoluş unsurlarının başında gelir. her temel kaynak, bir milletin varlığı için

- dil
- din
- ortak kültür
- ortak bir tarih
-üzerinde hakimiyet kurulmuş bir toprak parçası

beşlisinden en az üçünün aynı anda varlığını şart koşar. dili geçelim, geri kalan dört maddeden kaçını ortak olarak paylaşmakta ve yaşayabilmekteyiz? din tartışmaya açılmış, ortak kültür sebebi sayfalarca anlatılabilecek yollarla dejenere olmaya başlamış, ortak olduğu düşünülen tarih resmi tarih- gerçek tarih adı altında kıyıdan köşeden tırtıklanmaya başlanmış, üzerinde hakimiyet kurulmuş bir toprak parçası ise elimizde kalan son değerimiz. onun da içi ısrarla sulandırılmaya çalışılıyor.

bir sabah kalktığımızda o da elimizden kayıp gitmiş olursa, insanlara ve tüm dünyaya derdinizi ve davanızdaki haklılığınızı hafızanızdaki 150 kelime ile anlatmanız sanırım yeterli olmayacaktır. işte o zaman aklınıza cem yılmaz'ın "dil sadece konuşmada değil, yatakta da önemli" cümlesinin sonuna yıldızlı bakınız içinde "swh" koyamazsınız. koysanız da kimseler gülmez, benden söylemesi.
birçok aydınımsı insan tarafından neredeyse eleştirilecek misyondur.

"eurovision" denilen, ilkokullarımızda yaptığımız 23 nisan şenliklerinden hiçbir farkı olmayan eğlencelikden bahsederlerken bile aydınımsılarımız " aa olur mu hiç bak sertap'a dünyaları salladı. bizi şöyle duyurdu, böyle duyurdu. ingilizce en iyisi."
diyebilmişlerdir, gözlerimizin içine baka baka.

bu saçma sapan çerçeveden hiç uzaklaşmadan şu karın ağrısı hakkındaki görüşlerimi de özetlemek isterim: efendim bu "eurovision" dedikleri zımbırtının kimseye bir faydası dokunmaz, hele hele binlerce yıllık kültürü olan türkiyeme hiç dokunmaz... bin yıldır dip dibe, yanak yanağa olduğun avrupalı seni hala tanımıyorsa bir şarkı yarışması ile tanıyacaksa bırak zaten tanımasın... yok sen ille "beni herkesler tanımalı" diyorsan "kendi kendini kandırıyorsun" derim sana anca.

malumunuz biz türkler bu yabancı dilden gelen kelimeleri kendi dilinin içine itiştiriverme işini pek itina ile yapar, konu komşuya havamızı basa basa bitiremeyiz.
aslında pek kızılacak bir şey değil bu. atalarımızdan miras sadece. göçebe toplum olmanın getirisi. yeni karşılaştığın senden daha zengin milletin kelimelerini alırsın, edebiyatının içine sokarsın. sonra bi güzel aşağılarsın kendi milletinin insanlarını.

"ben sana katılmıyorum. orandan burandan atma" diyen varsa sormak isterim:
arabi kelimeleri dilimize sokup bunları bilmeyenleri cahil ilan etmedik mi?
farisi kelimeleri dilimize sokup garipseyenleri "halk" olarak nitelendirmedik mi?
işin burasında tek üzüldüğüm nokta arapça'nın ve farsça'nın zenginliğinin onda birinin bile ingilizce'de olmamasıdır.

