bugün

çok zor bir ameliyattan çıktıktan sonra hayata farklı bakmaya başlayan insanların kıymetini daha iyi bildiği, bir hayatın içindeki boşlukları dolduran her şeyin sonucudur..

bölün, çarpın, toplayın ya da çıkartın karşınıza sonuç olarak hep bunlar gelecektir..

not: *

edit: imla...

edit2: başlık ve şahsım tarafından girilmiş tüm entrylerin her hakkı saklıdır. kopyalanamaz çogaltilamaz.. aksi şekilde davrananlara karşı yasal işlem başlatılacaktır..

edit3: ilgili entry silinip sonra başka bir içerik ile candırılmıştır.. tabii o kadar salak ki sistem canlandırma tarihini entry girilme tarihi olarak atıyor.. asıl entry girilen tarih uçup gidiyor.. detay için info bkz..

edit4: info'ya da bakmayın orasıda cozutmuş..

edit5: entry içeriği değiştirildi..
yıkımlar olmasa zaferlerin ne anlamı olabilirki. her yıkımdan sonra bir kez daha ayaga kalkabildiğini görmek ise apayrı bir zevktir.

(bkz: paramparça aşklar ve köpekler)*
hep kazanc diye bir mevzu bahis değildir hayatta ne yani hep kazanacan kazanacan sonra en ufak zararda hayat boktan diye agliycan, var mi böyle iş arkadas? kici kirik ipeği bile elde etmek için kelebek olma imtihanini veren tirtir sizlere ömür oluyor.

her şeyin bir bedeli var...

bedel ödemekten kacinildiği müddetce arabesk besiğinde sallanir insan.
hayat cinsellikle başlayan ölümcül bir hastalıktır.

hayata anne rahminden ağlayarak göz açarız sanki bütün olacakları gün ışığına çıktığımız da anlarız. gülmeyi öğreniriz zamanla emeklemeyi sonra kendi ayaklarımız üzerinde durmayı konuşmayı anlaşmayı derdimizi anlatmayı.

hayallerimizi ilk okulun sıralarında kurmayı öğreniriz. 'ben doktor olucam' günler geçer 'ben polis olup vatanı kurtarıcam' herşey kolay gelir çünkü ozamanlar oynanan güzel oyunlar ileride unutulacak arkadaşlıklar hiç hesaba katılmaz.

zaman geçer yavaş yavaş her istediğiniz şeyin olmadığını anlarsınız hayeller ile yaşamaya devam edersiniz her biten hayalin yeniden kurulduğunu anlarsınız. yıkımlar git gide acıtmaya başlar ilk aşklar yaşanır yada başka ilk ler.

yıkımlardan sonra daha bir sert bakılmalı hayata dimdik durmalı yıkılmayanın karşında ki ilk gün annemiz rahminden ağlayarak çıktığımız günü özlememek için.
hayat,sandığımız kadar kötü,umduğumuz kadar güzel değildir.
hayat: oyundur.. bitmesini dilediğimiz can acıtan ve asla baştan başlanılamayan bi oyun..

hayal: oyunu güzel kılmak adına adımdır attığımız.. küçük bir tebessüme yer vermek için yüzümüzde ya da gözyaşlarımızı silmek için günün birinde.. umuttur.

