bugün

--spoiler--
Yepyeni bir anlayışla Kur'ân-ı Kerim çevirisi hazırladığınızı öğrendim. Sizinkinin diğerlerinden farkı ne olacak?

"1989'da yayımlanan profesörlük tezimde cumhuriyet döneminde yapılan Kur'ân-ı Kerim çevirilerindeki hatalara dikkat çekmiş ve içerdiği yanlışlar nedeniyle en kötüsünün Diyanet işleri Başkanlığı'nınki olduğunu ortaya koymuştum. Diyanet işleri, kendisinden beklenen çeviriyi halen topluma sunamamış da olsa, o çeviriyi yayından kaldırdı. Ancak bu araştırmam, daha çok sentaks ağırlıklı idi. Dil bilimi ve semantiği yeterince dikkate almamıştı."

O gün bugün sözcükler üzerinde mi çalışıyorsunuz?

Evet. Sözcüklerin de bir yaşantısı var. Onlar da doğar, zaman içinde yeni anlamlar kazanır, bazen de ölürler. Bir belgeyi doğru anlayabilmek için sözcüğün başından geçen bütün serüvenleri bilmek gerekir. Örneğin Türkçe'deki "üzmek" sözcüğünün asıl anlamı ‘vurmak'tır. Çoğumuz bunu bilmeyiz. Geçmiş dönemle ilgili bir metni okuyacaksak, sözcüklerin eski anlamlarını bilmek zorundayız. Kur'ân, 610-632 yıllarında Allah tarafından indirilmiş son ilahi kitaptır. Onu gereğince anlayabilmek için, Hz. Peygamberin sağlığındaki Arapçayı, Arap toplumunun düşünce yapısını çok iyi bilmek gerekir. Yoksa Kur'ân'ı anlamak asla mümkün değildir.

Mısırlı araştırmacı Emin el-Huli, ‘Kur'ân Tefsirinde Yeni Bir Metod' adlı kitabında, "Elimizdeki kaynaklar Hz. Peygamber dönemindeki Arapçayı ortaya koyacak durumda değil" diyor.

Emin el-Huli, tefsirin en büyük otoritelerden biridir. işaret ettiğiniz gibi, lafızların zaman içinde gösterdikleri değişiklikler konusunda, eldeki lügatlerin en iyisinin bile iptidai olduğunu söylüyor. Doğrudur.

O halde Kur'ân'ı doğru anlamamız nasıl mümkün olacak?

Paniğe kapılmaya gerek yok. Kur'ân'ın büyük bir kısmı bütün din ve kültürlerde kabul edilmiş evrensel ahlak ilkelerini içerir. Ancak dikkat edilmesi gereken önemli bir husus var. Arapça, Sami diller grubunun en eskilerinden biridir. Hatta Akkadça'dan (Babilce ve Asurca) bile eskidir. Akkadça, M.Ö 2500, Aramice/Süryanice ve ibranice de M.Ö 1500 yıllarına kadar gidebiliyor. Bu diller ile ilgili birçok yazılı belge mevcuttur. Ancak Arapça ile en eski belge Kur'ân'dır.

Kur'ân'dan önce Kâbe duvarlarına asılan Arapça şiirleri saymıyor musunuz?

Onlar yazılı belge olarak elimize ulaşmamıştır. islam öncesi şiirler Emeviler döneminde toplandığı için asliyeti konusunda kuşkular ileri sürülmektedir. Sayıları 20'ye yaklaşan Sami dilerin hemen hepsi fiil çekimi bakımından birbirlerine benzer. Özellikle Aramice ve ibranice, tabiri caiz ise Arapçadan zamanla kolaylaşmış olan şekilleridir. Örneğin Arapçada 15 fiil grubu varken, bu sayı Aramicede 6, ibranicede 5'e kadar düşmüştür. Arapçayı bilen bir kimse bu dilleri birkaç ay içinde kolaylıkla öğrenebilir.

Yani incil ve Tevrat'ın orijinal dilleriyle, bazı Mezopotamya uygarlıklarının lisanları bilinmeden tam olarak Kur'ân çevrilemez mi?

Çevrilemez. Bu dillerin bilinmesi Kur'ân'ın anlaşılmasına büyük katkı sağlayacaktır. Türkçe Kur'ân çevirisi yapanların bu dilleri bildiğini sanmıyorum.

Başka dillerdeki çevirilerde Sami dillerin tüm bilgisine dayanan var mı?

Müslümanlar arasında mesela Muhammed Esed, Yahudi asılı olduğu için ibraniceyi doğal olarak bilmektedir. Kur'ân yorumları Türkçede büyük beğeni toplayan Esed'in başarısı buradan gelmektedir. Ancak o da mukayeseli Sami dillere gereken ağırlığı vermemiştir.

Siz bu dilleri herhalde biliyorsunuz.

Kuşkunuz mu var? Biz bu dilleri özellikle ibraniceyi lisansüstü öğrencilerimize öğretmekteyiz. Bu dillerin en önemli özelliği, fiil köklerinin üç sessiz harften oluşması ve bundan türeyen diğer kelimelerin, kökün anlamlarını taşımasıdır. Arapça bütün bu dillerden eski olduğuna göre, bu dillerdeki birçok kök anlamını taşıması gerekir. Bu bağlamda bu dillerin karşılaştırmalı incelenmesi, Arapça sözcüklerin kaybolmuş olan bazı asli anlamlarını bulmamıza yardımcı olabilir.

Bir örnek üzerine gidelim isterseniz.

Mesela bütün Sami dillerde ‘abd' kökü, genel olarak ‘çalışma, yapma' anlamlarına gelir. Daha sonra köleler çalıştırıldığı için köleleştirme anlamını da taşır hale gelmiştir. Buna rağmen, ‘abd' kökünün Arapça sözlüklerde sadece ‘kölelik, kulluk' anlamının geçmesi son derece düşündürücüdür. Bu bağlamda Kur'ân'da ‘abd' kökünden gelen tüm sözcüklerin dikkatli bir biçimde yeniden gözden geçirilmesi, ‘Allah-insan' ilişkisinin doğru bir biçimde belirlenmesi için gereklidir.

Ya araştırmacılar, Kur'ân'da bu kökten türeyen kelimelerin bir kısmının gerçekten de "çalışma ve yapma" anlamına geldiğini ortaya koyacak olursa?

O takdirde, ‘Allah-insan' ilişkisi eskiden olduğu gibi, efendi-köle ilişkisi olmaktan çıkacak ve böylece içinde ilahi nefesi barındıran insan, Allah'ın halifesi olduğunun bilincine varacaktır. Kölelik gibi insanların kurumsallaştırdığı bir kavram, Allah'a isnat edilemez. Zaten Kur'ân insanları, indiği dönemde köleliği kaldıramadıkları için kınamıştır.

Bu anlamı sizden önce ortaya koyan hiç olmadı mı?

Bildiğim kadarıyla hayır. 1992'den sonra Sami dilleri incelemeye başlayana adar bunları ben de bilmiyordum. Arapçadaki ‘ibade', ibranice'de ‘avoda' şeklinde telaffuz edilmekte ve ‘iş ve çalışma' anlamlarına gelmektedir. Biz de zaten her zaman ‘çalışmak ibadettir' demiyor muyuz?

Demek ki insanların çoğu Kur'ân'ın anlamını tam bilmeden okuyor.

Ne yazık ki öyle. Araştırmacılara düşen, bu kökten türeyen sözcükleri, ayetlerin bağlamlarını dikkat alarak yeniden incelemektir. Sonuçta, bağlama en uygun düşen anlamı bulabilirler. Çünkü birçok ayette ‘abd' kökünden türeyen kelimeler, kulluk/kölelik anlamında da kullanılıyor.

Başka hangi kökler için eksik anlaşılma endişeleri taşıyorsunuz?

Aslında bu durum ilke olarak bütün kökler için geçerlidir. Bir örnek daha: ‘emr' kökü asıl olarak Aramice ve ibranicede ‘söylemek, anlatmak', türev olarak da ‘emretmek' demek. Ancak bu kökün Arap dili sözlüklerinde asıl anlamı bulunmamakta, onun yerine türev anlamı, asıl anlamı halinde verilmektedir. Kur'ân'ı dikkatli okuyan biri kökün ‘söylemek' anlamının da Kur'ân'da bulunduğunu görür. Bunun en açık delili; en-Nahl suresinin 40. ayetidir. Bu ayette, Yasin suresinin 82. ayetinde geçen ‘innemâ emruhû' ibaresi, ‘innema kavluna' şeklinde geçmiştir. Yani ‘emr'in bir anlamı da bizzat Kur'ân'a göre ‘kavl' yani ‘söz'dür. Buna göre, Kur'ân'da en önemli ilkelerden biri olan ‘El-emr bi'l ma'ruf ven'nehyu anil'munker' ile ilgili ayetleri, ‘iyiliği emretmek ve kötülüğü engellemek yerine ‘iyiliği anlatmak ve kötülüğü engellemek' olarak çevirmemiz mümkündür.

Demek ki size göre, iyiliği anlatmak yerine emretmeye kalkanlar fena halde yanılıyorlar.

Elbette. Geçmişte, hatta günümüzde birçok kimse bu yanlış anlama yüzünden topluma baskılar uygulamıştır. Aslında çeviriler nasıl yapılırsa yapılsın, dört mezhebin müçtehitleri, iyiliği emretmenin herkese ait olmadığını ve bu hakkın sadece düzeni korumakla görevli olan yetkililere ait olduğunu belirtmektedirler. Bakınız, bir önemli kök de ‘gre'dir. Kur'ân'ın ilk inen ayetindeki ‘ıkrâ'nın anlamı ‘oku' değil, ‘çağır, davet et'tir aslında.

islam'ın ilk emrini yıllarca yanlış mı bildik?

Öyle görünüyor. ‘Kre' kökü Aramice ve ibranicede asıl olarak ‘çağırmak' anlamına gelir. Sonraları ‘okumak' anlamı da kazanmıştır. ‘Oku' sözcüğü, bugün bile Türkçenin bazı ağızlarında ‘çağırmak' anlamına gelir. Asırlardır alışa geldiğimiz ‘oku' emrini ‘davet et' olarak işitmek bize biraz tuhaf gelebilir. Ama Kur'ân'ın bağlamı, bu anlamın daha uygun olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir. Önemli olan, Kur'ân'ı Hz. Peygamber'in anladığı gibi anlamaya çalışmaktır.

Bunun için acil olarak ne yapılmalı?

En önemli iş, bir Kur'ân sözlüğünün hazırlanmasıdır. Bunun için karşılaştırmalı Sami diller enstitüleri kurulmalıdır ki bütün gelişmiş batı ülkelerinde mevcuttur. Böyle bir yapışmaya girişmek bilimsel olduğu kadar siyasi bir gerekliliktir. Çünkü Ortadoğu'da etkili bir siyaset sürdürebilmek, bu ülkelerin dillerini ve kültürlerini iyi bir şekilde bilmeye bağlıdır. Ben Kur'ân'ın anlaşılmasına katkıda bulunabilmek için, işaret ettiğimiz ilkeler doğrulduğunda yeni bir Kur'ân çevirisine giriştim. Bu da Kur'ân'ın dörtte birine tekabül eder. Ayrıca yeni bir Kur'ân sözlüğünün hazırlanması için de çalışmalarımı sürdürmekteyim.
--spoiler--
kaynak: http://www.nuriyeakman.com/node/2015

sansasyon yaratacak bir hadisedir. dilbilim açısından ilgilenenler daha çok şey görecektir...
(bkz: entry nick uyumu)
oku yazmasına rağmen okumuyorlardı şimdi artık hiç ama hiç okumazlar.
daha ilk entry'i zor okudum amk kuran'dan bahsediyor tövbe tövbe insanı ateizmden çıkarıyorlar...
islam adına ortaya çıkmış soytarılardan birinin beyanıdır.

Peygambere uymazsan böyle dengeyi kaybedersin işte.
bu işle ilgilenen insan bilmiyor neredeyse hiçbir müslüman kur'an'a dilbilimsel, insan dili kökeni ile bakmıyor, inkar addediyor, korkuyor. en ilerici denen reformist fikir önderleri bile çok anlamlılık denen bilimsel yöntem dışı şeyi savunuyor.

kur'an'a bilimsel yöntemlerle bakamayan da dilbilimci olmasın zaten...
evet bir bakıma doğrudur. ikra anlamı davet et, insanları islama çağırdır. ama kuranın her emri başka boyutlarada sahiptir, bu ikra kelimesi ayrıca kuran ayetlerini ve evrensel bilim ayetlerini okumak incelemek bilim yapmak anlamınada gelmektedir.
kur an in ilk cümlesi beynini kullan olsaydı daha iyi olurdu.
insanları islama açıktan davet çağırma emri daha sonradan gelmemiş miydi?
kur'an tevilini ayetlerin nüzul sırasına göre, o dönemin bedevi, kabile kültürü, etkileşimlerini, dili ve dilin içerik haznesini bilerek yapmak çok önemli. iman merkezli ki bizim tüm teologlarımız ve dindar felsefecilerimiz bu çerçevede tevil yapar; yani dogmatiktir tüm ilahiyatçılarımız neredeyse. kullandıkları metodoloji, bilimsel yöntem yoktur... sorun burada. sebebi de korkudur, zamanında imamı şafi bile korkmuş, "allah'ın dili" gördüğünden ayetleri...
Peygamber 'oku'malı ki allahın dinine nasıl çağıracağını ve çağırırken onlara neyi anlatması gerektiğini bilsin.Böylede mantıksız bir önermedir.
alak suresinin ilk beş ayetinin anlamı :
1- Yaratan Rabbinin adıyla oku!
2- insanı bir kan pıhtısından yarattı!
3- Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.
4- O Rab ki kalemle yazmayı öğretti.
5- insana bilmediği şeyleri öğretti.

ne kadar uyumlu değil mi?
okumuş cahilimizin dediği şekilde meali :
1- Yaratan Rabbinin adıyla çağır ( davet et ) !
2- insanı bir kan pıhtısından yarattı!
3-Çağır ( davet et ) ! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.
4- O Rab ki kalemle yazmayı öğretti.
5- insana bilmediği şeyleri öğretti.

uyumlu olması ayrı bir de sonra ayetlerde yazmada , yazmanın kaleminden bahsediliyor. okuyup , yazma esas alınıyor. eee tek kelimeyi çevirip yorum yaparsan böyle olur. senin tezini kabul edene de profesörlüğüne de gel de güven. bir konuyu bilmiyorsunuz yarım yamalak iş yapıyorsunuz . ya da biliyorsunuz bilerek yanıltmaya çalışıyorsunuz.