bugün

özellikle ülkemizde rastlanılan, "bu şey bu kadar etmez ki, mal mısın alıyorsun?" klişesiyle su yüzüne çıkan anlayamama problemidir.

tabii bunun dışında; aldığı pahalı ürünü savunurken; "oğlum apple çok güzel, macbook çok cici, iphone çok dehşet" diyen ve yine kapitalizmi anlayamamış güruh mevcuttur.

yapacağım kapitalizm tanımı kitaplarda okutulan türlerden değildir, lütfen ekşi'den mekşiden c/p yapıp, "yuo ne alaka" demeyin.

kapitalizm; bir ürün üretmek adına çalışmak değil; bir ürünü sattırmak adına çalışmaktır. üften püften şeyleri; "anaam çok büyük ihtiyaç bu, hemen alayım" modunda insanlara satmaktır. kapitalizm ar-ge'ye 5 milyon dolar harcayıp, pazarlamaya ve reklama 100 milyon dolar harcamaktır.

son turkcell reklamlarında da gördüğümüz gibi; cepte internetin ne büyük, ne önemli ihtiyaç(!) olduğu bize anlatılmaktadır.

bunun yanında kapitalizm üründen çok markadır. marka sınıf yaratır. ilkel çağlarda kadınlar evleneceği erkeğin penis boyuna bakarmış; erkekler ise kadınların kalçasına. şimdi erkekler kadının hala kalçasına, kadınlar erkeklerin arabasına, ayakkabısına vs vs bakıyorlar. (bıdı bıdı etmeyin istisnalar kaideyi bozmaz)

şimdi bir düşünün; kırmızı bir ferrari sokağınızdan geçtiğinde; "peh lan arabaya bak emuastr" demeyen var mı? kafasını çevirip bakmayan? ferrari hayali kurmayan? şimdi tofaş'ı düşünelim. aramızda kaç kişi tork'dan, beygir gücünden, litreden anlıyor sanki? neredeyse hiçbirimiz anlamıyoruz? ama tofaş'ı sadece ihtiyaç için alıyor ve hayal etmiyoruz. çünkü tofaş "fakir" bir sınıfı temsil ediyor. ama ferrari ulaşılması güç bi sınıfın oyuncağı. ferrari alsanız hayatınızda kaç kere 5 saniyede 100 km hıza ulaşacaksınız sanki. özellikleri için değil. sınıfı için hayal kuruyorsunuz.

insan sosyal bir canlıdır. toplumda yaşar. toplumda yaşayan her canlı, kendisine dikkat eder. kendisinin "iyi" gerekirse "güçlü" olduğunu kanıtlamak için çaba harcar. kapitailzmde bu olay "ferrari" ile, "converse" ile, "timberland" ile, "nike" ile, "bmw" ile, "apple" ile vs. olur.

işte budur kapitalizm. gayetten ihtiyaçlar edinip, özelliğini bilecek, ama hiç kullanmayacağımız pahalı ürünleri almaktır.

not: iş bu yazının konusu, ailemden bir bireyin sony bravia'nın s*kimsonik bir modeline 3.500 türk lirası vermesi sonucu düşünülmüştür. kendisine, neden sony, neden bu model? şeklinde soru yönelttiğimde;

- e sony çünkü, sony. bu modelin, bıdı bıdı bıdı bıdı (elektronik mühendisliği 1. sınıf öğrencisi olarak bilmediğim bi ton özellik) özellikleri var.
(ara: koyun)
(bkz: sosyal demokrasi)
kapitalizme anlam verememenin bir sonucudur.
insanların büyük çoğunluğunun içinde bulunduğu durumdur. anlasalar savunmazlardı zaten.
kapitalizmi anlamamak genellikle şu nedenler ile oluyor. öncelikle bazıları marx'ın kapital kitabını kutsal bir kitap olarak görüyorlar. bir de bu insanlar genellikle birilerine muhtaç olma duygusuna sahipler. osmanlı devleti gibi bir devlette herkes devlete muhtaçtı ve bu nedenle türkiye'de de insanlar komünizm düşüncesine kendini yakın hissediyor. özgür irade, sorumluluk, girişimcilik gibi düşünceler bizim kültürümüz için yeni. daha çok ingiliz kültüründe ve avrupa kültüründe bu düşüncelerin yüzyıllardır felsefi gelişimi oluyor. biz ise biraz bunları alt yapısız, hazır almak zorunda kaldık. bu nedenle kapitalizm bizde çok sorunlu işliyor. ama ben çoğu insan gibi karamsar değilim. türkiye baya bir yol aldı. gelişmeye de devam ediyor.

şu anda dünyada komünizm hayali kuran aydın kalmadı. umarım türkiye'de de bazı gençler artık bu boş hayalden kurtulurlar.
kapitalizmin insanları belirli sınıflara ayırma zorunluluğundan, ve bu sınıfların asla kalkmayacağındandır. yani şöyle, en alt tabakadaki bir insan kendi karnını doyurabilecek parayı bile alamazken hırsızlık yapması yanlış karşılanıyor. sonra ona bizim insanlarımız söyleniyor, "şerefsiz, haysiyetsiz, orosbu evladı vb.". be kardeşim o adam çalışıp sınıf atlarsa başkası düşmek zorunda. çünkü her sınıfın bir kontejanı var ve o adam bir üstteki sınıftaki en başarısız adamı sollayarak o sınıfa geçerken, geçtiği adam o kademeye düşecek. belki yaşamda bunu farkedemeyebilirsiniz, dünya büyük. ama sistemin matematik hesabı budur. ve en alt tabaka hep çalmak zorundadır, bunu sevdiğinden değil "yaşamda kalmak" için. üst sınıf da "çalmak" zorundadır, bunu "sınıfını korumak için" yapmak zorundadır.
kapitalizim de bir tüketici kitlesi vardır birde işçi sınıfı, üreten olan işçi sınıfı patronlar için çalışan aç ama mutlu insanlardır. geri kalan tüketici kısmı ise patronlara, birşeylere sahip olmak için tonla para veren kitledir. patron ürünü nü sattırmak reklam denen kültürleme yöntemini kullanır. yeri geldiğinde herkes tüketici olduğu için patronlar hep kazanır, işçiler hep aç kalır.
(bkz: Kapitalizmi doğru görmek ve istemek)
(bkz: zenginlerin huzurunu kaçırmak)
doğal olan.
Bu durum normaldir çünkü kapitalizm her zaman büyüyen bir ekonomiye ihtiyaç duyar. Bu yüzden insanların sürekli olarak tüketmeleri ve bunu artırmaları gerekir.
fikir de satılabilir, eşya da satılabilir, müzikte satılabilir ve saire. zenginlerin evi dediğiniz gibi sikimsonik tablolarla dolu. şunu anlatıyomuş bunu anlatıyomuş. bi siktir git.

hani şeyi sattılar bir ara. evrenden bir şeyler istemek, dilenmek falan. şimdi de dilek balonları. peff amk.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar