bugün
- kızımın kiminle yatıp kalktığıyla ilgilenmezdim9
- şehirler arası aşk yaşamak8
- arkadaşlar sizden bir şey rica edebilir miyim13
- sabah aç karnına içilen bira12
- alınan en güzel iltifat13
- ağaç gövdesi gibi bacakları olan kadın11
- sözlük kızından gelin olmaz13
- ayça tilki10
- 170 boyunda olduğum için hep reddedildim22
- vatandaşlık farkı alan otel21
- sözlükte ateist gibi takılan yahudiler9
- cumaya gidenlerin çok azalması16
- bik bik'in balona binmesi34
- anın görüntüsü14
- 1 m dolara bu bebeğe sertçe tokat atar mısınız11
- bir kadının yemek ısmarlaması14
- ideal duş alma sıklığı14
- türkiyede çok abartılan arabalar8
- futbolcu ismiyle nick almak10
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi15
- icardi190524
- artificialintelligence15
- icardi1905 silik olsun kampanyası17
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması14
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- yol bitimindeki kuytu mekan8
- suriyeliler suriye'ye dönsün9
- erkeğe ne hediye alınır31
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız17
- uzağı göremeyen insan10
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım18
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı24
- integralin müfredettan kaldırılması8
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı15
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın13
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel9
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
age of empires 2'nin en etkili silahı.
sadece kod yazarak çıkarabilirsiniz.
diyeceksiniz ki nedir bu silah?
yeniçeri? pers filleri? paladin? vesaire vesaire? hiçbiri. bu silah bir mustang.
üstelik geçmişte gerçekten böyle bir durum yaşanmış ve bu ortaçağ tablolarına dahi yansımış.
görsel
görsel
görsel
sadece kod yazarak çıkarabilirsiniz.
diyeceksiniz ki nedir bu silah?
yeniçeri? pers filleri? paladin? vesaire vesaire? hiçbiri. bu silah bir mustang.
üstelik geçmişte gerçekten böyle bir durum yaşanmış ve bu ortaçağ tablolarına dahi yansımış.
görsel
görsel
görsel
Bildiğin ibnelik.
age of empires 2'de cobra arabayla imparatorluklar kurmaya yarayan şifredir.
komut satırına yazılır, ctrl+c yapılır. parmaklar uyuşana kadar ctrl+v yapılarak ordu tamamlanır.
komut satırına yazılır, ctrl+c yapılır. parmaklar uyuşana kadar ctrl+v yapılarak ordu tamamlanır.
aoe'da(age of) göt kurtaran hile. hatta bazen zevkine hiç gelişmeyip adamların size saldırmanız da düşmanı 10-20 tanesi ile yerle bir ettiğiniz arabalar. itiraf etmeliyim ki 3-4 tam donanımlı ve taşaklı bilgisayar ordularına bunlarla saldırıp bir de zevk alırdım. nasıl bir götmüşüm lan ben.
yalnız başlığı görünce çocukluğumu özlediğimi fark ettim hamua goyim.
yalnız başlığı görünce çocukluğumu özlediğimi fark ettim hamua goyim.
yazıldığında town center etrafında mavi arabalar türeten şifre.
experte karşı bi tarafımı kurtaran acınacak age of empires hilesidir. entera basıyor ve yazıyorsun.
ing. bunun neresine basıyorduk ulan.
age of empires adlı strateji oyunun en uçuk hilesidir. bilindiği gibi age of'un ilk çağdan orta çağa doğru ilerleyen bir yapısı vardır. ancak bu hileyi yaptığınızda oyuna blue viper denilen mavi arabalar dalar ve kapılarını aça kapata bombalayıp düşmanı yok ederler. yani süper saçma bir durumdur.
şimdi bu saçma durumu daha saçma bir hale sokalım, konuyu gözyaşları içerisinde bir hikaye anlatarak pekiştirelim.
hamiş: tanım yukarda bulunmakla beraber hikaye keyif olsun diyedir...
how do you turn this on
(öykü kahramanının dilinden)
lise yıllarımın başlarında vakit geçirmek için internet cafelerde age of empires denilen bir oyun oynardım. kaleler yap, ordu kur, taktik belirlemeye çalış ve düşmanı yen! insanı bazen zorlasa da zevkli bir oyundu.
ancak bu oyunda hile yapan çocukları gördüğüm anda büyük bir hayal kırıklığına uğradım.(bir damla gözyaşı süzülür.) ya bu oyunda mavi viper arabaların işi ne? oyun oynarken bile mi sıkıya gelemeyeceğiz?
o günden sonra bu oyunu oynasam da eskisi kadar tat alamaz oldum.
sonraki senelerde yine bilmediğim bir oyunu kurcalamak istediğimde aynı durumla karşılaştım. küşük bir çocuk geldi yanıma, "aa abi sen şifre yazmasını bilmiyor musun?, dur sana tüm silahları alayım, dur tank çıkartayım..." ne oyun zevki kaldı, ne bişey! ama kızamadım keretaya. aynı mekanda 7-8 kişi counter atıyordu. biri sövmeye başladı: "kim lan o bilmemnesini naaaptıım şifre yazan!" ...
dışarı çıkıp hayat sokaklarında yürürken (kahramanımız gerçekle hayali karıştırmaya başlar, tüh garibim.) isyan edenlerle karşılaştım:"neden tüm dertler beni buluyor, neden bu hayatta "how do you turn this on" yapılamayor" diye bağırışıyorlardı.
iğne batsa "ah hain kader, adeletin bu mu dünya, bana da bir "how do you turn this on"(bizim oğlan bu hileyle kafasını bozup, sayıklamaya başlar.) versen çok muydu?" diye bağırıp, saçını başını yolanlar gördüm.
"bilgisayar oyununda mısın ulan, herkes gibi bir hayat yolcususun sen de." diye azarlayasım geldi, baktım ki bu saçını başını yolanlar da internet cafedekiler gibi çocuktular. (hayır olsun diyelim.)
sonra bir sokakta yürürken yine bağırıp çağrışanlar gördüm. birileri ellerine tencere kapakları almış habire birbirine vuruyor, hızlarını alamayıp camlara taş atıyorlardı. şöyle bağırdıklarını duydum: "madem ki bu dünyada kötülükler var. madem ki insanlar dertler içinde kıvranıyor, biz de bu düzeni yaratanı, bize "how do you turn this on" yapabilme imkanı tanımadığı için yok sayıyor ve tanımıyoruz!
yine hiddetlendi bir yanım: "inanmazsan inanma, içinde yüzdüğü denize inanmayan balık! dağa küsen tavşan!" diyesim gelse de kendimi yatıştırdım.
bir de baktım ki ne göreyim! onlar da sadece iki küçük çocuktu. daha dikkatli bakınca afacanların üstlerini başlarını kir pas içinde bıraktıklarını fark ettim. burunları da akmıştı. eğildim boylarına kadar, kağıt mendilimi çıkartıp burunlarını sildim. bir tanesinin gözlerinin içine bakarak "neden kendine inanmıyorsun?" diye sordum. o an çocuk iradesi dışında bana göz kırptı. "peki öyle olsun göz kırpan." doğruldum ve çocuklara hava kararmadan eve gitmelerini söyledim. ne var ki çocuklar yine bilmiş tavırlarını takınıp "biz çocuk değil, yetişkin ve zeki insanlarız, üstelik kimseden de emir almayız." dediler. sonra sırtlarını dönüp zıplaya zıplaya koşmaya başladılar. koşarken "hadi pokemon tasolarımızla oynayalım" diye gülüşüyorlardı. ah şu çocuklar diyerek ben de gülümsedim.
herkesten uzaklaşınca içimdeki hiddetli yan bu sefer benden hesap sormaya başladı: "herkes zırlarken sen sarayda mı büyüdün! sen niye onlar gibi dertlerini dökmüyorsun..."
sonra içimdeki diğer taraf ona cevap verdi:"ne gerek var böyle şeyler yapmaya? hayat bir bütün ve yaşanan herşey acı ya da tatlı insana çok şey katıyor. hiçbirine haksızlık yapmamalıyız."
"iyi ki bu dünyada "how do you turn this on" diye birşey yok, tüm yapılmaya çalışılan hileler son nefesle sonuçsuz kalıyor."
beynim sustu. içimdeki durulmayla rahatladım. yolda yürürken akşam üzerime huzurla çöküyordu tekrar.
(böylece bu hikayede burda bitti. gökten üç elma düştü. yersen!)
şimdi bu saçma durumu daha saçma bir hale sokalım, konuyu gözyaşları içerisinde bir hikaye anlatarak pekiştirelim.
hamiş: tanım yukarda bulunmakla beraber hikaye keyif olsun diyedir...
how do you turn this on
(öykü kahramanının dilinden)
lise yıllarımın başlarında vakit geçirmek için internet cafelerde age of empires denilen bir oyun oynardım. kaleler yap, ordu kur, taktik belirlemeye çalış ve düşmanı yen! insanı bazen zorlasa da zevkli bir oyundu.
ancak bu oyunda hile yapan çocukları gördüğüm anda büyük bir hayal kırıklığına uğradım.(bir damla gözyaşı süzülür.) ya bu oyunda mavi viper arabaların işi ne? oyun oynarken bile mi sıkıya gelemeyeceğiz?
o günden sonra bu oyunu oynasam da eskisi kadar tat alamaz oldum.
sonraki senelerde yine bilmediğim bir oyunu kurcalamak istediğimde aynı durumla karşılaştım. küşük bir çocuk geldi yanıma, "aa abi sen şifre yazmasını bilmiyor musun?, dur sana tüm silahları alayım, dur tank çıkartayım..." ne oyun zevki kaldı, ne bişey! ama kızamadım keretaya. aynı mekanda 7-8 kişi counter atıyordu. biri sövmeye başladı: "kim lan o bilmemnesini naaaptıım şifre yazan!" ...
dışarı çıkıp hayat sokaklarında yürürken (kahramanımız gerçekle hayali karıştırmaya başlar, tüh garibim.) isyan edenlerle karşılaştım:"neden tüm dertler beni buluyor, neden bu hayatta "how do you turn this on" yapılamayor" diye bağırışıyorlardı.
iğne batsa "ah hain kader, adeletin bu mu dünya, bana da bir "how do you turn this on"(bizim oğlan bu hileyle kafasını bozup, sayıklamaya başlar.) versen çok muydu?" diye bağırıp, saçını başını yolanlar gördüm.
"bilgisayar oyununda mısın ulan, herkes gibi bir hayat yolcususun sen de." diye azarlayasım geldi, baktım ki bu saçını başını yolanlar da internet cafedekiler gibi çocuktular. (hayır olsun diyelim.)
sonra bir sokakta yürürken yine bağırıp çağrışanlar gördüm. birileri ellerine tencere kapakları almış habire birbirine vuruyor, hızlarını alamayıp camlara taş atıyorlardı. şöyle bağırdıklarını duydum: "madem ki bu dünyada kötülükler var. madem ki insanlar dertler içinde kıvranıyor, biz de bu düzeni yaratanı, bize "how do you turn this on" yapabilme imkanı tanımadığı için yok sayıyor ve tanımıyoruz!
yine hiddetlendi bir yanım: "inanmazsan inanma, içinde yüzdüğü denize inanmayan balık! dağa küsen tavşan!" diyesim gelse de kendimi yatıştırdım.
bir de baktım ki ne göreyim! onlar da sadece iki küçük çocuktu. daha dikkatli bakınca afacanların üstlerini başlarını kir pas içinde bıraktıklarını fark ettim. burunları da akmıştı. eğildim boylarına kadar, kağıt mendilimi çıkartıp burunlarını sildim. bir tanesinin gözlerinin içine bakarak "neden kendine inanmıyorsun?" diye sordum. o an çocuk iradesi dışında bana göz kırptı. "peki öyle olsun göz kırpan." doğruldum ve çocuklara hava kararmadan eve gitmelerini söyledim. ne var ki çocuklar yine bilmiş tavırlarını takınıp "biz çocuk değil, yetişkin ve zeki insanlarız, üstelik kimseden de emir almayız." dediler. sonra sırtlarını dönüp zıplaya zıplaya koşmaya başladılar. koşarken "hadi pokemon tasolarımızla oynayalım" diye gülüşüyorlardı. ah şu çocuklar diyerek ben de gülümsedim.
herkesten uzaklaşınca içimdeki hiddetli yan bu sefer benden hesap sormaya başladı: "herkes zırlarken sen sarayda mı büyüdün! sen niye onlar gibi dertlerini dökmüyorsun..."
sonra içimdeki diğer taraf ona cevap verdi:"ne gerek var böyle şeyler yapmaya? hayat bir bütün ve yaşanan herşey acı ya da tatlı insana çok şey katıyor. hiçbirine haksızlık yapmamalıyız."
"iyi ki bu dünyada "how do you turn this on" diye birşey yok, tüm yapılmaya çalışılan hileler son nefesle sonuçsuz kalıyor."
beynim sustu. içimdeki durulmayla rahatladım. yolda yürürken akşam üzerime huzurla çöküyordu tekrar.
(böylece bu hikayede burda bitti. gökten üç elma düştü. yersen!)
güncel Önemli Başlıklar