bugün

yapabildim, az önce.
metro müdavimi biri olarak metroda haksızca yer kapan fırsatçılara, hamile rolü yapan amcalara yer vermemek için önce ters yöne gidiyorum hep. ilk duraktan binmenin dayanılmaz cazibesi bu.

3-4 saat önce yenibosna metro istasyonuna sallana sallana geliyordum. acayip rahatım kulaklığımda nil burak. ayakkabımın bağlarını da az bağlamışım, en az 3 beden büyük tişörtümle her yanım rahat, çorap da giymemişim, oh. efil efil de bir rüzgar var. sonbahar havası. değme keyfime. içimden söylüyorum: birisine birisine, benimle oynayana benimle güleneeggg... hayat çok güzel anasını satayım.

şarkıyı değiştireyim az da yabancı bir şeyler dinleyeyim diye telefonu elime aldım. rahatlığımdan eser kalmadı o an, saat 12:17. zaman akmış ki. 13:00'de yetişmem gereken dersim var. yol takribi 1 saat sürüyor. bi panik oldum. nil buraktan queen'e geçmek için zaman bulamadım başladım koşmaya. havam değişti aniden, terlemeye başladım sahiden.

bu bir yolculuk muharebesiydi; ya ölüm ya turnike derken ayak tabanlarım kıçıma minik dokunuşlar bırakarak yol alıyordum. varmam gereken yüce metroya erken varıp kutlu derse kutsal ruhun duasıyla yetişebilecek miydim?

12:22. sağ arka cebimden kılıcını kınından çıkarışına hayran oldugum malkoçoğlu misali çıkarıp bastım akbilimi, öğrenci yerine tam akbilimi basmıştım. harp zamanı 3 kuruşun önemi olmazdı ya. ganimete odaklandım. hemen geçtim turnikeden.

şanslıyım tabii. baktım gördüm, iki yöne iki araç var. hemen yürüyen merdivene koştum, hemen! yenikapı aracı malkoçoğlum akbili cebine koyana kadar gitti bile. seçenekler azalsa da sağlam iradem vardı. bağcılar çocuğu olmasak da okulumuz fikirtepeye yakındı; vazgeçer miyiz hehey. iki gözümün raylısı havalimanı aracı hala oradaydı. neyime yetmiyordu. gonca gül, el değmemiş lahmacun, kuzu girmemiş yonca tarlası gibi oracıkta bekliyordu. körpe sevgilim benim, canım aracım.

merdivenler biterken araçtan bir süredir inmeye çalışan bebek arabalı modern abla da başarıya ulaştı. kafamı kaldırdım, sola doğru uzanan araca uzunca baktım. herkes inmiş, ne inen ne binen var. işte o an metronun yürek acıtan sesini duydum, kapılar kapanıyor. nee! lütfen sarı çizgiye yaklaşmayın. sinyali hissettim her yanımda. irkildim. binmem lazım vatman abi diye bağırasım geldi. nolur.

mesafe 15 metre, tahmini kalkış süresi 2-3 saniye. sirenden hemen sonra kapılar kapanıyor; m1 metro sakinleri konuya aşinadır. içimde bir heyecan belirdi. korkuyordum da ya beceremezsem, kapı kapanır da çarparsam, sıkışırsam.. aman aman.

sağ arka cebimdeki kılıcımı hatırladım. gücü hissettim yapmam lazımdı. 3 saniye. koş insannn koş. 2 saniye takribi 10 metre var. saniyede 5 metre gelmişim, hızımı korursam yetişeceğim. yüreğim ağızımdan çıkıp hürüm ben diyecek gibi. gözlerim kapıda, kapanmasa öpeceğim onu. 2 metre falan kalırken kapı köşelerden usulca kapanmaya başladı. han kapısından geçmek zorundaydım. neydi, korkanın çocuğu olmaz. devam ettim, koştum. sağ ayağım metronun tabanına değdiğinde heyecan-korku karışımı beni sarhoş edecekti. çocuğum olacak mıydı? bir an acaba kapının arasında kalır mıyım lan acaba diye dehşete kapıldım. nefes alış verişlerim hızlandı; kapıya sürten ellerim "hadi insann yapmalısın" diye içeri itekledi beni. hadi baba reklamı geldi aklıma. kulağımda uğultularla...

kapı küt kapandı, sesler boş trene yayılırken sessizlik bana kaldı. içerdeydim. oh bee. başardım, zafer! birden gülmeye başladım, dünya fatihiydim sanki. "aferin koçum, hey gidi ben" diye tebrik ederken kendimi bütün koltukların boş olduğunu fark ettim. bu minik destansı olayın sadece kendim tarafından görülmesi de mutluluğuma mutluluk kattı. ben zaten hep içimde yaşamayı seviyordum ve çok da destansı değildi, kabul. ama minik zaferimin haklı gururunu reddedemem.

koltuklardan koltuk beğenip oturdum, son durağa kadar we are the champions dinledim.
derse de yetişemedim, olsun.
hayat güzel ya.
macera filmlerinin klişe atraksiyonlarından biri.
ve derin bir nefes alıp alnını silerek zaferi kutlamak.
En azından yolculuk boyunca kahraman ilan edilmek istiyorsun, alkış bekliyorsun, yolcuların sana hayranlıkla bakmalarını istiyorsun, seni bir çeşit yarı Tanrı gibi düşünmelerini istiyorsun, senin için Ateş yakıp etrafında deli deli dans etmelerini ve ardından sana kurbanlar sunmalarını bekliyorsun ve "Halkapınar" sesiyle irkilip son derece sıradan biri olarak metrodan çıkıp gidiyorsun.
mükemmel bir haz..
bunun artisliği de bambaşka olur. tam kapı kapanırken tam 90 derece dönerek son sn de içeri girip akabinde saçma sapan mütevazi bir yüz ifadesi takınmak.
Anlık mutluluk sebebidir. Metroyu beklerken ki hüznünüzün düşüncelerinizin bı an kaybolnasina sebebiyet verecektirr fakat bindikten sonra yine aynı düşüncelere dalmaniz uzun sürmeyecektir. Evet yaşamak can sıkıntısıdır.
- dikkat kapılar kapanıcak!

+ hooop, patırt!

- çısss...
bugün en yakın yerden kalabalıkla birlikte binebildim ama daha ileriye gitseydim gidene kadar metro gidebilirdi. bu da benden sizlere bir taktik.
durağa gelen metroya tam hareket edeceği zaman yetişmektir.
şanslı olduğunuzu gösterir.
binmeyi başarırsanız rahatlatır.