bugün

12 eylül-8 kasım arasında düzenlenen ve 4 hırvat kadın küratörü olan bienal. küratörlerin belirlediği tema ise bertolt brecht'in 1928 yılında yazdığı "üç kuruşluk opera"nın kapanış kısmındaki "insan neyle yaşar?" şarkısıdır.

istanbul'un selden sonra "yağmalandığı"nın iddia edildiği düşünüldüğünde, bu ilginç bir tesadüf olmuş.

(bkz: onlar kamu malı yağma yapmak sayılmaz/#6037083)

bienalle ilgili bilgi:
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/466228.asp

insan neyle yaşar?
(bkz: insan neyle yaşar/#6037110)
üniversite öğrencilerine bedavadır.
koç holding sponsorluğunda istanbul kültür sanat vakfı * tarafından bu yıl 11.si düzenlenen bienal.
Direnal-istanbul Direniş Günleri Kavramsal Çerçevesi: iNSAN NE-SiZ YAŞAYAMAZ?

11. Uluslararası istanbul Bienali kuratörleri, sanatçıları, katılımcılarına ve tüm sanatçılara ve sanat sevicilere açık mektup

Son birkaç yıldır müzelerde, dergilerde ve piyasada popülerleşen politik sanatın dünyayı gerçekten değiştirmekle hiçbir ilgisi olmadığını artık anlamamız gerekiyor. Sanat çerçevesinde risk almanın, biçimin sınırlarını zorlamanın, kültürün kurallarına itaatsizlik etmenin, politika hakkında sanat yapmanın hiçbir şeyi değiştirmediğini görmemiz gerekiyor. Artık, sanat sermaye ve güç ilişkilerinden bağımsız, otonom ve özgür bir alanmış gibi davranamayız.

Sanatçılar için görünmez olmanın vakti geldi. Hayatın içine karışıp, yokolmanın... (1)

11. Uluslararası istanbul Bienali'nin kavramsal çerçevesini büyük bir ilgiyle ve yüzümüzde bir tebessümle okuduk. istanbul Bienali'nin politik meselelerle en ilgili sanat oluşumlarından biri olmayı amaçladığını da uzun zamandır biliyoruz.

Tesadüfe bakın! Bienal, bu sene, yoldaşımız Brecht'ten alıntılar yapıyor, neoliberal hegemonyadan ve küresel kapitalizmi durdurmaktan bahsediyor.

Her ne kadar benzer sorunsalları paylaşıyor olsak da, sanatın hiçbir zaman hayattan ayrı bir kategori olarak varolamayacağını düşünüyoruz.

Bu yüzden, size, Koç Holding gibi kendilerini küresel sanatın sıcak sularında temize çıkarmaya çalışan silah satıcıları ile işbirliği yapmamanız için yazıyoruz, sizi hayata, direnişin hayatına katılmaya çağırmak için yazıyoruz.

Küratörler Brecht'in "insan Neyle Yaşar?" sorusunun neoliberal hegemonya altında yaşayan bizler için aciliyetini hala koruyup korumadığını soruyorlar. Biz de "insan Ne-siz Yaşayamaz?" diye ekliyoruz.

Çalışma hakkımızın, ücretsiz sağlık ve eğitim hakkımızın olmadığı, şehir, meydan ve sokaklarımızın şirketler tarafından ele geçirildiği, toprak, tohum ve suyumuzun çalındığı, istikrarsız ve güvencesiz bir hayata sürüklendiğimiz, sınırları geçerken öldürüldüğümüz veya krizlerle dolu belirsiz bir gelecekte yalnız bırakıldığımız bugün nelersiz yaşayamayacağımızı açıklıkla görüyoruz.

Ama savaşıyoruz. Vicdanların uysal eleştirilerle rahatlatıldığı steril ve kurumsal alanlarda değil, kamusal alanda, sokakta savaşıyoruz.

Bizi mahallelerimizden, Sulukule'deki, Gülensu'daki, Ayazma'daki evlerimizden atmaya çalıştıklarında, Bergama ve Kaz Dağları'nda altın arama çalışmalarıyla toprağı siyanüre bulamak isteyenlere, Giresun'da fındık ve Çukurova'da pamuk üreticisini mağdur edenlere, kot taşlama işçilerini sağlıksız koşullarda atölyelerde günde 12 saat çalıştırarak hayatlarını silikozis hastalığıyla söndürenlere, Tuzla tersanesinde çalışan işçilere güvenli çalışma koşulları sağlamayarak tersaneyi bir ölüm kampına dönüştürenlere, Sinop ve Akkuyu'da nükleer santral kurmak isteyerek bölge halkının hayatını tehlikeye atanlara, Desa'da, Yörsan'da sendikaya kaydoldukları için işçilerini işten atılmasına neden olanlara karşı da savaştık. Mücadelemiz ve umudumuz bizi ayakta tutuyor.

Küratörler aynı zamanda Bienal'in en önemli sorularından birinin "hazzın nasıl özgür bırakılacağı ve hazza devrimci rolünün nasıl iade edileceği" olduğunu belirtiyorlar.

Biz hazzı sokakta, sokaklarımızda özgür bırakıyoruz. Prag'da, Hong Kong'da, Atina'da, Seattle'da, Heiliegendamm'da, Cenova'da, Chiapas ve Oaxaca'da, Washington'da, Gazze'de ve istanbul'da ...Neşenin ve hazzın devrimci rolü tam da buralarda kendini gösteriyor ve biz bu hazzı her yerde besliyoruz; çünkü biliyoruz ki hayatta kalmamız gerekiyor ve dünyayı ve kendimizi, sözlerimizle, eylemlerimizle ve kahkahamızla değiştiriyoruz. Ve zaten hayatın kendisi bu hazzın en temel kaynağı.

IMF ve Dünya Bankası'nı temsil etmeye gelen 13 bin delegeyi, daha önce başka yerlerde yaptığımız gibi, şimdi de istanbul'da karşılamaya hazırlanıyoruz. Misafirperver olmayacağımızı ilan ediyoruz. 1-8 Ekim arasında "direniş karnavalı"nda sokaklarda olacağız ve bu buluşmayı engelleyeceğiz.

Sizi direniş ve hayal gücünün isyanına çağırıyoruz! Kurumsal mekanları terk edin ve işlerinizi özgür bırakın! Direniş günleri için sokağa çıkabilecek işler ve görseller (afiş, sticker, stencil, vs.) hazırlayalım. Üretimi dört duvar arasında değil, sokaklarda, meydanlarda, direniş haftasında, hep beraber gerçekleştirelim! Yaratıcılık, sponsorlara değil hepimize aittir.

Yaşasın küresel isyan!

Direnistanbul Toplumsal Gerçekçilik Komitesi(EÖ)

http://www.bianet.org/bia...uldan-bienala-acik-mektup
''insan neyle yaşar?'' sorusu ile beni şimdiden geren bienal..
sanat halk, bienal sanatçılar içindir kavramının unutulmaması gereken bienal.
komünist manifesto'nun 152. yılı vesilesiyle düzenledikleri serginin ismi olan what,how&for whom'u (ne,nasıl,kim için) kolektiflerine ad olarak seçen ve kar amacı gütmeyen galeri nova'da faaliyet yürüten küratör kollektifi whw'nin 11. istanbul bienali vesilesiyle kapitalizmin krizini ve insanı bertolt brecht üzerinden tartışmaya açtıkları "köy seyirlik". Bienale yolu düşen ya da yolunu düşürenlerin gezmeye ve politik angajmanın yanlılığına katlanabilirlerse eğer açıkça görebileceği üzere sağ gösterip sol vuran örgütlü "yüksek", elitist sanat. küratörler açık açık rosa luxemburg'un ya sosyalizm ya barbarlık'ına gönderme yapıyorlar röportajlarında, bienal 12 eylül'de açılıyor, darbe fetvacısı paşasına "emrinize amadeyim" diyen vehbi koç'un mirasyedileri sponsorluk yapıyor.

Ulan sosyalizmi güzelleyen bir bienal organize edip tüm afişlere adolf hitler'in cümlelerini koca puntolarla yazmayan böyle olsun! Sponsor olarak da volkswagen'le görüşmeyi planlıyorum.

Kapitalist götü yalayarak bienal yaparsan, brecht de anti-komünizmin yanına garnitür olur tabii.