bugün

üç vakte kadar bana görünen yolsun galiba sen... hep böyle kal. uzun, dar ve bana kadar.
çok şey istiyorum biliyorum. ama insanın tek bir uzvu dahi şeylerden birşeye, eşyadan bir eşyaya asla benzemeyecek.
hem sen de biliyorsun. anne karnında, parmaklarımızı oluşturmak için intihar eden hücrenin aklı ile, aklımızdaki düşünceyi alıp getirip kalbimizdeki bir hisse dönüştüren, büyüten, acıtan hücrenin aklı hep bir.
insanlardan
kendini bi bok sanan tavırlarından
aptal aptal şeylerle övünmelerinden
insanlardan işte kendini anlamlı sanan basit insanlardan neffret ediyorum.
(#38302973)

Bugün spora başladım. Spor salonunun diyetisyeni lisedeki en iyi arkadaşlarımdan biri çıktı. Sonradan kopmuştuk. Birden böyle karşılaşınca şok olduk * konuştuk biraz.

Ayrıca hoca kasların çok zayıf, azıcık yüklenince hemen titriyorsun dedi. Hiç spor yapmadığın belli dedi.

Cornflakes aldım. inşallah yine birkaç gün azar azar yiyip sonra pakete saldırıp hemen bitirmem. Amin.
Bundan çok uzun yıllar önce tabi o zamanlar fırlamaydık. Bir gün sokakta gezerken çok sıkıştım.O zaman tabi küçüğüz ne yapsak ne etsek bilmedim.Aklıma şöyle bir şey geldi.Önünden geçtiğim ilk apartmana daldım.Girdim asansöre başladım işemeye hala hatırlarım baya zevkliymiş aslında.Bunu da kimseye söylemedim.Hadi iyisiniz hani...
Başkasının adına utanma duygusunu reza ve itirafları sayesinde yaşıyorum dünden beri. O da yetmez gibi bir de iftira atılıyormuş gibi ahmak yandaşların türlü saçma fikirlerle milletin ekmeğini çalan açgözlüler boyunun savunmasını yapmaları yok mu? Kahrımdan ölüyorum. Peki kimin umurunda?
Ve bütün bu piyesin sonunda yine hiçbir şey olmamış gibi işlerin yürüdüğünü görmek de var. O zaman kahrımdan ölürüm herhalde. Bir toplum apaçık bir rezaleti sindirebilecek kadar onursuzsa orada yaşanmaz artık.
dikkat çekeyim, gün boyu adım burada görünsün diye götümden itiraf uydurmaya çalışıyorum. aha lan bu güzel bir itiraf oldu.
Hatun kısmı ile konuşma olayını günlük diyalog otesine tasiyamiyorum git Gide yalnızliga gomuluyorum ve seviyorum.
hepinize merhaba arkadaslar kötü haberlerim
var..
biliyosunuz ki çok yakışıklym ve pesimde bir sürü
kız var..
istiosanız okumayı burda sonlandırın çünkü
birazdan okuyacaklarınız sizi depresyoma sokabilir.
bnim artık sevgilim var hepinizden çok özür
diliorum..
bazılarınız sevgilim oldupunu örenince yastığına
sarılıp ağlamak isteuebilir veya en çok kroktuğum
intar etmek isteyebilir sakın böle bse yapmayın.. siz benim her zaman fanlarım olarak kalacaksınız.
kendinizi sakın öldürmeyin hoscakalın.
Bu yazı saçmalamalardan ibaret olup okumaya değer olmadığı aşikardır, can sıkıntısından yazılmıştır.
Saçma anlar-olaylar anlatarak duygularımı karmaşıkça yazmayı planlıyorum. Aslında planlamıyorum, bakalım. Plan yapmayı sevmedim niyeyse pek. Esasında uzun vadeli planlar yapmayı sevmiyorum. Kısa süreli seviyor, yapıyor, uyguluyor olabilirim. Bilgine sözlük.

itirafım:
Çok özledim.
Kendimi çok özledim.

1 haftadır hastayım epey. Hastalığı hiç sevmedim. O da beni sevmesin ve ırak olsun lütfen, çok istedim.. Bolca yattım son günlerde hastalık koynumda.

itirafım:
Uzun zaman oldu bir eksiklik var bende, belki iki, üç... Hissediyordum, hissediyorum.

Bugün 1 aralık, 3 ay olmuş. Burdayım. Olmak istediğim yerde miyim? Olmasını istediklerim burda mı? Saat 03.00 istediğim zamanda mıyım? Sorunum zamansal yahut mekansal mı? Bunlarla hiç mi alakası yok? Saçmalıyor muyum?

Bayağı hastayım dedim sözlük. Bunun yazımla alakası yok, bil istedim. Unut gitsin. Veya unutma.
Şurdan devam edelim. Sana bahsettiğim kendime hasretimi ve eksikliğimi anlatacağım. Genelde hep övülecek yanlar anlatılır, gel buraya eksik diyorum eksiklik, özlem.

