bugün

öğrencilikteki stajı sayacaksak sigorta rücu departmanıydı. parayı ödememek için dosyada türlü bahaneler aramaktı görevimiz.
içinden tren geçen küçük bir orta anadolu kasabasının tren garında yolculara sakız sattım. 3 gün boyunca. sattığım sakızları babam almıştı. yani sermaye babam idi. bir kutu sakız .. içinde yüz adet sakız vardı ( tipi tip).

50 tanesini satarsam sermaye kurtuluyordu. ben de 3 günde 50 tane sakız satmayı başardım. parasını da babama verdim. elimde 50 tane sakız kaldı biz de ablamla sakızları bir güzel çiğnedik.
her yıl sonu okul kapanınca--yatılı erkek orta okul ve lisesi--bütün yatakhaneleri dolaşır, atılan eski ayakkabıları çuvala doldurur, yakındaki ayakkabı tamircisine satar, dönüş tren bileti parasını kazanırdım.
kurdeleli falan sepet işliyordum çocukken. ilk paramı bir iş olarak apartman boyarken kazandım. bir ara gitar kursu verdim. ilk resmi işim yatlar için led lamba üretimiydi.
orta birde de pazarda çay süzgeci satmıştık arkadaşım gürol ile. hani çaydanlığın ağzına takılan kirpi çay süzgeçi var ondan. o zaman daha yeni çıkmıştı piyasaya ve bu ürüne talep söz konusuydu.

bir gün öğretmenim bizi görmüştü de "aferin çocuklar" deyip başımızı okşamıştı.

ben de bi tane süzgeç hediye etmiştim kendisine.
18 yaşımdayken yaz tatilinde bir ingiliz otelinde resepsiyonistlik yapmıştım. enteresan bir tecrübeydi...
ben de kumpircide çalışmıştım lise 1 i bitirip yaz tatilinde dondurma falan da satmıştım aynı yerde vay günler vay.
Herkes niye sürekli bize okuyun okuyun diyen ama bi sik bile olamamış büyükler gibi okuyun demiş?
Maslak daki o zamanlar Boyner olan magazada mutfak esyalari bolumunde haftasonlari calistim bir sure.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar