bugün

fazla sevginin zaaf yarattığının, insanı hesaba kitaba ittiğinin farkında olmaktır. "böyle sevgi mi olur lan?" dedirtir, hiç düşünmeden; salak gibi sevmek varken biz kalkıp mantıklı insanı oynarız. tabi böyle davranışlar sevginin doğasına ters düşer, sevginin muhasebesi olamayacağını anlayamadığınız sürece aynı boku eşeler durursunuz.

düşünmek yorar, ama kör kütür sevmek enerji verir.
sonucu yalnızlıktır.
çok uzun sürmeyecektir. "ben kıskanmayı/kıskanılmayı severim" nidaları atan her kişinin bir gün anlayacağı ama bunun için çok geç olacağı gerçektir. bu sadece kıskançlık ve benzeri gereksiz ruh haline de bağlı değildir tabi. önemli olan samimi olabilmek ve bu samimiyeti koruyabilmek. o kaybolduğu zaman mutsuzluk artar, sıkıntı yaratmaya başlar ve vazgeçilemeyen bir dert tasa olur bünyede.
artık buna yalnızlık korkusu mu denir yoksa kendini kandırıp "alışkanlık gibi bi şey artık bu yææ" yalanları mı söylenir bilemem. amaç mutlu olmaksa, mutlu olmak için beraber bir şeyler yapabilmekse, mutlu olamadığın biriyle neden hala bir şeytleri zorlayıp daha da üzerler kendilerini bilmem.

dediğim gibi ben bilmem, beynim bilir.
önce insanın kendini kandırmasını sağlar.aslında seviyorum, ya bende de suç yok değil,mantıklı düşününce o da haklı...sonra bi bakmışsın ondan çok kendini suçlar olmuşsun.aşkını ölçmeye başlamışsın ki bu en kotu durumudur ortada şk falan kalmamış olay tamamen kandırmacaya dönmüştür.
ruh beden beyin sağlığı açısından bitirilmelidir.yalnızlıktan sıkılınacağı da ölüneceği de bilinse bitirilmelidir ki insan kendine kalmalıdır.
mutsuzluk veren kişi hala sevgiliyse mazoşist olduğunuzun en net kanıtıdır. kurtulmak için boşuna uğraşmayın maalesef modern tıpta tadavisi yoktur. tek ilacı daha fazla acı veren sevgilidir.
daha da acı verir. varolan acıyı 3'e 5'e 10'a katlar hatta bazen insan bünyesinin kaldıramayacağı sınırları da zorlar...zor bir durum.
geç uyanıp işe geç kalmak gibi bir şey olsa gerek. burada sorun sevgide veya sevgilide değil, mutlulukların insan hayatında mutsuzluklara oranla çok daha fazla yer etmesiyle izah edilebilir. herkes kendinden pay biçsin... yaşadığımız acı şeyler bizlerde belki senelerce iz bırakırken, yaşadığımız en kral mutluluğun süresi birkaç günü geçmez. sevgili de böyledir. içinde "sevgi" gibi kutsal bir kelime geçtiği için hep mutluluk ararsın ama gördüğün mutluluklar yaşadığın mutsuzlukların gölgesinde kalır. çünkü arada "sevgi" kelimesinden türeme bir birliktelik vardır ama yaşananların sevgi kelmesiyle çok da fazla izahı bulunamaz.

not: mutluluk aramaya da değmez. bulsa dedem bulurdu rahmetli...
aşk için o acı çekilir ama uzun sürmez
o acı insana o an acı gibi gözükmez mayhoş bi şeydir bu da aşkın bok yemesidir o anda tat alamazsınız acıdan.
"ne seninle ne de sensiz sendromu" dur kısa ifadesiyle.
hayatta en çok aradığınız duyguyu sizinle paylaşan insanın bile size acı verdiğini , dolayısıyla artık hayatın özünün acı olduğunu anladığınız andır.

mutluluk sadece peşinde koşmak için vardır , acı ise hayatın her anında yanınızdadır ve sizi olgun kılmaktadır.
yapılması gereken eylem gayet basittir. unutmak!!! fakat gel gör ki olmuyor, yapamıyorsun, unutamıyorsun...sadece kalbinin şarkısını dinliyor ve sözlerine hayran kalıyorsun...ve sonunda acı çekiyorsun...fakat bile bile bunu, yinede unutamıyorsun...
ama anlasan da ondan gelen acıyı başkasından gelecek mutluluğa tercih edersin, hata edersin.
(bkz: mutluluğun acıdan çok sevgili verdiğini anlamak)
Kısa ve cinsel seks üzerine inşa edilmiş ilişkilerde acı yalnızca bdsm de vuku bulur. Kuşku yok ki bunda partnerlerin çıkarması gereken bir ders vardır.
bunu yol yakınken anlamak güzeldir. bir de onlarca yıl geçtiği halde anlamadan farkına varmadan yaşananı vardır. yıllar geçip gitmiştir hiç farkında olmadan, mutluluktan çok mutsuzluk verdiğini anlarsınız fakat artık çok geçtir.