bugün

Kendisine hastalık, ayrılık gibi anlamların yüklenmesinin büyük bir haksızlık olduğunu düşündüğüm renk. Ne istiyorsunuz mis gibi renkten ya? Seviyoruz seni sarı, üzülme.
bir renk.
galatasaray'ın renklerinden biri.
(bkz: kırmızı)
çok güzel bir jehan barbur şiiri.

Bir ara sokakta öldüm...dün
Öylece yani.
Birdenbire
Boşluğa düşer gibi, sarı bir sessizliğin içinde
Granit duvarlı binanın anlamsızlığına,
Şehrin boşu boşunalığına içerlerken
Bırakmışım son nefesimi kaldırıma
Bitmiş,
Öylesine yani.
Birdenbire
Yan binadaki otel odasından izliyordu oğlan
Yüz ifadesini göremesem de
Anlamış mıydı acaba öylece oturmadığımı?

O sokakta bitti her şey
Öğleden sonralarını bir bardak sütle geçiştiren
Apartman sakinlerini düşlerken
Sıkıntıdan
Ölmüşüm...dün

Arka odada ütü yapıp
Buharını burnuna çeken kadını,
Mutfağında her öğün için soğan doğrayıp
Gözyaşını kabuklara saklayan Madam Mari yi
Kocasıyla artık sevişemediği için
Kapı komşusu gar sabunu satan adamı düşleyen Servi yi
Düşündükçe
Ölüvermişim...dün

Böylece bitmiş yani,
Birdenbire

Sıkılmışım derinden zahir.
Tutunca da nefesimi
Portakal kabuklarıyla çay demini döktükleri çöpe
iki kedi de bulanınca
Kaldıramamış nefsim demlenmiş portakal kedilerini
Balkabağı mevsimi bile değilken
Dönüşüvermiş her şey baldan kabağa
Ve saat henüz 12yi vuramamışken
Kalkmış otobüsler durmamaya
Mecal mi bulamamışım, yere döktükleri bala mı basmışım
Hatırlamam ama
Öylece kalakalmışım-kalkamamışım.

Şehrin insanı haberdar değil mi bu öldüresiye sıkıntıdan?
Vagonlar boş, birkaçı kiremit taşıyor topraktan
Kayıklar da serseri misinalar
Otobüsler kimseyi almadan durup durup geçiyorlar duraktan
Arabalar yürüme mesafelerini öldürüyor her gün, her öğle
Her gece
Bisikletleri balkonlarında unutanlar
Her an yağmur yağsın diye dua ediyor
Üç öğün yemek yiyip, dört öğün uyuyorlar
Buna rağmen erken uyanıp, geç yatıyorlar
Aynı kuru kahveciden gün aşırı -iş olsun diye-
Yüzer gram kahve alıp evde -iş olsun diye- öğütüyorlar
Ve bir gün bile sormuyorlar öğütülmüşünü
Kimse sormuyor iş olsun diye yapılan iş, iş midir diye?

Bunlar olurken ölmüşüm o ara sokakta
Balkondaki beyaz brandalar rüzgarla sökülürken
Sökülüvermişim
Şişip patlayan bir eteğin dikişi gibi
Sıkıntı işte

Ya da ölmek yerine
iki adım yol yürüyeydim de
Konuşuverse miydim şu gelin çiçeğiyle.
Gitmek yerine
Jehan Barbur

buradan da dinlenilebilir:http://www.youtube.com/watch?v=mtA2bP5MsiY
işte aradığım yazı alın lan okuyun kesin,

ben eksiden aldım oraya yazan da lafmacundan almıs,klonlararası paylasım:

"sanki butun gunduz maclarini ankaragucu oynuyormu$ gibi geliyor du$undukce. ceza alaninin buyuk kismi kumlu, orta ve tac cizgisinin sarimsi cimli oldugu bir ankaragucu-galatasaray maci izliyoruz. izliyoruz dediysem televizyonun yarisindan izliyoruz. ekranin diger yarisina tul ve uclu koltuk yansiyor. koltuk kipirtisiz, arada bir tul oynuyor. di$ardan bir araba sesi geliyor. sokak cok bo$. sapsari bir gune$ ortaligi yakiyor ortaligi. ekranin yarisina arada bir galatasarayli semih giriyor. cim sari, gune$ sari, semih sari. iyice sarariyor ortalik. bogazim kuruyor. iceri kocaman, sert kabuklu, uzun bacakli, ye$ilimsi bi bocek giriyor birden. tavana carpa carpa ilerliyor odanin icinde, bize dogru yakla$iyor, elimizi savuruyoruz, pike yapip televizyona carpiyor. sonra yeniden tavana carpmaya ba$liyor. abimle odanin icinden cikarmaya cali$iyoruz, ben gidip tulu aciyorum, abim de elindeki kirlenti savuruyor ye$il bocege dogru, uzerine dogru gelince uclu koltugun uzerinde ko$arak kacmaya ba$liyor. bocek odanin her yerine dogru hareket ediyor ama bir turlu pencereye yakla$miyor. elimizdeki kirlentleri tavana atarak vurmaya cali$iyoruz. abim en sonunda du$uruyor bocegi. halida yuruyerek elimizden kacmaya cali$iyor. kirlentleri dovuyoruz ama yurumeye devam ediyor. abim ko$uyor icerden tuvalet terligini getirip akitiyor sari kanini bocegin. bocegi terligin uzerine alip tuvalete goturuyorum, klozete atiyorum. yuzuyor ye$il olusu suda, sanki tek bacagi hareket ediyor gibi. ustune tukurup iceri gidiyorum. her $ey normal, maci izlemeye devam ediyoruz abimle. semih yetmiyormu$ gibi bir de galatasarayli cuneyt giriyor ekranin yarisina, iyice sarariyor ortalik. niye izliyoruz galatasaray-ankaragucu macini iki takimi da tutmuyoruz. once sariyer’li, sonra be$ikta$’liyiz. ama hep ankaragucu maci izliyoruz. bogazimiz kuruyor, ye$il viski $i$esinden ilik su iciyoruz. annem hala gelmedi pazardan, babam da yazlari sahildeki beyaz park gazinosunda kasiyerlik yapiyor. televizyonu kapatip di$ari cikalim diyorum abime, cevap vermiyor. plastik topun ustune tukenmez kalemle sariyer yazmaya cali$iyor. y’yi yazarken eli kayiyor y’nin kuyrugu uzuyor.
icim cok sikiliyor.

kafami islatip, cok bol $ortumla di$ari cikiyorum. kimse yok sokakta. bakkalin oraya gidiyorum, kar$isindaki duvarda biraz oturuyorum. gune$ tam tepemde. hava oyle sicak ki bakkala bile kimse gelmiyor. etrafa bakiyorum biraz. bakayim terligi du$urmeden ayagimin en ucuna ne kadar yakla$tiricam diye bir deneme yapiyorum, ayagimi egerek kaydiriyorum. yetmiyor biraz daha kaydirayim diyorum. terlik du$uyor ayagimdan. mecburen duvardan iniyorum. terligi giyiyorum. biraz yuruyup ayagimi savuruyorum. terlik firliyor ayagimdan done done ilerde duruyor. sicak asfaltta seke seke gidiyorum, giyiyorum. bi daha, daha havaya savurarak ucuruyorum terligi, yukselip $ap diye du$uyor yere. devami uzayliyorum terligi, mahalleyi $ap $ap diye inletiyorum. ya$li bi kadin camdan kafasini cikariyor "cocuk git kapinin onunde oyna. gurultu yapma hasta var, hasta" diye kovuyor beni. dokuz ya$indayim, canim cok sikiliyor, hava cok sicak, kimse yok, butun bunlar yetmezmi$ gibi bir de hasta var. icim muthi$ sikiliyor. neyse ki hemen geciyor. eve dogru giderken abimi elinde karpuz dilimiyle goruyorum. "ver lan bir di$" diyorum. vermiyor, git al annemden diyor. eve girmeden kapidan karpuzu alip yanina gidiyorum. bo$ bo$ konu$madan yuruyoruz, "sahile gidelim, denize gireriz" diye tutturuyorum. "ne denizi lan babamin yanina gidiyoruz para alicaz, berbere gidicez" diyor. gazino evimize 20 dakika uzaklikta. 20 dakikadir karpuzlar elimizde, kabugun beyaz kismini bile bitiriyoruz. kagit gibi olan kabuklari atip gazinoya giriyoruz. icerisi balik ve raki kokuyor. geceye hazirlik yapiliyor, icerde hic mu$teri yok. babam kasada hesaplar yapiyor. bizi gorunce dev, uc katli orgun oraya goturuyor. arkalardaki bir masaya oturtuyor. ye$il fasulye, pilav ve kola getiriyor garsonlar. personel yemegini yiyoruz. yedikten sonra babamin yanina gidiyoruz. para veriyor, "berberden ciki$ta dogruca eve gidin, yuzerken filan gormiyeyim sizi" diyor. berbere gidiyoruz. abim "onunki uc numara, benimki amerikan olacak" diyor berbere. ikimizinkini de uce vurup yolluyor bizi eve. kil dolu kafalarimiza $aplata $aplata eve gidiyoruz. yolda arkada$imiz boklu’yu goruyoruz. kirpikleri birbirine yapi$mi$ boklu’nun. "niye gelmediniz lan denize, celik gibiydi su" diyor. "mac vardi" diyor abim. eve dogru yuruyoruz boklu’dan ayrilip. gunler ne kadar uzun 9 ya$indayken, gune$ bir turlu batmiyor. kel kafalarimiz yandikca yaniyor bayiri cikarken, icim cok sikiliyor.

buyudum, babamin yazin kasiyerlik yaptigi ya$a geldim. abim evlendi cocugu oldu, semih, cuneyt futbolu birakali yillar oldu. artik pek fazla gunduz maci yapilmiyor yine de oglen evde oturuyorum. arada bir pencereden kafami uzatiyorum, kavrulan asfaltta sokakta tek ba$ina oynayan cocuk goruyorum. "sktir git lan buradan. git kapinda oyna." diye onu kovuyorum."

"umut sarıkaya, benim de söyleyeceklerim var"
sarı , hüzün ; sarı , ayrılık ; sarı ,acı ; sarı , sızı; sarı ,sonbahar ; sarı , yalnızlık; sarı ,ölüm getiren sabahın soğuk ,yakıcı ışığı ; sarı , boğulmak ;
sarı ,neşe ; sarı ,sıcak ; sarı ,yaz ; sarı , güneş ; sarı ,gün ; sarı ,umut ;sarı , saçların ; sarı ,yaşamak ...
yaprağın değil tanrının rengidir.
hüznün rengidir. erkeklere hitap etmeyen kadın rengidir. kasvetli sonbahar silüetinin olmazsa olmazıdır. kendi içindeki tonlardan hüzünle birlikte neşe de çıkarılabilecek olan, bu nedenle kimliği bozuk ana renklerden biridir.
türkiye fantaya sarı denilmesi.
nasıl kola diyebiliyorsun siyah demiyorsun buna da fanta de be kardeşim. sarı ne demek yani suya da şeffaf diyelim artık.
fenerbahçe ve galatasaray'ın ortak sevgisi
Lacivertle birlikte aşkın rengini oluşturur.
sonbaharın, dökülen yaprakların, onlarla beraber solan ümitlerin rengidir.
o kadar canlı olmasına rağmen hüznü koklatabilen yegane renklerdendir.
ingilizceye çevirince de coldplay-yellow dinlemek isteten renk. dur dinliyim.
yazın tercih edilen renklerdendir. insana enerji verdiğine inanmaktayım. bahsettiğim tok sarıdır. ayrıca kırmızıyla olanına can fedadır.
tikilerin bir numaralı rengi. pantolon sarı, çanta sarı, saç sarı...
sarı ışığın rengidir, yaşam enerjisini ifade eder, üçüncü çakranın renklerinden biridir.