bugün
- 1 haziran 2024 borussia dortmund real madrid maçı25
- en çok sevişmek istediğin kimse8
- siyasal islamcıların aslında kötü olmaması17
- arda güler10
- icardi190511
- jose mourinho52
- ateistlerin zeka seviyesi düşüktür17
- jose mourinho nun fenerbahçe ye transferi13
- nihavend longa20
- fethullah gülen öldü mü sorunsalı13
- şu an ihtiyacım olan şey8
- true nickli yazar8
- bir erkeğe nasıl aşık oldunuz13
- uzun entry giren erkek12
- en objektif siyasi parti9
- sokak kedilerine örgütlü saldırı başlayacağı gün16
- türkiye akp lidir akp'li kalacaktır13
- kadir mısıroğlu'na bir söz bırak14
- amında oyalanmak istiyorum12
- anın görüntüsü10
- kizil kara17
- kadir mısırlıoğlu seven mhp'li sorunsalı15
- 1 metre 55 santim balonu ağzına alan kız12
- eskorta 220 bin lira gönderen adam9
- barbara palvin'in aldatılması15
- albay kemal16
- tecavüz ettiği kızlarını müge anlı da arayan baba18
- magicovento cesurluğu17
- aşkım kapışmak8
- erdoğan'ın mülteci sevdası19
- enes kanter'in cemaate 110 milyon dolar vermesi27
- beli açıp kot şort giymek10
- ahmet uğurlu16
- ismail kartal9
- sözlüğün en güzel kızından aldığım iltifat11
- ağızdan çiş kokusu gelmesi15
- sağlık bakanının suriyeli rakamları12
- fenerbahçe seneye sistemi yenebilecek mi13
- galatasaray'ın en son kırmızı kart gördüğü derbi10
- kılıçdaroğlu'nun kuracağı partiye isim önerileri10
- dinci zekası8
- magicovento38
- cennette ergenliğe yeni giren eşleriniz olacak30
- ben 76 yaşındayım beni tahrik ediyorsun15
- avrupalılar niye mülteci istemiyor sorunsalı10
- sözlük kızları sözlük erkeklerine yazıyor mudur17
- pedofiller niye uyutulmuyor sorunsalı8
- bir erkeğin bir kadına çicek alması16
- almanyada hilafet gösterisi11
- 99 098 146 tl satılan saat12
Komiktir. Güldürmüstür.
Türkiyenin hicbir yerinde solculara fikir ozgurlugu yokken, bi tane sagcinin cikip odtu de sagcilara fikir ozgurlugu yok diye aglamasidir. Nasil bir yuzsuzluktur belli degil.
Türkiyenin hicbir yerinde solculara fikir ozgurlugu yokken, bi tane sagcinin cikip odtu de sagcilara fikir ozgurlugu yok diye aglamasidir. Nasil bir yuzsuzluktur belli degil.
Eğer bu mektup gerçekse helal olsun adama döktürmüş çoğu kişinin içinde tutup söyleyemediği şeyleri yazmış helal olsun.
alın bu da yeni mektup
ODTÜ'den Başbakan'a Bir Mektup Daha
18 Aralık'tan beri yorduğun yetmiyormuş gibi NTV'de yaptığın açıklamayla onca sınavımın arasında bana bu yazıyı yazdırdın ya aşk olsun sana be başbakan!
Biliyorum ODTÜ'ye gelirken hayal ettiğin karşılama gördüklerin gibi değildi. Biliyorum isterdin ki öğrencisiyle, çalışanıyla, akademisyeniyle ODTÜ olarak etrafında el ele çember oluşturup hep birlikte ''Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda'' şarkısını söyleyelim. Sonra büyük bir heyecan içerisinde 10'dan geriye doğru sayarak GÖKTÜRK-2'nin fırlatılmasını bekleyelim ve ''Yaşasın uydumuz, Viva Tayyip Erdoğan'' diye haykıralım!
Ama hayat bu, bazen istediklerimizi, temenni ettiklerimizi değil alnımızda yazanı yaşıyoruz işte. Nasıl kaderi ölmekse madencinin, atanamamaksa öğretmenin, tutuklanmaksa öğrencinin ve gazetecinin, anası ağlamaksa çiftçinin, senin kaderinde protesto edilmekmiş be bay başkan.
Kabullenemiyorsun bu durumu alışamadın bir türlü farkındayım ama biz de sana alışamadık ve seni kabullenemedik. Bir de hocalarımıza demişsin ya ''Yetiştirdiğin öğrenciler bunlarsa bu ülke batmış''. Hay ağzını öpeyim. Biz de onu söylüyoruz '' Bu ülke batmış''. Her tarafı NATO üsleriyle dolan, uçakları tarafından halkı bombalanan, bir tarafta gecekonduları yıkılırken diğer tarafta gökdelenler yükselen, Suriye'de kafa kesen islamcı örgütleri besleyen, Van'da hala çocukları üşüyen ve yiyecek ekmek bulmakta bile zorlanan bir halka sahip olan bu ülke çoktan batmış.
Ama sen sanki Tüpraş'ı, Tekel'i, Türk Telekom'u ve daha nice kurumu biz satmışız da parasını binlerce ODTÜ'lü olarak Ankara pavyonlarında yemişiz gibi ülkenin batmışlığının faturasını bize yıkmaya çalışıyorsun. Hadi 10 senedir tek başına iktidar değilmişsin gibi her şeyi eski hükümetlere bağlamanı anladık da bu birazcık abartılı oldu sanki. Gerçi ''içişleri Bakanı'nın idris Naim Şahin olduğu bir ülkede abartı da ne demek'' dersen sen de haklısın tabi. Bu arada sanma ki patriotlar, Alman askerleri arada kaynadı. Biz senin kadar misafirperver değiliz başbakan. Sindiremiyoruz eli kanlı NATO askerlerinin ülkemizde takılmasını. Biz misafirperverliği ABD askerlerini denize döken bir nesilden öğrendik, 6. filoyu kendine kıble belleyenlerden değil. Bu misafirperverlikten tabii ki sen de nasibini alacaktın.
Bu okul çok misafir gördü başbakan. Tekel işçilerini, Togo işçilerini de ağırladı bu okul, Vietnam kasabı Kommer'i, Gorbaçov'u da... Yerinin Gorbaçov ve Kommer'in yanı olduğunu sen de biliyorsun hiç öyle aynı gemideyiz falan deme boşuna. Zaten biz öyle gemilere, gemiciklere falan sığacak kadar az değiliz. Korkuyorsun değil mi bizden? Yalnız olmadığımızı da görüyorsun. Sansürüne, baskılarına, tutuklamalarına rağmen sinmedik ve halk artık inanmamaya başladı sana.
Saflar yavaş da olsa belli oluyor başbakan. Kasımpaşa delikanlısından bahsetmiyorlar artık sokakta; ODTÜ'lülerin direnişinden bahsediyor herkes. Öyle her protesto edene ''Bunlar zaten terörist, bunların maksadı farklı'' demek tutmuyor artık. Hem bu memleketin öğrencisi olmuş terörist, gazetecisi olmuş terörist, akademisyeni, sanatçısı, işçisi, memuru, köylüsü olmuş terörist. E ama sorarlar adama o zaman ''Senden Başbakan olsa ne olur olmasa ne olur''.
Olur da bir gün cebindeki 200'lük banknotların arasına bir 10 TL sıkışırsa arkasını çevir de bir bak. Orada o beğenmediğin ODTÜ öğrencilerini yetiştiren hocalardan birini göreceksin, şaşırma. Altında yazan teoremi de inceleme boşuna, anlamazsın zaten.
ODTÜ'den Başbakan'a Bir Mektup Daha
18 Aralık'tan beri yorduğun yetmiyormuş gibi NTV'de yaptığın açıklamayla onca sınavımın arasında bana bu yazıyı yazdırdın ya aşk olsun sana be başbakan!
Biliyorum ODTÜ'ye gelirken hayal ettiğin karşılama gördüklerin gibi değildi. Biliyorum isterdin ki öğrencisiyle, çalışanıyla, akademisyeniyle ODTÜ olarak etrafında el ele çember oluşturup hep birlikte ''Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda'' şarkısını söyleyelim. Sonra büyük bir heyecan içerisinde 10'dan geriye doğru sayarak GÖKTÜRK-2'nin fırlatılmasını bekleyelim ve ''Yaşasın uydumuz, Viva Tayyip Erdoğan'' diye haykıralım!
Ama hayat bu, bazen istediklerimizi, temenni ettiklerimizi değil alnımızda yazanı yaşıyoruz işte. Nasıl kaderi ölmekse madencinin, atanamamaksa öğretmenin, tutuklanmaksa öğrencinin ve gazetecinin, anası ağlamaksa çiftçinin, senin kaderinde protesto edilmekmiş be bay başkan.
Kabullenemiyorsun bu durumu alışamadın bir türlü farkındayım ama biz de sana alışamadık ve seni kabullenemedik. Bir de hocalarımıza demişsin ya ''Yetiştirdiğin öğrenciler bunlarsa bu ülke batmış''. Hay ağzını öpeyim. Biz de onu söylüyoruz '' Bu ülke batmış''. Her tarafı NATO üsleriyle dolan, uçakları tarafından halkı bombalanan, bir tarafta gecekonduları yıkılırken diğer tarafta gökdelenler yükselen, Suriye'de kafa kesen islamcı örgütleri besleyen, Van'da hala çocukları üşüyen ve yiyecek ekmek bulmakta bile zorlanan bir halka sahip olan bu ülke çoktan batmış.
Ama sen sanki Tüpraş'ı, Tekel'i, Türk Telekom'u ve daha nice kurumu biz satmışız da parasını binlerce ODTÜ'lü olarak Ankara pavyonlarında yemişiz gibi ülkenin batmışlığının faturasını bize yıkmaya çalışıyorsun. Hadi 10 senedir tek başına iktidar değilmişsin gibi her şeyi eski hükümetlere bağlamanı anladık da bu birazcık abartılı oldu sanki. Gerçi ''içişleri Bakanı'nın idris Naim Şahin olduğu bir ülkede abartı da ne demek'' dersen sen de haklısın tabi. Bu arada sanma ki patriotlar, Alman askerleri arada kaynadı. Biz senin kadar misafirperver değiliz başbakan. Sindiremiyoruz eli kanlı NATO askerlerinin ülkemizde takılmasını. Biz misafirperverliği ABD askerlerini denize döken bir nesilden öğrendik, 6. filoyu kendine kıble belleyenlerden değil. Bu misafirperverlikten tabii ki sen de nasibini alacaktın.
Bu okul çok misafir gördü başbakan. Tekel işçilerini, Togo işçilerini de ağırladı bu okul, Vietnam kasabı Kommer'i, Gorbaçov'u da... Yerinin Gorbaçov ve Kommer'in yanı olduğunu sen de biliyorsun hiç öyle aynı gemideyiz falan deme boşuna. Zaten biz öyle gemilere, gemiciklere falan sığacak kadar az değiliz. Korkuyorsun değil mi bizden? Yalnız olmadığımızı da görüyorsun. Sansürüne, baskılarına, tutuklamalarına rağmen sinmedik ve halk artık inanmamaya başladı sana.
Saflar yavaş da olsa belli oluyor başbakan. Kasımpaşa delikanlısından bahsetmiyorlar artık sokakta; ODTÜ'lülerin direnişinden bahsediyor herkes. Öyle her protesto edene ''Bunlar zaten terörist, bunların maksadı farklı'' demek tutmuyor artık. Hem bu memleketin öğrencisi olmuş terörist, gazetecisi olmuş terörist, akademisyeni, sanatçısı, işçisi, memuru, köylüsü olmuş terörist. E ama sorarlar adama o zaman ''Senden Başbakan olsa ne olur olmasa ne olur''.
Olur da bir gün cebindeki 200'lük banknotların arasına bir 10 TL sıkışırsa arkasını çevir de bir bak. Orada o beğenmediğin ODTÜ öğrencilerini yetiştiren hocalardan birini göreceksin, şaşırma. Altında yazan teoremi de inceleme boşuna, anlamazsın zaten.
zaten koca başbakan'a bir tane mektup yazılmıştır başbakanlığı boyunca. uludere'deki ailesinden 5 kişi ölen çocuk, ya da odtü'de komaya sokulan öğrencinin kardeşi mektup yazmaz sayın başbakanımıza. yazan çocuğuda deşifre etseler ya kendileri gibi düşünmeyen kadınları twitterda deşifre etmek kolay, hem bizde görmüş oluruz, yoksa nerden bilicez başbakanın göt yalayıcılarından birine yazdırmadığını.
profesyonelce provokatif öğelerle donatılmış mektuptur. kimin yazdığı belli değildir. ancak, bir "toplum mühendisinin" veya "ekibinin" elinden çıktığına kuşku yoktur. "içki içmenin serbest olduğu ve yönetim tarafından desteklendiği" gibi bir argüman, dinci bir elden çıktığını göstermektedir.
bu mektup, odtü'nün demokratik bir üniversite olarak akp faşizmine direnmesini hazmedemeyen ve yayılma eğiliminden korkanların her muhalif hareketi doğar doğmaz boğma yönünde yaptığı bilinçli psikolojik saldırılarının bir parçasıdır. türkiye'nin en eski ve köklü eğitim kurumlarından birisini karalama ve itibarsızlaştırma, ardından yasal düzenlemeler ve davalarla odtü'yü ele geçirip muhalif sesleri kesme amacı vardır. buna zemin hazırlamak için sözde odtü'den birisinin talepte bulunması da argümanlardan biridir. tam akp tarzıdır, toplumdan gelen istek üzerine her naneyi yemek !
bu mektup, odtü'nün demokratik bir üniversite olarak akp faşizmine direnmesini hazmedemeyen ve yayılma eğiliminden korkanların her muhalif hareketi doğar doğmaz boğma yönünde yaptığı bilinçli psikolojik saldırılarının bir parçasıdır. türkiye'nin en eski ve köklü eğitim kurumlarından birisini karalama ve itibarsızlaştırma, ardından yasal düzenlemeler ve davalarla odtü'yü ele geçirip muhalif sesleri kesme amacı vardır. buna zemin hazırlamak için sözde odtü'den birisinin talepte bulunması da argümanlardan biridir. tam akp tarzıdır, toplumdan gelen istek üzerine her naneyi yemek !
bana, bir zamanlar başörtü özgürlüğünü
savunanlara destek için odtü'ye
gittiğim günleri hatırlatan mektuptur.
"özgürlük mücadelesi, kendi özgürlüğünü
elde ettiğin yere kadardır" önermesini
doğrulatan mektuptur.
