bugün

bursa'dan istanbul'a 3 saatte girip; 4 saatte mecidiyeköyden beylikdüzüne gittiğim trafik.
Belkide istanbul'u cazip kılmayan yegane şey.
ömür törpüsüdür.
istanbul'da öğleden sonra başlayan yağmur nedeniyle, Cuma trafiği kâbusa döndü. iBB'nin verilerine göre kent genelinde trafik yoğunluğu oranı yüzde 90'a ulaştı. istanbul trafiği kendi sonuna hızla yaklaşıyor. Bu gidişle yakında insanlar kontaklarını kapatıp evlerine yürüyerek daha çabuk varacaklar.
cakarta trafiğinden sonra dünyanın en kötü 2. trafiğidir.

http://www.teknokulis.com...n-kotu-trafikli-sehirleri
yeryüzünde bu denli trafik yoğunluğu bir tek çin'de vardır. o da nüfusunun bizim memleketten yaklaşık olarak 15 kat fazla olmasından ötürüdür. istanbul trafiği ile ilgili pek çok anım vardır. bunlardan birisini anlatayım.

sene 2012. mevsim yaz. aylardan ağustos.

eski bir iş arkadaşı akşama bizi iftara davet etti. zaten o ara iş yerinde hepi topu 4 kişiyiz. yani hepimiz gideceğiz. gün içinde kendi aramızda konuşuyoruz. "saat kaçta çıkalım? hangi köprüden geçelim? ara yollara girelim mi? gireceksek hangilerine girelim? ne zaman varırız?" falan filan işte. sanırsın proje üretiyoruz.

bu arada davet eden arkadaşın evi maltepe'de. bizim işyeri ise şişli'de. bu ayrıntıyı da belirteyim.

dediğim gibi, gün içinde bi ton plan proje yaptık. heyecan, stres gün içinde başladı yani. düşünün istanbul'un trafiğine çıkmadan stres oluyorsunuz. o derece yani.

konuya döneyim. gün içinde yaptığımız beyin fırtınasından sonra saat 5 gibi çıkma kararı aldık. iftar saat 8,5 gibi. yani 3,5 saat var. normalde mesai 6'da bitiyor ama yetişebilmemiz için erken çıkmamız gerektiği konusunda hemfikir oluyoruz. dediğimiz gibi yaptık. saat tam 5'te çıktık. şişli osmanbey'den mecidiyeköy'e gideceğiz ama yoğunluk var. ara yollardan bomonti tünel'in oralara inip, okmeydanı hastanesi'nin aşağı yolundan geçip çağlayan adliyesi kavşağından d-100'e bağlanalım dedik. demez olaydık. halil rıfat paşa otobüs durağında başladı trafik. adım adım. milim milim. saat o ara 5'i 20 geçiyor. bi 10 dakika sonra çağlayan adliyesi binasını gördük. arkadaşlardan biri de açlığın da etkisi ile mayıştı ve uyku moduna geçti. aradan bir 30-40 dakika falan geçti. uyku modundaki arkadaş gerine gerine uyandı. "neredeyiz, geldik mi?" minvalinde bir şeyler sordu. biz tepkisiz suratına baktık. arabadaki herkes barut fıçısı gibi. neredeyse arkadaşı dövüyorduk. o kadar yani. yeterki biri bize bi bakış atsın ya da bir söz söylesin. imalı olmasına bile gerek yok. o kadar gerginiz. tabi bunda açlığın da ekstra bi etkisi var. arkadaş sorduğu sorunun cevabını alamayıp bizim kendisine attığımız bakışları görünce şöyle bi etrafına bakındı, saatine baktı. geçen zamanı düşündü. sonra da çağlayan adliyesi binasını henüz 100 metre geride bıraktığımızı gördü. kısa bir şoktan sonra "a niye geri döndük? bir şey mi unutmuştuk?" dedi. arabadaki herkes iptal. patlattık kahkahaları. kısa bir kahkaha tufanından sonra "ne geri gitmesi deminden beri daha buraya geldik" dedim. arkadaşın o anki yüz ifadesini görmenizi isterdim. sanırsınız şampiyonlar ligi finalinde penaltılara giden maçta, tuttuğu takım son penaltıyı kaçırmış da kupayı kaybetmiş. o derecede bir hüzün, öfke, hayal kırıklığı kapladı yüzünü. neyse bu şekil adım adım hedefe doğru ilerlemeye devam ediyoruz. saat 8 gibi daveti yapan arkadaş aradı. "hani nerede kaldınız?" falan diye. biz de durumu anlattık ve ciddi ciddi "gelmesek mi?" falan dedik kendisine. neyse, çok ısrar etti "ben bekliyorum" dedi. tam iftar vakti gibi köprüden geçtik.

