bugün

ben O'na resmen aşığım.
4 gün sonra ölümümün 5. yılını kutlayacağım. 4 gün sonra daha da karışacağım kalabalığa. daha da saklanacağım arkalara.
--

25.02.2008, Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesi

gözlerimin kırmızısından korktuğu her halinden belli olan kızın tarif ettiği yerde bekliyorum. asıl suçluyu bulmama neden olan adamı bekliyormuşum meğer sonradan anladım bunu.

yarım saat geçti, elinde siyah çantasıyla çıktı. koştum önüne dikeldim. adımı soru sorarmış gibi söyledi. önce bileğini tuttum, sonra bileğini bırakıp ceketinin koluna sarıldım. ilk damlalar o an düştü. ben hayatımda hiç ağlamamıştım. hiçbir şey göremiyordum gözümdeki akmayan yaşlardan. her şey buğuluydu. ilk haykırışta süzüldü yanağıma inciler.

- niye söyledin lan!

+ oğlum dur.

- lan niye o kadar kısa!

sanki ne kadar çok sıkarsam o kadar çok rahatlarmışım gibi tutuyordum adamın ceketinin kolunu. diğer eliyle o an kurtardı elimden ceketini. koluma girdi. arabasına götürdü.

bir zamanlar arkadaşlarının ayı diye dalga geçtiği ben 60 kilo civarındaydım artık. beni çekmesine gerek yoktu. parmağının ucuyla itmesi ilerlemem için yeterli.

1 saat kadar sonra arabasında aklımda sözlediği sözlerin yankılarıyla indim. akşam olmuş hava karanlık. belki de yüzüncü defa söylemişti elinden bir şey gelmediğini. o 6 aylık süreyi kendisinin vermediğini. polikliniğe yatmam gerektiğini... evime gittim. uyudum.

22.02.2008

hemşirelerin haber verdi.

- meleğin uçtu...

2 dakika kadar gözlerim sabitlenmiş dizlerimin üstünde dururken. 60 kiloluk et yığınını kimse kollarının altından tutup kaldıramamış.

halimi görüp acıyanların getirdiği sular ellerinde kalmış. sadece gitmek istemişim. kantine gitmişim. kuzenim de arkamda. bana dokunamıyor. biliyor deliyle uğraşılamayacağını. belki de acımı anlıyor, ama o imkansız. mahalledeki camiye gitmişim. hoca tanıdık. anlamış. bir defa da orada almışım kafam ellerimin arasına. bu defa ezan sesiyle gelmişim kendime. ne tokatlar ne sular ayıltmış. sela için soy adını verdim.

22.02.2008 akşam saatleri

sadece kuzenim gelmişti benimle. ev sahibi ve annemi tanıyan birkaç komşu da vardı. hiçbirini tanımıyordum.
şimdiye kadar hiçbir teselli canımı o kadar acıtmamıştı. yabancı suratlar gitti. yalancı surat kaldı. sadece kendisini buna mecbur hissettiği için. kalmak istedi ama gönderdim. sabah erken kalkacağım şimdi uyumam lazım sözüme inandı, gitti.

15 dakika sonra çıkıp elimde en ucuzundan iki şişe şarap ve 3 paket sigarayla döndü. nasıl içildiklerini, insana neler yaptıklarını çok iyi biliyordum. tadına da alışmış gibiydim 4 aydır.

ilk şişenin ortalarında kustum. devam ettim. sabaha çıkmamayı düşündüm. annemin yanına gitmek istedim ama sözleri yankılandı kulaklarımda güzel yüzünün görüntüsüyle.

- bir delilik yaparsan ben çok üzülürüm. çocukların olsun, birini benim adımla yaşat.

sabah kuzenin telefonuna uyandım.

23.02.2008

morgun koridorunda bir mescit var. ellerim titriyor, ağzım leş gibi içki kokuyor. girmeye korkuyorum. bir adam çıktı. başıyla selam verdi bana. ölüye hürmet buydu herhalde diye düşündüm.

meleğimi gördüğüm an çıkmıyor aklımdan. dudakları mosmor olmuş. yüzü bembeyaz.

öğle vakti cenaze kaldırılacak. cami avlusunda, soğuk taşın üstüne hapsettikleri kutuyla koydular meleğimi. bir iki akraba tanımadıkları kişinin cenazesine gelen cami cemaatiyle konuşuyor, ben annemin baş ucundayım. sanki birisi gelip götürecekmiş gibi geliyor. biri alıp benden uzaklaştıracak. yeşil kutuyu, üstündeki güzel parlak yazıları da boş gözlerle inceliyorum.

kuzen gelip beni kalabalığın en önüne götürdü. hiçbir şey yapmıyordum. bilmiyordum da ne yapılır.

sonra annemi kaldırıp omuzlarına aldılar. götürüyorlardı işte. araba bekliyordum öyle demişti kuzen kollarımdan sıkıca tutup sarsarken. belki de annemi o kalabalıktan kurtarmak istediğimi anlamıştı. kalabalığın arkasındayken imam dayı geldi. beni annemin yanına götürdü en fazla 15-20 kişilik kalabalığı yarıp. omzuma verdi kutunun bir ucunu. arabanın arkasına koyduk.

- abi düşmez mi annem buradan?

+ düşmez. gel.

arabaya bindik. anneme bakıp duruyordum hala arkada mı diye.

mezarlık bu kadar yakın mıydı...

bu kadar mıydı...

gidiyor muydu...

tekrar annemi alıp bir çukurun başına getirdiler.

kutuyu açtılar.

annem miydi o? dünyanın en tatlısı, layık olduğu gibi güzel şekerler gibi sarılmıştı bir beyaza. başının üstü, ayakucu... o an gelmiyordu aklıma annemin çukura konulacağı. kutudan çıkartıp çukura koymaya kalktılar. atlayıp sarıldım. tanımadığım bir adam çukura inmeye kalktı. küfrümle kalkıştığından vazgeçmesi bir oldu. madem bu şarttı, bana görevdir.

indim çukura. annemi verdiler kucağıma. ne kadar zayıftı diye düşündüm kendime bakmayarak. benden bir farkı yoktu. güzelce, yavaş yavaş yatırdım annemi. sonra tahtalar verdiler elime. bunları koy dediler. boş boş yüzlere bakarken başka bir tanıdık tahtanın nasıl konulacağını gösterdi. annenin üstüne taşlar gelmesin dedi. belki de bunu yapmama beni ikna edecek tek şeydi bu. annem altta sıkışmasın. ezilmesi. tahtaları koydum üstüne. annem evde gibiydi. bir şey olmayacaktı. çıktım, kürek verdiler elime. ilkini attıktan sonra bırakıyorum bu kadar yeter diyerek. gidiyorum hızlı hızlı bundan sonraki evimden mabedimden.

kuzenim hiç para istemedi bu işlemler için. korktu belki de. eyvallahıma başıyla karşılık verip gitti.

evde düşündüm sürekli. onu üzdüğüm zamanlar da olmuştu ama suçlayacak başkaları vardı. başkaları üzdü en çok onu. beni en çok doktorun verdiği o kısa zaman üzmüştü. aradığım suçluyum buldum sanıp adama kin gütmüştüm. oysaki çok farklıydı gerçek.

18.02.2012

aklımın ucundan geçmezdi üzerinden neredeyse 4 koca sene geçeceği.

annem bak elimden geldiğince yaşıyorum ama bir tanım ölü. yanında benim de bir parçamı aldın. kalbim yok artık...
ben yüzsüzün tekiyim ama sadece ona karşı...
insanlara değer veriyormuş gibi yapıyorum sadece. Yoksa biri bile umrumda değil. Evet onu da sevmiyorum zaten maksat eğlence olsun.
sözlükte güzel kız göremedim.
leyla ile mecnun'u bir bölüm bile izlemedim çok pişmanım ama artık çok geç.
biriyle uzun uzun mesajlaştığım zaman karşı tarafı sıktığımı hissediyorum. e hal böyle oluncada o terk etmeden, yani mesajlaşmayı bırakmadan, ben yalan kandırıyorum; ' işim çıktı, yemek yicem, spora gitcem, sevişcem' gibi bahanelerle son msjımı çekip muhabbeti sonlandırıyorum. bi ben mi bunu yapıyorum? bi ben mi sorunluyum? bunu da merak ediyom.

demin birini daha kandırdım sözlük ' iş yerindeyim kusura bakma öğlen sevişme paydosuna çıkcam '' dedim. güldü. 'benim içinde bi fişek patlat' dedi ve bitti sohbet. inşallah okumaz bu itirafı. ne sevişmesi amk. sorunluyum la ben.
askerde şişme bebek satın alıp askerlere kiraya vermiştim.
senle aramızda olan o tarifsiz şeyin, anlamlı ve sımsıkı bir bağ olmasının tam da aksine, sadece koca ve boş bir alışkanlık olduğunun farkına varmak.

işte en çok da korktuğum şey budur benim, senden yana.
ve, artık duygusal olmayacağım diye söz veriyorum kendime de.

ne çare.
tam olarak şu an yanımda olmasını karşısına geçip saatlerce ağlamayı istediğim biri var ey sözlük. ama güçlü görünmek zorundasın değil mi? sen ki herkesin sorunlarına göğüs geren, onlara yol gösteren anjelikasın. ama bazen hayat acımasız, soğuk ve zalim olabiliyor ve sen ona karşı hiçbir şey yapamıyorsun. yorgunum, üşüyor ellerim. ama yoluma kaldığım yerden devam edeceğim.
bürokrasinin saçma sapan işlediği, demokrasinin tanımının ranttan ranta değiştiği, dinin dilin ırkın ve daha benzeri pek çok toplumsal değerin, minik azınlıkların keyfi için kullanıldığı ve toplumun geri kalanının bu azınlıklara hizmet eden köleler haline getirildiği, eğitim sisteminin kokuşmuş ve çürümüş olduğu hatta eğitiminde ekonominin çıkarlarına hizmet ettiği bu ülkede, olan bitenler karşısındaki çaresizliğimden nefret ediyorum.
felsefespri kitabıyla ilgili bir başlık vardı sözlükte,böyle alıntı fıkraların yazıldığı. bulamıyorum bir türlü...
Bazen aşk acısı çeken arkadaşlarım oluyor. Teselli etmek için '' içme oğlum be değer mi ? O şimdi, senin onu düşündüğün kadar düşünüyor mudur ? '' diyorum. Ama bende biliyorum ; bazen değer. Bazen düşünmese de ya da, ben bunu bilmesem bile '' ya şimdi bir saniye bile aklından geçtiysem'' düşüncesi için bile içilir.

için be oğlum için. siktir edin! şimdilik, ölene kadar hayattasınız.
geleceğimden çok umutsuzum sözlük, öyle böyle değil. bu yaşımdan sonra sınav stresi çeker oldum.
en son belediye otobüsüne ne zaman bindiğimi hatırlamadığımı bugün binince anladım. şöyle bir geçmişe gittim, otobüslerde yaptığım yolculukları düşündüm, insanları gözlemledim.
- holdeki açık renk saçaklı halıya top allık düşürüp bi de üstüne basan bendim.

- kredi kartı borcum 150 değil 1150 lira ehe.

- sabahları kahvaltı etmiyorum. bardağa yarım çay doldurup bırakıyorum çatala da biraz nutella bulaştırınca profil tamamlanıyor.

- yarın akraba ziyaretine gitmemek için hasta taklidi yapıcam. inşallah yersiniz.

- şirkette iddaa oynadım kupon tutarsa o zaman söylücem.

- aslında işimden memnun değilim ama alışkanlık yaptı istifa edemiyorum.

- anne: sana mutfak masrafları için verdiğim paralardan yaptığın altınlar bana bir araba alacak kadar var. sana çekmediğim için deli oluyorum.

- baba: 49 yaşında olmana rağmen hala evin içinde top oynamanı ve soğuk esprilere bile kahkahalarla gülmeni kıskanıyorum. benden daha hayat dolusun.

- dengesizliğimi sülaleden birine yüklemek istiyorum ama hepsi halim selim insanlar. bu tabloyu gördükçe gizli genlere daha bi küfür ediyorum.

- son olarak çemenli yumurtayı seviyorum.
onu bazen özlüyorum ama bunu ona söylemeye cesaretim yok.
bu entry'yi görüp mesaj atmasını isterdim sözlük..
gözleri gözlerime değince felaketim olurdu ağlardım.
"Türk'ün aklı tuvalette çalışır." sözüne inandığım için ilkokul 1. sınıf ödevlerinin hepsini tuvalette yapıyordum.
itiraf ediyorum yazın otobüste gördüğüm arada göz göze geldiğim bana uzun uzun bakan çekiçi çocuk kim nerde şimdi merak ediyorum arada.
avea denen gsm şirketi. şu an sana o kadar kızgınım ki bir insan olsaydın çekip vururdum seni...
yarın üniversite için yine gurbet gidiyorum.çok üzgünüm sözlük.ama son 1.5 sene dişi sıkmak lazım artık.
yanlış açılan başlıktan sonra durumu düzeltemeyip entry den kaçış.
obsesifim.