bugün

sene 2004.. eylül'un başları, ben, saat akşam 9:12 sularında bir arkadaşımla sahilde oturuyoruz. deniz laciverte elveda diyip siyahı selamlıyordu. rüzgar daha da sertleşmiş, hava soğukluğunu biraz daha fazla hissettirmeye başlamıştı. tam bu sırada, gökyüzünden umarsızca bize doğru noktasal bir ışık yaklaşırken, biz nolduğunu anlayamadan şaşırarak yukarı bakıyorduk. bu bir uzay gemisiydi. uzay gemisi plaja indi, ve içinden; hani yarım kilo çimeni alır çiğner sonra çıkarırsınız ya, *işte o renkte bir yaratık bize doğru yaklaşıyordu. * *
işte böylece ben ufo gören aslında masum olmayan ve köylü olmayan kişi sıfatını kazandım ve içimden, "kendime masum süsü verip kendimi köylü olarak nitelendirdim mi, bir de üzerine ufo gördüm yalanını patlattım mı, uludagsozlug 10 numara nick olur" diye düşünerek ortaya çıkmıştır "ufo goren masum koylu".
cem yılmaz 'da bana latife olsun diye filminde benden bahsetmiştir. şakacı çocuk ilahi cem..
yıllar önce ''hayatın anlamına dair'' adında bir yazı okunur ve kişinin hayatı değişir.
(bkz: counter strike)
Hiç unutmam, "mehmet züğürt" adından bir ilkokul öğretmenim vardı. Daha o zamanlar bacak kadarım, adım da "baybars" değil "mehmet". Gel zaman git zaman, gerek okuldaki derslerdeki üstün başarım, gerek örnek gösterilebilecek kişiliğim gerek bilmemne, öğretmenimiz mehmet züğürt, beni oğlu gibi sevmeye başladı. Aynı zamanda atılgan ve agresif kişiliğim, ara ara sınıfa gelen müdür ve öğretmenimizin aşifte eşinin sınıfın kapısını hışımla açıp "mehmetttt!.." diye Bağırışları karşısında ürkmeme ve cevap vermeme neden oluyordu. Tabii ki bu da kişisel gelişimimi olumsuz etkileyecek bir faktördü.

Bu işe bir çözüm bulunmalıydı, artık durum dayanılmaz boyutlara ulaşmış, tansiyonum 7 yaşında 20 lerde geziniyordu. Her mehmet denilişinde irkiliyordum, öğretmenimizle de aram çok iyi olduğu için ördek yavrusu gibi peşinde dolaşıyordum. Ne olabilirdi? Bu iş nereye varacaktı? Çözüm var mıydı? derken... Aklıma bir fikir geldi...

- Örtmenim, örtmenim...
- Söyle yavrujum, nedir?
- Örtmenim, örtmenim, benim de adım mehmet, sizin de adınız mehmet örtmenim...
- Nereye varmak istiyorsun yavrum? Evet adaşız...
- Örtmenin, diyorum ki, benim adım da mehmet, sizinki de, bundan sana bana "baybars" diyelim...
- Çok orjinal bir fikir, seni bu yaratıcılığın için de seviyorum yavrucum.
- Allah razı olsun örtmenim...
- Peki neden baybars?
- .....?!? Bilmem ?!?
- Neyse salla... Yavrujum... *
herkesin bir sevinç ünlemi varken türklerin neden yok diye düşündüm taşındım ve bi sevinç ünlemi buldum " hebeley " sonra bu sevinç ünlemini okuldaki tanıdığım herkese ezberlettim ve sevinecekleri zaman " hebeley " diye sevinmeleri konusunda sıkı sıkı tembih ettim kısa sürede okuldaki herkes cidden " hebeley " diye sevinmeye başladı ben de bu sevinç ünlemini madem ben buldum başkası çalmadan bütün haklarını satın alayım diye düşünüp bütün sözlüklerde aynı nickle üyelik aldım. işte bir nick hikayesinin daha sonuna geldim hepinizin gözlerinden öpüyorum. sözlüğünüzü kapatmayı unutmayın.
bilgisayarın ve internetin bu kadar revaçta olmadığı zamanlarda alınacak bir e-mail adresi düşünülür, ve farklı birşey olsun denir. abi birden "flyaway" der, bendeki tepki "ne alaka"dır. ama yine de ismin sonuna flyaway eklenip mail alınır. sonra üye olunan mail gruplarında flyaway diye çağrılmaya başlanılır, arkadaşlar telefon rehberine flyaway diye kaydederler. ve farkedilir ki artık o senin etiketindir.
sonra bünyede birgün çekip gidicem ulan buralardan havası oluşur.* lenny kravitz de bana eşlik eder.
6 parmak klavye:
olay sundan ibarettir.Sözlüğe yazdığım coğu anlarda bana bir kahve vede bir sigara eşlik etmektedir.BU vesileyle bende iki elimden ikşer parmağımı bu meretlere ayrmış bulunduğumdan nickime koyacak sadece 6 parmağım kalmıştır..ve sonuç olarak 6 parmak klavye, 2 parmak sigara, 2 parmak kahve olmayınca ortadan bölüp nick etmişimdir.
(#79746)
(#1029853)
(#1051802)
sözlüğe kayıt olduğumda "prometheus desmotes" o zamanlar kısa süreliğine kullandığım bir nick idi.
kulağıma hoş geliyordu...
ortaokulda ingilizce dersinden çıkıp almanca dersine girdiğim bir zamanda, önce ingilizce bir bağlaç olan "to" kelimesini, sonra da başka bir almanca bağlaç olan "mit" kelimesini öğreniyorduk.

sonra kendime baktım. olayları birbirine çok güzel bağlayabiliyordum. şiir yazıyordum ve kafiyeleri iyi kıvırarak bağlayabiliyordum, çok mani yazardık derste birbirimize kağıt atarken. küs arkadaşlarımın arasını yapabiliyordum. ayrıca ayakkabı bağcığını da sınıfta benden güzel bağlayan yoktu.

to,mit,to,mit,to...

böyle işte.

yersen. *

sonraki zamanda cs oynarken çok kullanıyordum. zaten cs içindi bu takma isim heyecanları genelde. herkes ismimi milli istihbarat teşkilatından aldığımı sanıyordu cs oynarken.

tarih derslerinde efsane anlamındaki mit'ten çıktığını düşünüyorlardı sınıf arkadaşlarım. ki bu da çok hoşuma gidiyordu. hatta sırf bana hitaben "mittoloji" felsefesi çıkmıştı arkadaşlarla aramızda. "to be, or mitto be..."

sohbet kanalında biri "mitto mithat'ın kısaltılmışı mı ?" diye sallayıp tutturamazken, diğeri de "mitto nedir ? ermeni falan mısın ?" olayına girmişti. tabii o zaman ermeni sanıyorlardı, bugün ırkçı sanıyorlar, ironik, neyse bu da geçer...

sonraları internette mitto'nun latince misyon, görev, mesaj, göndermek, armağan gibi anlamlara geldiğini öğrendim. uydurma bir kelimenin böyle anlamlı olmasına alışık değildim. tesadüftü ama güzeldi. bana uygundu.

velhasıl, mitto uydurma bir kelime olmasına rağmen, zamanla benimle özdeşleşti. kendi başına bir motto dur mitto. *
w elcome
t o
a li
s ami
y en
h ell

odamın en görünür duvarında bulunan, yaklaşık 60*100 boyutlarındaki çerçevelenmiş posterde bulunan bir cümle olması; benimde bu cümleye birçok defa bakmamdan ötürü 4-5 senelik nickim olmuştur kendileri. öyleki, e-mail adresimde bile etkileri mevcuttur.

merak edenlere:
http://www.groundhopping.de/galagr3.jpg *
yıllarca ali sami yen kapalısında asılı olan uefa yetkililerince cehennem kelimesinin hassasiyeti dolayısı ile kaldırılan ve bir daha hiç asılmamış pankart.
öldükten sonra odin tarafından diriltilen savaşçı. bir iskandinav efsanesi. baltalı sarışın.
(bkz: ferrasini satan bilge)
lazy: (ing.) tembel. inanılmaz boyutlara ulaşan tembelliğim sonucu tamamen arkadaşlarım tarafından verilmiş bir isim. 17:00 deki dersi uyumam sebebiyle kaçırmam bu adın hakkını ne kadar verdiğimin kanıtıdır.
diğer hikayeleri okudum hepsi gayet güzel,ilgi çekici benimki çok sıradan kalabilir belki ama olsuuun. bu şarkıyı bilmeyenler olabilir kargo' nun ateş ve su kasedinde çok güsel bir şarkı budur yani."senle ya da sensiz dünya döner durur"
lisedeyken, fen bilimlerini ve matematik derslerini fransızca görürdük. eksi bir anlamına gelen "moins un" (ki muanzan diye okunur) ın söylenişi nazana benzediği için, sınıftaki nazan isimli arkadaş ismini hep -1 diye yazardı. çocuktuk, yersiz bir kıskançlık kaplamıştı içimizi. "benim ismim de değişik yazılmalı" dediğimi hatırlıyorum bi öğlen tenefüsü. aldım elime kalem kağıdı, bikaç denemeden sonra ismimin en iyi fransızca karşılığının béisa olduğunu fark edip hayatımın geri kalanında resmi olmayan yerlerde bu şekilde kullanmaya başladım. evet! bu kadar.. **

nickm değişmiş editi: bu da şöyle oluyor, kinyas ne zaman bmw görse aklına "black magic woman" şarkısı gelir.
(bkz: kinyas ve kayra)
benimkide çok şaşaalı değil.sadece genel olarak olaylara ve konulara yaklaşım tarzı olarak benimsediğim bir yöntem.olay olur içinde kalma geri çekil ve izle.ona göre yap yorumunu dahil olma.benimki böyle birşey...
adim tarik soyadim "zulada". hoşgeldim... *
(#1384759)
karga nın da belirttiği üzre hiç yaratıcı bir nick değil. ama oldu bi kere...

(bkz: isim ve soyisim ünsüzleri)
halı saha maçlarında rakibe hayvanlar gibi giren ve kemik sesine aşina yazarlarların alabilecekleri nick şu şekildedir;
(bkz: kemik koleksiyoncusu)
2002 yılında bir gün kendime evet benim nickim bu olsun diye kafamdan bulduğum, anlamı olmayan bir nick.
(bkz: ewentry)
herşey hazırlıktaki ingilizce hocamın mail adresinin hikayesini dinlememle başladı. adı ufuktu.ve mail adresi de fukufuku ydu. ingilizce okunurken bi de fuck you fuck you oluyo falan diye de salak bi espri yapmıştı. ben de o haftasonu ilk mailimi alırken soyadım olan arasdan bu kelimeyi türettim. bazı bazı da kullanırım işte. ama benimkinin ingilizce okunuşunda öyle salak başka bi özelliği yok.
algulum almaktan
vergulum vermekten **
pigmeyim. * *
20 küsürüme * geldim hala merdivenlerden zıplayarak iniyorum.
yarışmacı arkadaşlara başarılar dilerim.
edebiyatla ilgili bir siteye girilir. orada minti rumuzlu bir üyeyle çocukluk günlerinden, minti adlı sakızdan bahsedilir. sohbetin tadı damağınızda kalır. anısına da bu rumuz alınır.