yıllardır gözlemlediğim ama bir türlü sırrını çözemediğim olay gene gerçekleşti. buna birçok kez şahit olmuşumdur. eminim bunu başkaları da gözlemliyordur. nasıldır bilinmez ama iftara kadar herkes bir yerlere koşuştururken, iftar ile bilikte ortada kimse kalmaz. adeta şehir hayalet şehre döner. yine aynen böyle oldu. gişeleri geçtikten sonra yollar bi açıldı. ama ne açılma. kimse yok. arkadaş da gazı kökledi tabi. saat 9 gibi arkadaşa vardık. tabi yemekler soğumuş falan. neyse kısa bir merhaba faslından sonra hemen yemeğe yumulduk. ama nasıl yiyoruz. resmen istanbul trafiğinin hıncını yemeklerden çıkarıyoruz. karnımızı bir güzel doyurup birer de çay içtikten sonra arkadaşın ısrarlarına rağmen daha fazla oturmayıp saat tam 10,5'ta çıktık. dedik bu sefer ikinci köprüden gidelim. vay arkadaş. ataşehirden sonra bi trafik başladı. şaka gibi. saat tam 12 gibi köprüyü geçtik. arkadaş sarıyer'de oturuyor. bizse şişli merkeze yakın mahallelerde oturuyoruz. neyse. sağolsun arkadaş bizi eve de bıraktı. eve geldim. saat 12:45. arkadaş bizi bıraktıktan sonra biraz daha trafiğe yakalandığını söyledi. o da saat 1:15 gibi varmış eve. şişli'den maltepe'ye gidip 1,5 saat falan kalıp gelmek, saat 5'ten gece 1'e kadar sürdü. katıksız 8 saat. fazlası var eksiği yok. işte istanbul trafiği budur.

aynen böyle oldu hakim bey.
Fakir memurlar yokken çok rahatmış. Keşke hep yatsalar. Zaten bir işe yaradıkları da yok. Bürokrasinin yarattığı birer bot hepsi.
trafik diye birşey yok, sadece kilitli kalma diye birşey var.
yürüyerek gidiyorum, otobüse de binmiyorum, zaten arabayı çıkarmak delilik.
her seferinde debriyaj sıyırcak amk demekten kendimi alamıyorum.
çoğu zaman çekilmesi çok zor olan bir çile çeşidi.

bende çoğu zaman lanet okusam da istanbul trafiği için, bazen kendimi içinde kaybeder ve huzur bulurum. o ilerlemeyen arabalar bazen bize çok şey anlatır. kaybedersin sevdiğini, ve dalarsın insan trafiğine, araba trafiğine. her gördüğüne sorarsın onu. aslında kaybolan o değil kendinsindir. zaman akıp gider o kalabalık içinde. ve en sonunda dermansız kalırsınız ve bir köşeye çekilip huzur içinde yok olursunuz.
haftasonu trafiği tam bir cahil trafiği, gezmeye çıkan insanlar yol bilmedikleri için hep ana yolları tercih ediyor
(bkz: Bir gün her istanbullu çıldıracak)

Bu kelimelerle anlatılması gereken trafik. anlatılmaz yaşanır cinsten bir kabus.
hay götünüze koyayım trafiğidir.
Bu anasını siktiğimin trafiğini kim, nasıl böyle yapıyor bilmiyorum ama sinirden öldürür adamı.
Yanınızda kulaklık yoksa daha da çekilmez bir hal alır.
Toplu taşıma araçlarına binin. binmiyorsanız aracınıza tek binmeyin, bir ekip grup oluşturun. tek biniyorsanız mesai saatlerinde yola çıkmayın. çıkıyorsanız ana arterlerden gitmeyin. gidiyorsanız bir zahmet o trafiği çekin.
muhtemelen atayizlerin bile aciklayamacagi bir olusumdur.
Süper bi olay. Istanbul bisikletli için cennet cennet. Teknik olarak birinin bana carpmasi için önce hareket etmesi lazım. Istanbulda arabalar genelde sabit durdukları için hic sıkıntı yaşamadım su ana kadar.
Her guzel seyde bir kusur vardir ya. En guzel sehrin de en buyuk kusuru bu trafik. Insani disari cikmaktan sogutup asosyal yapabilecek kapasitesi var.
bazen bir martının bile darmadağın etmeye gücünün yettiği trafiktir.

https://www.youtube.com/watch?v=5GqRs8vvk20
geçen yıl yurdun okula 15 dk mesafede dedigi okula her sabah bir saatte gittigimi animsayinca afakanlar basıyor.
iki yıl boyunca gönüllü olarak çektiğim işkencedir. Günde 4 saatim geçiyordu ki o kadar uyuyamıyordum bile lan.
Çare jirinovski.
her geçengün araç sayısının artmasından dolayi dahada kotüye gidiyor ve birde metro inşaatlarını unutmamak lazım istanbulun en kilit semtlerinde trafiği allak bullak ediyor 8:45 ders icin 6bucuk evden çıkılıyor ama halen ucu ucuna yetişiliyor.
bu şehirde hiç yaşamamış insanlara neden ordan taşındığımı anlatmakta güçlük çektiğim rezilliktir. evet, insana şehir hatta ülke bile değiştirtebilir.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar