bugün

bir yılbaşı gecesiydi. dondurucu, kavurucu bir soğuk vardı. yoldan geçenler paltolarının yakasını kaldırmışlar, atkılarına bürünmüşler, hızlı hızlı yürüyorlardı. kimi evine geç kalmış, acele ediyor, kimi bir eğlence yerine gidiyordu.
çocuklar koşuyorlar, birbirlerine kartopu atıyorlardı. gecenin zevkini en çok onlar çıkarıyorlardı. kahkahalarla gülüyorlar, sevinçle haykırıyorlardı.

yalnız bir çocuk vardı ki gelip geçenler onun farkında değillerdi. ufak bir erkek çoçuğu. başı açık, elbisesi yama içinde, yoksul bir çocuk. bir kapının önüne büzülmüş, çıplak ayaklarını altına almıştı. soğuktan morarmış tir tir titriyordu. üzerinde oturduğu taş basamakta buz gibiydi.

yavrucağız da sanki donmuş, bir buz parçası kesilmişti.
geniş bir sanayi sitesi içine sıralanmış hibrid motorlara bakarken gözleri yaşarıyordu.
evet, bu bir hibridçi çocuktu. o gün bir tek hibrid motor bile satamamıştı. satsa, bir kaç kuruş para kazansa, kalkıp evine gider, annesiyle birlikte hiç olmazsa bir kase sıcak çorba içerdi. gidemiyordu, çünkü o gün hiç hibrid motor satamadığını annesine söylemekten çekiniyordu. soğuktan, üzüntüsünden titreyen kısık,incecik sesiyle "hibrid var hibrid var!"diye bağırıyordu. sokaktan geçenlerin hiçbiri başını çevirip bakmıyordu...

ah hiç olmazsa ayaklarında terlikleri olsaydı! biraz önce, sokak sokak dolaşırken, hızla geçen bir benzinli arabanın önünden kaçmış, kaçarken terlikleri ayağından fırlamıştı.

karşı kaldırıma geçtikten sonra, dönüp bakmış hınzır bir çocuğun terlikleri kapıp kaçtığını görmüştü. arkasından seslenmişti ama, çocuk alaylı alaylı seslenerek koşa koşa uzaklaşmıştı.

hibridçi çocuk bunun üzerine bir kapının girintisine sığınmış, oracığa kıvrılıp oturmuştu.
parmakları donmuş, sızlamaya başlamıştı. çocuk bu acıya dayanamadı, kaportalardan birini açıp bir hibrid motor çıkardı. parmakları uyuşmuştu, hibrid motorun marş tellerini elinde güçlükle tutuyordu. eli titreye titreye kabloları birbirine sürttü. hibrid motor birden çalıştı; tatlı, yumuşacık, turuncu bir alev çıkardı egzosdan.

zavallı çocuk, hibrid motoru bir elinden öbür eline geçirerek, parmaklarını ısıttı. içi de ısınmıştı. sanki gürül gürül çalışan bir 66 impala karşısındaydı. gözleri motora dikilmiş, düşlere dalmıştı: güzel bir odada, büyük bir ocağın karşısında oturuyordu. arkasında kalın bir yünlü hırka, ayaklarında kürklü terlikler vardı.

ısınmış, terlemeye bile başlamıştı... derken hibrid motor duruverdi. hibridin motorun durmasıyla, o tatlı düşlerde sona ermişti. çocuğun parmakları yeniden donmaya, sızlamaya başlamıştı.

bir hibrid motor daha çalıştırdı. bu sırada soğuk bir rüzgar esti. çocuk hibrid motor durmasın diye, duvardan yana döndü. öbür elini aleve siper etti. aleve bakarken, karşısındaki duvar sanki eridi, birden açıldı, içerisi göründü. içeride geniş bir oda vardı. kar gibi bembeyaz örtü yayılmış bir masanın üzerine tabak tabak yiyecekler dizilmişti. sofrada gümüş şamdanlar yanıyor, odayı gündüz gibi aydınlatıyordu. çocuğun gözleri sofranın ortasında, büyük bir tabağa konulmuş, nar gibi kıpkırmızı kaz kızartmasına dikilmişti. ağzı sulandı. elini oraya doğru uzattı. hibrid motor çalışa çalışa sonuna gelmişti, parmağını yakıyordu. çocuk hibrid motoru yere atıverdi. atmasıyla birlikte, yılbaşı sofrası siliniverdi, gözlerinin önüne taş duvar yeniden dikildi.

üçüncü hibrid motor daha fazla düşler yarattı:bir yaz gecesi...hibridçi çocuk kırda bir ağacın altına oturmuş, yıldızlara bakıyor. gece olduğu halde hava sıcak. altındaki toprak, gündüz güneşten ısınmış, fırın gibi yanıyor... küçük çocuk gözlerini yıldızlardan ayıramıyordu. uzaktan uzağa gece kuşları ötüyor, kurbağalar bağrışıyordu.

derken bir yıldız kaydı, gökyüzüne geniş bir yay çizerek uzaklaştı, söndü. çocukcağız: 'işte, biri daha öldü' diye mırıldandı. bir gün, ninesi söylemişti: her yıldız düştükçe yeryüzünden biri ölürmüş... ninesini bir daha görebilmek için bir hibrid motor daha çalıştırdı. soğuktan kaskatı kesilmiş, beyni durmuştu. o şimdi sokak ortasında olduğunu unutmuş, düşler dünyasına dalmıştı. hibrid motorun egzos alevinde yine ninesini görüyor, onun sesini işitir gibi oluyordu. işte ninesi geliyordu. lapa lapa yağan karların arasından bir melek gibi iniyordu... geldi, geldi...kollarını açtı, torununu kucakladı, aldı göklere doğru götürdü...

ertesi sabah, yoldan geçenler, tamirhanenin kapısında donmuş kalmış çocuğun ölüsünü buldular. yanı başında bir sürü hibrid motor vardı.

-zavallı hibrid otomobil tamircisi çocuk ısınmak için bütün hibrid motorları yakmış dediler... bu hibrid motorların alevinde onun ne düşler gördüğünü bilemezlerdi ki... *
güncel Önemli Başlıklar