yıkım: oyunun parçasıdır, olmazsa olmazı, demirbaşı.. illaki olacak illaki yaşanacak ki oyunun yüzüne güldüğü insanlar eğlensin.. diğerleri? onlar niye eğlensin ki?
hayatın zorunlulukların, hayalin isteğin, yıkımın başarısızlığın sonucu olduğunu gösteren erozyon etkisidir. beklentilerin dozu kaçtığında öznel hakikate erişilemeyeceği ise mutlaklığı ile insanın yüzüne vurur...
- hadi öldürelim!
- tamam
- kim başlıyor ilk?
- sırayla değil bir an da yapacağız
- nasıl yani?
- herkes kendini öldürecek!
- evet bence de herkes kendini öldürsün
- evet katılıyorum ben de. nasıl olsa bu güne kadar hep kendimize acı verdik bu son acıyı da kendimize verelim başkasına bırakmayalım...
- ben yokum!
- neden?
- bu saçmalık!
- sktir sen ne bilirsin ki?
- çok sey belki de?
- belki de?
- evet saçmalık... bu diğer acılar gibi değil... kendimizi öldürmemiz son acımız olabilir belki ama ya diğerleri? onlara da acı çektirmiş olacağız kendimizi öldürmekle! yani ilk ve son kez uzunca bir süre bizim yüzümüzden başkaları büyük acılar çekecek. ben buna razı olamam... ben sadece kendime acı çektirebilirim... başkalarının benim yüzümden acı çekmesini hiç istemedim istemem de...
- ne çok konuşuyorsun sen böyle?
- bence mantıklı. biz sadece kendimize acı çektirebiliriz...
- ne yani vaz mı geçiyoruz?
- evet
- hiçbir yaşama son vermiyoruz!
- bira versene bir tane de sıgara.
- bitti, git al!
- sktir!
- hayat haricinde her şey bitiyor ve bu benim sinirimi bozuyor...
- hadi o zaman hayatı öldürelim!
- ...
- defol!...
ne zaman gözlerimden yaş gelse sen aklıma geliyorsun... silip gözyaşlarımı küfürler ediyorum sana, kendime ve kalan herkese... sonra hayaline tükürüyorum... lanetler yağdırıyorum gittiğin yöne doğru... ve sonra yine siliyorum gözyaşlarımı...
hayallerimiz vardı ortaklaşa kurduğumuz, hayal kurmak için değil konuşurken düşündüğümüz..
hayallerimiz vardı gerçekleştirmek için sonuna kadar savaşacağımıza inandığımız..
hayallerimiz vardı hep seninle olan, hep beraber olduğumuz..
yıkıldılar tek bir darbeyle..
ve şimdi geride yıkık dökük duruyorlar ne toparlanabilir ne de eski haline döndürülebilirler.. artık onlar bir enkaz eskiden pembe olan düşlerin kara enkazları..
iç içedirler.
kurdukça yıkan iki yüzlü belediye mağduru gecekonducu gibi hissetmenize yol açan acı hayat çıkarımı.
hayat aşktır bazen, aşk hayaldir, hayal yıkımdır dolayısıyla hayat da yıkımdır.
aşkla gelir insan dünyaya.. annesinin kendine gösterdiği aşkla büyür..
sonra aşık olur, bir çift göz girer aklına, kalbi deli çarpar o zamanlar. sonra ilk hayal kırıklıkları başlar, ilk aşk acıları, ilk hüzünler, ilk melankolik tavırlar..
yavaş yavaş büyür insan..
artık eskisi kadar etkilenmiyordur olaylardan, aşk acılarından, hayal kırıklıklarından..
kurtulmak için tüm bunlardan başparmağını bastırıyor usulca içi beyaz ölüm dolu şiringaya... birkaç saniye ve sonrasında hafif bir tebessüm çatlak dudaklarında ve karanlık son...
bir zamanlar küçüktük büyümek isterdik , sanardıkki büyüyünce her sorun biticek.o zamanlar küçük suçlar için küçük cezalar alırdık.o cezaların bitmesi için kaç kere yataklarımıza gözü yaşlı yatmıştık kimbilir... belki büyüyünce herşeyimiz sorunsuz olacaktı öyle sanardık.küçüktük sorarlardı ne olmak istiyorsun büyünce hepimizin ilk aklına gelen en önemli meslek; doktor olmak istiyorum... bir zaman geçti büyümeye başladık büyüdükçe baktıkki sorunlarda büyüdü, bu defa kabahatlide olmasak verilen cezalarımızın dozu kat kat arttı... büyüdüğümüzü anladık çünkü küçüklük resimlerimiz albumlerde yerini almıştı...
öyle bir işvesi var ki bu hayatın desenlerini kime nasıl işleyeceği belirsiz. gün gelmiş almış bavulunu çıkmışın okumaya, hiç ayrılmadığın ailenden artık bir süre ayrı kalma zamanı, öğütler cebimizde bavullar elimizde heves kalbimizde koşa koşa okumaya dahada büyümeye geldik... elimize kalem yerine kalbimizi aldık kalbimizi aldıkça ezildik, ezilmeyi öğrendik, dilimizi ipe asınca dedikoduyu öğrendik, sırtımızı bir dost bulup dayanınca yıkılmayı öğrendik,tüm bunları öğrenmekle geçen zamanımızda boş kaldığımız zamanlarda kendimizi düşündük, hayallerimizi düşündük, hayallerimizdeki sevgiliyi düşündük bunlarda artan zamanda da elimize kalemlerimizi alıp okulla uğraştık ama öğrenceklerimizden o kadar meşguldukki kayıplarımızı hep göz ardı ettik ta kii ortalıkta okuldan hiçbir arkadaşımız kalmayana kadar... onlar ilk önce ellerine kalem almışlardı biz hayatı... onlar mezun olup ödülünü almışlardı bizler cezalandırılmıştık okullarımız uzamıştı ve üstelik uğraştıklarımızdanda elimizde kalan neredeyse koskoca bir hiçti...
hergün yeni bir umutla uyanmak isteyen bu gözlerimiz artık uyanmak istemez bir hal aldı.yeterki gün geçsin sanki maphussa koymuşlarda çıkış için gün sayar gibi anlarımız birbirini kovalamaktan hiç vazgeçmedi ama hayallerimizden bizler vazgeçtik..belki sevdigimiz bir kız vardı yada bir adam belki ne ümitlerimiz vardı hepsi bir dudak arasından çıkan kelimelerle son buldu, grurlarımızla duvarlar ördük eşe dosta, yalnızlığımızla dışarda ele güne karşı hep övündük eve gelince özümüze döndük, bir kedi yavrusu kılığına bürünmüş şu şevkat isteyen ruhumuzu herkeslerden saklamayı öğrendik çünkü açığımızı aman yakalamasınlar benim bu zayıf yönümü bulamasınlar ki yaralanmıyım diye incelikli hesaplara düştük. yeri geldi bütün yakınlarımıza sevdiğimiz için sırtımızı döndük bilemezdikki sırtladığımız sevgili bizim kambur olacağımız kadar sırtımızda kalır, sonra taşıyamadık sırtımdan inde sende benle yürü dedik ondan aldığımız bir cevapla yıkıldık ben kimseye yük olmak istemiyorum, herkes kendi yoluna kendi karanlığımın içine seni de çekemem deyip ineceğini bilemezdik ki bu kadar üşengeç insanla herşeyin kolayını seçen insanla uğraştığımızı...
bir zaman geçti acılarımızı gömmeye dertlerimizi sallamamaya karar verdik... geçen zamanımızda okullarımıza yöneldik yarı kalmış yollarımızı tamamlayamayınca medeti okuldan umduk . bari hiçbir şeyimiz düzgün gitmedi bari bunu başaralım dedik kolları sıvadık uzayan okullarımızı geç kalan bir tarihte okumaya başladık. herşeyi gözardı edip sonradan aklımıza gelen ailemizin özlemini sırtımıza yükledik. aslında bu sırtımın üstünde hep ailem olmalıymış yanlış yapmışız dedik. artık okulda bitiyor. geriye dönüp baktığımızda arkamızda tek duran koca bir diploma en azından geldiğimizde cebimize aldığımız öğütlerin ne kadar doğru olduklarını anladık. geride sadece senelerimizi , sevdiğimiz adamı veya kızı kollarına bıraktığımız , acılarımızı mezara gömdüğümüz bir şehir kalmıştı. artık yeni birşeyler olacak sandık bu sefer daha kolay olmalıydı. emeğimizin karşılığını almalıydık iyi bir iş sonra belki denk gelirse iyide bir eş bulduk mu daha ne isterdik ki? gazetelere baktıkki ne iş var ne de güç öyle bir hal aldı ki bu zaman artık kasiyerlik yapmaya razı hale getiverdi bizleri. okuduğumuz okulumuzunda bizlere sırtını döneceğini bilmezdikki...
artık iyice tükenmiş hal alan bu bedenimiz hergün yeni birgün olacak hevesini yitirmişti. hergüne umutla bakarak uyanmak yerine bugünde nasıl geçer diye ince hesaplar yapmaya başladık. ne bir sevgili ne de bir iş . umutsuzluklar herşeydeki yıkımlarımız ara ara aklımıza geldi el ele yürüyen çiftleri gördükçe kaybettiiğimiz sevgililer birbir gözümüzün önünden bir film şeridi gibi geçti. derken sonunda iyi bir iş iyi bir maaş sunuldu tepsilerde tam yıldızım parladı derken bu defa diğer eksiklerimiz birer adım öne çıktı. sevdalardan gönlümüz geçti artık geç kalan maaşımızla bir kendimize bakan hal aldık.
acaba her umutsuzluk bizlere büyümeyi mi anlattı yada anlatırken yaşattı ,yada kayıp ve kazancın hesabını mı tutturdu bilinmez...
eğer elinimizden geliyorsa hiçbirşey için geç kalmamak gerek,herşeye yetişmeli herşeyi yolunda götürmeye çalışmalı. hayatı bir terazi gibi düşünmeli iki tarafı dengelemeye çalışmalıyız kazançlarımız kayıplarımızdan hep daha fazla olmalı ki kendimizi ve yaşadıklarımızı sevelim. belki hayallerimiz bir sevgilide saklıysa hiç durmadan ona sevgimiz anlatmalı, belki mutluluğumuz bir arkadaşımızla geçirmemiz gereken zamandaysa zaman onla geçmeli, eğer mutluluğumuzu para esir almışsa işimize dört elle sarılmalı işimiz yolunda değilse çekinmeden başka işe başlamaya gayret etmeliyiz. eğer bunlarda hiçbiriyle mutlu olamayacağımızı hissediyorsak demekki geçmişten birşeyleri tam halledememişiz demektir. o zaman ilk önce o mevzuyu halletmeliyiz..

insanoğlu gel kendine bir iyilik yap. korktuğun konuların üstüne üstüne git. yoksa o korkularının içinde kaybolup gitmeye mahkumsun...
yalnız değiliz ikimizde, tek değiliz artık... seninle istediğim mutluluğu başkalarında bulduğum için özür dilerim senden... peki ya sen, sen de özür diliyor musun? sen de üzgün müsün ben değil de başkalarıyla mutlu olduğun için? sadece birkaç saniye düşün ve devam et hayatına... ve ben o birkaç saniye aklına geldiğim için hiç unutmayacağım seni, sensizliği, gözlerini, ellerini, saçlarını ve hayatıma son verdiğim dudaklarını...

şimdi uyuyacağım ve sabah olduğunda ne sen ne de gözlerin acıtacak canımı... belki de sabah hiç olmayacak, sensiz bir sabaha daha uyanma zorunluluğu olmayacak... doğumuma ben karar vermedim ama ölümümü kendim belirliyorum...

mutlu musun? mutsuz ölenlerin dünyasında? ben mutlu ölenlerden olamayacağım için son veriyorum yaşama, hayata, hayallere ve yıkımlara...

bahar gelecek, güneş insanların tenini kavuracak... ve bedenim işte tam o zamanlar da ayaklarının altında ezdiğin toprağa karışacak...

yürüyebilecek misin, üstümde gülen gözlerinle?...

ankara - şubat 2008
hergun icin degisik hayallerim var aklıma gelen guzel seyler varr ama bugunku hayalım sevgililer gununu yalnız kutlamamaktı oldumu olmadıı..noldu??yıkımm..
hayaller kurarsiniz yeni bir hayata dair, yeni bir hayata yeni bir $ehirde baslamak icin.
$imdiye kadar ya$adiginiz bütün olumsuzluklari, mutsuzluklari bir kenara birakmak ve yeni mutluluklar yeni dostluklar kurmak adina. bunu büyük bir heycanla cevrenizle payla$irsiniz herkesin ba$arirsin yaparsin demesini beklediginiz anda nekadar olumsuzluk varsa siralanir önünüze. her kafadan bir ses cikmaya ba$lar verilen yanitlar bir anda hayallerinizin yikimina sebep olur. derin bir sesizlige ve karamsarliga kapilirsiniz cünki hayallerinizi bir sürü olumsuzlukla yikmayi ba$armi$lardir belki sadece iyi niyetli olmak istemiSlerdir belkide kiskanmi$lardir bilemezsiniz. icinizdeki mutsuzlugu ve yasadiginiz yalnizligi kimse görmez.
düsünmeye ba$larsiniz bütün bu olumsuzluklara ragmen hayata gercekten yeniden baSlayip hayalleri gercekle$tirmekmi yoksa hayata kar$i bir sifir yenik durumdayken iki sifir yenik duruma dü$mekmi ?
vazgeçilemez bir grup üçlüsü olup insan hayatını yaşarken hayalleri için yaşar, onlardan birinin tutmaması bile insanın içinde bir dozerin, içden içe bir şeyleri yıkarak bir daha oluşmamacasına sizden koparmasıdır.
dur! işte ordaydı tam orda , yanı başında , başının hemen yanında , dur!lütfen kıpırdama , hemen yanında , sen gittikçe o da gidiyor , uzaklaşıyor her adımda.neden deme bana aslında ben de dokunamıyorum tam anlamıyla ama biliyorum o hemen orda , senin ellerinde , senin parmakların da senin yüzünde , ama sakın gitme o da gidiyor anlamıyorum ama bulamıyorum yokluğunda , gölgenle yansıyor duvarlara , ışıkla dokunuyor suretine ama sakın gitme o da gidiyor her defasında ...

nasıl yapsakta saklasak onu ? sen yokken de dursa tam yanımda , gitmese benden uzaklara ,silebilsem öfkeden yana ne varsa kabimden , sevmek...

liflerinden sıyrılan kocaman bir ay gibi , güneş gibi , gelen ilhamı sana harcamak gibi her defasında , anlatılanlardan daha mukaddes , düşünmekten daha elem verici, mutluluktan daha yoğun , ağlamaktan daha yorgun ...

titrek gibi ellerini dokunurken her bir noktada , sihirlenmek gibi , o kocaman bakışların altında , dağdan kaleler gibi dizelmek ne varsa senden yana yanımda , sıyrılam kocaman ufuklardan bir vuslat sabahında ezberden bir şarkı mırıldanmak , içimden öyle geldi demek sana sevdiğini söylerken bunu yapmak , bakabilmek her şeyin karanlığında gözlerine ...

alfebeden sıralanan sesli harflerden bir demet sevgi hazırlamak dilimin dokumalarına, sıralamak ne varsa aşktan yana , ya da daha fazla ...

terkedilmek bir baharın arefesinde , bir akşamın tenhasında , sokakların ortasında lambaların tam altında kovalamak uçuşan hayalleri, irkilmek gibi sahiplenmek gibi , serbestlik , şafakların tam ortasında ...

ne görünen tarafıyım buz dağının ne de görünmeyen , ne ışığım karanlıkta parıldayan ne de ışığa inat soluklanan karanlık tam bir vasatlık bu karda kışta , çocukluğumu unutturdular bana akşam iniltesinde kocaman bir şehirde , bayramlıklarım yadigar bırakılmadı , kimse korumadı , sövdüm ne varsa hayat adına , ben bu dünyanın ta ...

dur dedim sana götürme onu , işte orda tam gözlerinde başka tarafa bakma , dur sakın kapama gözlerini dur diyorum şakam yok alırım ellerini ...

sen nasıl anlatırsın bunca yıkılmışlığı hangi cümleye sığar ya da hangi kelimelere '' bittim, öldüm , yaşayamam'' ne öldüm , ne bittim , ne de isyanlardayım , kızgınlığım kendime , kendi özüme , şikayetim yok bundan böyle saatlere , zaman nereye giderse gitsin sen gitme bir adım öteye , aklıma düşüyor o karanlıklar sen gidince ...

hani gitmeycektin hani mecbur olmayacaktın gitmelere , hani söz vermiştin , kırılgan dedim gitme dedim , ama gidiyorsun işte o da gidiyor seninle bırak onu benimle ...

işte elindeki valize asılı duyor tam orda işte , bırak onu benimle ...
hayat insanın içinde yasadıgı zaman, hayal yasadıgı zamanda olmasını istedıgı ıstek, yıkımda olmasını ıstedıgın seylerı yasadıgın zamana uyduramamaktır.
ibrahim tenekeciyi hatıra getirir.

''yağmura,nisana ve yaşıma aldanıp
uçurumları kıyı sanarak
ve dağlar erişilmeyince acı verir
sözünü unutarak
kaf dağına gitmek istedim ''

"yasamak mi yazik ki ben bilemedim"
"yok karşılığı yüzünün" dizesi gibi yok karşılığı yokluğunun... olmayışının, özlemenin, hasretliklerin yok karşılığı... hiçbir şey bir karşılık olamıyor sensizliğe, hiçbir şey tamamlayamıyor gidişini ve hiçbir kimse dokunamıyor yokluğunun eseri olan et yığınına... çöp yığınları gibi, taş, moloz yığınarı gibi, hiç kimseye faydası olmayan yığınlar gibi duran bir et yığını... içinden çekilip alınmış duygular, sevinçler, mutluluklar, hayaller ve nicelerinin yokoluşuyla geride kalmış bir et yığını...

başka da bir şey yok!...
ya ben çok aptalım; ya da birileri yanlış öğretmiş bu oyunun kurallarını bana.

ben kim miyim ? sadece basit bir adam... uyumadan önce sonunda hep iyilerin kazandığı masalları dinleyerek büyüyen mutlu bir çocuk. hani eski aile fotoğraflarındaki haşarı velet.

bir de hayaller kurmuşum boyuma bakmadan. çocuk işte; hayatın adaletine inanacak kadar aptal. büyürken bir kaç kere gerçeğin şamarını da yemişim ama akıllanmamışım. sanki seninle tanışacağımı önceden biliyormuş gibi devam etmişim bildiğimi okumaya.

her sabah güneşle birlikte yeniden doğmuşum. tam zayıflarken inançlarım sen çıkmışsın karşıma. ellerine uzanmış ellerim. tutacakken ellerinde tüm hayallerimi çekip gitmişsin. yokluğunla yok olmuş hayatım, hayallerim.

benim için artık gerçekleri hazmetmek zor. masallarla büyüyen bir çocuğum ben. hem de o masallara inanacak kadar aptalım. sen gerçeklerle sevişirken; ben kendi yıkıntılarımın arasında öylesine yaşamaya devam ederim bu boşluğu, yokluğunu. hem bakarsın belki bir gün yine hayal kurarım. huzurlu bir sonun, karanlık bir ışığın hayalini. zaten elimde kalan tek şey de bu değil mi ?
insanın,hayallerini istemediğini anladığı an,yaşadığı yıkımdır bazılarımız için.