Yeniçeriler kapıyı zorlarken düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun ihsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır.
(#33881)
rendekar ne demis?
dusunen bir adam dusunuyorum. onun beni dusundugunu dusunuyorum. dusunen adam var, cunku dusunuyor. bense yokum cunku dusunmuyorum, yalnizca dusunuluyorum.

tadinda bir pasaj gecer kitapta.**
descartes'in deli saçması onermesinin tam da ego-centric* bir bos cumle oldugunu cok iyi okumus ve oznelligin* hicbir turlusunun sabit hakikate ulasan yolda emin bir yoldas olamayacagini cok iyi vurgulamis ihsan hoca.. takdire sayan..

ekleme: bi de burda düşünülmenin düşünmeye rağmen varoluşu engellemesi ilginç. halbuki son dönem liberal düşünürler insanın hem nesne hem özne olarak var olabileceğini, bir açıdan nesne olmasının özneliğe dayanan varoluş isbatını iptal etmediğini savunur gibiler. neyse..
asmis bir kurgu ve akicilik. hayatimda okudugum en guzel eserlerden birisi. keske filmi cekilse karakoy'un acayip sokaklarinda.
"rendekar doğru mu söylüyor ? 'düşünüyorum öyleyse varım' oldukça makul.
fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da
çıkar. düşünen bir adamı düşlüyorum. düşündüğümü bildiğim için ben varım.
düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamın da var olduğunu biliyorum. böylece o da benim kadar gerçek oluyor. bundan sonrası çok daha hüzünlü
bir sonuca varıyor. düşündüğünü düşlediğim bu adamın beni düşlediğini düşlüyorum. öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. o gerçek ben ise
bir düş oluyorum."
ihsan oktay anar'ın muhteşem kitabıdır, hele ki kitapda venedikli katip kubelik'in zagon üzerine öttürmeleritercüme yapmaya çalıştığı bölüm ve kağıt parçasının akbetinin anlatımı takdire şayandır.kubelik bi kağıt parçasını karalama kağıdı olarak kullanır, ve kağıt unutulup orda bırakılır. önce mutfakda bulunur ne yazdığı bilinmeden kutsal sözler olabileceği düşünülüp duvara asılır yıllar sonra duvardan hatıra olarak alınıp bir kitabın arasında bambaşka bir ülkeye gider, kitap mezatta satılır, yine uzun yıllar bir rafta bekler , daha sonra kitap birine doğum günü hediyesi olarak verilir, kağıt parçası nihayet farkedilir ancak sırrını çözmek isteyen genç adam intihar eder şeklinde gider,
kitap sırrı çözülmek üzere çoook yıllar sonra bir dev bir plazanın önünde bir başkasının eline geçer .....
zamanı durdurmanın ve hatta geriye doğru ilerlemesini sağlamanın yolunu anlatan kitapdır, sonsuz hız bir an içinde yer değiştirmeyi mümkün kılarak nesnenin bir çok yerde aynı anda bulunmasını sağlıyor zamanı durduruyor, sonsuzun üstündeki hızda ise karşı hareket oluşuyor ve duran zaman ters yönde akmaya başlıyor böylede zamanda geriye dönmek ve geçmişe yolculuk yapmak mümkün oluyor, aşılması gereken tek engel sonsuz hıza ulaşmak için gerekli olan boşluğu yaratmak çünkü boşluk haricindeki ortamlar oluşturdukları sürtünme kuvveti ile nesnelerin sonsuz hıza ulaşmasını engelliyorlar.
yıllar önce taksim'deki bir kitapçıdan * rachid taha'nın şarkılarından biri çalınırken yalnızca ismine ve kapağındaki çizimlere ilgi duyarak aldığım ama hayatta en çok beğenerek okuduğum kitaptır.
aslında izmir'de yaşayan uzun ihsan'ın* nasıl eski istanbul'u bu kadar iyi bir şekilde tanır, bilir ve osmanlı türkçesiyle kurulmuş bu denli vurucu cümlelerle bu kitabı tek tek bezer? takdire şayandır.