(bkz: #14045610)
odtü stadında dün gerçekleşen eylemde,
tek bir tane de olsa başörtülü bir
genç gördüm. özgürlük için umudumu
yeşerten ne binlerce odtü'lünün eylemi
ne öteki üniversite öğrencilerinin
rektörlerini protestosu ne de başbakanı
kınayanların sayısının çok olmasıdır;
umudumu yeşerten dün statta "özerk
üniversite" diye haykıran o başörtülü
gençtir.
savunanlara destek için odtü'ye
gittiğim günleri hatırlatan mektuptur.
"özgürlük mücadelesi, kendi özgürlüğünü
elde ettiğin yere kadardır" önermesini
doğrulatan mektuptur.
(bkz: #14045610)
odtü stadında dün gerçekleşen eylemde,
tek bir tane de olsa başörtülü bir
genç gördüm. özgürlük için umudumu
yeşerten ne binlerce odtü'lünün eylemi
ne öteki üniversite öğrencilerinin
rektörlerini protestosu ne de başbakanı
kınayanların sayısının çok olmasıdır;
umudumu yeşerten dün statta "özerk
üniversite" diye haykıran o başörtülü
gençtir.
herzamanki akp mağdurluğu temasını taşıyan cevabını sözlükte verdiğim mektuptur.
büyük ihtimal akpli gazeteci bir abimiz tarafından yazılmıştır ve tabiki bu mektuba inanacak olanda badem bıyıklı diğer abilerimizdir.
(bkz: orta doğu teknik üniversitesi/#18036840)
büyük ihtimal akpli gazeteci bir abimiz tarafından yazılmıştır ve tabiki bu mektuba inanacak olanda badem bıyıklı diğer abilerimizdir.
(bkz: orta doğu teknik üniversitesi/#18036840)
tam olarak şu mektuptur:
--spoiler--
Başbakan;
Bu tür mektuplar genelde Sayın hitabıyla başlar, Saygılarımla veya En iyi dileklerimle gibi sözcüklerle biter. O kadar öfkeli ve o kadar haklıyım ki, bugün bunu milyon kere yapmayacağım.
Memleket bunlara kaldıysa bitmiş, Derslere girmezlerse girmesinler, bunların yetiştireceği öğrenciler de ancak bu kadar olur dediğiniz hocalardan ders alan bir ODTÜ öğrencisiyim. ODTÜ öğrencisi olmaya özel bir sıfat, bambaşka bir anlam yükleyecek değilim. Ama röportajınızı izledikten sonra anladım ki, onur duyulacak iki madalyayı arkadaşlarımla birlikte şimdiden göğsüme takmışım bile: üniversiteli ve bilhassa ODTÜ öğrencisi. Şimdi de, o günün başından itibaren polis saldırısına maruz kalmış birisi olarak, kampüsümde çıkarttığınız olayları özetleyerek anlatacağım.
Polisinizin kullandığı gaz meşhurdur. 31 Mayıs 2011 günü Metin Lokumcuyu öldüren, bakanınızın doğaldır, zararı yoktur, emniyet müdürünüzün gerektiği kadar alındı, gerektiği kadar kullanıldı dediği biber gazıdır. Bu gazdan korunamazsınız, kaçamazsınız. Sadece etkisini azaltmak için yüzünüze ve burnunuza atkı sarar, vücudunuzu doğrudan temastan korumaya çalışırsınız. Gazın gelişinin ardından da limon ve sirke sürer, acınızı dindirmeye çalışırsınız. Ciğerlerinizden kaynaklı bir rahatsızlığınız varsa, bu gaz ölümcüldür. Hastalığınız yoksa, bu gaz o hastalıklardan birisini yaratabilecek kadar tehlikelidir. Özetle, bu bir kimyasal silahtır, faşizmin simgelerinden birisidir.
18 Aralık günü de kampüsümüze geleceğinizi haber almış, sermayeye peşkeş çektiğiniz bilimi, Suriyeye yapacağınız emperyalist müdahaleye karşı barışı ve halkların kardeşliğini savunmak için TÜBiTAK binası önüne gelmek, burada bir basın açıklaması yapmak amacıyla toplanmıştık. En temel haklarımızdan birisi olan protesto hakkımızı kullanıyor, bunun bir aracı olarak ise sloganlar atarak yürüyorduk. Polisinizin kalkanlarına 100 metre bile yaklaşamamışken, tamamen bir formaliteden ibaret dağılın uyarıları bile yapılmadan atılan gaz bombalarının 5-6 el patlama sesini duyduk. Gaz bulutunun arasından çıkmaya çalışarak, öksürükler ve nefes daralmaları eşliğinde geriye doğru çekildik. Bu sırada polisiniz durmaksızın gaz bombası atmaya devam ediyordu(bunlara yine polisinizin attığı ses bombalarının eşlik ettiğini sonra öğrenecektik). işte bunlardan sonrası ise size göre eşkıyalık size göre memleket bitirmek olan meşru direnişimizdi. Üzerinde doğrudan atmayınız, yangın tehlikesi yaratır yazılı olduğu halde üzerimize nişanlanarak atılan binlerce gaz bombası kapladı o gün kampüsümüzü. Polisiniz, arkadaşlarımızı öldüresiye coplayıp, tekmeledikten sonra şimdi gözaltı yapmayalım, başımıza bela olurlar deyip bıraktılar.
Panzerler okulumuzun ortasına kadar girdi. Tazyikli sudan, damacana taşıma arabasını kurtarmaya çalışan Fizik kantini çalışanı bile nasibini aldı.
Çantalarında molotof taşıyorlardı demişsiniz, başka iftira mı bulamadınız? Keşke daha inandırıcı bir yalan geliştirseydiniz. Boyalı medyadır bu, sizin söylediğiniz onlara kanundur ama halk inanmazdı bunlara. inanmadı da. Biz de duyduğumuzda kaburgalarımızı tuta tuta güldük. Çok komik olduğundan değil, bir kısmımızın gördüğü polis şiddetinden, bir kısmımızın ise panzer üstlerine doğru sürüldüğünde koştuğundan ötürü kaburgaları fazlaca ağrımaktaydı. Hatta bir kadın arkadaşımız da omzunu tutarak güldü, zira onun da omzunu 18 Aralık günü gaz fişeği sıyırmış geçmişti.
Bir de, o gün çantamın içinde ne olduğunu yazayım hemen: 0,5 litrelik pet şişe içinde içme suyu, kütüphaneden aldığım birisi şiir kitabı olmak üzere üç kitap, o günkü derslerimin notlarının olduğu kağıtlar, kurşunkalemler, bir silgi ve Kızılayda bir kitapçıdan aldığım edebiyat dergisi.
Size ekranda bolca söz hakkı verildi, yeri geldi sinirlenmiş, yeri geldi duygulanmış numarası yaptınız. Ben ise bu satırları, aslında size değil başkalarına, olanca haklılığım ve samimiyetimle yazıyorum. Sizin söylediklerinizden daha az bilineceğine ise, neredeyse eminim.
Siz "tutuklayın", "canlarına okuyun" emirleri vermeye devam ediyorsunuz. Bense bir koltuk üzerinde uyurken, bir kolumla sağımdaki arkadaşımı korumaya çalışıp, öbür kolumla başımı -gaz bombasının fişeğinden az da olsa korunmak için- kapatırken, bir patlama sesi dolaşıyor kafamın içinde, sıçrayarak uyanıyorum hala. Derken bir başka rüyamda, 20 metre ötemde polisinizin vurduğu Barışı görüyorum, bir kaldırımın üzerinde kanlar içinde yığılmış kalmış. Medyanız o kadar etkili ki, yanı başımda vurulmamış olsaydı, arkadaşının Araba bulun, Ambulans çağırın bağırışlarına birebir şahit olmasaydım, sizin istediğiniz gibi kokmaz bulaşmaz bir öğrenci olsaydım, belki de acaba arkadaşları mı vurdu deyip, medyanıza inanacaktım. Ama artık bunun yolu yok, çarpıtmalarınız sökmeyecek.
Kötülemelerinize ve iftiralarınıza maruz kalmaktan onur duydum. Bu demektir ki doğru yoldayım. Bu demektir ki, seneler sonra çocuklarımın yüzüne baktığımda, onları ta gözlerinin içinden görebileceğim. Baba, sen üniversitedeyken ne yaptın? sorusuna Okulumu savundum, arkadaşlarımı savundum. Hocalarıma çamur atmaya kalktılar, onları da savundum. diyebileceğim. Bunları söylerken gözlerimi kaçırmayacağım, sesim zerre tereddüt etmeyecek.
Bu direniş, karşılarındaki profesyonelce donanmış bir orduya karşı bedenlerini gaz bombalarına, panzerlere ve tazyikli sulara siper eden öğrencilerin ODTÜde yazdığı bir destandır. ODTÜnün bir üniversite olarak sorumluluğunu, tarihsel görevini bilip, bir pankart arkasında görevine gitmesidir. Yıllarca da böyle hatırlanacak.
18 Aralık 2012 günü okulumuza faşizmi yaşattınız. Andımız olsun ki, özgürlüğü de biz yaşatacağız. Arkadaşlarımızı, hocalarımızı, okullarımızı, mahallelerimizi, sokaklarımızı, var gücümüzle biz savunacağız. Halka zulmettiğiniz her yerde, karşınıza biz çıkacağız.
Osmanlı döneminde Sivas Valisi olan Halit Rıfat Paşa Gidemediğin yer senin değildir. buyurmuştu.
Sahi, siz hangi memleketten bahsediyordunuz?
imza: Faşizme Karşı Direnmiş Üniversite Gençliğinden Bir Öğrenci
--spoiler--
ekleme: korkuyorum valla artık sizden. hiç yorumsuz bir şekilde attığım öğrenci mektubu eksilenmiş. sanki mektubu ben yazdım he. bu mektubun her paragrafını kafama göre yorumlayıp gülmeli şakalı espriler mi yapmam lazım ille de. hayır oda değil ille de AKP yandaşı öğrencinin yazdığı mektubu mu eklemeliydim ben. temel olarak onu da bir öğrenci yazmış bunu da, üstelik ikisi de ODTÜ lü bu öğrencilerin. benim mektubum niye dışlandı ki şimdi böyle. pes sözlük... valla pes.
--spoiler--
Başbakan;
Bu tür mektuplar genelde Sayın hitabıyla başlar, Saygılarımla veya En iyi dileklerimle gibi sözcüklerle biter. O kadar öfkeli ve o kadar haklıyım ki, bugün bunu milyon kere yapmayacağım.
Memleket bunlara kaldıysa bitmiş, Derslere girmezlerse girmesinler, bunların yetiştireceği öğrenciler de ancak bu kadar olur dediğiniz hocalardan ders alan bir ODTÜ öğrencisiyim. ODTÜ öğrencisi olmaya özel bir sıfat, bambaşka bir anlam yükleyecek değilim. Ama röportajınızı izledikten sonra anladım ki, onur duyulacak iki madalyayı arkadaşlarımla birlikte şimdiden göğsüme takmışım bile: üniversiteli ve bilhassa ODTÜ öğrencisi. Şimdi de, o günün başından itibaren polis saldırısına maruz kalmış birisi olarak, kampüsümde çıkarttığınız olayları özetleyerek anlatacağım.
Polisinizin kullandığı gaz meşhurdur. 31 Mayıs 2011 günü Metin Lokumcuyu öldüren, bakanınızın doğaldır, zararı yoktur, emniyet müdürünüzün gerektiği kadar alındı, gerektiği kadar kullanıldı dediği biber gazıdır. Bu gazdan korunamazsınız, kaçamazsınız. Sadece etkisini azaltmak için yüzünüze ve burnunuza atkı sarar, vücudunuzu doğrudan temastan korumaya çalışırsınız. Gazın gelişinin ardından da limon ve sirke sürer, acınızı dindirmeye çalışırsınız. Ciğerlerinizden kaynaklı bir rahatsızlığınız varsa, bu gaz ölümcüldür. Hastalığınız yoksa, bu gaz o hastalıklardan birisini yaratabilecek kadar tehlikelidir. Özetle, bu bir kimyasal silahtır, faşizmin simgelerinden birisidir.
18 Aralık günü de kampüsümüze geleceğinizi haber almış, sermayeye peşkeş çektiğiniz bilimi, Suriyeye yapacağınız emperyalist müdahaleye karşı barışı ve halkların kardeşliğini savunmak için TÜBiTAK binası önüne gelmek, burada bir basın açıklaması yapmak amacıyla toplanmıştık. En temel haklarımızdan birisi olan protesto hakkımızı kullanıyor, bunun bir aracı olarak ise sloganlar atarak yürüyorduk. Polisinizin kalkanlarına 100 metre bile yaklaşamamışken, tamamen bir formaliteden ibaret dağılın uyarıları bile yapılmadan atılan gaz bombalarının 5-6 el patlama sesini duyduk. Gaz bulutunun arasından çıkmaya çalışarak, öksürükler ve nefes daralmaları eşliğinde geriye doğru çekildik. Bu sırada polisiniz durmaksızın gaz bombası atmaya devam ediyordu(bunlara yine polisinizin attığı ses bombalarının eşlik ettiğini sonra öğrenecektik). işte bunlardan sonrası ise size göre eşkıyalık size göre memleket bitirmek olan meşru direnişimizdi. Üzerinde doğrudan atmayınız, yangın tehlikesi yaratır yazılı olduğu halde üzerimize nişanlanarak atılan binlerce gaz bombası kapladı o gün kampüsümüzü. Polisiniz, arkadaşlarımızı öldüresiye coplayıp, tekmeledikten sonra şimdi gözaltı yapmayalım, başımıza bela olurlar deyip bıraktılar.
Panzerler okulumuzun ortasına kadar girdi. Tazyikli sudan, damacana taşıma arabasını kurtarmaya çalışan Fizik kantini çalışanı bile nasibini aldı.
Çantalarında molotof taşıyorlardı demişsiniz, başka iftira mı bulamadınız? Keşke daha inandırıcı bir yalan geliştirseydiniz. Boyalı medyadır bu, sizin söylediğiniz onlara kanundur ama halk inanmazdı bunlara. inanmadı da. Biz de duyduğumuzda kaburgalarımızı tuta tuta güldük. Çok komik olduğundan değil, bir kısmımızın gördüğü polis şiddetinden, bir kısmımızın ise panzer üstlerine doğru sürüldüğünde koştuğundan ötürü kaburgaları fazlaca ağrımaktaydı. Hatta bir kadın arkadaşımız da omzunu tutarak güldü, zira onun da omzunu 18 Aralık günü gaz fişeği sıyırmış geçmişti.
Bir de, o gün çantamın içinde ne olduğunu yazayım hemen: 0,5 litrelik pet şişe içinde içme suyu, kütüphaneden aldığım birisi şiir kitabı olmak üzere üç kitap, o günkü derslerimin notlarının olduğu kağıtlar, kurşunkalemler, bir silgi ve Kızılayda bir kitapçıdan aldığım edebiyat dergisi.
