bugün

ibretlik bir "birbirini tamamlama" hikayesi. "amaca ulaşmak için her yol mübahtır" deyişine uygun olarak islam dini yalanı keyfine göre tanımlama ve insanları dilediğince kandırma hakkını kendi kendisine hediye eder. temel olarak islam yalanı ikiye ayırır: islam'a karşı söylenenler ve islam için söylenenler. pek kolayca tahmin edileceği gibi, islam'a karşı söylenen yalanlar büyük günahtır, felakettir, söyleyenleri cehennem azabı bekler, vesaire vesaire; merak edenler ilgili korkutma ayetlerini her yerde rahatça bulabilir. meselenin ikinci ayağı, ya da ikiyüzlülüğün kutsanması ise islam'ın dilediği gibi sallayabileceği, hatta bu tür yalanların gerekli ve lüzumlu olduğu yönündedir. islam'a göre yalan söylemek temel olarak üç noktada mübahtır:

“insanların söylediklerinden hiçbir şeyde yalana ruhsat verildiğini işitmedim; ancak şu üç durum müstesna: 1) Harpte, 2) insanlarını arasını bulmada, 3) Kadının kocasına, kocanın da karısına karşı —ailenin düzeni için söylediklerinde...” (Müslim, A.g.e) kaynak: http://www.sorularlaislam...k-aladatmak-olmaz-mi.html

bu hadis başka yerlerde başka türlü geçmektedir. mesela diğer bir versiyonu da şöyledir:

“Ey insanlar! Pervanenin ateşe atılması gibi, sizi yalanın peşine düşmeye sevk eden şey nedir? Halbuki, şu üç yer hariç yalanın her çeşidi Ademoğluna haramdır;
Erkeğin, rızasını sağlamak için hanımına yalan söylemesi
Savaşta düşmana karşı söylenecek yalan (çünkü harp bir hiledir)
iki Müslüman’ı barıştırmak için söylenen yalan” (Tirmizi, Birr 26) kaynak: http://www.mumsema.com/ko...i/1304-islamda-yalan.html

öncelikle bunları bir yere yazın, zira bugün "islam ve yalan" diye google'a aratıldığında bin yerde patlak veren bu hadisler, yarın foyaları meydana çıktığında mevsimi geçmiş meyvalar gibi ortadan kaldırılacaktır. tıpkı bir zamanlar "kafirleri nerede görürseniz öldürün" ayeti yavaş yavaş "kafir dememiş, yılan demiş..." diye kılıflanmaya başlandığı gibi. neyse konuya dönelim. birinci yalan insanların, ya da müslümanların arasını yapmak için söylenen yalanın meşruluğu meselesi: aslında islam dinine göre müslümandan başkası insandan sayılmadığı için fazla bir fark yok. diğer meşru yalanlar içerisinde en masum görülebilecek olanı budur. gelgelelim, söylenende hiç bir orjinallik yoktur. her toplum, üyeleri arasında ahengi sağlamak, kavgayı gürültüyü en aza indirip genel uyumu korumak için böyle yöntemleri üstü kapalı bir biçimde uygular, teşvik eder. eğer iki kişi saçma bir şey yüzünden birbirine düşman olacaksa, o topluluğun iyiliğini isteyen hiç kimse durup bunların birbirine söylediklerini "gerçeği söylemek lazım" diye yetiştirmez, çocuk beyinli olmadığı sürece. yüce öngörü, dinsel süper ahlak diye bir şey yok ortada, sağduyu var.

ancak ikinci aşamada yalan söylemenin meşruluğu mahremiyetini kaybeder: eşlerin birbirine yalan söylemesi. aslında tıbrizi'ye göre sadece erkeğin kadına yalan söylemesine izin vardır, ama biz zayıflıktan yararlanmayalım ve her ikisine de bu hakkı verelim. yine de bu yalan söyleme meşruluğu tartışılır, "tartışılmaz" diyeni kendisine her koşulda dürüst olunmasını bekleyen eşlere havale ederim. hayatta en güvendiği, en yalansız olması gerektiğini düşündüğü kişinin eşi olması gerektiğini bekleyen bir insan için bu yalan yapıcı değil, yıkıcıdır. yalanın evlilikte meşru olduğunu iddia eden bir dinin evlilik ve ahlak anlayışı beğense de beğenmese de sorgulanır. "ama ortada çocuklar var" diye birbirine dolaplar çeviren eşler büyük bir ihtimalle benzer bir ahlağa sahip çocuklar yetiştireceği için ortada bir fayda olduğu elbette tartışılır. ayrıca bu öğüdü veren din, yalan ortaya çıktığında ne yapılması gerektiği konusunda sessiz kalmayı tercih eder. ola ki bu eşler yalan ortaya çıktıktan sonra birbirini boğazlarsa "yalan kötüdür" diye zeytinyağı gibi üste çıkmayı kendi öğütlerini sorgulamaktan daha kolay bulacaktır. her ne kadar bütün bir toplumsal yapıyı ilgilendiren yapısal yani aile içi bir ilişki biçimini hedef alsa da, bir anlamda bunu da bir kenara bırakabiliriz, nihayetinde eşlerin birbirine yalan söylemesi çeşitli nedenlerle zaten olan bir hadisedir. bunun din tarafından desteklenmesi ne menem bir şeydir, işte bu kadarı da o dinin peşine takılanların meselesidir.

gelgelelim son yalan, yani harpte yalan söyleme hikayesi tüm insanlığı ve söz konusu dinin doğasını bağlayan ciddi bir hadisedir. bunun böyle olmasının nedeni, yine islam dininin ufak gibi görünen bir ayrıntısında gizlidir: islamda kendinden olmayan herkes düşmandır ve harp hali süreklidir. bu demektir ki, müslümanlar islamı korumak adı altında herkese her daim yalan söyleyebilirler; daha da ötesi, böyle yapmaları dinlerinin bir gereği olarak beklenir. bir örnek, "dinimiz islam" adında islami bir siteden:

"Sual: Fransa’da yüksek tahsil yapıyorum. Özellikle namazımı kılabilmek için bazen okulda yalan söylemek zorunda kalıyorum. Bu yalan caiz mi?
CEVAP
Fransa gibi islamiyet ile idare edilmeyen yerlerde, kendimize zararı gelecekse idarecilere yalan söylemek caiz olur. Namaz kıldın ve okula geç kaldın, nerede idin denince, doğru söylersek bir zarar gelme durumu varsa yalan söyleyebiliriz, bu dinimizin emridir. Hatta mecbur kalınca küfrü gerektirici söz bile söylenir, önemli olan kendimize zarar gelmemelidir..." kaynak: http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=1309

bunun anlamı nettir: müslüman ile herhangi bir konuyu tartışırken kişinin doğru ve samimi olanı beklemesi saflıktır, beyhude bir beklentidir. sen müslümanı inancından bağımsız bir insan olarak değerlendirmek isteyebilirsin, ancak o müslümanın böyle bir yaklaşımı olamaz. insan hakları, kadın erkek eşitliği, bilim, demokrasi, hukuk, ve diğer herhangi bir toplumu ilgilendiren konuda islam diğerleri ile harp halindedir ve dinlerini kurtarmak için her tür çarpıtma mübahtır. ayetler, hadisler, sözler, eylemler; her şey inkar edilebilir.

demek ki bu insanlarla temas halinde olanların ne ile karşı karşıya olduklarını çok iyi anlamaları kendi selametleri açısından son derece önemlidir.

edit: "hadislere değil, ayetlere bakın, apaçık ayetlere" diye tilkilik yapanlar olduğu ve her daim olacağı dikkate alınmak zorundadır. dolayısıyla ayet çarpıtma -yalan söyleme- sanatlarında uzmanlaştığını zanneden köftehorlar için gelsin:
(bkz: kuran ı reddeden müslümanlar).
hayatı boyunca, tartışırken doğru, dürüst samimi bulunduğunu iddia eden, kesinlikle saf olmayan herşeyin doğrusunu bilip konuşan insandan islam'ın yalanla özdeşleştirilmeye çalışılması durumu. yazık la kimin çocuğu acaba.*

edit:

şimdi öncelikle islam'ın yalanla ilişkisinin sadece 1 hadis üzerinden kurulduğunu görmekteyiz. zaten "bana hadisle gelmeyin kardeşim" diyen mezhepsiz bir müslüman için hadislerin; islam (kur'an) üzerinde hüküm verilecek değerde olmaması konuyu direkt olarak kestirip atmaya yeter ama yinede ayetlerle örneklendirmek lazımdır.

tabi şunu da not düşmek lâzım: hadisleri sallamayan bir müslüman, hadislerle mezhebine şekil veren o şekilde yaşayan ve dayatan insanlar tarafından daima "peygamber düşmanı" ilan edilir. efendim sünnet düşmanıda değildir peygamber düşmanıda değildir mezhepsiz hadislere göre tartışmayan müslüman. hadisler üzerinden tartışmaya girmeyen müslümanın tek bir nedeni vardır: hadisler arasında inanılmaz kopukluklar, %100 uydurma olduğu belli olan hadisler, ve hadis kavramının zaman içinde deformasyona uğraması ihtimalidir. e tabi bir de hadisi yazan-aktaran kişinin güvenilirliğidir söz konusu. tamam çok güvenilir biri olabilir ama allah'ın kelamından da mı güvenilirdir? allah kur'an-ı kerim'de işte size apaçık ayetler bunlar size yeter demiyor mu? diyor. demek ki kur'an bir müslüman için yeterli bir kaynaktır.

hadisler üzerinden yeni kurallar koymakta, islamı hadisler üzerinden karalamak kadar saçmadır. nokta.

şimdi dönelim islam'la yalanın özdeşleştirmeye çalışılmasına.

bahsedilen hadis şu:

--spoiler--
insanların söylediklerinden hiçbir şeyde yalana ruhsat verildiğini işitmedim; ancak şu üç durum müstesna: 1) harpte, 2) insanlarını arasını bulmada, 3) kadının kocasına, kocanın da karısına karşı —ailenin düzeni için söylediklerinde...
--spoiler--

cevap olarak kullanılan ayet ise şu olmalıdır:

Yalan sözden kaçının. (Hac 30)

bir de bu var:

Ey iman edenler! Allah’tan Korkun ve doğru söz söyleyin. (Ahzab 70

----

Şimdi efendim allah ben size apaçık kur'an indirdim derken başka bir şey demek istemiyor. doğru söz söyleyin diyorsa doğru söz söyleyeceksiniz. yalan söylemeyin diyorsa yalan söylemeyeceksiniz. e kur'an'da en ufak şekilde bahsedilen hadis gibi bir ayette geçmediğine göre bu konuda tartışılacak bir şey kalmamıştır. halâ öküzün altında buzağı aramak isteyen "hadis savunucuları" ve "hadis üzerinden islam'ı karalama peşinde olanlar" var ise onlara söylenecek tek söz şudur: * *

şimdi şöyle denilebilir: iyi de kardeşim karı kocanın arası açılmasın diye ufaktan yalan söylesek nolur ki yani? heh işte hastalıklı noktada bu zaten. sen doğru olanı söyle, ya da doğru olanı söyleyemeyeceğin işi yapma kardeşim. Allah bunu söylüyor. hayır yani bunu anlamak çok mu zor?

savaş konusunda ise taktiksel manevralar yalan sayılmaz zaten. yani şaşırtmaca yapılabilir. ama düşmana, hadi barış imzalayalım deyip gidip ertesi gece üzerlerine çökmek gibi bir durum söz konusu zaten olamaz. böyle bir dingilliğin islam'la nasıl bir alâkası olabilir? yok öyle bir şey.

iki müslümanı barıştırmak için söylenen yalana gelince. iki müslümanı barıştırmak için nasıl bir yalan söylenebilir ki? açıkçası düşün düşün akla gelmiyor. hayır madem o kadar müslümansınız zaten küsmemeniz lazım. yine oturup eğrisini doğrusunu konuşarak barışacaksınız. allah'ın emri bu yönde, açık ve net. evet bu konuda kapanmıştır.

google'da islam ve yalan yazınca karşınıza şu çıkıyor bu çıkıyor şöyleydide böyle oldu böyleydide şöyle oldu diye ağlamaya gerek yok. google'da git on beşinci sayfaya belki karşına birinci sayfada çıkması gereken şey oradadır. evet bu konuda kapanmıştır, nokta.

ha unutmadan, kafirleri nerede bulursanız öldürün kısmı var. bununda google'da kafir değilmiş yılanmış diye kılıf uydurulmaları falan varmış. efendim boşverin onları o resmen kafirdir. ama allah'ın anlattıkları sadece tek bir cümleden değil komple bir anlatımdan ibaret olduğu için, sokakta gördüğünüz her kafirin boğazını kesin diye bir anlam zaten yok. şöyle ki:

başka bir yurtta yaşayan insanlarla savaş halindesinizdir (barış halinde de olunabilir pekâla), ateşkes durumu söz konusu değildir. o halde nerde görürseniz öldüreceksiniz tabi. yahu bunda ne var. zaten o düşmanda seni nerede görse öldürecektir. ha gelelim içerideki bozgunculara ( ki bozguncularla ilgilide ayetler vardır) (örnek:pkk) : bozguncuların işledikleri suça göre, öldürülmesi-idamı, hapsedilmesi söz konusudur. yani hırsız bir bozguncudur ve siz onu hapsedersiniz. insanları öldüren teröristte bozguncudur ve siz onu öldürür-idam edersiniz. işte kafirler bunlardır, savaş halinde olduklarınız ve içinizdeki bozguncular. bunları gördüğünüz yerde yakalayın öldürün. eh zaten bununda hiçbir şekilde mahsuru yoktur olamazda. (konunun daha detaylı açıklanabilmesi için millet-kavim kavramlarına girmek gerekir*)

--

konuyla ilgili ayetler:

Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. """Fakat haksız saldırıda bulunmayın""". Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez. 2:190

Onları nerede yakalarsanız öldürün ve """sizi çıkardıkları yerden""" onları çıkarın. """"O fitne, öldürmeden daha şiddetlidir* *"""". Yalnız Mescid-i Haram yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. """"Fakat sizi öldürmeye kalkışırlarsa, hemen onları öldürün"""". Kâfirlerin cezası böyledir. 2:191
islam'da yalan büyük günahtır. ancak gerekli yerlerde söylenmesi caiz, hatta vacip olur.

imam nevevî kitabı el-azkar'da der ki: ''eğer bir şahıs zalim bir kişiden kaçıyorsa, diğer kişinin onu öldüreceği zannına kapılırsanız, o kişiyi korumak için 'nereye gitti görmedim' demeniz vaciptir.'' burada sen bir tribe girip, ''ben doğru sözlüyüm lan'' moduna girersen, olayların müsebbibi sen olursun.

veya bir kişide emanet varsa, bir hırsız orada ondan emaneti istese, yalan söyleyerek yerini bilmediğini söylemesi vaciptir. nitekim o mal hem onun değil, onun olsa bile zaruret var. fıkhın şu kaidesi meşhurdur: ''zaruret, haramı helal yapar.'' bu işte kafir, müslüman ayrımı yapılmaz.

şimdi bir örnek verelim, sen bir müslümansın. karınla yemek yiyorsun, evde misafirler var. evde şen şakran bir ortam var. yemek güzel değil ancak. karın sana sordu, ''yemek nasıl kocacığım?''. şimdi 'ben müslümanım, yalan söylemem caiz değil' tribine giren bir müslüman yalan söylemeyerek, ''çok kötü olmuş'' derse, o kadıncağız o kadar kişi içinde kötü duruma düşer. itibarı sarsılır. burada ''eline sağlık'' deyip susmak bediüzzaman'a göre vaciptir. imam nevevî gibi bir kısım islam alimleri de, ''tevriyeli konuşarak'' yalan söylemenin caiz olduğunu ifade ederler. hatta tevriye olsa da olmasa da bu caizdir görüşü hakimdir.

imam gazzalî, iyi-kötü mefhumunu şöyle açıklar: ''yapıldığında güzel bir şey vuku bulacaksa ve o iş şeriata aykırı değilse, o iş iyidir. yapıldığında kötü şey vuku bulacaksa, o iş şeriata uygun da olsa, kötüdür.'' yukarıda örnekten hareketle bir düşünelim; yalan söyleyerek 'güzel olmuş' demek mi daha büyük bir kötülüğe neden olur, yoksa 'kötü olmuş' diyerek doğruyu söylemek mi daha büyük kötülüğe neden olur?

meseleye buradan bakıldığında islam'ın yalanı kötü gördüğü, ancak birkaç durumla caiz bıraktığı rahatça belli olur. hadislerdeki ''yalan olmaz'' ifadesi; ''yalan olur, ancak bundan dolayı günah olmaz'' şeklinde anlaşılmakta olup, muhammed-ül emin adıyla anılan bir peygamberin bu şartlarda yalan söylemeye cevaz vermesi, insafla ve saygıyla karşılanmalıdır diye düşünüyorum.