hakiki nobelimizi bu kitapla almalıyız derim ben.
bunu aklımda tutmalıyım,bunuda tutmalıyım diyerek butun sayfaları bir çırpıda okunup biten olağanüstü türk romanı yada romandan üstün olan bişeysi edebiyat harikası. *
okuduktan sonra bazi yerlerini unutmamak icin altini cizdigim kitap bi insan bu kadar olaganustu guzellikte bisi yazamaz herhalde esracengiz olupta icine akilmak orada yasanmak istenen kitap...
okurken kişiyi daldan dala götüren(evet. yanlış okumadın. daldan dala) kitap bittiğinde ise çok çok ilginç bir tadı dimagda bırakan eserdir.

-bitirdin nihayet.
+evet.
-ne anladın?
+hiçbir şey.

(bkz: hiç aslında her şeydir)
bittiği zaman "iyi ki bitti" diyebileceğiniz kadar muazzam bir kitaptır. çünkü eğer bitmeseydi, siz biterdiniz muhtemelen.
bir insanın oturduğu evin odasında, dünya nın haritasını yani yaşadığı yeri saymazssak hiç görmediği yerlerin haritasını çizmeye çalışması. ne kadar trajik.
kanaatimce türk roman tarihinin en iyi üç beş romanının içinde yer alan, iyi bir kurguya sahip ve ilgi çekici tarih bilgileriyle bezeli fantastik roman.
(bkz: okunması gereken 101 temel eser)
yasamin sirlarini aciklayan basucu kitabi.
kuranin kendisi peygamberin dunyayi nasil okuduguna bir ornekti ve onun ardinda giden herkes,dunyayi onun gibi okuyup sehadetlerini yazmali ve bunlari baskalarina aktarmaliydi.dunyaya sahit olmanin yolu ise maceranin kendisinden baska bir sey degildi.yasanilanlar,gorulenler ve ogrenilenler ne kadar aci olursa olsun,macera insanoglu icin buyuk bir nimetti.cunku dunyadaki en buyuk mutluluk,bu dunyanin sahidi olmakti. *
fransızcaya atlas des continents brumeux olarak çevrilmiş kitap.
gerçek okurun, hayatı boyunca sahaflarda deli gibi saatlerce aradığı, asıl okuma zevkini sonuna kadar yaşatan kitaplardan biri.
--spoiler--
elden ele dolasan kagıt uc gun sonra mutfakta bulunacak ve bir dua oldugu sanılıp duvara asılacaktı. bu duvarda yarım asır bekleyip sararıp solduktan sonra, kefeli'nin ispanya'ya hicret eden torunu tarafından yadigar olarak alınıp bir kitabın arasına konacaktı. heyecanlı bir sovalye romanı olan bu eser sevilla'da, topraklarını kaybetmis bir derebeyinin kutuphanesinde okunmadan on yıllarca bekleyecek, bir mirasyedi tarafından getirildigi ingiliz ilindeki bir mezatta otuz uc somurge altınına musteri bulacaktı. basit bir sovalye romanı icin bunca parayı kıyan kisi, kitabı on yedinci yas gununu kutlayan kuzenine hediye ettiginde, hayatın anlamını arayan delikanlı bu romanın en heyecanlı yerinde, vaktiyle kubelik adında biri tarafından karalanan o kagıdı bulacak ve bu yazıların sırrını cozmek icin okuz gecidi'nde sarkiyyat tahsil etmeye karar vercekti. gel gor ki otuz ucuncu yas gununde bir ask icin intihar eden bu sarkiyatcının odasına giren yetkililer, olumunden kimsenin sorumlu olmadıgını belirten ve merhumun imzasını tasıyan sararmıs kagıdın arkasını cevirdiklerinde arap ve fars harfleri kullanılarak yazılmıs o malum yazılara rastlayacaklardı. esrarı aydınlatmak icin, bilgeligin yedi sutunu adıyla nam salan bir eserin yazarına bu kagıdı goturduklerinde ise, bu zatın, ona altı yıl onceki dogumgunu partisine, yası sekseni asmıs mezatcılara, olum dosegindeki mirasyediye, ve kefeli ailesinin ince hastalıga tutulmus son erkek ferdine ulasması kolay olmayacaktı. uzun bir deniz yolculugundan sonra gemisi galata onunde demirleyecek ve o gece kubelik'in bu garip seyleri yazdıgı meyhanenin yerine dikilen devasa binanın onunde, uzun boylu, cekik gozlu, koltugunun altında bir kitapla kendisini bekledigini gorecekti.
--spoiler--
(bkz: ölmeden önce okunması gereken kitaplar)
...
Kapı kırıldığında Uzun ihsan Efendi kitabı kapadı. Az sonra başına geleceklere aldırmadan kafasından şunları geçirdi: "Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır.
aslen felsefe hocası olan ihsan oktay klasiğidir,ilk kitabıdır..aslında felsefeyle birlikte bir casusluk,derin devlet hikayesini anlatır..felsefe okumuş biri olmasına rağmen kuantum fiziği ve izafiyet teorisine de merak duyduğunu hissettiğim kitabıdır..tek kelimeyle mükemmeldir
kurgusu takdire şayandır.

lakin yaratılan ürünün malzemesi de çok sağlamdır. kitabın estirdiği efsanevi iklimin oluşmasında nice seyyahların (ki basit bir örnek evliya çelebi) nice mitlerin kurgusundan beslenmek gibi bir durum sözkonusudur. yani "hoppa adam nasıl tasarlamış lan!!" diye tutturduğumuz şaşkın halin ardından insanın "bir evliya çelebi okuyun" diyesi geliyor.

gelgelelim kitabı okuyup "ulan istanbul neymiş be!!, diye bir tribe giren yoktur inş." diyesi de geliyor, insanın. neme lazım çıkar mıkar böyle zevat yazmış bulunalım.

alın masal diye okuyun.

hatta sloganı şöyle olsun "yetişkin masalı" ya da "develere masal".

ama çok renkli be... içimizde girişimci olanlar varsa alsın senaryolaştırsın satsın derim hollywood'a.
bir kaç yıl önce okumuş olduğum ihsan oktay anar kitabıdır.
bir kitap okudum hayatım değişti dedirten kitaptır.
bir sonraki aşama için kitab-ül hiyel ve efrasiyab'ın hikayeleri okunabilir zannımca.*
okuduğum zaman, bu kitabın filminin yapılması gerektiğini düşünmüştüm. duyduğuma göre yakın zamanda filmi çekilecekmiş. *
şu ana kadar hakkında, nasıl olmuş da birşey yazmamışım diye düşündüğüm, harikulade şey, kitapötesi.
20 dile çevrilmiş bir kitaptır, bu bilgiye geç ulaşmanın üzüntüsünü yaşıyorum, keşke hiç bitmeseydi dedirten bir kitap, insan daha sonra onun ayarında bir kitap bulamayınca okumaktan da sıkılıyor.
felsefik düşünce tarzına kafa yordurması hasebiyle taktire şayan, en babasından roman havası.

(#95743)

--spoiler--

rendekar doğru söylüyor. "düşünüyorum öyleyse varım" oldukça makul bir sonuç, fakat bunun ötesine geçmek mümkün değil. kendimin varlığından ancak ve ancak düşünerek emin olabilirim, çünkü ben düşünen bir varlığım. gelgör ki, düşündüklerimin gerçek olduğunu bilemem. beni ben yapan ancak düşünme eylemim olabilir, düşündüklerim değil. bu sebepledir ki, benim düşündüğüm düşünen adam imgesi sadece ben düşünüyorum diye gerçek olamaz. eğer öyle olsaydı, düşünen uzaylı düşünüp uzaylıların varlığına emin olabilirdim. oysa bilemem, düşünmeyi bırak, gördüğüm elimde tuttuğum şu kalemin varlığından bile emin olamam. öyleyse bunu kutluyalım, rendekar. düşünüyorum öyleyse varım. ama senin düşündüğünü bilmem bile senin varlığını malesef kanıtlamaz, üzgünüm.

--spoiler--