Size ekranda bolca söz hakkı verildi, yeri geldi sinirlenmiş, yeri geldi duygulanmış numarası yaptınız. Ben ise bu satırları, aslında size değil başkalarına, olanca haklılığım ve samimiyetimle yazıyorum. Sizin söylediklerinizden daha az bilineceğine ise, neredeyse eminim.
Siz "tutuklayın", "canlarına okuyun" emirleri vermeye devam ediyorsunuz. Bense bir koltuk üzerinde uyurken, bir kolumla sağımdaki arkadaşımı korumaya çalışıp, öbür kolumla başımı -gaz bombasının fişeğinden az da olsa korunmak için- kapatırken, bir patlama sesi dolaşıyor kafamın içinde, sıçrayarak uyanıyorum hala. Derken bir başka rüyamda, 20 metre ötemde polisinizin vurduğu Barışı görüyorum, bir kaldırımın üzerinde kanlar içinde yığılmış kalmış. Medyanız o kadar etkili ki, yanı başımda vurulmamış olsaydı, arkadaşının Araba bulun, Ambulans çağırın bağırışlarına birebir şahit olmasaydım, sizin istediğiniz gibi kokmaz bulaşmaz bir öğrenci olsaydım, belki de acaba arkadaşları mı vurdu deyip, medyanıza inanacaktım. Ama artık bunun yolu yok, çarpıtmalarınız sökmeyecek.
Kötülemelerinize ve iftiralarınıza maruz kalmaktan onur duydum. Bu demektir ki doğru yoldayım. Bu demektir ki, seneler sonra çocuklarımın yüzüne baktığımda, onları ta gözlerinin içinden görebileceğim. Baba, sen üniversitedeyken ne yaptın? sorusuna Okulumu savundum, arkadaşlarımı savundum. Hocalarıma çamur atmaya kalktılar, onları da savundum. diyebileceğim. Bunları söylerken gözlerimi kaçırmayacağım, sesim zerre tereddüt etmeyecek.
Bu direniş, karşılarındaki profesyonelce donanmış bir orduya karşı bedenlerini gaz bombalarına, panzerlere ve tazyikli sulara siper eden öğrencilerin ODTÜde yazdığı bir destandır. ODTÜnün bir üniversite olarak sorumluluğunu, tarihsel görevini bilip, bir pankart arkasında görevine gitmesidir. Yıllarca da böyle hatırlanacak.
18 Aralık 2012 günü okulumuza faşizmi yaşattınız. Andımız olsun ki, özgürlüğü de biz yaşatacağız. Arkadaşlarımızı, hocalarımızı, okullarımızı, mahallelerimizi, sokaklarımızı, var gücümüzle biz savunacağız. Halka zulmettiğiniz her yerde, karşınıza biz çıkacağız.
Osmanlı döneminde Sivas Valisi olan Halit Rıfat Paşa Gidemediğin yer senin değildir. buyurmuştu.
Sahi, siz hangi memleketten bahsediyordunuz?
imza: Faşizme Karşı Direnmiş Üniversite Gençliğinden Bir Öğrenci
--spoiler--
ekleme: korkuyorum valla artık sizden. hiç yorumsuz bir şekilde attığım öğrenci mektubu eksilenmiş. sanki mektubu ben yazdım he. bu mektubun her paragrafını kafama göre yorumlayıp gülmeli şakalı espriler mi yapmam lazım ille de. hayır oda değil ille de AKP yandaşı öğrencinin yazdığı mektubu mu eklemeliydim ben. temel olarak onu da bir öğrenci yazmış bunu da, üstelik ikisi de ODTÜ lü bu öğrencilerin. benim mektubum niye dışlandı ki şimdi böyle. pes sözlük... valla pes.
bunu yazan muhtemelen odtü eğitim fakültesi'ne mensup bir öğrencidir.
odtü hakkında tespitleri fevkalade olan mektuptur. ilim yuvasında (milletin üniversitesi) alkol almak, ahlak dışı yaşam tarzı, molotoflu gösteriler, baş örtülülere karşı yapılanlar, odtü nün kimlerin himayesinde olduğunu gösteriyor.
kaynağı götüm.
cop yalayıcı biber gazı sevdalısı elden çıkmış bir mektup. içinde insanlık ve adalet adına zerre kırıntı beslemeyenlerin benimseyeceği tarzda bir mektup. insan vicdansız gelmeyegörsün dünyaya.
muhaliflerin, solcuların, pkk destekçilerinin anlamaya, beyin kapasitesinin yetmeyeceği mektuptur.
açık yalamanın niyetini açık açık belli ettiği mektuptur. bir sonraki seçimlerde aday olmazsa doğrudan atamalarla bir yerlere geleceğini umuyordur herhalde.
umsun umsun odtü bile herkese akıl fikir veremiyormuş bunu bize gösteren mektup.
umsun umsun odtü bile herkese akıl fikir veremiyormuş bunu bize gösteren mektup.
solcuların converse giyip iphone kullandıklarını gördükçe sadece gülümsüyorum ve iç çekiyorum.
sağcıların kur-an'ın ne dediğini bilmeden allah allah diye sayıklamasını gördükçe derin bir iç çekiyorum.
kocaman eller var ve bizler bir piyonuz, biz kendi aramızda kavga ederken onlar viskilerini yudumlamaktalar.
kör olmayın açın gözlerinizi. savaşlar, başarılar, refah seviyesi, zenginlik artık savaş meydanında kazanılmıyor. ne kadar çok bilim yaparsan o kadar çok kazanılıyor. sağcı-solcu olmak kötü değil ama anlamını bilmeden,
bir taraf içki içtiği için diğerini kötülüyor diğer içmediği için. özgürlük tanımı çok basittir,
karşındakinin özgürlüğü başladığı yerde senin özgürlüğün biter!
karşındakinin özgürlük alanına saldırmaya başladığında işte bunlar yaşanır.
odtü öğrencilerine de onları sürekli suçlayanlara da çok üzülüyorum.
sağcıların kur-an'ın ne dediğini bilmeden allah allah diye sayıklamasını gördükçe derin bir iç çekiyorum.
kocaman eller var ve bizler bir piyonuz, biz kendi aramızda kavga ederken onlar viskilerini yudumlamaktalar.
kör olmayın açın gözlerinizi. savaşlar, başarılar, refah seviyesi, zenginlik artık savaş meydanında kazanılmıyor. ne kadar çok bilim yaparsan o kadar çok kazanılıyor. sağcı-solcu olmak kötü değil ama anlamını bilmeden,
bir taraf içki içtiği için diğerini kötülüyor diğer içmediği için. özgürlük tanımı çok basittir,
karşındakinin özgürlüğü başladığı yerde senin özgürlüğün biter!
karşındakinin özgürlük alanına saldırmaya başladığında işte bunlar yaşanır.
odtü öğrencilerine de onları sürekli suçlayanlara da çok üzülüyorum.
akp yalakası bir gencin kendi geleceğini garantilemek için yazdığı niyet mektubudur.
tayyip mektubu okurken elleri ıslanmış olmalı gencin mektuba akmış salyaları yüzünden.
tayyip mektubu okurken elleri ıslanmış olmalı gencin mektuba akmış salyaları yüzünden.
sayın başbakan ünüversiteleri gruplara ayırdın ülkenin 12 eylül ihtilali öncesinden hiçbir farkı kalmadı helal olsun.
Kapalı gönderseydi de milet okumasaydı. Ah gençlik ah işte.
Bir de üniversite öğrencisi.
Edit : imla.
Uyaran : vidne voska.
Bir de üniversite öğrencisi.
Edit : imla.
Uyaran : vidne voska.
Odtü'lüyüz deyip ortalığı ayağa kaldıran, olay çıkarıp polisimize saldıran üç beş çapulcunun ne mal olduğunu açıkça ortaya koymuş mektuptur.
küçük bir araştırmayla doğruluğunu teyit ettirdiğim mektup.
hak ettiği değeri görememiş olan mektuptur. güçlü bir anlatım tarzı ile anlatılmak istenen gayet net anlatılmış ancak araya serpiştirilen bazı kalıplaşmış söylemler ile bazı kesimlerden tepki almıştır.
bütün bu olayları yaşatan esfeli safilinlerin arada sırada sahne alması her insanı rahatsız eder.zira akıllarını şeytana ve nefislerine satmışladır artık bi kere.asıl muhim olan bunların da bir anne babalarının bulunması ve bu zavallıların, zavallı anne ve babalarının çocuklarına sahip çıkmayıp onların bu hale gelmelerine göz yummaları,her ne olursa olsunlar onlar için çalışmamaları,kendilerini onlar için feda etmemeleri ve bundan dolayı kendilerinin yerlerini elleriyle öbür tarafta çok iyi hazırlamalarıdır.
sadece odtü'de dışlanan gencin kendiyle aynı görüşteki başbakana yakarmasıdır, bilmez ki o 'sayın başbakan' yüzünden dindar olmayanlar nasıl yaşar. en basiti girsin ulusözlüge baksın, dindar insanlar gibi giyinmeyen, davranmayanlara nasıl davranılıyor. Ben de açık mektup yazayım, ben de dindarlar istedigi gibi yaşıyor ben de yaşayayım diyeyim. ben de siz dindarlar, sizi şakşaklayanlara özgür hayat yarattınız, özgürlügünüz bana degil diyeyim. Ama kimi kime şikayet edeyim?
canım ülkemde düşünce özgürlüğünün olmadığını en açık seçik dille anlatan öğrenci mektubudur. Ülkemizde uç fikirler ve bu fikirlerin sahibine sancaktarlık edenler oldukça düşünüce özgürlüğü olmayacak. Bizi o karanlık günlerin -sağcı solcu çatışmasının olduğu yıllar- yaşandığı zamana götürmek istiyorlar. Buna alet olanlarsa maalesef ki ülkenin kanıdır, suyudur yani gençleridir.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar