bugün

muzdaripler yalnız "muzdaribim" diye bağirabilenler değildir. (a. haşim)
döküldüğüm yerden yüzüne, gözlerine, ona ait herhangi bir ayrıntıya bakıyor, yeni bir rüzgarın yavaşça yelkenlerimi doldurmaya başladığını hissediyor ve ''ah diyordum, ikimizden biri ölmeli''. bunu bana söyleten neydi? çıt mı?

***
ne olmuştu da ''seninle dünyanın her yerine gelirim'' diyen müzeyyen , durduğu yerden çekip gitmelere başlamıştı.nerelere gidiyordu?gelirken getirdiği bakışlar ne dalgaydı?hangisi müzeyyendi?ya da müzeyyen kimdi?ilk tanıdığım kimdi, şimdiki kim?

***

her şey benden önce olmuşsa, bana olacak bir yer, durum kalmıyor muydu?bana ait tek kişilik bir iskemle, oda yok muydu bu dünyada?

***
boş ver dedim, arsızdım.dağıtmazsam toparlayamazdım.dağıtmaya çalıştığım tarafım, dipte bir yerlerde, sislerin arasına gizlenmiş bir deniz feneri gibi uzak ve basur gibi sinsice , sessiz sedasız çakıp dönüyordu.çok uğraşmış, ''bırak yakamı'' demiş vazgeçirmeye çalışmış başaramamıştım.''öyleyse gel'' dedim.''Gel beraber takılalım''aldım alnıma sardım çıktım güneşe.birbirimizi idare etmeliydik.kapışmanın, karşılaşmanın, yüz yüze gelmenin, tersyüz etmenin, her neyse her konunun kendine göre bir kum saati, vadesi vardı.

***

film montajcısıydım.mesleki manyaktım.işimi oyun gibi yapar, patronu beni çalıştırdığı duygusundan ve zevkinden mahrum ederya da titizlenir müşteriyi hasta ederdim.neticede yine kapıyı göstermişlerdi.bu kapıları tanıyordum.kapanırken enteresan sesler çıkarıyorlardı.

***
''çıt'' ın nasıl bir şey olduğunu henüz bilmiyordum.içimden öyle geliyordu.
başka bir son düşünemiyordum.
böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu.dünyanın bütün kızılderilileri yenilir, spartaküs kaybeder, gün batarken sararır, kuşlar döner, sadri alışık denilen hergele her filminde ağlardı. o ağladıkça ben de ağlardım.nedenimi bilmez ağlardım.ağladıkça sadri'ye kıl kapar gıcık olurdum.üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi duruşuna, sadri'nin bu mecburiyetlere , giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine...

*** *
Kitap okuyanlarin ifşa olduğu başlık.
Kitap okuma ihtiyacimi burdan karşiliyorum resmen cok iyi oluyo var ya.
Yalnızca tek bir tür insan varsa o zaman neden hiç geçinemiyorlar? Hepsi birbirine benziyorsa niçin özel birçaba harcayarak birbirlerini aşağılıyorlar?
Kontrol edebildiğin ihanet
kontrol edemedigin sadakatten iyidir.
(Sonra adam öldürülür )
erguvan pembesini batmakta olan güneşe merdiven yapıp dayarsanız mutluluğa tırmanırsınız.
bazı insanlar yaşadıkları bir olayın ya da düşündükleri meselelerin içtimai bir hal almasını arzu ederler hatta bunu hayat tarzı haline getirirler. bazıları ise içtimai bir meseleyi kendi davaları olarak kabul ederler bu iki kişiden birisi çok sevilir diğeri ise pek sevilmez.
"All was well."
muhtemelen okunurken altı çizilmiş veya bir yere not alınmış cümlelerdir.

' insanoğlu yaratmayı ve yol açmayı sever, kuşku edilemez bundan. Peki neden aynı zamanda yıkmayı, kargaşayı da sever? Yıkmayı, kargaşayı içgüdüsel olarak sevmesinin nedeni sakın, yaratmakta olduğu yapıyı tüketmekten içgüdüsel olarak korkmasından olmasın? Nereden biliyorsunuz, o binayı belki kesinlikle yakından değil, yalnızca uzaktan seviyordur? '
kendini gönül hükmüne bırakma. başın buluşmaz. meyleder diye heveslenme. içinde bırakmak gerek.
izdüşümlerini şehvetime geçirmekle kaderleriyle oynamış mıyımdır acaba ? Bu benim için hep merak konusu olmuştur, hep de olacaktır.
birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi.
sana verdiğin değerlere yakışır şekilde hareket etmeyi öğrendiğinde, gel, yeniden tanışalım.
yol karardığında elveda diyen kişi, haindir.
yenilmenin tohumunu taşır her pazartesi.
bir camın öbür yanına geçmek isteyen bir sineğin aslında camın öbür yanında olduğunu bilmemesi gibi bir şey. -onat kutlar.
"Kimi insan gölgeleri kucaklar durur;
sonunda senin gibi mutluluğun gölgesini bulur."

William shakespeare
Umut, koşup giderken bir sokağın köşesinde, daha kurşun havadayken vurulup ölmekti.
Bazı umutlar başka zamanlarındır.
"özür dilemeyi bırak! hayatım hakkında ne biliyorsun, benim küçük budalam? sana budala dememe izin veriyor musun? evet, kızma, sen benim için bir budalasın. peki budalalığın nereden kaynaklanıyor biliyor musun? iyiliğinden! tuhaf iyiliğinden!"
'Mutluluk en iyi intikamdir biliyorsun'
"Beni öldüren bir adama ne diyebilirdim ki, en fazla kusursuz bir cinayet işlediği için tebrik edebilirdim.
Ama ölü kadınlar hiç konuşmazdı."
Seni seviyorum demeyi sadece seni affediyorum diyebilenler becerir. Paulo coelho
“Berlin'de yalnızsınız değil mi?" dedi.
"Ne gibi? "
"Yani... Yalnız işte... Kimsesiz... Ruhen yalnız... Nasıl söyleyeyim... Öyle bir haliniz var ki..."
"Anlıyorum, anlıyorum... Tamamen yalnızım... Ama Berlin'de değil... Bütün dünyada yalnızım... Küçükten beri..."
"Ben de yalnızım..." dedi. Bu sefer benim ellerimi kendi avuçlarının içine alarak: "Boğulacak kadar yalnızım..." diye devam etti, "hasta bir köpek kadar yalnız..."
Her yerde ölüm var; Tanrı bol bol veriyor onu; herkes herkesin hayatını alabilir, ama ölümü alınamaz kimseden: binlerce kapısı var ölümün.
hayat kısa, çıplak yaşa