yok ille de yerinde duramıyorsan, atalarından sana kalan bu miras damarlarındaki baskısını doruk noktasına çıkardıysa, etrafta şeklin kallavisini yapmak istiyorsan bu güne kadar biriktirdikleri ile, yoğrulmuş hali ile bunları sana yegane yaptırabilecek annenden babandan duyduğundur, senin dilindir.
(bkz: kamus namustur)
kültürel bozulmaya karşı, dilimize girmeye eğilimli yabancı kelimeleri kullanmak yerine türkçe konuşma çabasının bile artık bir kısım gençler arasında tuhaf karşılanmasına karşılık o gençlere savrulacak kapaktır.
dil bir ulusun yapı taşlarından biridir, kültürü, yaşayış tarzlarını, tarihini, hatta karakteristik özelliklerini bile taşır o ulusun...anlaşmak için kullanılan sessel dizgelerden çok daha fazla anlam içerir dil. bir ulusu bölmek, yıkmak, yıpratmak isteyenlerin saldırısına uğrayan ilk öğe dildir hiç kuşkusuz. insanlar kelimelerle düşünürler ya; anlamları boşaltılır kavramların, yabancılaştırılır kelimeler...farkında olmadan insanlar da değişir, yargıları da. bu yüzden güzel bir başlık açılmış diyor, buradan türkçe nin kimliğimiz olduğu düşüncesine destek veriyoruz.
hatta bu ise sozlukten baslayalım.
allah askına ayıptır ayıp!

simdi bazı kendini bilmezler, yok yok bu tanım hic tatmin edici degil, bazı snop' lar, burnu buyuk demiyorum snop diyorum, ironi gibi birsey yapacagım ya, neyse; iste bu tarz yazdıgım sozluk yazarları isi abartabiliyorlar. abartmayla da kalmıyor rezil oluyorlar, farklı olma cabaları sırasında. demek istedigim su; ingilizce biliyor olabilirsiniz. ama burası uludag sozluk, ingiltere' de yasamıyoruz, turkce anlatın derdinizi, degil mi ama? ruyalarınızı bile ingilizce goruyor olabilirsiniz ama burayı tek kullanan sizler degilsiniz. azımsanamayacak kadar bir okuyucu kitlesi de var. ornegin bakalım bir film ya da kitap spolier' larına, ki spolier mıs, bu da bir ironi ya neyse, arkadas ingilizce bildigi icin ingilizce yazmıs! simdi kendini farklı mı hissetti, o zaman celismeyecek kendisiyle. sonra ozellikle farkettigim boyle birkac tane yazar var ki, baskaları ing. kısaltma kullandıgı zaman asagılıyor. yapmayın, etmeyin, gerek yok. komik oluyorsunuz. yok quote imis, yahu ne kadar komiksiniz bir bilseniz.

yazık be!
yazık!
türkçe karakterlerin pek işe yaramadığı, yazılanların entry olarak adlandırıldığı, noktalama işaretlerini kullanmanın bazen işkenceye dönüşebildiği(ne zaman kesme işareti kullanmaya kalksam başım bakınızlar ile derde giriyorda) bir ortamdan çıkacaksa böyle bir hareket önce sağlam bir özeleştiri yapılmalı ve ondan sonra harekete geçilmelidir... herkes kendi kapısının önünü süpürse olayı birazda... entry değilde açıklama demeye başladığımızda, noktalama işaretlerini, türkçe karakterleri rahatça kullanabildiğimizde her şey biraz daha yoluna girecektir bence....

bunu yapan, türkçeye gerçekten dikkat eden ve yazarlarını bu konuda uyaran, dikkatli olmalarını sağlayan sözlük siteleri de mevcuttur ayrıca..
ilk olarak kendimizden sonra en yakındaki kişilerden başlayarak şiddetle yanlıslıları uyarmamız,gerekirse kızmamız cephe almamız gereken bir konudur karsılıgı bulanamayn teknik bir terimi ceviremeyebiliriz ama en basit sözcükleri bile sapıtmak anlamsız karsılıklara büründürüp agza sakız etmek te bize yakısmaz.LÜTFEN HASSAS OLUN:UYaRIN: BiLMEYENE ÖĞRETiN!
(bkz: bir yerde)
konuyla alakalı olarak http://www.sinanoglu.net ziyaret edilebilir.

(bkz: oktay sinanoğlu)