bugün

28. uluslarası istanbul film festivalinde yarışan yarı belgesel yarı kurgusal bir aslı özge filmidir. oyuncu kadrosu amatördür. vicdan, hayat var gibi önemli yapımların arasından sıyrılıp ödül almıştır.

--spoiler--
köprüdekiler, istanbul'un varoşlarında otururken kentin merkezine, boğaziçi köprüsü'ne çalışmaya gelen üç kişinin hayalleri, umutları ve isteklerine dair bir film: kaçak gül satan on yedi yaşındaki fikret, dolmuş şoförü umut ve trafik polisi murat. bu üç kişi, hiç farkına bile varmadan güya asya'yla avrupa'nın sınırındaki bitmek tükenmek bilmeyen trafik sıkışıklığının ortasında her gün karşılaşırlar. 2003'de biraz nisan adlı ilk uzun metraj filminde, berlin'de yaşayanların hikâyesini anlatan ödüllü kısa film yönetmeni aslı özge, bu kez istanbul'un sıradan insanlarını izliyor.
--spoiler--
13 kasım'da vizyona giricek olan aslı özge filmi.
Nasıl bir güçse artık, bu film, festival festival dolaştı, bazı yerlerde ödül bile aldı. istanbul Film Festivali'nde izlerken salonda Nuri Bilge Ceylan'da vardı, Aslı Özge utandı mı utanmadı mı hala merak ediyorum. Sorun biraz da böyle filmlerin çekildikten sonra bunların itin götüne sokulmayarak onlara rahatlık verilmesinde. Böyle kötü filmleri rezil eden bir mekanizmanın oluşması lazım, bu adamlar böyle rezilce filmler çekip rahat rahat dolaşmamaları lazım, festivallerin tutarlı olmaları lazım ancak nerde onlarda o göt, onu bırakın ödüller alıyorlar baştacı ediliyorlar.

Bu film belgesel olarak başlanıp daha sonra" ulan biz bunu kurmaca yapalım" denilmiş ve bu hale getirilmiştir, dolayısıyla sadece bu sebepten bile ahlaksız bir filmdir.
--spoiler--

uzunca saçları, tek küpesi ve yüzüğüyle don juan havasındaki fikret boğaz köprüsü’nde gizlice gül satarak hayatını kazanır bir yandan da eminönü civarindaki çeşitli dükkanları dolaşarak daha iyi bir iş arar.

umut taksim-bostancı hattında işleyen bir dolmuşta şoför olarak çalışmaktadır. televizyon dizilerindeki hayatlardan etkilenen karısı cemile’yi memnun etmek için, birlikte emlakçıları dolaşırlar, kiralık daha iyi bir ev ararlar.

kayseri’den boğaz köprüsü’ne trafik polisi olarak atanmış olan murat ise milyonlarca arabanın arasında kendini yalnız hisseder. akşamları bir polis arkadaşıyla paylaştığı evde bilgisayarının başına oturur ve internet üzerinden kız arkadaş arar.

şehrin varoşlarında yaşayan, şehrin merkezinde ise varoluş mücadelesi veren fikret, umut ve murat’in hayalleri, birbirlerinden habersiz, her gün boğaz köprüsü üzerindeki sonsuz trafikte milyonlarca istanbulluyla birlikte kesişir..

--spoiler--
belgeselden kurmacaya çevrilen film ahlaksız film midir bilmiyorum ama anlatmak istediğini mesaj kaygısını göze sokarak betimleyen bir film köprüdekiler. genel hatlarıyla türkiye ancak bu kadar iyi resimlenebilirdi dedim filmi izledikten sonra kendime. hem de mırıl mırıl. bu resimleyiş beş şehir 'le ortak paydalar yaratıyor. ötekileştirdikçe toplum içinde yaratılan kutuplaşmayla milliyetçiliğin ilerlemesi ve tetiklenmesi, yaşam şartlarının düşüklüğünün insana olumsuz bir bakış sunması, kişisel mana da insanların isteklerinin yitip gitmesi ve umutsuzluk üzerine güzel bir serüven köprüdekiler. farklı hayaller farklı umutlar... umutsuzluğa dönmekteler maalesef ülkemizde.
filmin bu betimleme kompozisyonunu çok beğenmekle birlikte( toplumsal resim- analiz vs)filmi o oranda başarılı bulmadım. iki dil bir bavul 'dakine benzer hatta daha amatör oyunculuklar yer yer eksiklikler göze çarpmıyor değil. bir de sinema estetiği açısından, mesaj kaygısının her sahne de arka planda varlığını belli etmeyip ön plana geçmiş olması kısmen rahatsız ediyor.
bize dair toplumsal analizleriyle sınıfı geçen sinema dili açısından sınıfı pek geçemeyen filmin yönetmen aslı özge'nin ikinci yapıtı olduğunu düşününce (ilk filmi biraz nisan'ı 2001'de çekmiş) çokta olumsuz değerlemedim.
övgü ve yergiyi birlikte ele aldıran bir örnek bu haliyle. eksik ama izlenilesi.
analizler ve gözlem çerçevesinde, 10 üzerinden 7!
Aslı özge kariyerinde başarılı olmak istiyorsa belgesel çeksin.Filmin son sahnesi hariç yönetmenlik adına hiçbir şey yok.Senaryo kısmen realist.Yılmaz Güney ya da Zeki Demirkubuz gerçekçiliğini taşımıyor.Anlattığı hayatlara ucundan bakmış sadece yönetmen.Yaşamayınca böyle şeyleri anlatmak zor.