bugün

muhammed başlığı altında incelenmesi daha uygun olan kişi.

ayrıca evrensel olduğu iddia edilen bir dinin kurucusudur ama kendi yapıp ettikleri kendi dönemine göre incelenemsi gereken olduğu söylenir durur. ama sünnet adı verilen kurumsal yapı onun 1400 yıl önce yapıp ettiği şeylerdir oysa ki. ordan olursa ordan olmadı burdan demekle olmuyor işte. o zaman sunnetlerde 1400 yıl önceydi ve artık gereği yok. saçmalamak arap aşığı müslüman geleneği midir?
(s.a.v)
bugün ölüm yildönümüdür kendisinin. Allah rahmet eylesin.

(bkz: Muhammed bin Abdullah)
aramızdan ayrılmasından yüzlerce yıl sonra bile hala çok sevilen, daha çok aranan ve ona karşı duyulan saygı ve sevginin azalmadan süreceğinde kimsenin kuşkusu olmaması gereken gerçek insan.

ahlakıyla, sözleriyle, yaşam tarzıyla sadece çevresini değil dünyayı etkilemiş nadir bir insan.
sadece kuran değildi onu farklı kılan, kuran inmeden önce de o zaten diğerlerinden farklı bir saygı ve sevgi insanıydı.

bir din adamı olmasının yanında bir çok dinin mensupları ve inanmayanlar dahi ona saygı duymuşlardır ve duymaktadırlar.

yani bu yüce insanı sadece getirdiği dini yaşayan insanlar değil bütün bir insanlık aleminin saygısını ve merakını kazanmıştır.

her daim manen yaşayacaktır.
allah (c.c) 'ın "sen olmasaydın alemleri yaratmazdım" dediği alemlerin sultanı, gönüllerin kurtuluşu,1400 yıl önce dünyaya doğan en parlak güneş , nuruyla nurlandığımız, aşkıyla yandığımız, peygamberlerin peygamberi insanlığın en üst derecesi canab-ı ahmed-i mahmud-u muhammed mustafa (s.a.v) hazretleri cümle beşerin alemlerin paygamberi hakk'ın gözdesi, kulların sevgilisi. Allah kendine kul habibine ümmet nasip eylesin .
allah peygamber efendimizin şafaatinden bizleri muahrum eylemesin. mahşer günü bizleri sancağı altında toplanmayı nasip eylesin insallah .
en sevgilidir.
alemlere rahmet
hz.Muhammed (s.a.v)
iki cihan sultanı.

''niçin kılmazsın farzı sünneti? değil misin Muhammed'in ümmeti?''
veda hutbesi ndeki 'Sahit ol ya Rab! Sahit ol ya Rab! Sahit ol ya Rab!'sözleriyle beni benden almıştır.
ilimin şah'ı. tasavvufun pir'i . "benim bildiklerimi siz bilseydiniz, daha az güler, daha çok ağlardınız" gibi güzel ve özlü bir sözü zikreden kişi. '' levlake levlak lema halaktül eflak ''
türkçesi; "sen olmasaydın, , (tekrar söylüyor) sen olmasaydın gökleri (yeri ve göğü, evreni) yaratmazdım " anlamına gelen sözü allahu teala onun için zikrettikten sonra, bize daha ne laf söylemek düşer ki. insanlık tarihinin en mükemmel kişiliği, iyilik timsali, ahlak ve edep üstadı. allah herkesi, ona tüm inanları, mahşer günü birlikte , onun yanında olmayı nasip etsin.
dünyadaki en güzel, en adaletli sistemin kurulmasına aracılık etmiş yüce insan.
Son peygamber. Son ilahi dinin müjdecisi ve elçisi.
Hani bazen Atatürk yaşasaydı diye düşünülüyor ya.
Ben de Hz Muhammed yaşasaydı, islamiyetin bu günkü haliyle ilgili neler hissederdi diye düşünür dururum.
Ağzıyla müslümanım diyen diğerleri de düşünüyor mudur acaba?
hala gerek kendi söylediği ya da ağzından söylendiği rivayet edilen; tedaülden kalkmış, geçerliliğini yitirmiş akıl dışı sözlerine büyük bir saplantı ile inanılan ölü insan. insanların eşit olduğu gerçeğini şu sözleri ile kapatmaya çabalamıştır.

allah: "levlake levlak lema halaktül eflak ''
türkçesi; "sen olmasaydın, , (tekrar söylüyor) sen olmasaydın gökleri (yeri ve göğü, evreni) yaratmazdım " anlamına gelen sözü zikrettiktmişmiş.

bütün insanlar eşittir. eşit hak ve özgürlüklere sahiptir. bu ölmüş insanda tıpkı diğer insanlarla aynıdır. iki kapılı bir handa gündüz gece giden diğer insanlardan zerre farkı yoktur. o da bir anadan doğmuş, bir müddet yaşayıp bir sürü güzel sevmiş, sonunda sadık yari olan kara toprağa kavuşmuştur.

Beni Hor Görme Gardaşım

Beni hor görme gardeşim
Sen altınsın ben tunçmuyum
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben sac mıyım

Ne var ise sende bende
Aynı varlık her bedende
Yarın mezar'a girende
Sen toksun da ben ac mıyım

Kimi molla kimi derviş
Allah bize neler vermiş
Kimi arı çiçek dermiş
Sen balsın da ben cec miyim

Topraktandır cümle beden
Nefsini öldür ölmeden
Böyle emretmiş yaradan
Sen kalemsin ben uc muyum

Tabiat'a Veysel âşık
Topraktan olduk gardaşık
Aynı yolcuyuz yoldaşık
Sen yolcusun ben bac mıyım
rebi-ül evvel... 12...
tüm beşer ve cümle kâinat seni izliyor...
azrail, izinle giriyor yanına...
'' ey allah' ın resulü, canını alabilir miyim ? '' diyor...
mübarek dudaklarından dökülen tek cümle şu oluyor;

'' refik-i âlâ' ya ! ''

yani;

yüce dosta !
en yüce dosta !

yokluğunun 1377. yılında,
tüm kainat 1377. kez karalar bağlamakta,
bastığın toprak rengini kaybetmiş,
üzerinde durduğun kütük dahi ağlamakta,
senin ayağına değebilme şerefine erişmiş,
bir kum tanesi olabilmekse hüner,
ben bu marifetten yoksunum, açıkça beyan ederim...
kum tanesi kadar olamadık ama, belki senin ayağının altına değen,
bir kum tanesine dokunabilme şerefine erişebilirim...

gökbayrak,
ölümse,
gel dese,
tak-tak-tak !
mu-hak-kak !

gitme kal !
nefes al !
emir tez ?
bekletmez !
ve o nur ?
bulunur !
işte iz ?
geliniz !
toprak post !
allah dost !
iyice,
ezberle,
allah dost !
allah dost !
allah dost !
.
arap milliyetçisidir.
Muhammed beşerdir. ama sanma ki sıradan bir beşerdir, onun değeri; değersiz taşlar içinde yakut a bedeldir.
penguenler adası romanından yola çıkarak güzelce anlaşılabilecek tarihi kişilik.

(bkz: penguenler adası)
Allah'ın son elçisi.

Bir peygamber. Fakat, kendinden önceki bütün nebiler tarafından geleceği müjdelenen bir peygamber.*
Hz. Mesih'in, incil'de: "Ben gidiyorum ki zamanın efendisi gelsin." diyerek, insanlığın nazarına verdiği yüce Nebî.

O'nun en zirve noktada temsil ettiği ve bunlarla da bize rehber olduğu beşerî özellikleri de vardı.

Meselâ O mükemmel bir aile reisiydi.

Hayatının belli bir döneminde tam dokuz hanımı nikâh ve idaresi altında bulundurmuş, ama aralarında hiçbir münakaşa ve münazaaya meydan vermemişti.

Nübüvvet iksirinin damla damla damladığı o evde yetiştirdiği evlâtları her biri şayet birer asrın hissesine düşmüş olsalardı, o asırları aydınlatacak müçtehitler ve mücedditler olurlardı.

Yine O, mükemmel bir komutandı.

Etrafında hâlelenen bir avuç insanla, dünyaya ilân-ı harp etmiş, nice nice dev sultanların tahtlarını yerle bir etmiş ve nice hükümdarları, kapısının azat kabul etmez köleleri hâline getirmişti.

Hem de harp ilim ve tekniğini zâhirî planda hiç kimseden öğrenmemiş olmasına rağmen.

Yine O, ilimlerin varıp kendisine dayandığı kilit insandı.

Âdeta, kıyamete kadar olacak hâdiseleri bir ekranda seyrediyor gibi, gaybî bir levhadan okuyup bir bir söylüyordu.

O'nun hakka yürümesinden bunca asır sonra, bugün teknik ve teknolojinin mükemmel imkânları ile araştırmaları neticesinde varılan noktada, herkes Hz. Muhammed'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) on dört asır önce diktiği bayrağı görüyor..

(bkz: Hz Muhammed in Gaybe Dair Haberleri)
Heyşeyin Sebebi!
kendisine sorulan üç soruyla ilgili alıntılar yapacağım son peygamber.

sallallahu aleyhi vesellem.

--- alıntı ---

müşriklerin üç sorusu

Hz. Resûlullah'ın dâvası karşısında çaresizlikler içinde kıvranan Mekke müşriklerinin aklına yeni bir fikir geldi: Yahudi âlimlerinden, Peygamberimiz hakkında bir şeyler öğrenmek!..

Bu maksatla Medine'ye giden temsilciler, Yahudi âlimleriyle görüşerek Resûl-i Ekrem Efendimizin söylediklerinden, yaptıklarından bahsettiler; sonra da, "Siz, elinde Tevrat bulunan bir milletsiniz. Bu adam hakkında bize bilgi veresiniz diye size başvurduk!" dediler.

Yahudi âlimlerinin, bu isteklerine cevapları şu oldu:

"O kimseye, 'Geçmişteki o genç delikanlıların hayret edilecek maceraları ne idi? Yeryüzünün doğusuna batısına kadar ulaşan, dönüp dolaşan zâtın kıssası ne idi? 'Ruh'un mahiyeti nedir?' sorularını sorun. Eğer bu sualleri cevaplandırırsa, bilin ki o, Allah'ın peygamberidir; siz de ona tâbi olun. Yok, eğer cevaplandıramazsa, o adam yalancı bir kimsedir; kendisine istediğinizi yapabilirsiniz!" 280

Temsilciler, Mekke'ye dönerek durumu müşriklere anlattılar.

Müşrikler, ümit ve sevinç içinde Peygamber Efendimize koşarak, bu sorulan sordular.

Kâinatın Efendisi, sorularını cevaplandırmak için mühlet istedi. "Size yarın bildireyim!" dedi.

Bunu derken, o sırada "inşallah... [Allah dilerse..]" demeyi unutmuştu. Bu sebeple, bir görüşe göre, üç, diğer bir rivayete göre ise 15 gün bu konuda hiçbir vahiy gelmedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, sıkıntıdan duramaz hâle gelmişti. Hele, müşriklerin, "Muhammed bizden bir gün mühlet istedi; bunca zaman geçti, bize hâlâ bir şey bildirmiş değil!" diyerek dedikodulara başlamaları, bu sıkıntılarını daha da artırdı. Öyle ki, kimseyle konuşamaz hâle gelmişti.

Nebîyy-i Ekrem'in, bu sıkıntıları fazla sürmedi; sonunda vahiy indi. Müşriklerin sorularına şöyle cevap verildi:

"(Bu böyle iken, Ey Resûlüm!) Yoksa sen sadece Ashâb-ı Kehf'i ve Rakîm'i (Mağarada uykuda kalıp kitâbede isimleri yazılı olanları) mı bizim şaşılacak âyetlerimizden sandın? Hani o genç yiğitler mağaraya sığınıp: "Ey Rabbimiz! Bize tarafından bir rahmet ver ve işimizde bizim için bir kurtuluş yolu (ve başarı) hazırla." demişlerdi." [281]

Bu âyet-i kerîmelerde, müşriklerin birinci soruları cevaplandırılıyordu ve adı geçen gençlerin Ashab-ı Kehf olduğu bildiriliyordu. Sonraki âyetlerde ise Ashab-ı Kehf in maceraları anlatılıyordu. [282]

Müşriklerin ikinci sorularına ise, şu âyetler cevap veriyordu:

83. (Ey Resûlüm!) Sana Zülkarneyn'i soruyorlar. De ki: "Size ondan bir hatıra okuyacağım."(2) [283]

Sûrenin devam eden âyetlerinde ise, Cenâb-ı Hakk'ın Zül-karneyn'i iktidar sahibi yaptığı, ona vasıta ihsan ettiği ve bununla batıya doğru yol aldığı, yolculuğu esnasında bir kavimle karşılaştığı ve onları iyi işleri yapmaya davet ettiği belirtiliyor; sonradan doğuya doğru yol tuttuğu, burada da bir kavimle karşılaştığı ve onları da hayırlı işlerde bulunmaya çağırdığı beyan ediliyordu. [284]

Müşriklerin üçüncü suallerine ise, şu âyet-i kerîmeyle cevap veriliyordu:

(Resûlüm!) Sana ruh(un ne olduğun)u sorarlar. De ki: "Ruh, Rabbimin emrinden (yarattığından bir şey)dir. Size (ona ait) ilimden ancak pek az bir şey verilmiştir." [285]

Müşrikler, sordukları sorularına mükemmel cevap almışlardı!

Buna rağmen, Peygamber Efendimizin dâvasını doğrulayıp, ona uymaktan uzak durdular; şirkin inadı içinde hayatlarına devam ettiler.

Ancak, onların bu hak ve hakikatten yüz çevirmeleri, kendilerini felâkete sürüklemekten başka bir şeye yaramıyordu. Onlar direndikçe, îman ve Kur'ân dâvası daha bir haşmet ve azametle gönüller üzerinde dalgalanmaya devam ediyordu.

Cenâb-ı Hakk, ayrıca Peygamber Efendimizi de aynı sûrede şöyle îkaz ediyordu:

"inşallah (Allah dilerse/Allah izin verirse) demeksizin, asla, hiçbir şey için: "Ben yarın bunu mutlaka yaparım." deme! Unuttuğun zaman da (yine inşallah diyerek) Rabbini an ve: "Umarım ki Rabbim beni, bundan daha isabetli (bir) doğruya ulaştırır." de." [286]

Peygamber Efendimiz, bu îkazdan sonra, yapacağı bir şey hakkında "inşallah..." demeyi her zaman hayatında bir prensip edindi.

280 ibn-i Hişam, Sîre, c. 1, s. 321-322.

281 Kehf, 9-10.

282 Kehf, 9-26.

283 Kehf, 83.

284 Kehf, 84-98.

285 Isrâ, 85.

286 Kehf, 23-24.

--- alıntı ---

son lafım da tüm bunları bildikleri halde iftira edenlere gelsin;

insan değilsiniz.
her büyük devrimci gibi yaşam biçimi ve söyledikleri bir yana bırakılıp kendisine tapmaya başlayan zavallılarca çarpıtılarak saptırılmaya devam ederken karşı devrimcilerden hala ses ve eser olmamasıyla diyalektik hakkında kuşku uyandırmıştır tez var ama antitez yok ki senteze gelelim ...
alemlere müjdelenmiş bembeyaz bir mesaj getiren nebi.

resulullah'ı bir hadis-i şerifiyle anmak gerekir;

"Ailenin yanına girdiğinde selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun."
[R. Salihin, 865]
en son peygamber olması babında ele alınacak olursa son mohikan'ın kaderdaşıdır.
(bkz: j r r tolkien)
(bkz: muhammed hazretleri)
marquis de sade'ın idolü; sapkınlık açısından yanına yaklaşamamıştır o ayrı.
güncel Önemli Başlıklar