bugün

en baba türk filmlerinden biri. *
gün geçtikçe kaybedilendir, hayata tutunma çabası içerisinde gelen öfke ve birtakım hırslarla birlikte yok olup gidendir. karanlığa gömülür.
bir sekizinci nesil yazar. severek takip etmeye devam kendilerini.
Müzelik olmuştur...
Biz büyüdükçe mi kirlendi dünya yoksa yitirdiğimiz masumiyetimiz miydi aslında her şeyi daha kötü gösteren?
ilkokul aşkı saflığıdır. duyguların en dokununulmamış el değmemiş halidir. kırılmaya en müsait değerdir. ilk kaybedildiğinde onulmaz acılarla yakar vicdanı. akabinde alışkanlık yapar bünyede. bir zaman sonra gereksiz bir duygu izlenimi vermeye başlar. lakin gittiğinde hayata dair pek çok şeyi de yanında götürebilitesi yüksek bir kavramdır. taşıması da koruması da pek bir zordur.
içinde masumiyete dair hiçbir şey olmayan film. aksine. masum değil, kirli. ne yani yeşilçam filmleri hatırlatılınca masum mu oldu herkes? tırnağı bile olamaz. rezalet. iğrenç. çöp.
içinde ki adını hatirlayamadigim küçük kızın masumiyetini görmeyenlerin hakkında atıp tuttuğu filmdir. Ayrıca ironik bir isim de olabilir. Sen en iyisi sex and the city izle. Şehirde sex yapıyorlar.
küçük kız masum diye filmin adını masumiyet koymuşlar. komik. seyredin ağlayın. namus ar edep kalmamış insanlara yazık kader vurmuş diye zırlayın. filmde kimin eli kimin cebinde belli değil hala masumiyet diyorlar. herif "herkese veriyorsun bana da vereceksin" diye ağlıyor lan. am peşinde herif. bu sizin masumiyetiniz işte.
dar kalıpli insanlarında filmi izlediğini gösteren filmdir. Gitsinler sır kapısı felan izlesinler. Beğenmiyorsun ama sır kapısı gibi film değil bu. Bizzat kapı komşunun yaşadıkları. Hem ben niye bunları anlatmaya çalışıyorum ki. Aklı olan kendi kendine anlar zaten.
bir multitap şarkısıdır.
http://youtu.be/5b-5M1SlAYM

Masumiyet, teslimiyet,
Merhametini göstermezsen
Şikayetten, sefaletten adalet çıkmaz görmezsen
Ekseriyetti, şehvet peşinde koşup yalnışı terk etmezsen
Mağlubiyet hazin bir son zorla kabul edilen
* ziyan olandır.
kelimelerle anlatamiyorum ben bu filmi. zeki demirkubuz, bekirin ugura aski ve ugurun zagora askiyla yepyeni tanimlar getirmistir bu kavrama. hayatin ne menem bir sey oldugunu farkettirir.
--spoiler--
masumuz hepimiz

bir film izledim ve içinde yalan yoktu. kimbilir kaç zamandır kurmayı beklediğim bu cümleye sımsıkı sarılarak çıktım sinemadan... bütün bir hayat boyu içimde gezdirdiğim dilsiz çocuk, tahta arabasını çeke çeke yürüyüp geldi peşimsıra... dönüp bakınca, gözlerinde "masumiyet"i gördüm.

zeki demirkubuz'un "masumiyet"ini izlerken en fazla 10 kişiydik koca salonda... upuzun diyaloglar, bitmek bilmez gece yolculukları, loş otel lobileri, yanyana dizilip ekranda bitmek bilmeyen siyah beyaz türk filmlerini izleyen sıradan insanlar geçti perdeden birer birer... ve tabii bir de diz boyu yoksulluk, çaresizlik, umutsuzluk...

öylesine inandırmıştık ki kendimizi, durgun hayatlarımızın ekrandaki küpler temposunda aktığına, salon oflayıp puflamaya başladı ilk 10 dakikada... çünkü perdedeki şey, bir reklam filmi değil, hayatın gerçek ritmiydi... bazen alabildiğine ağır, bazen öldüresiye kasvetli...

kapıldıkları girdapta birbirine tutunarak yaşayan bir dizi insan vardı filmde: mahpus sevgilisinin (zagor) izinden fahişelik yaparak anadolu'yu gezen uğur, o fahişeye marazi bir aşkla bağlanıp, sonunda pezevengi haline dönüşen bekir, bekir'in peşine takılıp kendine yeni bir hayat ararken uğur'un çekim alanına giren yusuf ve yusuf'un elinden tutup annesi uğur'un belirsiz finaline doğru yürüyen sağır ve dilsiz çilem...

aşk ve nefret öylesine içice kurulmuş ki, birbirinden vazgeçemeyen, ama birlikteliklerinin her anını birbirlerine acı çektirerek yaşayan bu 5'linin sürüklendiği girdapta sevgi, onca kirin pasın arasına bırakılıvermiş "masum" bir pırlanta gibi parıldıyor film boyunca... kılıktan kılığa girerek...
bazen kucakta taşınan ateşli bir çocuk, bazen namlunun ucuna sürülmüş bir mermi, bazen kirli bir otel odasında bacaktan sıyrılan bir don, bazen bir kır sohbetinde özetlenen bir hayat olup çıkıveriyor karşımıza...

ekranda başkalarının hayatlarını seyrederek kendi hayatlarını tüketen insanların, sevdiği kadın için hazırladığı mermiyi kendi beynine sıkarak öç alan erkeklerin, bir erkeğin izini sürebilmek için bin erkeğin altına yatan kadınların travmatik dünyasıyla karşılaşıyorsunuz. filmin ilk karesinden sonuna dek sürekli (çalınmadan, kendiliğinden kilitsiz) açılan kapılar, bir uçtan diktikçe öbür uçtan atan dikişler gibi naçar, çırılçıplak sergiliyor hayatın mahremiyetini...

mahremiyetin düğümleri çözüldükçe yalın bir masumiyet fışkırıyor içinden...

demirkubuz'un filmi içimizdeki karanlığa kapılar açıyor...masumiyet karşısında, tutmayan kapı dilleri gibi çözülüveren dillerimiz, içimizdeki karanlığa ışık tutuyor.

bütün o kasvetten, aydınlandığınızı hissediyorsunuz.

kimsenin hayatı, kendi seçimi değil.

herkesin küçük demir halkalar gibi birbirine zincirlenerek katıldığı ve sonunda o zincire bağlı bir mahkuma dönüştüğü bu oyunda, cinnet, şiddet, ihanet, felaket, ama ille ve herşeye rağmen masumiyetle sarmalanmış, tesadüfen yaşanan bu hayatlar karşısında "masum değiliz, hiçbirimiz" şarkısı geçerliliğini yitiriyor:

anlıyoruz ki masumuz hepimiz.

başkasına ait bir suçu üstlenmişiz; yattığımız ceza bizim değil...

hak etmemişiz bileğimizdeki zinciri, bugün o zincirde bir halka olsak da...

bunu anlayınca, koca bir hayat boyu içimizde gezdirdiğimiz dilsiz çocuk olanca masumiyetiyle gülümsüyor bize... ve son karede dile gelip, samuel beckett'in dizeleriyle cesaret aşılıyor:

"hep denedin / hep yenildin / tekrar dene / tekrar yenil / daha iyi yenil..."
--spoiler--

can dündar. yeni yüzyıl. 23 kasım 1997.
bir çocuğun ağladığı andaki bakışıdır masumiyet.
Zeki demirkubuz'un başyapıtıdır.
*
Yusuf ve çilem'dir masumiyetten kasıt.

Çilem çocuktur;masumiyetin başlangıcı...

Yusuf mapustan çıkmıştır;masumiyetin kaybı...

işte bu ikisinin ortak paydasında gelişir film.
''Denemişler ve kaybetmişlerdir''artık.

Not:Masumiyetin ardından (bkz: Kader)'i izlemek,filmi daha iyi anlamak açısından fayda sağlayacaktır.
şimdilerde ara ki bulasın.
kızlara en çok yakışan şey.
bir bebek için kullanılabilcek en güzel kelime. ve şarkıda geçenler gerçekleşmediği müddetçe de devam edecek bir haldir: biz büyüdük ve kirlendi dünya.
bir başyapıt.

ama en çok da şu sahneleri ile;
http://www.youtube.com/watch?v=FUpNXlhgUB0
http://www.youtube.com/watch?v=-Spqi2xoBtQ

şimdi sırada kader var...
masumiyet nedir biliyor musunuz?
ya nerede kaybolur?
masumiyet hapishane müdürüne "kalmak" için yalvaran yusuf'tur. "haydi gel çay demledim, türkan şoray filmi var" denildiğinde "bozuğum" diyen yusuf'un ise masumiyeti kaybolmuştur. ta ki çilem'in sorumluluğu üstüne yıkılıncaya kadar...
ha bir de bekir'dir masumiyet.
aşkı ve tutkusu uğruna hacıbabasının taksilerini ve dükkanını yeyip bitiren ve o gün bu gündür yürüyeduran bekir...

uzun hikaye,
karışık...
bu kaltakla aynı mahallede büyüdük.
mevlanakapıda...
babası zabıtaydı,
alkolik hasta bi adamdı.
rahmetli erken gitti zaten...
bu anasıyla yoksul, perişan...
bizim tuzumuz kuruydu.
hacıbabam yapmış bişeyler...
bi de zagor vardı,
bizim eski evin kiracısının oğlu.
babası filmciydi yeşilçam'da.
cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte,
ama sevimli, yakışıklı oğlandı...
bizimkini aşık etmiş kendine.
ben efendi oğlanım,
okul mokul takılıyorum o zamanlar.
öylece büyüyüp gittik işte...
ne bok varsa askerliği bekledim hep,
dört sene kaldı, üç sene kaldı.
sonunda o da geldi gittik.
bizde de herkes bunu bekliyormuş,
gelir gelmez yapıştılar yakama.
ev düzüldü,
kız bulundu falan filan.
nikahlandık...
iki taksi bi dükkan verdi peder.
dükkanda koltuk moltuk satardım.
bi gün bu orospu çıka geldi.
hiç unutmam,
görür görmez cız etti içim...
böyle basma bi etek dizine kadar,
çorap yok...
üstünde açık bi bluz,
saçlar maçlar...
pırlanta anlıyacağın.
şunun bunun fiyatını sordu,
dalga geçti benimle.
kanıma girdi o gün...
tabii taktım ben bunu kafaya,
ertesi gün bir soruşturma,
dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede.
ama asıl zagor'a kesikmiş,
zagor da kaptiden içerde o zaman.
bi gün süslenmiş püslenmiş,
zınk geçti dükkanın önünden.
yazıldım peşine.
tuhafiyeciye gitti.
pastaneden çıktı.
minibüs, otobüs geldik sağmacılar'a...
benim içimde bir sıkıntı,
işi anladım tabi...
zagor'u ziyarete gidiyor.
bir tuhaf oldum,
piçi de kıskandım...
uzatmayalım,
çaresiz evlendik ötekiyle...
o ara zagor içerden çıktı.
sonra bi duyduk kaçmış bunlar...
altı ay mı, bir sene mi kayıp.
hep rüyalarıma girerdi orospu...
o gün dükkana gelişini hiç unutmadım.
benimkine bile dokunamaz oldum...
sonra birde duydum ki,
iki kişiyi deşmiş zagor.
biri polis,
ikisinin de gırtlağını kesmiş.
karakolda beş gün beş gece işkence buna.
arkadaşlarının öcünü alıyorlar.
kaltağa da öyle...
önce öldü dediler zagor'a.
sonra komalık...
ankara'da oluyor bunlar.
bizimki bi gün çıka geldi mahalleye.
zagor içerde...
en iyisinden müebbet.
bi sabah dükkana geldim baktım bu oturuyor.
önce tanıyamadım.
anlayınca içim cız etti...
cız etti de ne tornavida yemiş gibi oldum.
çökmüş,
zayıflamış,
bembeyaz bi surat,
ama bu sefer başka güzel orospu...
orhanın şarkıları gibi.
kalktı böyle dimdik konuşmaya başladı.
dedi "para lazım",
"çok para"...
zagor'a avukat tutacakmış,
"ileride öderim" dedi...
esnafız ya biz de,
"nasıl" diye sormuş bulunduk...
"orospuluk yaparım" dedi.
"istersen metresin olurum".
içime bişey oturdu.
ağlamaya başladım...
ama ne ağlamak?
işte o gün,
bir inandım orospuya tam yirmi yıl geçti...
uzatmayalım zagor'a müebbet verdiler.
ama rahat durmaz ki piç...
ha birini şişledi,
ha firara teşebbüs...
o şehir senin bu şehir benim,
cezaevlerini gezip duruyor...
orospu da peşinden...
sonunda dayanamadım,
ben de peşinden...
önce dükkan gitti,
ardından taksiler...
karı terketti,
peder kapıları kapadı...
yunus gibi aşk uğruna,
düştük yollara...
iş bilmem, zanaat yok.
bu durmuyor hiç.
ilk yıllarda ufak kahpeliklere başladı,
sonra alıştı...
gözünü yumup yatıyor milletin altına...
"gel dönelim" diye çok yalvardım.
"evlenelim",
"pederi kandırırım",
"zagor'a bakarız"...
kancık köpek gibi,
izini sürüyor itin...
ne yaptı buna anlamadım.
kaç defa dönüp gittim istanbul'a.
yeminler ettim,
doktorlar, hocalar kar etmedi.
her seferinde yine peşinde buldum kendimi...
bir keresinde döndüm,
biriyle evlenmiş bu, hamile...
beni abisiyim diye yutturduk herife.
nedense rahatladım.
"ohh" dedim kurtuluyorum...
bu da akıllanmış görünüyor,
yüzü gözü düzelmiş...
"çocuk" diyor bişey demiyor.
sinop'ta oluyor bunlar...
ben de döndüm istanbul'a.
doğuma yakın zagor bir isyana karışıyor yine.
hemen paketleyip diyarbakır cezaevin'e postalıyorlar...
çok geçmeden bizimki depreşiyor yine.
o halinle kalk git sen diyarbakır'a...
üç gün ortadan kaybol.
herif kafayı yiyor tabi.
dönünce bi dayak,
eşek sudan gelinceye kadar...
kızın sakatlığı bu yüzden.
sonra çocuğu doğuruyor.
durum hemen anlaşılmamış.
ortaya çıkınca bi gece,
esrarı çekip takıyor herife bıçağı.
çocuğu da alıp vın diyarbakır'a...
zagorun peşine...
allahtan herif delikanlı çıkıyor da,
şikayet etmiyor...
ben o ara istanbul'da,
taksiden yolumu buluyorum...
epey bi zaman böyle geçti.
yine her gece rüyalarımda bu...
zagor'un diyarbakır cezaevinde olduğunu duymuştum o sıra,
bi gece bi büyükle eve geldim.
hepsini içtim...
zurnayım tabi,
bi ara gözümü açıp baktım,
karlı dağlar geçiyor.
bi daha açtım başımda bi çocuk,
"kalk abi diyarbakır'a geldik" diyor.
baktım sahiden diyarbakır'dayım...
bi soruşturma,
kale mahallesi vardır oranın...
bi gecekonduda buldum.
malımı bilmez miyim?
görünce hiç şaşırmadı.
hiç bişey demedik.
o gece oturup düşündüm,
"oğlum bekir" dedim kendi kendime,
"yolu yok çekeceksin"...
"isyan etmenin faydası yok",
"kaderin böyle", "yol belli".
"eğ başını usul usul yürü"...
o gün bu gündür,
usul usul yürüyoruz işte...
öpmeden önce dudaklarıma dokunan parmaklarının titremesi, yüzünün kızarması ve dudaklarının sıcaklığını hissedip öylece kalakalmaktır...
yağmur damlaları hariç herşey durmuştur, zaman durmuştur.
ergenlik döneminin başlamasıyla sonlanmaya mahkum olan bir olgudur.
ergen çağına giren her çocuk level atlayarak kimi dürtüklerim olgusuyla yaşamaya başlar ki işte hayatın en acı yönünü gösterdiği andır. hayat bir nevi tehditkar bir şekilde ben geldim demektedir ki insanoğlunun yapabileceği tek şey yenicem seni hayat edasıyla hırslanmalarının içine kaçmasıyla sonlanır hep.
muslera'nın yüzünden akan...

(bkz: nestor fernando muslera micol)
bekirin içler acısı halini gösteren süper film. bundan önce kaderi de izlemek gerek ki mülayim bi adam nasıl olur da bu hale düşer anlarız..
güncel Önemli Başlıklar