bugün

ayla kutlu'nun sinema ve tiyatroya uyarlanan, zeka geriligi olan bir rum kizinin askini konu alan kitabi.
tunç başaran filmidir..ışık yenersu adlı muhteşem türk aktristinin neden yıllardır beyazperdede yeterince kullanılmadığı sorusunu gündeme getirir,iç acıtan bir hikayesi vardır,bir aşkın peşine düşen yeniyetme bir yaşamın ,bir hayalin gölgesindeki umutsuz yürüyüşünü anlatır..
en çok da yarım akıllı rum kızının "sultan" repliği kalır akıllarda, hakikaten iç acıtır. insanın (bkz: ışık yenersu) gibi bi sultan bulası gelir o an sırtını yaslayacağı...
eger bir gun bir kadin eli omuzunuza dokunup da gitme derse bilin ki bu guzeller guzeli triyandafilistir ,diye biten film. Kadrosunda Fikret Hakan Işık Yenersu Cezmi baskın Ruhi sarı ve tabi ki triyandafilis rolüyle güzeller güzeli olivia bonamy i barındıran sinemamızın güzel eserlerinden biridir.
çok başarılı bulduğum tunç başaran filmi..10 yaşında bir çocuk kadar masum, güzeller güzeli triyandafilisin sevdiği erkekler ve onların peşinden gidişi anlatılır.. film 1930ların hatayında geçer.. o dönemdeki savaş ortamı ve yoksulluk çok iyi yansıtılmış olup oyunculuklar mükemmeldir.. triyandafilisin 'neden?..savaş bitti.. savaş bittiyse neden askere gitmek zorundasın ki?' repliği cevapsız kalır..
çok güzel bir filmdir. ışık yenersu'nun gerçekten harika bir performansı var bu filmde. hele son anlarını yaşdığı yerlerde doruklardadır artık o performans. izlenmeli. izletilmeli.
orjinal adının "sen de gitme triandafilis" olduğunu sandığım, eşsiz film.
Fazlasıyla güzel bir filmdir. oyunculuklar baştan sona harikadır hatta filmin bazı noktaları ruhunuza öyle dokunur ki oturduğunuz yerde kitlenip kalırsınız. şuan internette ne linkini ne de vcd'sine rastladım film sanki piyasadan silinmiş.
dokuz hikayeden oluşan bir kitap. ilk hikaye "sen de gitme triyandafilis" her ne kadar bir kadının hayatı üzerinde yoğunlaşsa da aslında antimilitarist öğeler de barındırmaktadır. yani bu hikayenin sadece romantik ya da dramatik öğeler içermek yerine bir mesaj da taşıması bence hoş olmuş. bana bu bakımdan biraz hemingwayi hatırlattı, ama savaş sahnelerini gözümüze sokmadığından, savaştan sadece arka planda bahsetmekle yetindiği için, bence hemingway'den daha iyi.

bu kitapta yer alan dokuz hikayede de kadın kahramanlar var. yani kitap tam anlamıyla bir kadın hikayeleri kitabı. fakat tam olarak feminist bir kitap diyemem çünkü kadınların olumsuz özelliklerini de oldukça yansıtmış. iyi de yapmış. bu bakımdan, hem romantik hem realist bir kitap. ayrıca ne çok vıcık vıcık aşk var, ne de çok depresif. bu açıdan çok sevdim.

kitabı okuyunca aklıma emrah serbes'in erken kaybedenler kitabı geldi. orada da hep erkek hikayeleri vardı. "acaba emrah serbes kitabını yazmadan önce bu kitabı okumuş muydu? acaba bu kitaptan etkilenip mi yazdı kitabını?" diye aklımdan geçirmedim değil. her neyse, iki kitap da çok iyi ve özgün. sadece bu sorular aklıma geldi.

son olarak, ayla kutlu batı edebiyatını sıkı takip etmiş bence. çünkü en azından "altın" isimli hikayesinde tıpkı oscar wilde ve d.h. lawrence'ın hikayelerinde olduğu gibi doğaüstü şeylere yer vermiş. ilk kez bir türk yazarın kitabında bu tür unsurlarla karşılaştım. hikaye sevenlere bu kitabı tavsiye ederim.