bugün

“insanları genel anlamda seviyorum ama kimseye tahammülüm yok.”

OĞUZ ATAY tutunamayanlar
“Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.

insanları, eski karıma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içinde
bırakmasaydım. Kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine
düşmeseydim. Bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. Ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi Bilge, aklını başına topla.

Ben iyi değilim Bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. Gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. Hiç olmazsa arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi de geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. Kendime, söyleyecek söz bırakmadım. Kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. Aslında bakılırsa, bu sözleri kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiçbir şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. Sen, aşk ve her şeyin olduğu günlerde böyle kararlar alınamazdı. Yaşamış birinin ölü yargılarıydı bu
kararlar. Şimdi her satırı, “bu satırı da neden yazdım?” diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum. Aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görüşle ayakta tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. Çünkü başka türlü bir davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır. Oysa, sevgili Bilge, aziz varlığımı artık ara sıra kaybettiğim oluyor. Fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için bana dönüyor şimdilik. Biliyorum ki, bu akıl beni bütünüyle terk edinceye kadar gidip gelen aziz varlık masalına kimse inanmayacaktır.

Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak
durumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısı da başkaları
tarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. Bir alın yazısı da ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı müelliflere göre bu durum daha acıklıdır. Ben ölmek istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum.

Bu nedenle, sevgili Bilge, mutlak bir yalnızlığa mahkum edildim. (insanların kendilerini korumak için sonsuz düzenleri var. Durup dururken insanlara saldırdım ve onların korunma içgüdülerini geliştirdim.) Hiç kimseyi görmüyorum. Albay da artık benden çekiniyor. Ona bağırıyorum. (Bütün bunları yazarken hissediyorum ki, bu satırları okuyunca bana biraz acıyacaksın. Fakat bunlar yazı, sevgili Bilge; kötülüğüm, kelimelerin arasında kayboluyor.)

Geçen sabah erkenden albayıma gittim. Bugün sabahtan akşama kadar
radyo dinleyeceğiz, dedim. Bir süre sonra sıkıldı. (insandır elbette
sıkılacak. Benim gibi bir canavar değil ki.) Bunun üzerine onu zayıf
bulduğumu, benimle birlikte bulunmaya hakkı olmadığını yüzüne bağırdım. (Ben yalnız kalmalıyım. Başka çarem yok.)

― Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar
“Geçmiş zamandan sıyrılıp,şimdiki zamana bir yerinden tutunmak istedi.”
― Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar
Hiçbir şey kendiliğinden ne o kadar üzücüdür ne de zor. Bizim gevşekliğimiz, güçsüzlüğümüzdür ona bu niteliği veren. Büyük ve yüksek şeyleri görebilmek için onlara göre bir ruhumuz olması gerekir, yoksa kendi çamurumuzu görürüz onlarda. Doğru bir kürek suda eğri görünür. Önemli olan bir şeyin görülmesi değildir yalnız, nasıl görüldüğü de önemlidir...
sıradan bir insan olmaktan uzaklaştıkça, sıradan insanlar arasında kendinizi yalnız hissedersiniz.
"beni her şeyden ayıran bir boşluk var ve ben bunun sınırlarına bile uzanamıyorum."

fritz pappenheim|||modern insanın yabancılaşması
“Geçmiş zamandan sıyrılıp,şimdiki zamana bir yerinden tutunmak istedi.”
― Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar
"Aslınsa benim ne istediğimi biliyor musun? Hepinizin canı cehenneme! Rahatlık, sakinlik istiyorum! Kendi huzurum için bütün dünyayı beş paraya satarım ben. Beni kıyametin kopmasıyla çaysız kalmam arasında bir seçime zorlasalar, dünyanın batmasını umursamaz, çayımdan vazgeçmeyeceğimi haykırırdım."

Fyodor Mihailoviç Dostoyevski - Yeraltından Notlar
Nasıl yaşadığıma gelince, sizin kendi yaşamınızda yarıda bıraktığınız şeyleri ben sonuna kadar götürdüm. Üstelik sizler ödlekliğinizi ölçülü davranış sayarak kendi kendinizi aldatıp avunuyorsunuz. Bu duruma göre, ben sizden daha canlı bir insan olmuyor muyum?
Şöyle bir daha, dikkatlice düşünün! Biz bugün "canlılık" denen şeyin nerede bulunduğunu, neyin nesi olduğunu, hangi adla çağrıldığını bile bilmiyoruz. Elimizden kitaplarımızı alsalar, bir anda neye uğradığımızı şaşırırız. Artık hangi yolu seçeceğimizi, kime tutunup kimden kaçacağımızı, neyi sevip neden nefret edeceğimizi, neyi sayıp neyi hor göreceğimizi bilemeyiz. insan olmak, yani etiyle kemiğiyle insan olmak bile yük geliyor; bundan utanıyoruz, ayıp sayıyoruz. "Soyut insan" diyebileceğim garip yaratıklar olmaya can atıyoruz. Biz ölü doğmuş kişileriz, zaten çoktandır canlı olmayan babaların soyundan ürüyoruz ve bu durumu gittikçe daha çok beğeniyor, bundan zevk almaya başlıyoruz. Nerdeyse bir kolayını bulup bizleri doğrudan doğruya düşüncelerin doğurmasını sağlayacağız.

Fyodor Mihailoviç Dostoyevski - Yeraltından Notlar
Seni seviyorum. Deli gibi değil, gayet aklı başında seviyorum
- kürk mantolu madonna.
Benim yaşam biçimim şudur: Sizlerin yarı yolda bıraktığınız şeyleri sonuna kadar götürmek yalnızca. Ayrıca, siz korkaklığınıza ölçülü davranmak adını veriyor ve böylece kendi kendinizi aldatıyor, avutuyorsunuz. Ben ise sizden daha canlı bir insanım demek ki...

Fyodor Mihailoviç Dostoyevski - Yeraltından Notlar
Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
Yoksa diretip bela denizlerine kaşı
Dur, yeter! demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü!
Çünkü o ölüm uykularında,
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir uzun yaşamayı cehennem eden.
Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
Sevgisinin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine,
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altından inleyip terlemek,
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa,
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanı?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden,
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.
Ama sus, bak, güzel Ophelia geliyor.
Peri kızı dualarında unutma beni,
Ve bütün günahlarımı.

hamlet "ten
Othello
Alıntı
insanlar göründükleri gibi olmalıdır. Eğer değillerse hiç görünmesinler daha iyi.
Macbeth
Alıntı
# Bir erkeğe yaraşan her şeyi yapmayı göze alırım; ama daha fazlasını göze almak erkeklik değildir.
# Kendini boşuna harcamış olur insan, dilediğine ulaşıp da sevinç duymazsa. Yıktığın hayat kendininki olsun daha iyi, yıkmakla kazandığın yapmacık bir mutluluksa.
insanlığımıza rağmen hayvanlığımız kadar etrafımızda saygı uyandırabilmemiz ne acı.
Hayat adında muazzam bir kötülüğün ortasında yaşıyoruz.
"iyi şeylerin hiçbiri bedava değildi. Sevgi bile. Herşeyin bedelini ödüyordun. Ve eğer yoksulsan elindeki tek nakit kahır çekmekti"

Ve dağlar yankılandı - Khaled Hussein
neden bazı insanlar, bazı şeyleri hiç bilmiyorlar? duysalar, dinleseler, hatta karşılarında görseler bile bilmiyorlar.

oğuz atay - eylembilim.

ne garip bir oyuncak şu insan! yürür, konuşur ve acı çeker.

dante cehennemi anlayamamış dostum. cehennem, hatıraların küllenmesi, ümitlerin susması. cehennem haykıramamak, ağlayamamak. cehennem çöl değil, kuyu; sularında yıldızlar parıldamayan kör bir kuyu cehennem.

cemil meriç - jurnal.
...ama bu planları yapıp, hayaller kurduğum sırada bile bunların hiçbirini yapamayacağımı biliyordum. hayaller, sadece avunmak ve çaresizlik duygumu kısa bir süreliğine dindirmek içindi.
--spoiler--

Bence yaşamını tümüyle ve dolu dolu yaşamak
istiyorsa bir insan her duygusuna şekil vermeli, her düşüncesini ifade
etmeli ve her rüyasını gerçekleştirmelidir.(...) Ama içimizdeki en
cesur insan bile kendinden korkuyor.
Oscar Wilde- Dorian Gray' in Portresi

--spoiler--
--spoiler--
"Kadın bir katedraldir, çocuklar. Her fırsatta ona tapının," dedi.
--spoiler--
"Bitse ne olur, bitmese ne.." (bkz: fakat müzeyyen bu derin bir tutku)
(söyle kimin hatasıydın sen; bedeli bana ödetilen).
zafer belki de harp denilen fahişenin vaat ettiği öpücüktü.Fahişe,fakat Messina'lar,kleopatra'lar,zenon'lar gibi fahişe...insana her şeyi bıraktıran,insanı her şeyinden vazgeçiren bir fahişe ... (Tarık Buğra-Küçük ağa) .
türk futbol tarihinde 4.yıldızı takan ilk takım galatasaray'dır. *