bugün

öncelikle: (bkz: nick altı yalama timi)

böyle bir gerçek var. bazı yazarlar sanki belli bir övgü kotaları varmış gibi belli dönemlerde birilerine övgüler düzüyor. gün geçtikçe farkediliyor ki bu övgüler belli bir tornadan çıkmış gibi basmakalıplaşmış, birine nispet yapar gibi, birilerine mesaj gönderir gibi yazılıyor. birini sevip beğenip övebilirsin de azıcık realist olursun di mi? dünyanın en eciş bücüş tipine "yakışıklı"/"güzel", en aptal insanına "zeka küpü", en kaknemine "gülüşü aydınlık, gözleri ışıl ışıl", en şirretine "tam bir hanımefendi/beyefendi", en cahil cühelasına "kültür deryası" dendiğini gördüğüm internet ortamlarında nick altlarındaki bazı klişe girdileri de bir rehber eşliğinde okumak gerek.

nedir nick altı övgülerin gerçek anlamları?

bir örnek:

girdi: cıvıl cıvıl bir insan, hastasıyım.

meali: msnleştik, iki dakka susmadı. paso ikon yolladı, kıpraşım gönderdi. ayrıca çok güzel oyluyor benim yazdıklarımı, egomu şişiriyor.
girdi: çok zeki, ayaklı kütüphane maşallah.

meali: her iki lafından biri kafka. başka birşey okur mu bilmem ama bu yönünü övmezsem beni böcek edecek kadar eli maşalı bir tipe benziyor.
özellikle celebrity bir yazarın nick altıysa söz konusu efenim:

"takriben 7 dakikada 3 birayı götürebilen adamdır. öyle de sofistike."

meali: bu adamın kankasıyım ben olm. akşamları dışarı çıkıp bira içiyoruz. o derece yakınız. seviyo beni. takdir ediyo. ona göre. ayağınızı denk alın.
(bkz: entrylerini takip ettiğim birkaç yazardan biri)
dehlesin bana ait. kolaysa benim nick altıma yazsana evlat. *
girdi: müthiş biri, bayıldım, hayran oldum. iş hayatında çok başarılı bir insan. kendisinden öğreneceğim çok şey var.

meali: menfaatim gereği kendisiyle görüşüyorum. yakında ya bana iş bulsun diyeceğim, ya borç isteyeceğim.
(bkz: bu yazar övgüyü hakediyor)
(bkz: öküzün altında buzağı aramak)
girdi: uzun saçlı, kaslı, komik, centilmen ve stil sahibi yazardır...

meali: yalare.
samimiyetsiz.
--spoiler--
arkadaşlık diyoruz... gecenin bir yarısı kafa kafaya verip de uzun yollar katetiyoruz yeri geliyor; yeri geliyor aynı şişeden biralar yudumluyor, yeri geliyor simitimizi paylaşıyoruz... yüzyüze görüşemediklerimiz; onlarla gökyüzümüzü paylaşıyoruz yeri geldiğinde. ve bundan dolayı utanmak, ezilmek gerekiyorsa sanırım ar damarım çatlamış ki beceremiyorum. neymiş efendim yapmacıkmış. yesinler efendim tespitinizi... 4 sene boyunca aynı sınıfta okuyup da sadece sınav dönemleri selam veren samimiyetsiz insanları görmemişseniz amenna... aylarca aynı evde kalıp da sadece yemek yapasınız, borç veresiniz diye, sigaram bitti diye odanızın kapısını tıklayan bir ev arkadaşınız olmamışsa amenna... yıllarca aynı apartmanda oturup, merdivenlerdeki karşılaşmalarınızda selam dahi vermeyen komşunun tornavida istemek için kapınıza geldiğindeki sevgisi, ilgisi yapmacıktır örneğin; ama buradaki kimsenin, kimseden bir çıkarı olamaz ki samimiyetsiz olsun. siz bir insanın yüzüne "seni sevmiyorum" diyebilir misiniz? burada bunu yapabilecek kadar samimi bir ortam var. sevmediğin adama kalkıp da "seni sevmiyorum" diyebiliyor hatta işi hakaretlere kadar vardırabiliyorsunuz... sonra da yapmacıklıktan, samimiyetsizlikten dem vuruyorsunuz. komiksiniz lan! gülüyorum...
--spoiler--
*
(bkz: yazarların aslında demek istedikleri)
girdi: çoook güzel bi kadın. hayran oldum, çok büyüleyici bakıyor. peşinden koşmayanı döverler.

meali: bir kadını gerçekten içten biçimde böyle abartılı övmek için onun ya sevgilisi, ya ego cilacısı en yakın dostu olmanız lazım ki öyle olmadığınız belli. o zaman... o kadını çıkarlarınıza hizmet etsin diye aptal yerine koyuyorsunuz demektir ki yalanınıza hemen inansın. o kadın aptal olabilir de biz değiliz. başka kapıya çocuğum.