Soracaksın tabi: "neyini özledin?", sormazsan darılırım: "neyin eksik?".

Sakin ol ve dinle sözlük sırayla.

Kendimi özlediğimi belirttim. Hangi kendim? Geleceği özleyemeyeceğime göre önceki kendim. O kendimdi ben(şu an) kendim değilim, kendim olmak istemiyorum. Kendi kendime bunun sorgulamasını yapıyorum günlerdir. Kendimi inkar mı etmeli kabul mu? Kendimden hoşnut değilsem ne yapmalıyım? Kendimi istemiyorum. is te mi yo rum!

Bunun nedenini yazacak kadar açık sözlü değilim. Bir nedeni de yok haliyle. iki belki üç. Nihai olarak kendimden hoşnut değilim. Bunu bil yeter sözlük. Bildin mi?

Neyim eksik? Ben de mi eksiklik var kendimde mi? Ruhum mu eksik bedenim mi? Sadece ben mi eksik hissediyorum yahut dışarıdan da bu fark ediliyor mu? Edilse bile bunun bi önemi var mı? Neyin önemi var ki?
Heh işte sorular güzel yere getirdi:neyin önemi var. Domateslerin, belki poşetin.

1 kilo domatesim var 1 siyah poşette. 7 domates falan yapar 150 gramdan. Belki 6. irili ufaklı kimi 220 gram kimi 80 gram. Belki 70 gram belki 0.

Benzetmem kadar saçma yazdıklarım. Domatesler insanlarım, poşet dünya manav tanrı, ben en küçük domatesim belki 0 gram olan benim. Belki salatalığım ve bu poşette yerim yok.

Siz üçünüze laflarım var:

Sayın manav, neden kimimiz 200 gramken kimimiz 0 gramız? Neden ben salataya doğranacekken diğeri menemene renk katacak? Neden ben kütlece eksiğim? Ayrıca bizi niye satıyorsun sen? Satma, ezme, üzme.

Sayın poşet, neden karanlık çeperlerin? Bizi yenmeye götürürken var olan ruh halini merak ediyorum, tek amacın bu taşımaya yardım. Duyguların ve ruhun yok mu yoksa! Yırtılacaksın elbet. Bunu biliyorum. Ve o gün biz domateslerin iyisi kötüsü ortaya çıkacak.

Sayın domatesler, manava tahammül edip poşete küfretmiyorsam sizin yüzünüzden. Belki sizin sayenizde.

Poşet yırtılsın artık! Belki yırtılır.

Ek: hahaha alttaki yazara teşekkür ederim. Anlaşılmak amacıyla yazılmamıştır *

Ek 2: sayın keshberfo böyle.
bugün güne osbir çekmeden başladım. bir garip hissediyorum.
hayatımın hiçbir aşamasında düşlediğim ölçüde başarılı olamicam, farkındayım.
buyur burdan yaz sayesinde fark ettim ki, kendime tahammül edemiyorum. teşekkürler yazar kişi...
Çok fazla yalan söylüyorum ve ne kadar hoşlandığım erkek vardıysa hepsinden kanka muamelesi gördüm. Artık canım atak ettiği için hiçbir hoşlandığım erkekle iletişime geçmiyorum. Bi de her gün öldürülmek istiyorum. çünkü intihar etmiş olmak ağrıma gidecek.
çocukken sihirli annem izlediğim dönemlerde iki elimi birleştirip başkalarıyla iletişime girmeyi, balık gibi süzülerek aşağıya indirirken de ışınlanmayı denerdim. maldım ama mutluydum.
insanlar tanıştıkları ve sevgili oldukları günün tarihini nasıl unutmuyorlar şaşırıyorum. Bazıları ay ay sayıyor. Ben dikkat etsem unutmam ama dikkat etmiyorum. ‘hmm şu gün sevgili olduk ayın kaçıymış, onuymuş” falan diye bir süreç gerçekleşmiyor bende. Aradan aylar geçince biz nasıl/ne zaman tanıştık/sevgili olduk ya diye bir muhabbet dönünce sadece, mart ayının başıydı galiba falan diye sorguluyorum mesela en fazla. Belki sevgiliyi çok sevmek ve önemsemekle alakalıdır bilemiyorum. Genelde kadınlar yapıyor bi de bunu. Erkekleri bu kadar önemsememeliler aslında.
butun erkeklerden tiksiniyorum. hepsinin suratina kusmak istiyorum.
Şuan kendime dogru yaptigim nah i izliyorum.
hepinize merhaba arkadaslar kötü haberlerim
var..
biliyosunuz ki çok yakışıklym ve pesimde bir sürü
kız var..
istiosanız okumayı burda sonlandırın çünkü
birazdan okuyacaklarınız sizi depresyoma sokabilir.
bnim artık sevgilim var hepinizden çok özür
diliorum..
bazılarınız sevgilim oldupunu örenince yastığına
sarılıp ağlamak isteuebilir veya en çok kroktuğum
intar etmek isteyebilir sakın böle bse yapmayın.. siz benim her zaman fanlarım olarak kalacaksınız.
kendinizi sakın öldürmeyin hoscakalın.
uyum sağlamaya çalışırken kendimi yok etmeye başladığımı fark ettim.
ahmetçim o kadar haklısın ki içimde ölen biri var.
Şey. Ben aslında. Ben aslında. Aslında ben. Yoğum ben arkadaşlar.
Hayatım dijital.

Düş dünyamda oluşacak o kıymetli algıların piksellerin yeteneğiyle sınırlı olması canımı sıkıyor.

Tadını damağımda hissetmek istediğim yemekler, caddelerinde yürümek istediğim şehirler, havasını solumak istediğim diyarlar... Tenini tenimde hissetmek isteyeceğim kadınlar. Yaşamak istediğim hayatlar. Hepsi, benim ekranımın pikselleriyle ve kulaklığımın kalitesiyle sınırlanmış durumda.

Sanal olarak tadıp kendimi dijital tatmine kavuşturmaktan fazlasını yapamıyorum.

Daha kötüsü; o şeylerin kıymeti, benim ekranımda görüp zihnimde hissedebildiğim kadarıyla kalıyor ve ilk zamanki hevesim; “puf!”

Dijital çağda yaşıyoruz. Herkes, hiç tanımadığı ve hayatı boyunca tanımayacağı insanlara kendini göstermenin ve hiç sahip olamayacağı hayatları seyredip hakkında hayaller kurmanın ya da ileri geri konuşmanın derdinde.

insanlara hayret ediyorum. Bence günümüz dünyası ancak yetmişli yılların hayat bulmuş trajik bir felaket senaryosu olabilir. Sanallığın dozunu abartıp kıçı sandalyesine kök salmış bir nesil! Salgın hastalık gibi yayılan memetik virüslerin kurbanları. Her şeyden bihaber. Bütün tatlardan mahrum. Hayatını sadece özenerek geçiriyor. Kendi için yaptığı tek şey, çürümüş duvarlarının ardına sığınıp hayaller diyarında yaşamak!

Peki ne faydası var?

Eyfel kulesinin önünde kadeh tokuştururken canlı yayın yapan yakışıklı beyi ve güzel kadını ekranından seyretmenin kendini sefil hissettirmekten başka ne faydası var? Gitmek istediğimiz restoranlarda yemek yiyenleri seyretmenin ağzımızın suyunu akıtmaktan başka ne faydası var? Binmek istediğimiz arabayla vlog çekenleri iç geçirerek izlemek neden? O çok konuştuğumuz, hakkında fanteziler kurduğumuz, güzelliğine hayran olduğumuz kadınları ya da ünlü erkekleri pikselleştirmenin mastırbasyon yapma isteği uyandırmaktan başka ne faydası var?!

Eskiden,

Çok değil bundan 1-2 nesil öncesine kadar, tamam; belki bolluk yoktu, ama en azından, “kıymet” vardı. Sahip olmak bir yarış değil, bir güzellikti. Bir şeylerin özellikleri, özelliklerin değeri vardı. insanlarla yüz yüze konuşmak heyecan verici bir deneyimdi. Bir yerlere gitmek diğer insanlara gösteri yapmak için malzeme çıkartmak değil, anın hazzını doyasıya yaşamak, hissetmekti. Aşık olmak; birine ait olmak, hayattaki en muazzam şeydi...

Ama bugün, hiçbir şeyin değeri yok. Artık her şeyden çok fazla var, her şeyin özelliği azaldı. Bir zombi medeniyetinden ne beklenir ki? Dijital güzellik. Dijital haz. Dijital çağ... Herkes, ister istemez bu kaçınılmaz evrimin birer kurbanı. Bunu lehine çevirmenin derdinde olanlar bile. Dönen dünyamızın kaçınılmaz değişiminin sonuçları. Yetmişli yılların felaket senaryosu. Zombileşmeye doğru emin adımlarla ilerleyen bir medeniyetin trajik aşamaları.
Ergenliğimin başlangıcından beri ilk defa hiç kimseyi sevmiyorum. Ne platonik ne de karşılıklı. Lan yemin ediyorum kafam aşırı rahat. Huzur sevgide falan değil sevgisizlikte imiş bana.
Az evvel hayatımdaki tek gerçek, yalan oldu.
Benden nefret ediyorum...
Uzun yazı yazamıyorum. Sizler nasıl yapıyorsunuz anlam dahi veremiyorum.