entry'ler (29)

levent üzümcü ye söylenecek tek söz

prim yapma!

samsung galaxy tab 3

"aldım gitti" diyebildiğimdir.

unutulmaz reklam replikleri

fax temizlik ekonomik. böyle bişiydi.

bir de faa vardı *

red john

o kadar çok düğüm atıyorlar ki sonra kendileri çözemiyor. çıka çıka şapkadan sinek çıkıyor, iyi de sen kocca bir geyik resmetmiştin. monk'ta da öyle oldu. finale sakladığın adam sağlam olmalı, bölüm ayarında olursa ne anladık biz bu işten!

aynısı lost için de geçerli.. onunçün dizinin sebep-sonucu planlanmadan başlıyorlar senaryoya. gizem üstüne gizem geriim üstüne gerilim... yazalım bakalım bi yere baağlanır diyorlar.

meiko kaji

bu nefis şarkıyı filme dahil etme süreci de ilginçtır. tarantino'nun bir röportajında okumuştum. film çekimleri falan filan... tokyoda bir pazarı geziyorlarmış, öylesine, vakit öldürmek için. işte meiko kaji'nin sesini orada duymuş. vuruldum diyor tarantino.
vurulmayacak gibi de değil bea!

kızartma yağı

taksimde bir kafede dört ayda bir değiştirilen yağa da kızartma yağı denir mi bilmem ama çalışanlardan biri ağzından kaçırdığına göre o yağa da kızartma yağı diyebiliriz.

şerefsizler para kazanacağız diye milletin sağlığını hiçe sayıyorlar. dışarıda kızartma usulü ile yapılan hiçbir şeyi yememek gerekir arkadaş!

muhsin bey

Yavuz Turgul sinema eleştirmenlerince ilk filmi Fahriye Abla’dan (1984) sonra; daha başarılı bir film, oturmuş bir sinema dili ile yani Muhsin Bey’le (1986) geri dönmüş oluyor.

Muhsin Bey en başarılı filmlerinden birisidir Turgul’un. Turgul’un müthiş senaryo ve yönetimi, Şener Şen’in oyunculuğu ile birleşince ortaya böyle güzel bir seyirlik çıkmış oluyor.

Her karesinde samimiyet, insancıl bakış acısı, yitip giden değerlere, bizden olan değerlere özlem, aşk ve umut vardır özetle. Film, 1987’de Antalya Altın Portakal’da En iyi Film ödülünü alarak da taçlandırır bu başarısını; ama asıl başarı zaten yakalanmış, halka mesaj iletilmiştir…

kazablanka

M. Curtiz imzalı bu film (yapım yılı 1942) fonda II. Dünya Savaşı yıllarını kullanıyor. Aslında film hepi topu üç dört günlük bir zaman dilimini anlatıyor. Ve tabii ki kırık bir “yasak aşk” hikayesini. Tırnak içinde belirttiğimiz tamlama nedense bir film için kullanıldığında akla ilk elden “müstehcen” bir şeyleri çağrıştırıyor, nitekim yasak aşk temalı filmlerin büyük bir çoğunluğu da sırtını müstehcen olmaya yaslıyor. Fonda bir savaşın olması, film boyunca bir ikilemin peşinde sürükleneceğimizin de göstergesi aynı zamanda. Evli bir kadın, onu seven iki erkek ve fedakârlık… Hangisi üstündür; aşk mı, insanlık onuru mu?

kar beyaz

sabahattin ali'nin o güzelim, insan sıcağı öyküsünü katleden bir film... hiç değilse öyküye sadık kalınsa idi daha güzel bir film çıkardı ortaya. bir kısa öyküden iki saate yakın bir film çıkarmak için epey uğraşmış yönetmen.

hele ki öyküde hiç ama hiç geçmeyen bir "solculuk" davası var ki, sormayın gitsin. filmi politize etmekten öteye gitmiyor hasan'ın babasının jandarmalar tarafından götürülmesi.

bir de nuri bilge'ce bir film yapmaya çalışmış. türk sinemasında artık nuri bilce tarzı diyebileceğimiz bir yaklaşım, bir kamera var. evet; uzun upuzun kar manzalaraları, virane köy halleri tabloluk ama hepsi bu!

bir umutla oturup izlemiştim ama bir şey bulamadım.. vasat bir film 5/10

v hüseyin kaya

granada yayınlarını kuran kişidir. yayıcılığa hızlı başladı. şiir kitapları dizisine hilmi yavuz bakıyormuş. ayrıca şubat 2013te Granada Edebiyat diye bi dergi çıkaracaklarmış.

sözlükte sadece futbol ve din konuşulması

mevlana'dan "küp içindekini sızdırır".

muhalefetin bokunu çıkarmak

kaş, bıyık, saç sakal ve bilumum kıl-tüy işinden sonra kağıt sektörü -özelde yasaklı kitaplar kast ediliyor- hükümete vurma hamlesine verilen addır.

muhalif olmanın da bir onuru vardı ama bunlar beoke'sini çıkardılar. akpli olmayan birinin bile akepeli olası gelir bunların yaptıklarını görünce.

recep şükrü güngör

yeni kitabı 'memleket meselesi' nisan 2012'de zambak yayınları arasında çıktı. iyi hikayeler var. kitabın kapağı kötü ama. güngör kıymeti bilinmemiş bir hikayeci. edebiyat camiası olur a bir gün takdir eder diye beklemekteyiz.

levent kırca

tükenince gündemde olmak adına sınır tanımayan "engelli" komedyendir.

salyangoz

Tiyatro eleştirmeni Hüseyin Sorgun’un, uzun zaman aralıklarında yazdığı öyküler de, Salyangoz adıyla kitaplaşmıştır. Everest Yayınları tarafından basılan kitapta toplam sekiz öykü bulunuyor: Salyangoz I, II, III, Korkuluk, Hücre, Elveda, Aşköldüren Rüzgârı, imdat…

iyi kitaptır.

samanyolu tv vs kanal d

bu karşılaştırma, bir türkiye panoramasıdır.

daha vakit var

bir yusuf çopur romanı. Yusuf Çopur, güzel işlere imza atan bir türkçe öğretmeni. öyle de kalmalı.. niçin? yakın zaman önce Daha Vakit Var adlı bir roman yayınladı. Hem de iyi bir yayınevinden, Kırmızı Kedi'den. Romana başladım, belki henüz erkendir bir şeyler söylemek ama yarısını devirdiğime göre bir şeyler söyleyebilirim.

öncelikle şu: bir dil öğrtmeninden, türkçe öğretmeninden beklenmeyecek denli noktalama hataları, deyim hataları, anlatım bozuklukları görmek romana aşka başlamış olmama rağmen beni sarsan şeyler oldu. neden? yani sonuçta o işin ilmini de almış ve o işi öğretmekle yükülü birinde bunca hata görmek insanı afallatıyor.

hadi yazarı geçtik -geçmek olmaz ya! güya editörü, hatta son okumayı yapalar da fark edememiş öyle mi? yarısını okudum dedim, her sayfaya onlarca çıkma yapıp hataları gösterdim. baktım baş edilecek gibi değil, bıraktım.

tenkik dersen zaten yok. yazarın önce romanın teknik boyutuna dönük kitaplar okuması gerekiyor diyeceğim ama..

oldukça klişe bir konu, abartılı bir anlatım ve ah melodramaaa! yetmişlerin yeşilçam fimlerinden hiçbir farkı yok, desem abartmış olmam sanırım.

peki onca eksiğine rağmen; kitap eklerinde, şurda/burda kitap üzerine tonlarca 'güzelleme' yapılması nedendir?

kırmızı kedi bu romanı nasıl basar peki?

dostlarım, yurttaşlar, romalılar!

beni dinleyin.. okumadysanız aman okuma gafletine düşmesüüüüz!

kasetle kurşun kalem ilişkisini bilen efsane nesil

vay anasını bunlar da yaşandı mı be, diyerek iç geçirten bir cümledir. vay bey!

games of thrones

atmosfer tasarımı, dönemi yansıtma olarak gerçekten çok iyi kotarılmış bir dizi. Artık şundan eminiz: Holivut -kelimenin özgün imlası yerine türkçe okunuşunu yazmam şahsi tercihtir- dönem filmlerinde/dizilerinde çağın ruhunu yakalamada oldukça başarılı ve iddialı. bizimkilerin hala takma bıyık çakma sakalla uğraştıkları düşünülecek olursa aramızda herhalde bi 50 yıl fark vardır.

konuyu dağıtmayalım...

Bir kralllık... Gelmek bilmeyen bir kış... Entrikalar ve ihanetler... Dizi tüm gerlimini bunlar üzerinden sağlıyor ve bence bu işi oldukça iyi başarıyor.

Dizinin tek kötü yanı var bence... Hiç gereksiz yere zırt pırt araya sokulan cinsel içerikli sahneler olmasa dizi ne kaybederdi? Hiçbir şey! ama Holivut tam da bu değil mi...

ayşe arman ın 17 yıldır sevişmeyen erkek arkadaşı

gazetede böyle bir yazı yazmak bile bu ülkeye şeriatçıların hakim olacağı önyargıyısını kırmaya yeter. ne günlere kaldık. ulan sex and city'e çevirdiniz memleketi reziller.