bugün

karakter sınırlamasından dolayı kesilmiş başlığın orjinali; "hz. ibrahim'in oğlunu kurban etme hikayesini, mitosunu zaman ve mekanda gerçekten yaşanmış, tarihsel bir olay olarak gören insan." olacaktır.

aynı insan dini bilimsel önermelerle de açıklamaya çalışan insandır.
şüphesiz bu tip insan, yozlaşmış dini ahlakın *oyuncağı da olacaktır.

geçenlerde bir kafede oturmuş, sütlü ve şekerli kahvemi yudumlarken yan masaya, dini tartışmaların başladığı masaya, kulak misafiri oldum. kurban olayına geldi nokta ve eleman "hz. ibrahim'in oğlunu allah'a, allah istedi diye kurban ediyormuş, keseceği sırada gökten koç gelmiş ve onu kurban edilmesi istenmiş. hatta denemiş oğlunu kesmeyi, bıçak kesmemiş. kurban bu yüzden farzdır." dedi.

hikayede anlatılanı ontolojik olarak gerçekliğine inanmış ve olayı çok başka anlamıştır. bu hikaye semevi dinlerin hepsinde yer alır. eski ahit'ten, kuran'a kadar hepsinde. fakat hikaye dönüştürülmüştür orası ayrı. (bkz: agamemnon)

hikaye tanrı'nın *kendisine kurban istemesi için ve bunun farz olması için anlatılmaz. hikaye ibrahim'in tanrı'ya olan inancıyla açıklanması için anlatılır. hikaye, iman ve inanç kavramlarına göndermeleri olduğu için anlatılır. ramazandan 2 ay sonra tanrıya paganlardaki gibi kurban vermeniz için değil.

ibrahim'in durumunun daha ayrıntılı yorumu için soren kierkegaard'a bakılabilir. trajik kahraman ve iman şövalyesi kavramları arasındaki sıçrayışları araştırılabilir.

oğul ve baba arasındaki ilişki bir etik ilişkisidir. hikayede ise ibrahim etik kavramını aşar. o eyleminde tanrının kızgınlığını dindirme amacında veya halkını kurtarıp devletini sürdürmek için yapmamıştır. yaptığı eylem genel, evrensel değil, bireysel ve kendisine dayanır.

bu ve bunun gibi hikayeleri gerçekte ontolojik olarak var olmuş olarak görmek yanılmadır, bilimselleştirmedir.
Platon'un mitosa karşı çıktığı gibi şeyleri duyarsınız, sonra platon okursunuz ve diyaloglarında mitos kullanır. "amma çelişkili adam lan" dersiniz, halbuki platon, insanların bu mitosları gerçek olarak algılamalarına, yozlaştırmalarına karşı çıkmaktadır.

not: bu arada o inancı taşımayan birisiyim evet. farzlara falan uymuyorum.

sağlıcakla kalın.

not2: tabi bir de insanların, ulan bu teist görüşe katılmıyorsa kesin maymundan geldiğine inanıyordur diyen insanın ise türkçe'de "paragrafta anlatılan hangi şıkta verilmiştir" gibi sorularda zorluk çektiğine daha çok inancım var, evet.

not3: itinayla hikayenin gerçek olmadığına olan inancım sorgulanıyor. hikaye lan adı altında, mitos, sen bugün zeus'un dionyssos'u doğurma hikayesine nasıl bakıyorsan, bu da öyle hikaye. ontolojik olarak zaman ve mekanda olmamıştır, bir anlatımdır diyorum. hikayede anlatılanı da eleştirdiğimi zannediyor. yazık.
(bkz: müslümanlığa nasıl bok atarım diye düşünen insan) *
eksik bilginin ne kadar zararlı olduğunun, zihni fukara olanın fikrinin de ukala olduğunun ispatı olan sözdür. bugün platon yaşasa o bile bu hikayeye yaşanmamış derken bir tereddüt ederdi. descartes bile metafizikle alakalı olanın 3 boyutlu evrenin kıstaslarıyla değerlendirilemeyeceğini söyler. ama 3 5 felsefi kitap okuyan yurdum google enteli bu konularda at koştururken gayet cesur maşallah.
(bkz: o benim)* *
ibrahim mitosunun sadece kuran'da geçtiğini zanneden ve müslümanlığa yöneltilen bir saldırı olarak gören kişilerdir ayrıca.
bir başka mesele hikayenin etik boyutuna saldırı olmadığı, dolayısıyla "descartes'in bile dediği metafiziğin 3 boyutlu evrenin kıstaslarıyla değerlendirilmediği" gözler önündedir. burada eleştirilen hikaye değil, hikayenin yorumudur.

diğer bir şey, kant, kierkegaard, farabi, gazali, plotinos, augustinus bilmeden felsefecilere dinsiz demek, ancak elif şafak'tan öteye geçemeyen insanın yorumudur.

not: neyse la, siz takılın, ben 3 5 felsefi kitap okuyayım falan, gugıl enteli falan devam ederim.

sağlıcakla.
allah aşkının herşeyden üstün olduğuna inanan, allaha iman eden insandır.
inanan insandır. zaten inanç bilimsellik değildir.
yalnız her felsefe ve görüş de bilim değildir.
agemennon kızını kurban etti tevrat bundan etkilendi ve bu islam'a geçti dendiğinde bu bilim olmaz örneğin, bir yorum olur.
bunu söyleyen soren kierkegaard zaten felsefecidir.

bu misalden yola çıkalım yine de nemrut'un bende yaşatır ve öldürüm iddiasının kılıf değiştirmiş ifadesine benzer bu gibi inançsızların işleri. güneş doğudan doğuyor batıdan batıyor ve bilim ile bunu açıklayabiliyoruz, aslında o zamanın bilim diyebileceğimiz ortada olan gerçeği idi bu. şimdi elimizde çok daha fazla ayrıntı var ama bilim ile var olanı açıklamaktan ötede değiliz. evet bilim güneşi batıdan doğdurup doğudan batırır ise o zaman inancımızı sorgulamaya başlarız. yer çekiminin tanımlanması neyi değiştirdi? kütle çekiminin tanımlanması? yani mevcut harika işleyen kuralların ortaya çıkarılması neyi değiştirdi? yeni icatlar için çok şeyi, ama nerden nasıl ortaya çıktığına yönelik nedenselliklerde yorumlardayız hala değil mi? demek ki evrenin sırrını çözdüm edası yanlış.
yalnız nasıllarını ve bu evrenin kendi kendine oluşturduğu akıllı fizik kurallarının nedensellikle en son çıkmaza gireceği de malumdur değil mi? yani neden bu kurallar var, evrende akıllı bir işleyiş var? adeta koca bir kozmostan insan yaşamına uzanan bir nedensellik var? ancak ve ancak kıç sıkıştığında ortaya çıkabilecek tek görüş? tesadüf... dolayısıyla sen de bir inanç ehlisindir ve en bilimseli benim nidası ile insan sözlerinden felsefelerinden kendine inanç devşirmen seni üstün kılmaz.

nietzsche'nin nihilist yaklaşımı sonucunda kendi değerlerini oluşturmuş insan modeli ile ahlaki rölativizmin ne gibi sonuçlara yol açabileceğini, onun felsefesinden de katkı alarak din eleştirisi yaparken ''en bilimseli benim'' edasıyla süslemenin ahlakla bağdaşmamasında da görebiliriz. rölativizm ile ortaya çıkan ahlak anlayışının kaypak bir zeminde debelenmekten farkı olmadığı eleştirisini de gayet tabi sindirebilecektir bu çok geniş düşünsel mantık.

tevrat ve incil tahrif edildiği için ve kur'anın bunlardan aşırma olduğu fikrinin de gayet subjektif bir yorum olduğunu gözardı etmeden elbette kur'an merkezli düşündüğümüzde hz. ibrahim kıssasında genel kur'an mantığı içerisinde insanlara ibret vermek ve düşündürmek amaçlı olduğu aşikar ve bu kıssada geçen oğul kurban etme hadisesinin içinde bulunan mesajlar özü oluşturur. ''beni ve her şeyi yokluktan varlığa çıkaran yaratıcıya, mülkün asıl sahibine en değerli varlığımızı sunabilecek teslimiyeti gösterebilmemiz ve bununla sınanan insanın bir rahmet olarak bu ruh halini gördükten sonra buna mecbur edilmemesi'' yani baba-oğul arasındaki etiğin ihlali gibi bir kavramdan hareket etmek ile inançsızlıkla oluşan görmediğim varlığa sunma fikri elbette abes görünecektir. zaten ''bilimsel'' temelli gözleme dayalı, laboratuvara inanan mantıkla iman edip etmeme ruh halini taşıyan insan (nietzsche de eleştiriyor galiba bu sadece gözlem ve deneye dayanma olayını değil mi? evet, evet!) evladı inancı eleştirirken ( tarih, psikoloji, felsefe'yi de bu arada pozitif bilimler gibi bir seviyeye taşıyoruz farkettirmeden, artı pozitif bilimlerden gelen bilimsel bilgilerin kendimizce yorumunu da mutlak kabul ediyoruz) elbette böyle yaklaşacaktır. bunlar eskilerin masallarından ibarettir diyen o dönemin kafirinden farklı ve çok geniş bir açı ile baktığımız zannı da ancak laf kalabalığı ve süslü yalansal gerçeklerle ifade edilebilir.

üstelik batılı düşünürlerin hikayenin özü, asıl kaynağı olarak gördükleri ve daha ayrıntılı yer verdiği için tevrat merkezli eleştirilerde bulunduğunu göz ardı etmemek lazım, zaten.

işte bilgi denilen şey böyle bir şeydir ve inanç? var olana yüklediğiniz anlamlarla çok daha öte şeylere ulaşabilirsiniz. işte asıl sorun şudur ki bu tip yaklaşımlar sergileyenler felsefe, tarih, psikoloji gibi bilim olmayan ama bilimle iç içe (yarı bilim) alanlardan beslenerek ben en bilimseliyim diyerek kendi oluşturdukları anlayışını satmaya çalışırlar ve rezil olurlar. evet rezalettir bu saygısızlıktan daha öte de bir rezalettir. nasıl da yönlendiriliyorsunuz ve gittiğiniz yol sizlere ne de güzel gösteriliyor? sonra boşluklarla dolu yapay anlamlı dünyalara geri dönülürken geçici benlik tatmini ile ne de mutlu oluyorsunuz?