bugün

insanın yalnız ve hiçbir işle meşgul değilken, iç sesiyle yüzleşmesi sonucu ulaşılır.
bana sorarsanız insanın iki beyni vardır. birisi kendi kullandığı beyin, ikincisi ona daima fikirler sunan başka bir beyin.
işte bu iki beyin sürekli tartışıp dururlar, sürekli münakaşa içinde olurlar.
hayattan nefret etmek de işte bu tartışmada iç sesin galip ayrılmasının ürünüdür.
hatta bazen çekip gidesiniz gelir, bir maşuk gibi yaşamak istersiniz de buna varlığının engel olduğu bir iki kişi engel olur.
onlar da olmasa bu hesaplaşma, bu nefret insanı ya tüm yaşamdan soyutlar ve meftun meftun ortalıkta dolaşır insan.
ya da artık zaman geldi deyip ölüme merhaba der.
erkeğin gözlerinden yaş akmasına sebep olan eylem. şu dünyada olmasam fark etmez.
pes etmiş yada etmeye yakın olan insanın ruh halidir . tez zamanda geçmesi dileklerimle
(bkz: hayat çok bok)
sadece ve sadece iyi geceler demesini beklersin bazen, gidip yanında saatlerce ders çalışırsın, anlatırsın, molanı bile onla paylaşırsın fakat sebebi nedir bilinmez iyi geceleri fazla görür sana, çantasını aldığı gibi siktir olup gider kütüphaneden. neden ha neden?
genellikle yalnız olan insanlardır.

Varlığı yada yokluğu toplumda belli olmaz. Varlığını ispatlamaya çalışmak isteyipte bir ortamda konuştuğunda kişilerce umursanmayan insandır. Insanlardan, hayattan nefret etmesi de bu nedenle doğaldır. Biliyoruz da konuşuyoruz...
An itibarı ile hissettiğimdir. Baş edemiyorum artık. Yemin ederim çok yoruldum. Hayatın sürekli ama sürekli beni çaresiz bırakmasından çok yoruldum. Güçlü olayım diyorum ama böyle yeniliyorum, herşey üstüste geldiği zaman.
Ne kadar nefret etsekte yaşanacak olandır.
ilk gençlik yıllarımdan beri içinde bulunduğum hal. Hele içinden çıkılmaz durumlarla karşılaşınca daha da nefret ettiriyor. Şimdi nasıl anne baba sevici olacaksın bu kafayla? Boş versene...
Birçok şeyden nefret etmeli belki ama hayattan nefret edemiyorsunuz.
Her nasılsa hiç anlamsız hiç gereksiz bir şey sizi yeniden sistemin içine sokuyor. Evet; hissediyorsunuz orası size göre değil, boğulup üzülüyorsunuz gördüklerinize ve böylelikle yeniden dahil oluyorsunuz sisteme.

Nefret etmek bir şey değiştirmiyorsa eğer neden kendinize bunu yaparsınız ki çünkü nefret sizde çok şey değiştirir.
Tabi lan manyak mısındır.
nefret değil de hissedememek kardeş en sikiği o.
Her sabah okula gitmek için uyandığımda gerçekleştirdiğim ilk eylem.
insan temizliği epey işe yarıyor bu gibi durumlarda.
kesin burun geniz etin vardir.
uyudugunu sanip iyi kaliteli uyuyamiyorsundur.o da depresyon yapar sebepsiz.

yani benim de boyle bir durumum vardi. gidip operasyonla burun bogaz geniz bademcik hepsini aldirdim.

inanir misin hicbir degisiklik olmadi.sabahlari bombos anlamsizliklar icinde uyaniyorum.
hayattan nefret edince, intihara kalkışılsaydı hayatta çok az insan kalırdı. hayattan nefret etmek anormal değil, etmemek anormal hatta. ben artık iyisiyle değil, kötümle de yani kötü huylarımla da kendimi sevmeye başladım. ama şu düşüncenin gelmemesi kaydıyla. nasıl olsa affedilirim bir şekilde düşüncesi gelmemesi lazım. yoksa şımarıyorum.
italyadaki vahim durumu görüp hala ibret alamıyorsak isyan ve nefret illetinden kurtulamamış insanlarız demektir. Çünkü eğer ölüm varsa bunca anlam (değer) yükleyip üzülmeye değmez bu kiralık dünya. Bakın Demokrasinin beşiği, ab dibinde, medeniyetin tüm maddi nimetlerine de sahipler ama yine de acizler ve herkes canının derdinde. Sanki bu kavanoz dipli dünyada yaşamanın bir amaç değil bir araç (konaklama) olduğunu haykırıyor yaşanan toplu ölümler. O halde haddinden fazla değer verip sanki aşkla, taparcasına bağlandığımız şu fani dünyanın sevgisinden sıyrılıp hakikatte nereye ve kime ait olduğumuzu düşünmek ve birgün bizi bekleyen (eninde sonunda) mutlak (kaçınılmaz) akıbetin (ölüm) sessiz çığlığına kulak vermek ve ona göre yaşamak gerektiği acı gerçeğiyle yüzleşmek zamanıdır.

Yoksa 1000 sene mutlu mesut yaşasan ne fayda..
Bugün hava çok güzel,
pencereden baktığımda insanların yavaş yavaş sokakları doldurduğunu görüyorum;
Havalar ısınınca geçer derken kastedilen ısınma bu değildi halbuki.
Bunu cahillikle bağdaştıramıyorum artık, ister istemez insanların hayattan ve yaşamaktan nefret ettiğini düşünüyorum.
Chernobyl dizisinde,nükleer patlama sonrası radyoaktif madde yağmur gibi yağarken insanların bu manzarayı izlemek için sokaklara döküldüğü sahneyi hatırlıyorum,
Ve öfkeyle aynı aptallığı izliyorum.

insanların hayattan beklentisi kalmamış belli ki, bu hoyratlık bana başka bir şey düşündürmüyor.
Rica minnet evde tutulmaya çalışılan bu halk kimseyi dinlemiyor,
Kendini koruyarak insanları koruma sorumluluğunu tam da beklendiği gibi elinin tersiyle itiyor.
Nihayetinde dışarıda virüs atsanız kalabalıktan yere düşmüyor.
her gün içmek istiyorum o derece.
365 günün temizinden 300 günü hissedilen duygu.
benim ve birçok kişinin de yaşadığı durumdur.
2013 yılından beri böyleyim.