bugün

umut ettiklerimizin umutsuzluğa düşmesi peşi sıra gelen keşkeler ile geçen aylar, günler, saatler..

seçme şansımızın olmadığı hayata şappadanak bir hemşirenin yada doktorun totoya vurmasıyla ilk isyanımızı yaptığımız soğuk doğumhane. ilerleyen evrelerde seçme şansımızın olmadığı okullar, semtler, binalar falan..

-hiç mi yok bu hak?
-var.

zaman geçiyor oluyor fakat işte bu zaman yıkımları gerçekleştiren üçüncü kişiler lanet olası varlıklar.
- merhaba! nasılsın? Ben, hayat gibi; denize karışan nehir gibiyim. Uzay boşluğu gibiyim. Sonsuza uzanan boşluğumu birkaç evrenle doldurma telaşındayım. çabamı, telaşımı mazur gör. bizimkisi de bir nevi yaşama nedeni işte..
Hayallerime giden yol hepi topu 3 5 binden geçiyor.Annem evleneceksin paranı çarçur etme altına yatırım yap diyor...
kısır bir döngüdür..

- acizliğimizi ve bir hiç olduğumuzu pahalı elbiseler, güzel kokular, renkli aksesuarlar ile birbirimizden saklamaya çalışmamız kadar kötü bir şey olabilir mi bir insan için..
- olabilir tabii ki.. etrafına bir bak. içinde oturduğumuz betonlardan gökyüzünü doyasıya seyredemiyoruz. 3-5 taneden fazla yıldız görmek için tatile çıkmamız gerekiyor. insanları f tipi cezaevlerine mahkum etmesinler diye çabalarken kendi ev tipi cezaevlerimizde yaşamak için kira, kredi ödeyip hem bedenimizi hem de hayallerimizi onlarca yıl ipotek ediyoruz. tatile çıkmak içi çalışıp bir haftalık iznimizi sıcak kumlarla, yakıcı bir güneş arasında geçiriyoruz ve bunun maalesef özgürlük olduğuna fena halde inanmış durumdayız.
- hayattan fena halde sıkılmış fakat bu sıkılmış halimize alternatif üretmek gibi bir çaba içerisine girmeden, küfür ederek, homurdanarak yaşayıp gidiyoruz.
- usul usul ve büyük bir sıkıcılıkla ölüyoruz. bir daha hiç olmayacağımız halde hiçbir şey yapmadan, bir iz dahi bırakamadan sadece nefes alıp veriyoruz.
- çaba yok. amaç yok. hayallerinin peşinden gitmek yok çünkü hayal kurmak yok.
- birkaç kuşak sonra bir hiç olmak için, hiç hatırlanmayacağını bilerek yaşamak zorundayız.
- hatırlanmak için yaptığımız tek şey çocuk.
- evet onu da sıkılmamak ya da birlikte sıkılmak için yapıyoruz. gerisi tamamen evrimsel..
kulağınıza fısıldanan ninniler ile başlayıp sonu güzel biten hikayelerle devam eder.. arada uzun bir süre dünya meselelerinden bahseden kitapların, romanların, şiirlerin ve şarkıların eşlik ettiği fakat büyüdükçe ve yok olmaya yaklaştıkça çoğalan fatiha'ların eşlik ettiği bir bütündür..

hayat sıkıcıdır kimi zaman, kurduğun hayallerin gerçekleşme ihtimaline dahi inanmamaktır.. sırf acıya düşürmek için yüreğini, kaybetmeye olan bağımlılığından kurtulamaman yüzündendır hayallerin.. Son nefesini verirken son damla gözyaşının eşliğinde pişman olmamanın yarattığı huzurdur.. "evet bitti, ama güzeldi" diyebilmektir..
hayatta, hayal ettiğin bir şeye ulaşamayacak olmak insanı yıkar.

(bkz: ben bugün bunu gördüm)
ser-encam.

çıplak doğuyoruz, etene kan bulaşık. bir şeyler yumuk avuçlarımızda. kirpiklerimize takılmış bir şeyler. henüz ilk çığlık, ilk şaplak, ama çıplak.

mini mini patiler, zıbınlar, keçe külah başında. ılık bıcı bıcı, annenin şefkatli kolları. fazla zamanın yok çıkar tadını, esne omuzlarında. var yok dinlemez hayat, alır saçında konaklar, müşfik fırça, için gıcıklanır, kaşınası.

kimbilir kısa pantolon, evaze etek, dünyaya nasıl geldiysen işte. ama hep renk ahenk. fazla zamanın yok çıkar tadını, bak güneş gibi hayat soluyor renkler, sonbahar.

şimdi okullu oldun. hayallerinin ilk tuğlası. fazla zamanın yok çıkar tadını. koş bir tuğla. seksek, yakan top, koş. hayaller ufukta henüz ebemkuşağı.

çocuklar kanar. sünnette başka kadında başka. ergen, ergin ama engin. fazla zamanın yok çıkar tadını. aşk taraçada, gözü sende kör ebe.

gel zaman git zaman. develer kervan, iş güç, koş yetiş, aşkı bulamadın mı hala o taraçada. fazla zamanın yok, tadını çıkar hayatın.

saatine bakma, takvimlere hiç. üstünde renkler kaybolmakta, sanki beyaza. ne yaptınsa yaptın, bakma arkana. biliyorum ev, dönüş vakti, git gel nasıl yavanlaştı hayat. hayallere dal, koşmaca, sessiz sokaklarda fısır fısır, elini tutamazsın daha, hatırla, fazla zamanın yok, ama yaşa inatla. hayat bu, daha perdeye var korkma. sanki batmayacakmış güneş, sanki hep mehtap turuncu bedir, sanki hep yakamoz küreklerine dokunan, sanki hep sevda şarkısı, sanki basma dokuma rengarenk, sanki acılar dolusu şarap kadehi saniyeler, sanki saniyeler hep aynı kapı arası, geçmeyecekmiş gibi, tik taklar sanki yürek, gözlerin ufka dalgın, ama hayata küsme sakın. tadını çıkar sorma son fasıl, son yemek, son aşk, son gurup hayali. vakit yaşamak saati, bırak zaten geçiyor zaman, sen kendi halinde o devri daimde. çocuk ol bir daha, elinden tut sevdanın uzan çayırlara. yeşile bırak, yeşil sarsın hayalini, bekle hayat gibi o da sararacak. düşünme, düşünmeyi zamana bırak. bak yanında uyumuş bile, hırkayı omuzlarına sar, sarmala hayatı ikinize.
soğuk bir kasım akşamında istanbul'un kalabalık sokaklarından birinin köşesinde dilenen bir çocuk gibi bekliyorum; "belki bir gün adının anılmadığı bu çoraklara kaybolmuş, hüzünlü bir bulut düşer ve saçlarını avuçlarıma bırakır..." diye...

yüzünün hatırlanmadığı yerlerde hayaller kuruyorum... gözlerim gök yüzünde; gizlendiğin mavilerde...

yürüdüğüm yolların yağmalanmış kaldırımları kitaplığımın tozlu raflarından düşüyor bir bir... toplamıyorum ki artık. vazgeçtim çocukluğumdaki bayramlar gibi kokan misafirlikler beklemekten... asfalta sevdalı bir şehrin kalabalık bir kuytusunda oğul oğul sıkışmış bir yürekten ibaretim ben. başka bir şey değil ! varılamayana sevdalı, kısır günlerin telaşında kendi kendimi biliyorum; yalnız bıçaklar gibi. vaftiz edilmemiş bir acıyı bir damla göz yaşıyla kutsuyorum. kollarımı martıların çığlıklarıyla boyuyorum, enjektör yaraları gözükmesin; unutulsun diye...

artık hayatı sek içiyorum. sana gülümseyen, o taze, masum ve yenilgisiz ay ışığının altında içten bir sarılışı katık etmeksizin bir kadeh ömrümü yudumluyorum. boğazıma düğümlenenler ise bana dair olanlar (kalanlar) değil senin taze yalnızlığın...

ah küçüğüm; peki sen hangi sağanak geceye gömdün ruhunu. bulamıyorum !

bilirim, cebindeki son kuruşu istesem senden; verirsin. peki ya senden bir hayal kurmanı istesem ? sen; hayallerinden vazgeçip hayaller kurmayı bırakan... seni hayallerinin peşine göndersem ? giderken bana saçlarından bir tutam bırakır mısın ? ya da ruhundan son bir kırıntı; tabutuma asmak için ?

__/__/2009
birbirini kapsayan kavramlardır.
bir daha hiç kimse ölmeyecekmiş gibi ağlamak son göç sahibine.. görmeyecekmiş gibi güneşin batışını seyretmektir.. böyle, her an gelecekmiş gibi beklemektir aslında hiç gelmeyecek birini.. hiç ses çıkartmadan sabırla çaresizliğe bile razı gelmektir..

kusturarak temizletir geçmiş/geçmesi sıkıntı yaratan zamanları.. işte bu acıyı besleyen, insanı paçasından tutup bırakmayan.. bir kurtulsan sanki üzerinde yürüdüğün kıtayı bile değiştireceksin kırılmalarına yol açan.. kustururken büyütür bir nebze.. hiç olmamış, hiç yaşamamış, bir anlığına varoluş için tüm varlıkları yok etme hırsına da hep yandaşı olmuş varlığın hiç kendine yüz vermemesine de nedendir.. şems'in gidişi ile yokluğa bürünmüş mevlana'nın karanlığına da dayanamayıp cennet bahçesine çevirendir aynı zamanda..

tekrar ve tekrar, bıkmadan mutluluğa meyletmektir..

bir şiir okumalık nefesle, iki susuş araasındaki mesafede, küçük iskender'in katille kurban arasında o birkaç saniyelik telaşında, bir kurşun, ucu aşk ateşi ile alevlenmiş türk okunda, ciğer dolumu duman, ufuk çizgisi sakinliğinde, bir martı telaşı, balık saflığı, su sesi hızında geçer.. hiç bitmeyecekmiş gibi hissettirse de..

hayatı, hayalini kurduğu ama her pişmanlık/yıkım sonrası hiç bitmeyecek bir heyecanla tekrardan ve tekrardan yaşayanların kıymetini bildiğidir..

bir çift göz, kızıla meyletmiş..
hayalleriniz vardır, gerçekleşmesi için sadece ve sadece zamana ihtiyacınız olan hayaller. ama bilmezsiniz ki ölüm denen koca bir gerçek vardır, ne zaman nasıl kime geleceği belli olmayan soğuk bir gerçek. bir gece, aslında sıcak bir gece de birden yüzünüze çarpar bu soğuk gerçek. alnınızdan akan ter artık buz gibi olur o haberle birlikte ve uçar gider her şey. önce kabul etmeseniz de zorla kabul ettirir ölüm size kendisini. zaten o soğuktan kaçmak imkansızdır. gelen ölümle birlikte son bulur her şey. son bulur gencecik bir hayat ve son bulur birlikte kurduğunuz hayaller, hayalleri. sadece zamandı ihtiyacınız olan şey, fazla uçuk şeyler istememiştik çünkü biz hayattan. ama vakti olmadı, vaktimiz olmadı. sıcak bir gece de buz gibi geldi yaktı içimi o haber. sadece o ölmedi, hayallerimiz öldü, ben öldüm. son kez sarılabilmekte saklıydı belki de hayat benim için ama son kez sarılamadım ben sevgilime. son bir kez kulağına bir şeyler fısıldayabilmekten ibaretti belki benim tüm hayallerim ama tüm sözlerim içimde kaldı. yaşanabilecek onca güzellikleri yaşayamamak en büyük yıkımdı, en acısı da artık onun yaşayamaması. hayat hayaller ve yıkım... tek ortak noktaları var bu üçünün o da ölüm. her şey ölüme bağlı aslında, siz düşünürsünüz, planlar yaparsınız, hayaller kurarsınız ve o gelir alır.. sonunda da sona eren bir hayatla birlikte son bulan hayaller kalır.
hayaller: iyi bir iş, iyi maaş, iyi bir hayat
yıkımlar:zevksiz bir iş, yetersiz maaş, hıyar bir hayat.
çözüm: küçük yaşta ticarete atılmak, kayserili olmak, zengin baba piçi olmak.
bir tutam şarkı hüznü alın, yanına bir keman sesi yalnızlığı ekleyin, dibi gelmiş bira ekşiliğindeki yüzünüzü aynada seyredin.. sonrası boşluk.. hop gittik bile..

- sağlıkla ilgili sağlığın ne kadar önemli olduğunu anlatmak için bir hikaye var.. paran için bir sıfır, araban için bir sıfır, mutluluk için bir sıfır, ıvır için bir sıfır, zıvır için bir sıfır koy denir ve sonra da sağlık için başına bir tane bir koy.. yani sağlık her şeyden önemlidir.. hatırladın mı?
- evet hatırladım ünlü birisinin sözü diye anlatılıyordu.. "ünlü olmayan herkes istediği kadar konuşsun boşa konuşmuştur" a getiriyorlar yani.. ünlü isen tüm alfabeyi satın alabilirsin..
- dur! dur, çoşma o konuya da geliriz ama ben bunu değiştirdim..
- nasıl?
- bak, sevdiğin her şey için bir sıfır koyacaksın.. içki, sıgara, sinema, acı, hüzün, hayal, küfür, işin, arzuların, egon.. ve sonra seni sevenler için ise başına bir koyacaksın.. oldu mu?
- anlamadım ama oldu diyelim..
- seni kimse sevmiyorsa bir hiçsin! sıfırsın! yoksun.. yaptığın hiçbir şeyin anlamı yok! boş kümesin olum! bardağın boş tarafısın, üzerinde ot bitmeyen topraksın! kiymetsiz bir evraksın! 21 gram hafifleyince bir işe yaramayan maddesin! ve sen ne yapıyorsun biliyor musun?
- ne yapıyormuşum?
- o sıfırlar uğruna bir'i kaybediyorsun! bir umrunda değil.. aslında en önemli olması gerekirken! hiç oluyorsun!
- ya istediğim buysa?
- bu acizliğinin kılıfı.. hiç olmak isteseydin eğer ölürdün ama ölmüyorsun ve buna da kılıfın sadece birkaç şeyini yerine getirdiğin inançların.. ve inançlarını terk edemiyorsun çünkü o bir ihtimali hiç es geçemiyorsun.. korku! bu hayatın diğerinin de var olduğuna inanıyorsun ve korkuyu devreye sokuyorsun!
- yanlışın var ben ölmekten korkmuyorum!
- ben de korkmuyorum ayrıca onu demek istemedim.. sen inançlarının söylediği cennet ve cehennem'e inanıyorsun ve içinde hep bir umut var cennet için! yalan diyemezsin buna.. çünkü aksini düşünsen hiç olmak için hiç düşünmez intihar ederdin..
- sıgara?
- kullanmıyorum..
- bira?
- kullanmıyorum!
- ne yapıyorsun peki?
- deliriyorum! usul usul ve kimseye belli etmeden..

- "herhangi birisi olduğun için kurduğun hiçbir cümlenin önemi yok" mu diyorsun?
- aynen öyle.. burada sabaha kadar seninle bir ton aforizma, bir ton yeni bir düşünce ortaya çıkarabiliriz belki ama hepsi sabah bir hiç olurlar çünkü bizi sadece senin deyiminle sevdiklerimiz dinler ve biz onları yok ettiğimiz için sözlerimiz hiç olur..
- boşa mı konuşuyoruz?
- hayır gayet dolu dolu ama hep kendimizi tekrarlıyoruz.. hayatın sıkıcı olduğunu, hayalsiz yaşamanın saçma oluşunu lakin hayallere de kapılmanın ahmakça bir davranış olduğunu biliyoruz.. daha sonra kendi kendimizi bilerek ama istemeyerek ya da bunu farketmeyerek yıkımlara sürüklediğimizi söylüyoruz.. ve istiyoruz ki, ne hayat ne de hayaller zorunluluk arz etsin akabinde yıkımlar da olmamış olsun.. üzülmeyelim demiyorum ama kendimizi hayat ve hayallerimiz için boşa hırpalamayalım..
- hiçbir şey hissetmeyelim mi?
- gerekirse evet.. bak ne kadar çırpınırsak kendimizi ve etrafımızı o kadar mahvediyoruz.. bir "hiç"iz ama dünya bizim etrafımızda dönüyormuş gibi hareket ediyoruz.. durmadan kirletiyoruz hayatı.. hayaller kuruyoruz ama sistematik bir şekilde kurulmuş olduğumuzdan ya da baskı ile dayatılmış hayatları yaşadığımız için o hayalleri gerçekleştiremiyor ve yıkımlar hanemize sayı yazdırıyoruz.. hep gol yiyoruz.. maç başlamış ama haberimiz yok ya da biz zaten maçın oynanması için üretilmiş birer bibloyuz.. esas olan biz değil maç yani.. hepimiz bir hayal ürünüyüz.. bir varız bir yokuz.. varlığımız ve yokluğumuz arasındaki zaman dilimi kayan bir yıldızın gözden kaybolması kadar.. varız -yıldız kayıyor- hop gittik bile..
- bira?
- köy havası insanı yeniden ya da bir süreliğine diriltiyor..
- toplum olarak ya da toplum demiyelim de biz ülke olarak büyük bir trajedinin içinde yaşamaya alıştığımız için kişisel trajedilerimizle başbaşa kalamıyoruz.. kalabalık ve büyük kentlerdeki hızlı, acımasız hayat kendimizi kendimiz ile baş başa bırakırmıyor.. şimdi ise burada bu siktiriboktan yerde, yüzümüze gözümüze şekil vermiş bu toprakta kendimiz ile savaşıyoruz.. çünkü bizden başkası yok.. kalabalık değil, çatışma yok, mücadele yok.. otobüs peşinden koşmuyoruz.. bir işimiz olmadığından ve doğal olarak geç kalmadığımızdan bahane uydurma stresinden muafız.. yalan söylemiyoruz kimseye çünkü burada çırılçıplağız.. tek derdimiz hiçbir derdimizin olmaması..
- bira versene..
- kullanmıyordun?
- yaşamaya karar verdim!..
hayaller ve yıkımlar hayatın içinde vardır, her yıkım yeni bir hayali getirir, her hayal yeni bir yıkımı. hayat bu arada ne mi yapar? seyreder.
"hayat + hayaller + yıkımlar = ölüm" sonucunun çıktığı çok bilinmeyenli ve karmakarışık olan zorunlu seçmeli ders..

"farid farjad - taghtam deh.mp3 çalınıyor."

inceden sahile doğru git.. ayaklarına bulaşan sıcak kumu hisset.. sessiz ol..

kırıldı, dayanamadı sallanan sandalye! inceden geçmişe doğru süzülmeye başlayınca bilincim altında kaldı ve dayanamadı sanırım!.. yenisini almak da zor.. öyle ya bir sallanan sandalye kolay alışmıyor anılara.. onu iyice koruman gerek.. ürkütmeyeceksin öncelikle.. geçmişe olan yolculuğunun uzunluğunu ya da ağırlığını hemen hissettirmeyeceksin.. zor iş!.. sağlam bir sandalye sahibi bile olamamak üzmüyor tabii ki ama müziğin sesini kesiyor meret gıcırtı.. can sıkacağı gibi..

- biz onların eksik kalmış yanıyız.
- biz?
- tamamlayamadıkları hayatları biz onların yerine tamamlıyoruz.. bu kadar..
- aslında olabilir.. hiç öle düşünmemiştim ama şimdi sen söyleyince aklıma geldi..
- ilker'de bunu farkettım..
- ben senin düşünmediklerini de düşünüyorum. bu yüzden buradayız.. kendine itiraf edemediğin şeyleri ben söylüyorum sana..
- yapamadıklarını da ben yapıyorum o zaman!
- benim istemediğim ve senin yaptığın hiçbir şey yok! ben sen meselesi de değil bu.. nasıl bir hayat istediğimizle alakalı.. nasıl bir hayat istiyoruz? nasıl hayaller kurup sonunda inceden tebessüm eşliğinde yıkılıyoruz? önemli olan bu!..
- sıgara?
- onların yaşamadığı ya da yaşayacak kadar özgür olamadıkları hayatları biz yaşadığımız için bizimle görüşüyorlar.. bize hayranlar.. bizi seviyorlar.. biz onları sevmesekte onlar bizi seviyor.. çünkü bize baktıkları zaman gördükleri şey olmak istedikleri kişiler.. her şeyi tatmış.. her şeyden bir parmak almış.. pişman olmuş.. yıkılmış.. dimdik dolaşmış.. özgürce ağlamış.. isyan etmiş.. düşünmemiş.. üşümüş.. inceden gülümsemiş bir taş dibinde.. içindeki boşluklarda boğulup kendi kendini asmış.. vs.. vs..
- bunların iyi olduğunu kim söyledi ki? mal bunlar! sıcak bir tebessümün açlığını bir bilselerdi bizi paçalarımızdan yakalar ve geri döndürmek için uğraşılardı..
- bak, insan denilen şey.. hani bizim sürekli dalga geçtiğimi şey.. olmak istediği şey olmaz hiçbir zaman.. hep eksiktir.. hep yarım.. hep birilerine hayrandır.. hep eksiktir..
- bira?
- bu sandalye benim canımı sıkmaya başladı..
- kıtasız'ın yemeğini verdin mi?
- evet, bira?
- pişman mısın?
- pişmanlık bir çıkış yolu olarak üretilmiş hayallerin/umutların vanasıdır.. ben hiç pişman olmadım çünkü bir çıkış yoluna hiç ihtiyacım olmadı.. hayatımdan, hayallerimden ve yıkıldıklarımdan dolayı pişman olmadım.. sikeyim keşkeleri.. kendimi yeni bir yıkıma hazırlamak daha heyecanlı..

"ahmet kaya - acılara tutunmak.mp3 çalınıyor."

kumsal sahibi deniz kenarları iyidir.. rahat kusabilirsiniz.. çok rahat ağlayabilirsiniz.. yıldızları rahatlıkla seyredersiniz.. bir yıldız kayar üzerinize doğru kıpırdamazsınız.. ziyaret ettğiniz her anı ürkütmemek için parmak uçlarınızda yürürsünüz.. sessizce nefes dahi almadan hareket edersiniz.. ne onuştuğunuza kulak kabartırsınız.. her an kendi içinde pişmanlık taşır.. her güzel şey kendi içerisinde çaresizlik barındırır..

kumsal sahibi olmayan deniz kenarları da iyidir.. bir banka oturtur anıları sessizce mavi derinliklerde boğarsınız.. kendi anılarınızın katili olursun.. anılarınızı gömmek için elbette geçerli nedenleriniz vardır.. anılar geleceği tehlikeye atan bir geç kalınmış pişmanlıktır..

deniz manzaları bir odanın penceresi önündeki kırık bir halde sallanamaya çalışan sandalye de iyidir.. o gün orada boğamadığınız anılarınızı doya doya, özgürce, hiçbir engel olmadan yaşatır..
hayatım ve hayallerim sensin yıkımım olma sakın diyebileceğimiz bir üçleme... hayata adanmış hayatların yaşadığı hayaller ve hayal kırıklıkları ile dolu bir yaşam sonucu karşılaştıkları yıkımlar... hayat biz istemeden başlar, hayalleri biz kurarız ve yıkımlar yine bizim isteğimiz dışında olur o halde sınırsız hayaller kurun o hayallerin gerçek olabileceğine inanıp mutlu olun elimizde olan sadece bu ise yaşayın o hayalleri dilediğinizce...
- aradığın nedir? neyin peşindesin? amacın ne? ne istiyorsun?
- bir fikrim yok!
- hiç mi yok? bir düşünce kırıntısı bile mi? ilginç! yazık!
- dur! peşin hüküm verme. şimdi buldum daha doğrusu şimdi aklıma geldi.. var bir şeyler..
- jeton sekizgenmiş..
- şakacı seni.. neyse boşver birçok amacım var.. neleri aramıyorum ki.. ayrıca kimsenin peşinde değilim.. çok şey istiyorum..
- ne o hayırdır politikacı mı olacaksın? tv programlarından birinde degilsin arkadaşım kusmaya başla hadi.. frenleme kendini, çekinme.. söyleyeceklerinden hesaba çekilmeyeceksin.. hiçbirisinden sorumlu tutulmayacaksın.. hiçbiri kayıtlara geçmeyecek merak etme tüm melekleri atlattık.. hadi ne bekliyorsun?
- mutlak huzuru arıyorum.. etrafımda canımı sıkacak nedenler ve insanlar barındırmak istemiyorum.. bu arama bir ömre sığmayacak biliyorum.. işte bu yüzden bu aramayı etrafıma aşılamak istiyorum.. ben ölünce de devam etsin istiyorum bu arayış.. kuşaklara yayılsın.. ben yokken dostlarım bulmak istediğim şeyin peşinde koşsunlar.. onlara da bir amaç aşılamış olurum.. neden? niçin? gibi sorularla ömür tüketmelerini istemiyorum mesela.. dediğim gibi mutluluğu bulamayacağım biliyorum.. zaten nasıl bulabiliriz ki? yarısından fazlası hatta neredeyse %90'ı mutsuz olan bir dünya da mutluluğu aramak ne kadar doğru bir iş olabilir?
- neremiz doğru ki işimiz eğri olsun..
- işte ben de bunu diyorum.. herkes mutsuzluğa razı.. herkes kafasını önüne eğmiş boğaz tokluğuna korku politikaları desteği ile yaşıyor.. kimse kafasını kaldırıp gökyüzüne bakmıyor.. ben korkmadığımı ve sisteme, yani milyarlarca kelepçelenmiş, birbirine bağlanmış insanların hiç sesini çıkartmadan yaşayan öküzlerden biri olmadığımı ve etrafımdakilerin de böyle olmaması gerektiğini düşündüğüm için kafamı kaldırıp göyüzüne bakıyorum..
- zoru istiyorsun yani?
- hayır hakkımı.. hakkımızı.. yani kişisel değil derdim.. siktir et yani.. ben kendimle başbaşa iken mutluyum.. hiçbir şey aramıyorum da. amacım da yok.. kendimle başbaşa iken böyleyim ben.. ama yanımdan biri geçip gittiği anda, sokağa çıktığım, otobüste bir yaşlıya yer verdiğim ya da herhangi biri ile iletişime geçtiğim andan itibaren mutsuzum.. işte o zaman bir ton şey arıyorum.. birçok şeyin peşindeyim.. ve her şeyi istiyorum.. daha çok tutku.. daha çok sıkıntı.. sızıntı.. kin.. acı..

burada hepimiz duruyoruz çünkü polis durduruyor düşüncelerimizi! bedenimizi! ruhumuzu!

- dur! geçme! bekle!

- ?!?!?!

1, 2, 3, ........

- bekleyin!

69, 70, 71, ......

- geçebilirsiniz! düşünebilirsiniz! konuşabilir hatta isyan edebilirsiniz! sayınızı arttırmadan istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz.. kitle olmadan imha olabilirsiniz!

- biz kitle imha silahı olmak istemiyoruz!

- çok mu zor?
- ney?
- bir şeyi elde etmek!
- hayır, aksine çok basit yeterki onu yeterince iste..
- off be! şu salak saçma kişisel gelişim kitapları gibi konuşmayı kes..
- senin anlayacağın dilden anlatayım o zaman!
- bira var mı?
- dolap ağzına kadar dolu..
- güzel.. kırıklarını yamala.. ya da sakla onları kimse görmesin.. yok saklamak fayda etmez unut onları, yok et.. yenile her şeyi.. organik ve taze bir hayat kullan.. sonra ruhunu yalnızlığından kurtar.. kuytu köşelere hapsettiğin mutluluğu hüznünü yerine as tekrar.. kaldır artık hüznünü dolabına..
- işimiz zor desene!
- daha bitmedi, dur.. gülümsemenin ne demek olduğunu hatırla.. yüzünü gülümsemeye alıştır.. gözlerin arkasından gelecektir.. kafanı yeraltından çıkar.. bira şişeleri arasında yaşamaktan ve sıgara dumanı ile nefes almaktan kurtul.. yani mutsuz, korku politikaları ve baskı ile yaşamak zorunda bırakıldığı bir hayatı tamamlamak ile yükümlü milyarlarca insanın kirlettiği, senin için oldukça temiz olan havayı solumaya başla..
- kendimi mi öldüreyim yani?
- hayır aksine hayata tutun.. dışarı bak.. hayat bizim yaşadığımız değil dostum.. biz sikimizin keyfine takılıyoruz.. ama dışarı bir bak kimse bizim gibi yaşamıyor.. herkes bir şeyler peşinde koşuyor.. sayısız amaçları var.. tek başlarına başaramadıkları yaşamı evlilik denilen bir şey ile daha da zora sokuyorlar.. çift kişi olup mutsuzluğa, zorluğa, baskı ile oluşmuş bir yaşam biçimine adım atıyorlar.. bununla da bitmiyor.. daha çok çalış! daha çok sömürül! daha çok kullandır! ezdir! küfür ettir kendine.. ve isyan edeme.. hakkın yok isyana çünkü sen tüm haklarını üç kuruşa sattın!
- bu mu lan hayat?
- ta kendisi.. ne zannettin.. birkaç şişe bira birkaç paket sıgara.. karmakarışık filmler.. içi küfür dolu kitaplar yok! bunların hepsi hayal.. düşten tek farkı birkaç saniye sürmüyor o kadar..
- bok gibi..
- sıgara?
- evet, bira da alalım mı?
- dolap ağzına kadar alkol dolu diye söylemiştim!
- tamma hatırladım.. o polis neden bizi durdurdu?
- bir fikrim yok ama plakadaki yıldızlara bakılırsa korku politikalarının siyasi kanadını oluşturan birisi olması muhtemel..
- neyse şiştim.. sikerim böyle hayatı.. içim sıkıldı..
+ hem duvarı yıkmışlar, hem briketleri kırmışlar. hadi duvarı yıktın anladık, briketleri niye kırıyorsun. briketleri kırmasaydı belki duvarı yeniden..
çok zor bir ameliyattan çıktıktan sonra hayata farklı bakmaya başlayan insanların kıymetini daha iyi bildiği, bir hayatın içindeki boşlukları dolduran her şeyin sonucudur..

bölün, çarpın, toplayın ya da çıkartın karşınıza sonuç olarak hep bunlar gelecektir..
soluk almak istediğiniz, boğulmaya başladığınız an gibi gözlerinizi ve ağzınızı sonuna kadar açmanıza neden olabilecek şeyler yaşatan üçlü.. kol gibi girip yol aldıran..

"bazı bazı ya da ara sıra hiç olmak" istemenize sebep olur.. yok olmak görünmez olmak istemenize neden olur.. pis bir kova içindeki külleri temizlettirir derecede işkenceler yapar insana..

ruhunuzun eşşiz olduğunu unutturup ruh eşi arattırır.. bir eşi olduğu hayalini size yaşatır.. bir gün bazen hiçbir şey olmamışken bazen de tüm dünyanın yükünü siz taşıyormuş gibi hissettiğinizde eşşizliğini unuttuğunuzu hatırlatır..

yıkılırsınız da yine inanırsınız.. başınızı döndürür..

"neden?", "niçin?" sorularını soracak insanlar çıkartır karşınıza.. başkaları için eşşizliğinizi unutturur size.. bir film sonu yaşıyorsunuz gibi kandırıp gerçeği gösterir..

"inanmanın bir insanın kendine yapabileceği en büyük kötülük" olduğunu öğretir..

yalnızlığın başkentini oluşturur..
vazgeçilmez üçlüdür.süt,kahve ve şeker gibidir.
- ne içtin?
- çok şey.
- peki ne değişti?
- hiçbir şey.
- peki sen 27 yaşında hala tek başına ne içersen iç hiçbir şeyi düzeltemeyeceğini bilmiyor musun?
- biliyorum. ama yine de şansımı denemek istedim!
- canım sıkılıyor!
- benimde...
- o zaman biraz tartışalım mı? ne dersin?
- başla!
- hayatı aşk üzerine kuranlardan nefret ediyorum! özellikle bunu 25 yaşının üstündeki biri yapıyorsa eğer onu öldürmeyi bile düşünebilirim!
- çok saçma!
- neden saçma olsun ki? 18 yaşında olan birisi aşk yüzünden intihar dahi etse yadırgamam. ama belirli bir olgunluğa erişmiş birinin aşk yüzünden hayatını değiştirmesi asıl saçma olandır!
- saçmalamayı kes! herkes senin gibi dibine kadar yaşamıyor aşkı!
- benimle ne alakası var.. hayat herkes için farklı süprizler hazırlamış olsa dahi, herkes bambaşka bir şekilde yaşamış olsa dahi aşk herkeste aynı işler.. aynı şekilde seyreder.. böyle olduğu için hala onlarca ya da yüzyıllar önce yazılmış ve yaşanmış o boktan aşk hikayelerini, şiirlerini okuyup içleniyorsun..
- bak bu hiç aklıma gelmemişti..
- peki, hoşlandığın bir kız olduğu zaman en yakın hissettiğin kişiye akıl danıştığını hatırlıyor musun?
- evet, sen!
- bak işte, kendi aşkın ile ilgili bir şey yapacakken bile senden öncesinde aşık olmuş birinden medet umuyorsun!
- yani?
- yanisi yok.. aşk herkeste aynı işler..
- anladım!
- afferim!
- erol nerede?
- mahalleye indi!
- iyi bak bu güzel bir haber..
- bira?
- ne zaman hayır dedim ki?
- bir de ne var biliyor musun?
- ??
- aşk ile ilgili bir durum olduğunda neden bir başkasında fikir danışmak zorunda hissederiz kendimizi? çok şaçma değil mi? aşık olan sensin ama yapman gerekenle ilgili fikri başkasından alıyorsun! kafana göre yaşasana! neden korkuyorsun ki? en fazla gider! nedir yani sanki daha öncekiler hiç gitmedi mi? daha önce hiç göt olmadın mı? böyle mal gibi gittiği yöne bakmadın mı hiç? en fazla bir kere daha bakarsın.. zaten bildiğin bir şey.. sonra gidip içersin.. kafan güzel olur mesaj atarsın, ağlarsın sonra evine geri döner yatarsın.. bu kadar..
- nasıl bu kadar? anlattığın kadar basit olmadığını ikimizde iyi biliyoruz..
- bak dostum.. bir insana akıl danışıyorsan eğer o insandan kötü şeyler duymayı beklemiyorsundur.. çünkü zaten kötü şeyler kapıdadır ve sen kendini iyi ihtimallerler kandırıp birazcık da olsa motive edersin.. bu işler böyle.. neden ben sana en kötüsünü anlatayım ki? zaten kapında.. sike sike yaşayacaksın onu!
- haklısın.. ne olursa olsun sonuç değişmiyor..
- kim geldi?
- erol..
- oh bugün aldığım en güzel haber bu.. hadi başlayalım..
- beni dinle bu sefer.
- evet?
- ne oluyor biliyor musun?
- ??
- ikinci kez aynı kişiden göt olunca artık acıtmıyor ve umursamıyorsun ama varlığını veya yokluğunu.. çünkü sen onu ilk gittiğinde koymuştun kutuna cıkarıp eski ona bakıyorsun ikincisini umarsamıyorsun ve daha ilerisini düşünmüyorsunda.. sadece ilk acı kalıyor kutunda..
- kutuna gidiyorsun yani?
- siktir git!
hayatın olmazsa olmazlarıdır.
bu satırların hiçbirisinin size bir faydası olmayacak.. bunlar sadece bir ya da daha fazla hayatın kısacık zamanlarının özeti! iyi hiçbir şey yok çünkü iyi olan her şey yaşanır kötü olan ise yazılır..

yaşınız kaç bilemem, neyi seversiniz bilemem, ne yaşadınız hiç bilemem ama bildiğim birkaç ufak şeyi size de tavsiye edeyim..

Cemal Süreya, yılmaz odabaşı ve edip cansever'i okuyun! Yaşınıza bakmadan okuyun.. Hiçbir Zararı Yok! hatıralar biriktirin kendinize.. başka bir şehirde arkadaşlarınızla gittiğiniz sinema biletini saklayın mesela! çok eğlendiğiniz bir gecenin hesap fişi de olabilir.. birkaç fotoğraf.. birkaç satır yazı! herkes ölür, herkes terkedip gider size kalan hayatınızda onu hatırlatacak ufacık bir hatıra, anı olarak kalır biriktirdikleriniz.. kaç yaşında olursanız olun anı biriktirmek için geç değil! biriktirin ve anı biriktirirken sevdikleriniz ve sizi sevenlerinde anı biriktirmesi söyleyin! sizden önce göçüp gidecekler olduğu gibi sizden sonra bir süre yaşamaya devam edecekler var.. bunun bilincinde
olun!

genellikle sevgi hakedene değil hakettiği düşünülene verilir ama siz böyle olmayın, yapmayın! Siz sevginizi onu hakedene verdiğiniz sürece o da size aynı şekilde sevgisini verir.. hayat genelde istediğiniz gibi gitmese bile elbet bir yerde adaletini gösterir.. önemli olan o anı kaçırmamak.. buna dikkat edin.. hayat çocukken hoyratça kullandığınız bir oyuncak değildir.. tükettiğiniz fırsatlar ve zamanlar bir gün en büyük pişmanlığınız olabilir her şeyin kıymetini bilin..kıymetsizlik sizin en büyük pişmanlığınız olmasın tek başınıza yemek yiyemeyip tuvalete gidemediğiniz zamanlarda..

günlük telaşlarınızla kaybettiğiniz ya da es geçtiğiniz ufacık detaylar yarın telafi edemeyeceğiniz pişmanlıklara dönüşmesin.. anın keyfi ile uyuştururken hayatınızı mutlulukları es geçmeyin.. mutluluk hayatınızda çok az rastgelebileceğiniz bir durumdur onun kıymetini bilin!

bazı zamanlarda çok kötü bir hayat yaşadığınızı düşünüp intiharın eşiğine gelebilirsiniz.. böyle bir böyle bir anınızda anısını birktirdiğiniz dostlarınıza sarılın.. onlar da size sizin onlara baktığınız gibi bakıyorlarsa eğer hala o zaman sizin kurtuluş gününüzdür.. bunu unutmayın! unutmak iyi ya da kötü yaşadığınız geçmişinize ihanettir.. insan kendine ihanet eder mi?

her insan hata yapar önemli olan dostlarınıza sizin de hata yapabileceğinizi daha hata yapmadan önce kırıcı olmadan anlatabilmek.. sonrasında dostunuzdan bunu anlamasını beklemek.. çünkü o hata yaptığında da siz anlayışla karşılayabileceksiniz.. kendi evladınız haricindeki tüm paylaşımlar karşılıklıdır.. önemli olan ise bu tür durumlarda beklentinin şiddeti.. herkes bir şey bekler bunu unutmayın!

aşk! insanların hayatını alt üst eden bir bilinmeyendir.. bunu okuyan herkes ne demek istediğimi anlayacaktır elbet.. dibine kadar yaşayın! sürünün, günlerce ağlayın, gezmeyin, adı geçen yerde hayatı durdurun.. bunların hepsini çünkü öyle bir zaman gelecek ki bunların çoğunu aşık olamadığınız için yapacaksınız.. ve o gün hiçbir şey 18 yaşında olduğunuz gibi olmayacak.. bunu unutmayın! bir de cemal süreya'yı..

bir şeyleri kendinizi birilerine beğendirmek için yapmayın sevdiğiniz için yapın! sadece o zaman kendiniz olabilirsiniz.. kendi adınızla başka hayatlar yaşamak aşağılık bir şeydir.. bir şeyleri kendiniz beğendiğiniz için sevin başlakları beğendiği için değil.. kişilikli olun kişiliksiz değil ve onurlu olun onursuz değil! bu ikisi arasındaki farkı anladığınızda hayatınız çoktan bitmiş olabilir ki bu riski göze alabilecek kadar yaşayamayabilirsiniz.. buna değer mi?

kahramanlarınız olsun! masallarda ya da filmlerde değil hayatınızın içinde yaşayan, eline dokunabildiğiniz, konuşabildiğiniz kahramanlar..

bir hayatınız, bir çok hayaliniz ve sonunda sizi yine yaşamaya itebilecek yıkımlarınız olsun..

Mayıs/09 Ankara
------

çok sessiz ya da çok gür, bilemiyorum.. çok garip ama.. "böyle bir dünya yok!" diyorsunuz ilk düşündüğünüzde fakat sonra anlıyorsunuz.. herkesin bir dünyası var.. sonrası çocuksu bir şaşkınlık içerisinde yeni oyuncaklar keşfedip onları parçalamaklar geçiyor.. büyüyoruz sonra.. ama hep büyüdüğümüzde ölüyoruz.. ölüm mü büyüten bizi yoksa ölmek için mi büyüyoruz bilemedim.. çok karışık geldi bir an.. sessizce oturup nefes çekmek en iyisi.. bir tane daha.. şimdi hayalperest olma vakti!..

Mayıs/09 istanbul
yaşamımızın kısır döngüsüdür.
umuda her yelken açışımızda
gözlerimizi kapatıp düşünürüz.
her seferinde aynı hayalin peşinde koşarken
umut sadece hayal olup çıkmışsa
ve yanmışsa içimizdeki ateşte kor kor
ne sen gerçeksin aslında ne de ben...
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar