bugün

dünyanın en iğrenç, en aldatıcı, en aşağılayıcı eylemlerinden birisidir.
hem satan hem de alan etiketin yalan olduğunu kabul etmektedir. satın alan pazarlık yapar çünkü satıcıya güvenmemektedir. satan pazarlığa katılır çünkü o hakkı olandan fazla miktar söylemiş, kazıklamaya çalışmıştır.

satın alan pazarlık yaparak satıcının gözünün içine baka baka sen yalan söylüyorsun der pazarlık yaparken, diğer taraftanda ne kadar ucuza alırsam o kadar iyi mantığında ki tiksindirici düşünceye kaptırır kendini.

ne söylesek boş, satan da alan da insanlık erdemini alçaltıcı bir eylemi icra etmektedirler pazarlık yaparlarken.

bunun doğru olanı hakkı x kadar olan mala xxxxx yazarak pazarlık yoktur mantığında yaklaşan kalite markalar satan mağazaların yaptığı değildir.

doğrusu insanlık onuruna, ahlakına yakışır bir şekilde ticaret yapmaktır.
arap adeti imiş. yapılmaz ise oldukça kazıklanırmışsınız. *
satılan malların fiyatını ikiye katlattıran ve iki misli katlattırdığı malların fiyatlarını tekrar yarıya indiren;aldatan ve aldatılanın farkında olduğu aldatmaca.
asıl maliyeti bilen , satılan malın yapım aşamasından haberdar olan kişilerin karşıdakinin kazanmasına fırsat tanımak istememeleri... ya da 2 ytl şeyi pazarda 1''e almaya çaılşılırken yapılan bilmiş eylemidir.* *
alınacak olan mal veya hizmetin fiyatını düşürme işlemidir. bunun birde kayseri pazarlığı denilen boyutu vardır ki, bambaşkadır.

erciyes üniversitesi yabancı diller okulunda bizzat yaşanmış bir olaydır:

efendim malumunuz öğrenci adam derse pek gelmez. devamsızlık yapar dersten kalır vs. hazırlık okulunda 102 saat devamsızlık hakkı tanınmıştır. ancak kaç saat devamsızlık yaptığınızı sadece öğrenci işlerinden para karşılığı öğrenmektesinizdir. hemen önümdeki sırada çocuk kayseri şivesiyle kendini belli eder:

+ abi devamsızlığım kaç saat olmuş bahale (bakar mısın) bi.
- öğrenci numaranı söyle.
+ yüz kırg. yetmiş seez. altı yiz elli dörd. (14078654)
- 45 saat olmuş.
+ saol dayııı. borcum neğader (ne kadar)?
- üç lira.
+ abii nöörüyon (ne yapıyorsun) yaaa. öğrenciyik gadalarını alırım (günahlarını alırımsı bir şey). şu bi lirıyı (lirayı) al, adet yerini bussun (bulsun).
- dalga mı geçiyorsun arkadaşım? burada herkes öğrenci. üç lira vereceksin.
+ al aman al. gaşımın (kaşımın) gözümün sadağası (sadakası) ossun (olsun).
- (öğrenci odadan çıktıktan sonra) ne kayseriliymiş arkadaş. geçen günde birinden borcumu istemeye gittim. borç verip çıktım.

edit:imla
prof. vahdettin enginin abdülhamit han ile siyonist lider (bkz: theodor herzl)in filistinde yahudi devleti kurmak için geçen görüşmlerini anlatan kitap:

1890'lı yıllarda Yahudiler, Rusya başta olmak üzere Romanya ve Yunanistan'da uğradıkları baskılar yüzünden bu ülkeleri terk etmek zorunda kaldılar. Sığındıkları ilk ülke ise Osmanlı Devleti oldu. Dönemin Padişahı II. Abdülhamid, başlangıçta insani nedenlerle Yahudilerin Filistin dışındaki Osmanlı vilayetlerine yerleşmelerine izin verdi. Fakat Yahudiler 'vaad edilmiş topraklar' olarak kabul ettikleri Filistin'e yerleşmek istiyorlardı. II. Abdülhamid'in saltanatı süresince bu konuda yoğun çabalar harcadılar. Özellikle Rotschild ve Baron Hirsch gibi zengin Yahudiler, Filistin'de toprak satın alarak buralara göçmen yerleştirmeye çalıştılar.1896 yılından itibaren ise sahneye Theodore Herzl çıktı. Herzl Filistin'de Yahudiler için özerk bir devlet oluşturma peşinde idi ve bunun yolunun II. Abdülhamid'i ikna etmekten geçtiğini düşünüyordu. Bu uğurda beş defa istanbul'a geldi. Bir defasında Padişah'la görüşme imkânı buldu. Herzl'in kafasında, Osmanlı Devleti'ne bazı mali imkânlar sağlayarak hedefine ulaşmayı sağlayacak izni koparmak vardı. II. Abdülhamid ise Herzl'in şahsında, Avrupalı alacaklıları Osmanlı dış borçlarının indirilmesine ikna edecek bir destek bulmuştu. Bütün bu ilişkiler ağının ne şekilde örülüp nasıl sonuçlandığını elinizdeki kitabı okuduğunuzda öğrenebileceksiniz.
An itibariyle K.Vadisi'nde reklamı yapılan ve satışlarında patlama olacağını düşündüğüm içerik olarak zengin bir kitap.
konuyla ilgili çok yoğun bilgi içermesine rağmen anlatımı akıcı değildir. tarihle uzaktan yakından alakası olmayan sadece merak ettiği için bu kitabı okuyan birini sıkabilir.
görsel
bu eylem meblağı fazla olan şeylerin alım-satımında önemli detaydır. öyle ki 500 tl her şeyi değiştirebilir. eğer 22.500 dese alınacak araba için 23.000 den aşağı olmaz diyen araç sahibi sizin sabrınızı sınar, siz de onu zorlarsınız. sonrasında belli bir bekleme pozisyonu oluşur. bakalım ya ben kaybedeceğim o araba o fiyata gidecek. ya da 1 ayı geçen bir süreden beri ilanda duran araba en sonunda benim olacak. haydi hayırlısı.
Pazarlık: insanların kendilerine pazar değmesin diye taktıkları minik boncuk.
en güzel örneklerinden birini kemal sunal da görürüz.

http://www.youtube.com/watch?v=idZVFEwMovQ&feature=related
Bir öğrenci alışkanlığıdır. ikinci sırayı memurlar alır, milletvekillerinin hiç bir zaman tadamayacağı samimiyettir pazarlık.
kayseri'ye özgü ticarette minimum maliyet için yapılan ve sosyal hayatın gerekliliği için gerekendir.
"Sünnet" olduğu iddiasıyla özellikle "muhafazakar" kesimden başlayarak yaygınlaşan ve adeta bir hayat tarzı haline gelen meseledir.
Oysa pazarlığa açık olmak satıcının adil olmadığının göstergesidir.

Bir ürüne pazarlık payı ile etiket koyuyorsanız hem "pazarlık etmeyeni" kazıklamış oluyorsunuz hem de insanların sizin hakkınızda "pazarlık payı koyan, olduğundan pahalı söyleyen" gibi bir algı oluşturmasına neden oluyorsunuz.

Gerçi "ticarette mübah" diyordunuz değil mi???

Ben size yüzyıllar öncesinden bir sesle yanıt vereyim:

Abdal Pir Sultan'ım kalbi zar olan
Döner mi sözünden gerçek yar olan
Senin gibi aktı sadık yar olan
Verdiği ikrardan döner mi yar yar