bugün

hepimizin iliklerimize kadar hissettigimiz o yalnizligin, huzursuzlugun, tatminsizligin ve yok olmuslugun nedeni... kopmak... cok uzakta kalmak... kendine ait olandan uzaklasmak gibi, sevdiklerinden koparilmak gibi...

sahi neden bu huzursuzluk?

neden hepimiz mutsuzuz boylesine?

belki biraz kendimize donmeye ihtiyacimiz var. biraz bizi var edene donmeye... biraz dertleri onla paylasmaya, biraz onu anlamaya calismaya...

kaybolusumuzu ona anlatmaya ihtiyacimiz var. burda olusumuzu anlayamamanin huzursuzlugunu markalardan, paradan, dogadan cikarmaya degil de, biraz onunla bas basa kalmaya ve sorularimizin cevaplari icin bizi ilik ruzgarlara suruklemesine ihtiyacimiz var.

neden olmasin?
tecrübelerime dayanarak kesinlikle katıldığım önerme.
gençliğin en büyük sorunudur efendim. şükürsüzlük insanı eninde sonunda huzursuzluğa itiyor.
vahşi kapitalist bir sistemde, daha çok çalışmaya, daha çok tüketmeye, daha çok borçlanmaya zorunlu hale getirilmemiz, rekabet, hırs, gelecek kaygısı, stres, kendimize, ailemize ve dostlarımıza ayıracak zaman bulamamamıza, bireyselleşmemize ve giderek birbirimize "yabancılaşmamıza" yol açar. bunun sonucunda huzurlu olmamıza imkan var mıdır ? bir yatıştırıcı gibi maneviyat bunu bir yere kadar belki telafi eder, ama esasen huzursuzluğumuzun maddi temelleri vardır.
sonuna kadar katıldığım önerme.
(bkz: kendinde her zaman bir eksiklik aramak)
nefsin yenilememesi huzursuzluğa yol açar, yenmenin de tek yolu inançlı bir müslümanlıktır.
doğru bir tespit.
(bkz: para var sevgili var yakışıklılık var ama mutsuzum)
her zaman huzursuzlukta koşup sığınmak gerek yaradana.

sen en iyi o'na anlatırsın,

seni en iyi o anlar.

her daim koşmak gerek her daim.

ama koşuyor muyuz?

hayır.

her zaman bir avuntu buluyoruz işte.

--------
çok sevdiğim bir sözle bitiriyorum.

Bana bir ben lazım, Bir de beni anlayan. Beni bir ben anlarım, Bir de beni yaradan ..

seni anlayana koş insanoğlu seni başka anlayan olmaz bu dünyada.
fiziki isteklerimizin ruhumuzu doyuramayacak kadar sığ ve basit olmasından ileri gelir. akıl da anlamaz ruhu. aklın anlayamayacağı yerleri anlar çünkü ruh. ruh ne yemek yemekle ne alış-verişle ne de bunun gibi maddi şeylerle doyar. ruhun istekleri farklıdır. o'nu sadece, o'nu vareden doyurabilir. O'nu varedenin isteklerini yerine getirdiğinde huzurlu olur ancak.
kısmen doğrudur.
ama maneviyat her insanda aynı etkiyi göstermez.
çünkü kapasiteleri farklıdır.
şöyle ki:
huzursuz insan, aklı fazla çalışan insandır.
hep düşünür hep sorgular, çözüm üretmeye çalışır.
beynindeki sesleri susturamaz.
ancak birazcık uyursa huzur bulur.
zeki bir insanın, düz bir insana göre daha çok sorunu vardır.
çünkü farkındadır ve farkındalık huzursuzluk yaratır.
'kalpler ancak allah'ı anmakla mütmain olur.' ayetini hatırlatan önermedir.
bir müslüman islamın şartlarını ve imanın şartlarını bildiği halde tam manasıyla yerine getirmiyorsa sorarım size nasıl huzurlu olabilir? sürekli bir sıkıntı oluşur içinde eğer gerçekten müslüman ise.

(bkz: huzur islamda)
huzursuzluk sebebinin ne hayalleri (henüz) gerçekleştirememiş olma, ne istediğin makam ve mevkide olamama, ne maddi sıkıntılar, ne kendini ifade edememe olduğunu anlayabilmiş bir ruhun gönlünden çıkagelmiş, sonuna kadar katılınan önermedir.

çünkü önemli olan kendini ifade etmene bile gerek kalmayana, seni yoktan var edene, kimse yokken yanında olana, seni hiç yalnız bırakmayana dönebilmendir.

yalnızlığı sevemezsin ki mesela, çünkü hiçbir zaman yalnız değilsin aslında; o zaman huzursuz da olmasana.
dolmuş bünyelerin kronik sorunu. ah ondan bende birazcık olabilseydi, keşke sadece maneviyatla dolup taşabilseydim, keşke pişmanlıklarım, keşke keşkelerim hiç olmasaydı. ah kendimi bulmaya, kendime dönmeye ne kadar ihtiyacım var. birazcık huzur istiyordum, çok mu? hiçbir şeyde bu huzuru bulamıyorum neredeyse. bazen kendimi haplara veresim geliyor. uyuşturulmayı istiyorum içten içe, ruhsuzlaştırılmak ruhsuzlaşmak istiyorum. düşüncelerin arasından biraz kurtulup kendime bir yer kapabilmeyi istiyorum. ah o düşlediğim şirin bahçesi olan küçük evim ve yanında hayatın gerçek meyvesini tadabileceğim yeşil ağaçlarım. sanki sizden gitgide uzaklaşıyorum. küçüklüğümü özlüyorum, ergenliğimi özlüyorum, şu an benden alınan eskide olan neredeyse her şeyi özlüyorum. ergen, platonik aşklarımı özlüyorum. evimin önünde top oynayıp dünyayı mükemmelmiş gibi tasvir edebilmeyi özlüyorum. babamla annemin gerçekten birbirini severek evlendiklerine ve onların aşkının mükemmel olduğuna inanmak istiyorum. babamın korktuğum zamanlarda kendimi kollarına atabilecek kahramanım olduğunu düşünmek istiyorum. ama düşündükçe kendimi kaybediyorum şimdilerde. kapılarımı tamamen açıp birine içimi dökmek istiyorum, yalansız. onun da bana karşı öyle olmasını istiyorum. ah elimden tutup beni adam edecek birine ne kadar ihtiyacım var. aman dostlar bu anlattıklarımı sadece fiziksel yakınlaşmaya yormayın, ben ruhumu dökmek istiyorum. maneviyatımın güçlendirilmesini ve elinden tuttuğumda ruhunu görüp hissedebileceğim birini istiyorum. yaratandan ötürü yaradılanı sevmek istiyorum. açıkçası yaşadığımın farkına varmak istiyorum. fark ettim de çok şey istiyorum. ne kadar çok şey istediğimi düşününce bile içimi bir huzursuzluk kaplıyor. nedir bu karamsarlıklardan çektiğim. bazen, saatlerce namaz kılıp dua etmek istiyorum. beni en çok anlayana yalvarıyorum hep. ah o şeytan, ah o nefsim olmasa. başka kimseden yardım istemiyorum. yardıma ihtiyacım olduğunda onu hissedip bana yardım edecek birini düşlüyorum. ah şu beklemeler olmasa. sabrım kendini aşıyor, içim içimde patlıyor son zamanlarda iliklerime kadar hissedebiliyorum. ah ah..