bugün

boris vian yapıtı.
"çağdaş aşk romanlarının en güçlüsü" olarak tanımlanır.
romanda Colin ile Chloé'nun aşkı anlatılıyor..

*çiçekçi dükkanlarının hiç demir kepenkleri olmaz..
kimse aklına getirmez çiçek çalmayı..

*buluşma saati yaklaştıkça cümle de şekil değiştirir..
bu aralar piyasada baskısı pek bulunamayan üst düzey boris vian romanı. çoğu kişice yüzyılın en iyi aşk romanlarından biri olduğu düşünülmektedir.

"nehirlerin denize döküldükleri yerde geçilmesi güç bir engel vardır ve burada, üstünde gemi leşlerinin oynaştığı köpüklü girdaplar oluşur. dışarının karanlığıyla lambanın ışığı arasında anılar da böylesine çalkalanıyor ve batıp çıktıkça, bir, beyaz karınlarını, bir, gümüşlü sırtlarını gösteriyorlardı."

(bkz: boris vian)
"-hayır, dedi colin, bu onların suçu değil. 'iş kutsaldır, iyidir, güzeldir, her şeyden önce gelir ve yalnız çalışanların her şeye hakları vardır' demişlerdir onlara bir kez. yalnız bunu söyleyenler onları hep çalıştırarak, sözü geçen bu haklardan hiçbir zaman faydalanmamalarını da sağlayacak yolları bulmuşlar.

-öyleyse aptallık ediyorlar.. dedi chloé.

-evet aptallık ediyorlar, dedi colin. bunun için onlar da, kendilerine çalışmanın iyi olduğunu söyleyenlere inanıyorlar. böylece düşünme güçlüğüne katlanmıyorlar ve ilerlemeyi araştırmıyorlar, bir daha hiç çalışmamayı akıllarına bile getirmiyorlar."

(bkz: boris vian)
(bkz: johnny hodges)
(bkz: duke ellington)
içinde piyanokteyl, karında hastalık olarak nilüfer açması, fareyle insanların giriştiği olaylar gibi birçok sürreal ögeyi barındıran bir boris vian kitabı.
içindeki yemek tariflerinin uygulanmaması gereken roman.
her ne kadar E yayınlarının imla ve kapak mizanpajına verdiği önem şaşkınlık verecek derece az olsa da, günlerin köpüğü mutlaka okunması gereken bir boris vian baş yapıtı. Romanı okurken keşke fransızca bileydim de orjinalinden okuyabileydim diye hayıflanmadım değil. Aşk romanı adı altında lanse edilse de içinde barındırdığı inanılmaz ironilerle, kapitalist düzene bir eleştiri hatta daha ziyade kapitalist düzen ve düzenin dayattığı yaşamak için çalış - çalışmak için yaşa ikilemine yaptığı yerinde göndermelerle bir yergi niteliğinde.

tüm bunları gerçekleştirirken, sahneyi fantastik dekor ve kostümlerle donatan vian sizi alis harikalar diyarında'nın rahatsız edici, diken üstünde tutucu bir versiyonu ile selamlıyor.

--spoiler--

romanı zenginleştiren küçük detayların uzun süre akıldan çıkması pek mümkün görünmüyor. zira, evde yaşayan farelerle olan iletişim, su tesisatında yaşayan yılan balıklarının ananas vasıtası ile yakalanıp ultra komplike bir mutfakta tıpkı bir deney yapılıyormuşçasına hazırlanması, jean pol sarte'a romanın başından sonuna kadar yapılan göndermeler,jean pol sarte gönderme yaparken dönemin sanat fanatikleriyle göstere göstere bir dalga geçiş, yerin dibine sokuş, esas kızın (chloé) ciğerinde açan nilüfer çiçeği ve bu çiçeğin onu adım adım ölüme götürmesi, chloé'nin hastalıktan kurtulmasının çarelerinden birinin mütemadiyen çiçeklerle kaplı bir odada bulunmak zorunda oluşu, buz pistinde ölenler icin olay yerine anında buzdan bir hac dikilip , hac erirken dua plaklarının calınması, toprakta insan ısısıyla büyüyen, filizlenen silahlar, insanların psikolojisine göre ya da çalınan müziğe göre şekil değiştiren binalar, en bombalardan biri olan ve çalınan şarkıya göre farklı kokteyller hazırlayan pianokokteyl, göz kapaklarını uzadıkça kesmek, kendi kendini onaran camlar, dehşetengiz düğün ve cenaze törenleri, isa ile konuşma,alice'in yüreksökeni...

--spoiler--

ve

daha neler neler...

Kitap başlı başına enteresan da, başka bir enteresanlık daha var aklımı kurcalayan.. Boris Vian bu kitabı sadece ve sadece 2 günde yazmış. Kısacık ömrünün kısacık iki günü kocaman, rengarenk, ve fantastik bir dünya kurmaya yetmiş de artmış bile..

"e peki sen n'apıyorsun bir dön bak bakalım" diye sorarken buluyorum kendimi ister istermez.

(bkz: l ecume des jours)
yazılmış en güzel aşk romanıdır bence. çünkü aşk bildik kelimelerle anlatılacak kadar kolay birşey değildir ve boris vian yeni kelimeler türetmekte devrim yaratmıştır.
sonu ağlatır. kitap okurken hiç ağlamamış bir insanı bile ağlatır tek cümlesiyle.

"kendi kendime 'chloé öldü' dememin ne olduğunu anlayabiliyor musunuz ?"
çok muhteşem bi kitaptır. her ne kadar e yayınları çevirisinde çok düşük cümlelere sahip olsa da.

--spoiler--

"nehirlerin denize döküldüğü yerlerde, ganimetlerin dans ettiği köpüklü ters akıntılar, aşılması güç bir engel oluşturur." cümlesi kitaba adını vermiştir bence.
lüks bir hayat yaşayan colin'in başlıca derdi bir sevgilisinin olmamasıdır. soğuk bir günde gözyaşları donup düşüp kırıldıktan sonra gittiği bir partide chloé ile tanışır, ve birbirlerine aşık olurlar. evlenirler. chloé'nin ciğerlerinde nilüfer biter, onu yataklara düşürür. zengin bir yaşam süren colin tüm varlığını chloé için feda eder ve bir fakir olarak yaşamayı kabullenir.
buz pateni pistinde saçmasapan çarpışıp ölüp insanları "aklayıp-paklayıcılar" temizlerler. düğün sırasında yüksekten düşen orkestra şefinin ölümünü kimse takmaz ve düğün hiçbişey olmamış gibi devam eder. çevredeki ölümleri kimse umursamaz, ancak kendi yakınlarının ölümleri insanların hayatlarını karartır, bu iç kararması çok soyut olarak betimlenir. tüm servetini harcayan colin iş ararken "zamanınızı neyle geçirirsiniz?" diye soran işverene "en aydınlık zamanımı karartmakla geçiririm" cevabını verir. geniş bir evi olan ve evini aydınlatmayı çok seven colin'in evi chloé'nin hastalığı ilerledikçe daralır, kirlenir ve kararır. aşçısı nicholas, önceleri para gerektiren yemek tarifleri olan gouffé'nin kitabından yemek yaparken sonraları o tarifleri "snoplar için" diye nitelendirir.
toprakta insan ısısıyla yetişen tüfekler vardır. topraktan yetişen insanlığın ne saçma ve acımasız şeyler için fedakarlıkta bulunabilceklerini anlatır.
jean-sol partre* hayranı olan chick'in beyni okuduklarıyla sulanır, partre'dan başka şey düşünemez olur, kitaplardan kız arkadaşına bile yer bırakmaz. boris vian tek yönlü insanlarla dalga geçmiştir.

--spoiler--
boris vian kitabı. (günlerin köpüğü)
daha önce mezarlarınıza tüküreceğim kitabını okudum bu adamın. gayet de güzeldi. tarzını bilir severim ama bu kitaptan hoşlanmadım.
sanırım dil beni sarmadı. kötü çeviri etken ama edebi bi dil eksik. böyle olunca da kitap gitmiyor bende.
yarım bıraktım. 150 küsur sayfalık kitabın 70 sayfasını okudum ama yok dedim bana göre değil. aşk kitabı demek aşka ayıp olur bi kere. sürreal ve sıra ışı betimlemeler falan çok iyi deniyorsa şayet, çok iyiler var. bu kitap bilemedim ben çok övüldü önerildi ama ben sevmedim. belki doğru zaman değildi. belki bi ara yine başlar okur, fikrimi değiştiririm kim bilir.
Kişilerin ruh haline göre odanın duvarlarının değiştiği kitaptır.
türkçe çevirisi berbat olan kitaptır.*
piyanokokteyl, jean sol parte, mutfaktaki bıyıklı fare, tesisat borularında büyüyen yılan balığı, insanların ruh haline göre şekil, renk ve boyut değiştiren oda, ölüm yolculuğuna tek gidiş bilet olan, akciğere kök salan nilüfer çiçeği, chloe ve nice harikuladelikle bambaşka bir dünya kuran ve bunu duke ellington müziğinin verdiği ilhamla iki günde başaran, masalsı bir o kadar da gerçekçi, aşk ve tutku ile kanatlanmış boris vian romanı.
'çiçekçi dükkanlarının hiç demir kepenkleri olmaz... kimse aklına getirmez çiçek çalmayı...' cümleleri, insanın aklına tutunamayanlarda turgut özben'in şu cümlelerini hatırlatır; 'kitapçıların ve çiçekçilerin bazı özellikleri olmalıdır olric. gelişigüzel insanlar bu mesleklerin içine girmemeli. kitaplar ve çiçekler özel bir itina isteyen varlıklardır.' ve insan içli bir ah çeker...

--spoiler--
korkunç bir şey bu; aynı zamanda hem umutsuz hem de feci derecede mutluyum. bir şeyi bu denli istemek çok güzel bir şey.
--spoiler--

--spoiler--
colin eldivenlerinin kenarlarını kıvırıyor ve ilk cümlesini hazırlıyordu. cümle, zaman yaklaştıkça gitgide daha hızlı değişiyordu.
--spoiler--

--spoiler--
onları çalışmadan yaşatabilecek makineleri yapmak yerine yaşamak için çalışıyorlar. çalışmanın iyi bir şey olduğunu düşünmeleri onların hataları değil. çünkü onlara dendi ki: çalışmak kutsaldır, iyidir, güzeldir, her şeyden önemlidir ve sadece çalışanların her şeye hakkı vardır. onları sadece her zaman çalışmaları için düzenlediler, o zaman da her şeyden yararlanamadılar. evet aptallar. bu yüzden çalışmanın en iyi şey olduğunu kendilerine inandıranlarla anlaştılar. bu onların gelişmelerini ve bir daha da çalışmamayı düşünmelerini engelliyor.
--spoiler--

--spoiler--
çalışmak korkunç bir şey. insanları makinelerin düzeyine indiriyor.
--spoiler--
boris vian' ın fantastik öğeler taşıyan aşk romanı.

son dönemlerde fazla popüler olan bir kitaptı. sanırım bir köşe yazarı bahsetmiş filan olmalı ki bu kadar revaçta bu aralar. benim almak istediğim kitaplar listemdeydi. nadirkitap üzerinden 6 7 tane kitabı izlemek için eklemiştim. son bir haftada 3 tane satılınca lan dedim ne oluyoruz, yeni baskısı da yok sanırım ve biz okuyamadan tükenecek sitede filan diye düşünürken, kitabın bir arkadaşımda olduğunu öğrendim. sağ olsun getirdi de okudum.

fazlaca abartılan bir kitap olduğu kanaatindeyim. öyle müthiş bir aşk romanı vs. değil bana göre. örneğin şu an aklıma gelen uğultulu tepeler bu kitaptan çok daha üst bir seviyede. yalnız bu kitaptaki bazı göndermeler, imgeler, metaforlar muhteşemdi.
kitabın son 50 60 sayfasına kadar olan bölümü sıkıcı geldi fazlasıyla fakat sonradan ortaya çıkan müthiş trajedi, karakterlerin değişimi, ortamın değişimi muhteşemdi. yazar tam bir jazz ve duke ellington hayranı. kitap da bir jazz kitabı aslında. 2 günde yazıldığını düşünürsek fazlasıyla spontane ve doğaçlama diyebiliriz örneğin.
kitabın geneline yayılan absürdlük kimilerince kitabın şahaser olarak adlandırılmasına neden olsa da benim hoşuma gitmedi. marquez' in yüz yıllık yalnızlık kitabında da gerçeküstü olarak addedilebilecek pek çok unsur mevcut olsa da hepsi bir yerden sonra çok doğal ve gerçek geliyordu -ki bu yüzden büyülü gerçekçiliğin üstadı deniyor bu adama- ve sıkmıyordu sizi, aksine hikayeyi zenginleştiriyor, hikayenin sizi daha da sarmasına neden oluyordu; bu kitaptan ise o tadı alamadım ben. o gerçeküstülük kitaptan uzaklaştırdı beni.

--spoiler--
cenaze töreninin öncesi ve sonrasındaki diyaloglar muhteşemdi.

kitabın bitirilişi -son cümle- gördüğüm en iyi son cümlelerden biriydi.

silahların insan ısısıyla/kanıyla/vücuduyla üretildiği bölüm muhteşemdi.
--spoiler--
michel gondry'nin harikalar yarattığı film. Boris Vian'ın yazdığı bir romanı görselleştirmek oldukça riskli bir iştir ve adam altından şahane kalkmış işin. helal olsun.
boris vian'ın kitabından uyarlanan ve aynı adı taşıyan fransız filmi. imdb puanının kesinlikle daha fazlasını hakediyor. görsellik konusunda ciddi anlamda birşeyler başarılmış.
--spoiler--

Bir yandan neşeli; mizah ve gönderme dolu, bir yandan da aşırı hüzünlü bir eser. Hem müzikle hem edebiyatla uğraşıp Dolu dolu bir hayat sürdükten sonra çocukluğundan beri kendisini rahatsız eden hastalıktan dolayı henüz 39 yaşında hayatını kaybeden boris vian'ın iki günde yazdığı bu esere melankolik neşesi aynen yansımış diyebiliriz.

Önsözde chloe'nin öleceğini okuduktan sonra, her şey çok güzel başlamış ve devam ederken, düğünün yapılmasından başlayarak ikisi birbirine doyamadan chloe'nin yavaş yavaş eriyişini görmek ayrıca üzer. Bu iki güzel insanın yanısıra alise'nin ve chick'in başına gelenler de üzdü. Chloe'nin sağlığı kötüleştikçe ve colin fakirleştikçe evin ve odaların küçülmesi de çok yaratıcı ve hoş bir detay.

Özellikle bulantı denen ergen bunalımından ibaret kitapla ilgilendiğim şu dönemde boris vian'ın s*rtre denen boş reise gömmesi de çok hoş olmuş. Geleceği yadsıyan, yaşamı küçümseyen bu adama ne söylense azdır zira.

Ek olarak Vian, kullandığı garip sözcüklerle (yürek sökücüsü, yok edici, polis hakimlerinin hakimi, dublözon, piyanokteyl) sevimli bir hayal dünyası yaratmış, içinde olmak melankolik olmakla birlikte keyifliydi de. Önsöz de güzeldi.

--spoiler--

Özetle kısa zamanda biten, akıcı, okuması zevkli bir roman, ilginç bir tecrübe. tavsiye edilir.
Bunun bir de cizgiroman uyarlamasi vardir. Daralan duvarlar, cigerdeki nilufer pek guzel cizilmistir. Bir de nicolas karakteri filmdeki nicolas'dan daha basarilidir.