bugün

albert camus'yu anlamak için iyi bir rehber, 1937 tarihli deneme kitabı.

önsözünde: "yoksulluk beni güneşin altındaki ve tarihteki her şeyin iyi olduğuna inanmaktan alıkoydu; güneş, bana trihin her şey olmadığını öğretti" der.
olağanüstü bir albert camus kitabı. gerçekten insanı ters yüz eden bir anlatımla karşılar camus. diğer camus yapıtlarında olduğu gibi yaşama aşkı, yaşama umutsuzluğundan doğar yine.
--spoiler--
önemli olan insanca ve basit olmak. hayır, gerçek olmaktır önemli olani hepsi girer bunun içine, insanlık da basitlik de.
--spoiler--
kitabın önsözünde albert camus, 'brice parain' in henüz 22 yaşındayken yazdığı bu kitabın yazdıklarının en iyisi olduğunu söylediğinden bahseder. hayır aldanıyordur ona göre. ''ama bir yandan, parain'in söylediğini anlayabiliyorum'' der. ''bu kitapta sonrakilerden daha çok 'gerçek aşk' bulunduğunu söylemek istiyor.''
--spoiler--
benimsenilmesi, tanınması gereken sınırlar vardır. yaratırsa böyle yaratır insan. ama sevmenin sınırı yoktur ve ben her şeyi kucaklayabildikten sonra, iyi sarılamasam da ne çıkar? Cenova'da bütün bir sabah boyunca gülümsemelerini sevdiğim kadınlar var. bir daha göremeyeceğim artık onları, bundan daha basit birşey de olamaz kuşkusuz. ama sözcükler özlemimin alevini örtemeyecek. güvercin sürülerinin uçup gidişini izlerdim orada, bu yüzden susuzluğumu unuturdum. ama susuzluğumun yeniden doğduğu bir an her zaman gelirdi.
--spoiler--
cezayir güneşi ile sımsıcak, gençlik hayalleriyle rengarenk, yaşanan düş kırıklıklarıyla hüzünlü; derin, kalın, çok büyük, çok özel albert camus'u kitabı . 22 yaşındaki albert'in, yıllar sonraki albert camus'nun özünü bize anlattığı, duyarlılığını özünden duyumsattığı şiir...

evetle hayır arasında

''varlık fazlalığı başlar başlamaz yok olan özgürlüğün cimrisiyim.''

''insan özdeyişleri kendi yaradılışının çukurlarını doldurmak için benimser.''

''toplumun ayırdıklarını yalnızlıklar birleştirir.''

''durmamacasına mutluluğu düşünmek istemiyorum. böylesi çok daha basit, çok daha kolay. öyle ya, unutuluşun ta dibinden kendime doğru çektiğim bu saatlerden, arı bir coşkunluğun, sonsuzluğa asılmış bir dakikanın el değmemiş bir anısı kalmış her şeyden önce. bende gerçek olan yalnızca bu, bense bunu hep iş işten geçtikten sonra anlıyorum. bir el devinisinin gevşemesini, görünümde bir ağacın uyumunu severiz. ve tüm bu aşkı yeniden yaratmak için, tek ama yeterli bir ayrıntı vardır elimizde! fazlasıyla uzun zaman kapalı kalmış bir oda kokusu, yolda garip bir ayak sesi. benim için de böyle. o zaman kendimi vererek seviyorsam, yalnız aşk bizi kendimize getirdiğine göre en sonunda kendimdim.
bu saatler geri dönüyor, ağır, durgun, sert, gene öylesine güçlü, öylesine duygulandırıcı, çünkü akşam şimdi, hüzünlü bir saat, ışıksız gökte de belirsiz bir arzuya benzer bir şey var. yeniden bulunan her devinim bana beni gösteriyor.''

'' ama her şeyden önce, büyük incir ağaçları arasında, gök vardı. yoksullukta bir yalnızlık vardır, ama her nesneye değerini veren bir yalnızlık. zenginliğin belirli bir noktasında, gökyüzü de, yıldızlarla dolu gece de doğal varlıklar gibi görünür. ama basamakların dibinde, gök tüm anlamını yeniden kazanır: paha biçilmez bir tanrı armağanı. yaz geceleri, içlerinde yıldızlar hışırdayan gizemler.''

''... hem sonra, yargılarının gözünün içine bakmayı yeğ tutan insanlar da vardır.

ruhta ölüm

''beylik numara: başkaldırımı hüzne indirgemek istiyorum. ama boşuna. dışarıya çıkar çıkmaz bir yabancıyım.

''...italya'nın küçük kentlerinin bol gölgeli olanları, güvercinlerin bir sığınak aradıkları öğle saatleri, ağırlık ve tembellik, ruh bunlarda başkaldırılarını yıpratır. tutku gözyaşlarına doğru yol alır yavaş yavaş.
tüm gökyüzü karşımda, günlerin bu dönüşünü de onlarla birlikte dönerek, durmamacasına, kımıltısızca izleyebilirim gibime geliyor. duyabileceğim biricik mutluluğu: dikkatli ve dost bir bilinci içime çekiyorum.''

''doğanın görkeminde ruh ortaya çıkar.''

yaşama aşkı
''...dünyayı avuçlarımın içine koymak isteyen bu uçsuz bucaksız coşku karşısında güçsüzdüm. iyi biliyorum ki yanılıyorum, benimsenilmesi, tanınması gereken sınırlar vardır. yaratırsa böyle yaratır insan. ama sevmenin sınırı yoktur ve ben her şeyi kucaklayabildikten sonra, iyi sarılmasam da ne çıkar?''

''yaşama umutsuzluğu yoksa, yaşama aşkı da yoktur.''

tersi yüzü
''başkaları sayfalar arasında bir çiçek bırakırlar, aşkın kendilerine dokunup geçtiği bir gezintiyi kapatırlar oraya.''

''...önemli olan insanca ve basit olmak. hayır, gerçek olmaktır önemli olan, hepsi girer bunun içine; insanlık da basitlik de.''

''...bir adam çevresine dalmış, bir başkası mezarını kazıyor: nasıl ayırmalı onları? insanları ve saçmalıklarını? ama işte gökyüzünün gülümsemesi. ışık kabarıyor, yaz pek mi yakın? ama işte sevilmesi gerekenlerin gözleri ve sesi. tüm devinimlerimle dünyaya, tüm acımam ve tüm minnetimle insanlara bağlıyım. dünyanın bu tersiyle yüzü arasında bir seçim yapmak istemiyorum, seçmesini sevmem.''

''insanlar açık görüşlü ve alaycı olmamızı istemiyorlar.''

''büyük yüreklilik, ölüme olduğu gibi ışığa da gözlerimizi kırpmadan bakabilmektir...''
albert camus'nün ölene kadar kelimelerin yerlerini değiştirerek söylediği fikirlerinin ilk olgunlaşma yeri. diğer kitaplarına nispeten hafiftir. buna rağmen 22 yaşında birine göre çok derin ve yoğun yazmıştır camus. alınıp okunmalı bence. zaten 70 sayfa bir şey. ilk 10 sayfası tahsin yücel'in, sonraki 10 sayfası da camus'nün önsözü zaten.
Albert Camus'nün henüz yirmi iki yaşındayken yazdığı, yayımlanmış ilk kitabıdır. Kitap, daha çok öyküye benzeyen beş denemeden oluşuyor. Daha sonra yazacaklarının ana hatlarını oluşturan bir kitap olduğunu söyleyebiliriz. Camus'yü yazmaya yönelten düşünce kitapta geçen bir tümceden anlaşılıyor aslında. "birdenbire anlar ki yarın da böyle olacaktır, öbür gün de, bütün öteki günler de. bu çaresiz buluş ezer onu. işte böyle düşünce öldürür insanı. bunlara katlanamadığından öldürür insan kendini ya da, gençse, tümceler yapar bunlarla." diyor Camus. Yani "ölüm" yerine yazmayı seçiyor. "Düşüş" ve "Sürgün ve Krallık" adlı kitaplarıyla karşılaştırınca "Tersi ve Yüzü" çok daha hafif bir kitap.

Camus kendi kitabını şu sözlerle yorumluyor: "Brice Parain, sık sık, yazdıklarımın en iyisini bu küçük kitabın içerdiğini ileri sürer... Hayır, aldanıyor, çünkü deha bir yana bırakılırsa, insan yirmi iki yaşında yazı yazmasını pek bilemez. Ama Parain'in söylemek istediğini anlıyorum. Bu acemice sayfalarda, sonradan yazdıklarımdakilerden daha çok gerçek aşk bulunduğunu söylemek istiyor, haksız da değil... Bu sayfaların yazıldığı zamandan beri, yaşlandım, çok şeyler görüp geçirdim. Sınırlarımı, sonra hemen hemen bütün zayıflıklarımı tanıyarak kendi hakkımda bilgi edindim... Herkes gibi ben de düşlerim bazı bazı. Ama iki sakin melek onun eşiğinden hiçbir zaman geçirmediler beni; biri dostum yüzünü gösterir, öbürü düşmanın suratını. Evet, bütün bunları biliyorum, aşkın neye patladığını da öğrendim ya da aşağı yukarı. Ama yaşamın kendisi hakkında, 'Tersi ve Yüzü'nde acemice söylenenden daha fazlasını bilmiyorum."

Kitapta altını çizdiğim birkaç yeri de yazayım bari:

“Bir insan acı çeker, mutsuzluk üstüne mutsuzluğa uğrar. Katlanır bunlara, yazgısını benimser, iyice yerleşir içine. Saygı görür. Sonra, bir akşam, hiç: Bir zamanlar çok sevdiği bir dostuna rastlar. Dostu biraz dalgın konuşur onunla. Evine dönünce, adam kendini öldürür. Sonra gizli dertlerden, bilinmeyen dramdan söz edilir. Hayır. ille de bir neden gerekirse, dostu kendisiyle dalgın konuştuğu için öldürmüştür adam kendini. Böyle işte, dünyanın derin anlamını duyar gibi olduğum her seferde, onun basitliği şaşırttı hep beni.”

“kendimi vererek seviyorsam, yalnız aşk bizi kendimize getirdiğine göre, en sonunda kendi kendimdim.”

“insanlar her şeyi ilerideki yaşlılık üzerine kurarlar. düzelmezlerle kuşatılmış bu yaşlılığa kendilerini savunmasız bırakan başıboşluğu vermek isterler. küçük bir köşke çekilmek için ırgatbaşı olmak isterler. ama bir kez yaşlılığa gömüldüler mi anlarlar bunun yanlış olduğunu. korunmak için başka insanlara gereksinimleri vardır.”
albert camus nün ilk yayınlanan kitabıdır. en acemice fakat en coşkulu kitabı olarak değerlendirili. camus bu kitabı 22 yaşında yazmıştır.

ayrıca noir desir in bir şarkısına fikir babalığı yapmıştır.
Albert Camus'un 22 yaşında yazdığı denemelerden oluşan kitaptır.
Bu genç yaş olmasına rağmen Yabancı da aldığınız o Camus tadının hissedilmesi
Camus'un yazarlığı hakkında fikirleri önceden vermektedir.

"...Brice Parain, sık sık, yazdıklarımın en iyisini bu küçük kitabın içerdiği gibi ileri sürer... Hayır, aldanıyor. Çünkü deha bir yana bırakılırsa, insan yirmi iki yaşında yazı yazmasını pek bilemez. Ama Parain'in söylemek istediğini anlıyorum. Bu acemice sayfalarda, sonradan yazdıklarımdakilerden daha çok, gerçek aşk bulunduğunu söylemek istiyor haksız da değil... Bu sayfaların yazıldığı zamandan beri yaşlandım, çok şeyler örüp geçirdim. Sınırlarımı, sonra hemen hemen bütün zayıflıklarımı tanıyarak kendi hakkımda bilgi edindim... Herkes gibi, ben de düşlerim bazı bazı. Ama iki sakin melek, onun eşiğinden hiçbir zaman geçrimediler beni biri dostun yüzünü gösterir, öbürü düşmanın suratını. Evet, bütün bunları biliyorum, aşkın neye patladığını da öğrendim ya da aşağı yukarı. Ama yaşamın kendisi hakkında, Tersi ve Yüzü'nde acemice söylenenden daha fazlasını bilmiyorum..."
şu saatte, tüm ülkem bu dünya. Bu güneş ve bu gölgeler, bu sıcak ve havanın derinliklerinden gelen bu soğuk; her şey gökyüzünün tüm doluluğunu acıma duyguma doğru boşalttığı bu pencerede yazılı olduğuna göre, ölen bir şey var mı, yok mu, insanlar acı çekiyorlar mı, çekmiyorlar mı diye düşünmem gerekir mi? Şunu söyleyebilirim, az sonra da söyleyeceğim; önemli olan insanca ve basit olmak. Hayır, gerçek olmaktır önemli olan, hepsi girer bunun içine, insanlık da, basitlik de. Ve ben dünya olduğum zaman değil de ne zaman daha gerçek olurum ki? Daha ben istemeden yerine getirilmiş her şeyim. Ölümsüzlük şuracıkta, bense onu umut ediyordum. Mutlu olmak değil artık dileğim, yalnızca bilinçli olmak.

Bir adam çevresine dalmış, bir başkası mezarını kazıyor: nasıl ayırmalı onları? insanları ve saçmalıklarını? Ama işte gökyüzünün gülümsemesi. Işık kabarıyor, yaz pek mi yakın? Ama işte sevilmesi gerekenlerin gözleri ve sesi. Bütün devinimlerimle dünyaya, bütün acımam ve bütün minnetimle insanlara bağlıyım. Dünyanın bu tersiyle yüzü arasında bir seçim yapmak istemiyorum, seçmesini sevmem. insanlar açık görüşlü ve alaycı olmamızı istemiyorlar. 'Bu sizin iyi olmadığınızı gösterir' diyorlar. Ben arada bir bağlantı göremiyorum. Birine aktöreye ters düştüğünü söylediklerini duyarsam, kendine bir aktöre bulma gereksiniminde olduğunu anlarım bundan; birine usu küçümsediğini söylediklerini duyarsam, kuşkularına katlanamadığını anlarım. Hile yapılmasını sevmem de ondan.
Büyük yüreklilik, ölüme olduğu gibi ışığa da gözlerini kırpmadan bakabilmektir.
türkçe'ye; tersi ve yüzü olarak çevrilmiş albert camus kitabı.
camus abimizin baştacı ,benim de en sevdiklerim arasındadır.
Camus'nun tek beğendiğim eseri diyebilirim. Yazarların genç yaşlarda yazdığı eserleri hep daha çok beğenmişimdir zaten. Bu kitap albertoşun ileride yazacaklarının temasını teşkil etmiştir. 5 kadar denemenin bir külliyatın fragmanı olduğunu söyleyebiliriz ama bunu söylemek, bu denemelere hakaret olur. Zira bana kalırsa bahsi geçen eser, camus'nun diğer eserlerinden çok daha yetkindir.

"Yaşam için umutsuzluk yoksa yaşama sevdası da mevcut değildir." bu kitaptan hiç unutmadığım bir sözdür.

Camus, bunu okuyorsan çenenden öptüm.
Albert camus un diğer kitapları gibi yine efsenedir ancak sanıyorum ki birçok insanı sıkan yoğun felsefe kitapları bunlar. Sadece bir avuç insana hitap ediyor gibi.

Bu adam gibi yaşamak ve bu adam gibi ölmek istiyorum. Yani trafik kazasında değil de bu bakış açısıyla yaşamak, dünyayı kendince anlamlandırmak ve dünyayı bu kadar öğrenip tattıktan sonra ölmek anlamında.

Anlamsız, amip bir yaşam sürmek istemem. Bu uğurda mutluluğumu feda edecek olsam bile düşünmeden yaşamayı reddediyorum.
görsel