bugün

(bkz: kerhane devlet onayı altında sevişmektir)
muhtemelen osmanlıca bir kelime olan kertmek(sikişmek manasında sürtünmek) zamanla kerhane adını almış oldugundan bu kelime ortaya çıkmıştır.
kadınların yattıgı yerden para kazandığı yerdir.
fuhuşun resmi olarak yapıldığı mekân.
görsel
çalışanlarının terleyerek ve çok zor (göbekli) şartlar altında ekmek parası kazandığı, vergi ödeyen, legal bir işletmedir.
genç kardeşlerimizin (ben gibi) milli olacağı ilk evre noktası. gençler ilk önce utanırlar sıkılırlar sonra taarruza geçerler .
ilkokul çoçukları ve liselilerin muhabbetlerin de de geçen yer.
devletin orospuluktan vergi alması...
sevgili aramaktan vazgeçmeme neden olan ve beni bu tarz dertlerden kurtaran süper ötesi mekan. Hem bi de burda çalışanlara özenirim lan kadınlar hem zevk alıyor hem kazanıyor ohhh. Var mı böyle meslek. *
(bkz: am var dediler geldik)
(bkz: kapatılsında halk bizi mi siksin)

kapatılsa bi facia olur. Aman ha!
mastürbasyon artık kuru ekmek gibi geldiği zaman gençlerin milli olmaya gittiği yer.
süleyman demirel in kapatalımda millet birbirini mi siksin dediği yer.
işimi bitirdikten sonra fiş istediğim kasada duran pezevengin gülerek sikişin vergisimi olur lan dürzü dediği yer.
(bkz: hayvanat bahçesi)

(bkz: tşfo)

(bkz: kamyoncular federasyonu müdürlüğü karaköy şubesi)
sikerhaneden geldiğini bilmiyodum öğrenmiş oldum sağolun yazarlar.
din sınavın da hocanın sorduğu soruya örnek olarak verilen ve eksiyi belirten yerdir.
eğer yanlış hatırlamıyorsam "ker" kürtçe de eşek demek. birleştirdiğimizde eşekhane gibi bir anlam çıkarttım kendi çapımda. bu da böyle bir şey oldu.
(bkz: babası tarafından kerhaneye götürülmüş küçük çocuk/#13372648)
uzak durulması gereken yerdir.
en çirkin erkeğin bile kendini karizmatik hissettiği ender yerlerden biri.
liseli çağlarımızda arkadaşlarımın zorlamasıyla ve sürü psikolojisinin verdiği cesaretle gittiğim köle pazarı...

kapıdaki polis, sıra arkadaşımın abisi olunca zorlanmadan girmiştik içeri... o hödüğün bana söylediği sözler hala kulağımda: "lan beyzade takke kullan, bah hasta olursun sonra!" arkadaş tecrübeli tabii, abisi haftada kaç kez kapıcılık yapıyor. içerisi bildiğiniz saman pazarı, ama her cins adam var. çember sakallısından, çakma enteline, yancısından * * * , pezevengine * * kapıda memleketteki büyüğüyle telefonla konuşuyor: ellerinden öperim şeyhim, allah razı olsun şeyhim, kulunuzum şeyhim..." yıkama yağlama yani * ...

tuhaf tuhaf camlı odacıklar, vukuat varken camlardaki perdeler örtülüyor, camların karşısında kasap dükkanında satılmayı bekleyen çengeldeki etler gibi kadınlar, kadıncıklar... ve bas bas bağıran bergen kaseti. bir de etrafta dolaşan ve kimsenin iplemediği küçümen çocuklar. onları görünce aramızda yaptığımız iğrenç espriler: "lan dalyarak kardeşin ne dolaşıyor buralarda!" , "lan sikimin başı annen hangi katta?" ergen gülüşmeler, genelevin nezih ahalisinin tav olması üzerine korkup sinmeler, beş dakika sonra yeniden başlamalar...

ha bir de unutamadığım o koku, hani zamanında açık olarak oda parfümleri satılırdı * , neyse işte her yerde o koku ama neredeyse burnum kırılacak o derece...

o kız... sokakta görsem bütün uyuzluğumu atıp tanışmaya çalışacağım güzel kız, belki de laz çünkü oranın kızlarına benziyor. almış eline bir bulmaca eki * , üzerine resim karalıyor. boyum uzun ya görebiliyorum çizdiklerini... bir surat, bir genç kız suratı, güzel küçük dudakları, karakalem hacimli saçları olan tatar gözlü güzel bir genç kız suratı. kız bakışlarımı yönelttiğimi farketmiş olmalı ki kafasını kaldırıyor. bana bir bakış atıyor, ama o bakış beni alaşağı etmeye yetiyor: normal bir insanda kesinlikle göremeyeceğiniz bir bakış bu; belki de "bu günde bitsin..." der gibi bir bakış, bir zombinin ruhsuz bakışları. onunla yaşadığım bu temasım zaten midemde kopmak üzere olan fırtınanın son habercisi oluyor. arkadaşlarımı bırakıp dışarı kaçmaya çalışıyorum. panikle kayboluyorum. tuhaf yerler, tuhaf çay ocakları, elleri sikinde yaşlılar. artık dayanacak gücüm kalmamışken kapıdaki heybetli polis şapkası takılıyor gözüme. kapıcının yanından hiç bir şey demeden kaçıyorum. arkamdan bir ses "n'oldu lahn! gorktun mu?" dönüp cevap vermeye bile tenezzül etmeden topukluyorum...

tepecik'ten alsancak'a süratli bir yürüyüş... okulun arkasından vapur iskelesine yürürken "sabri'de tavuk dürüm yesem mi?" diye kendi kendime sorular sorarken bizimkilerden bir diğer arkadaşı görüyorum. sanırım benim arkamdan o da dayanamamış: "moralim bozuldu içerde..." diyor, ve bana güvenerek "kadınlardan biri ablama ikizi gibi benziyordu. onun mesaide olduğunu bilmesem orada ölür giderdim!"... sonra " hadi gel" diyor, "bizim eve yürüyelim." işte böyle bir yürüyüş yapıyoruz onunla hiç konuşmadan...

ertesi gün okulda herkes benimle dalga geçiyor, yeni bir lakap kazanıyorum. birlikte yürüdüğümüz çocuğu pas geçiyorlar. destek olmamasına öfkeleniyor, kendisiyle selam sabah kesiyor ve de diğerleriyle bol bol kavgalar ediyorum. en son kırdığım bir burun sebebiyle okuldan atılma tehlikesi yaşadıktan sonra olaylar duruluyor, unutuluyor...

bana destek olmayan belki de olamayan arkadaşımın kalbi delik, dört sene sonra okuduğu bölümün sınavına yetişmek için koştururken düşmüş kalmış, ancak bu şubatta öldüğünü öğrenebiliyorum, içim acıyor...
(bkz: kerhaneye gitmek)
belki de ırkların eşit olduğu tek mekan. Siyahisi, beyazı, melezi.. Hepsi aynı ortamda aynı muameleyi görse de, gördükleri muamele kötü de olsa eşitler. iki mükemmel olgunun, hayat ve kadının bir araya gelmesi ile çıkan sonuç ise ironik..
kerhaneci, rainer werner fassbinder'in 1969'da yönettiği batı almanya filmi. özgün adı "katzelmacher".
rumence'de balık lokantası...
köstence'nin kerhaneleri meşhurdur.
güncel Önemli Başlıklar