bugün

tuhaf bir hisle kaplı içim
buruk gibi kırgın gibi
ama neye ya da kime
belirsiz
sonsuz içme isteği uyandırıyor.
"Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.

Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız...
Perde kapanıyor, film bitiyor işte,
O hiç bitmeyecek sandığımız...

Görüyorsun, konuşacak bir şeyimiz kalmadı.
Sadece bakışlarımızda hüzün.
işte ayrılık bu; hiç beklemediğimiz...
O ikiz kardeşi ölümün.

Anlıyorum bir daha görüşemeyeceğiz,
Bu son buluşmamızdır seninle.
Yeni bir hayata başlayacaksın artık;
Onunla, o yeni sevgilinle.
Anlıyorum, artık o öpecek ellerini
Kulağına aşkı o fısıldayacak...
içinde bir pişmanlıktan başka,
Benden eser kalmayacak...

Sigaranı söndür, kalkabiliriz.
On adım sonra yollarımız ayrılmalı.
Sakın ağlama ve bir şey söyleme bana...
insan, ayrılırken bile büyük olmalı."

Ümit Yaşar OĞUZCAN
ben şuraya bırakıyorum ihtiyacı olan gelip alsın.
Eski bir şehirden selam sana,
Bulutların üstünde küçük bir turna,
Rüyalar gibi koca bir ayna,
Umutsuz olma asla hayatında ...
KiLiT

Bir renk karanlığa adını çiziyordu.
Bir bakış sana adını çiziyordu.
Binlerce sevi geçiyordu geceden..
Biri durmuş, yalnızlığını çiziyordu.

Bir umud bir yarına adını çiziyordu.
Bir yarın bir olur’a adını çiziyordu.
Binlerce belki geçiyordu geceden..
Bir bekleyiş bir yitişe adını çiziyordu.

Bir adım bir gidişe adını çiziyordu.
Bir gülüş bir ezilişe adını çiziyordu.
Binlerce dudak geçiyordu geceden..
Bir öpüş bir gizlenişe adını çiziyordu.

Binlerce göz geçiyordu geceden
Bir geçiş bir yola adını çiziyordu.
Bir yol bir yalana adını çiziyordu.
Bir yer bir saklanışa adını çiziyordu..

Bir ışık bir kaçışa adını çiziyordu.
Adım bir aldanışa kendini çiziyordu
Bir söz bir yanlışa adını çiziyordu.
Binlerce oluş geçiyordu geceden.

Bir korku bir kırgınlığa adına çiziyordu
Bir saklanış bir olmazlığa adını çiziyordu
Bir umgu bir inanca adını çiziyordu
Binlerce düş geçiyordu geceden

Bir ölüm bir yaşama adını çiziyordu
Bir yaşam bir ölüme adını çiziyordu
Binlerce bir geçiyordu geceden
Bir ad bir ada adını çiziyordu

Bir yaşam bir yaşama adını çiziyordu.
Bir ölüm bir ölüme adını çiziyordu.
Binlerce eş geçiyordu geceden..
Bir gece bir göze adını çiziyordu.

Bir göz bir geceye adını çiziyordu
Bir el bir ele adını çiziyordu
Binlerce iki geçiyordu geceden
Bir sunuş bir duruşa adını çiziyordu.

Özdemir Asaf
Yaşamak şakaya gelmez, 
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın 
bir sincap gibi mesela, 
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, 
yani bütün işin gücün yaşamak olacak. 

Yaşamayı ciddiye alacaksın, 
yani o derecede, öylesine ki, 
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, 
yahut kocaman gözlüklerin, 
beyaz gömleğinle bir laboratuarda 
insanlar için ölebileceksin, 
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, 
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, 
hem de en güzel en gerçek şeyin 
yaşamak olduğunu bildiğin halde. 

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, 
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, 
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, 
yaşamak yani ağır bastığından. 

Nazım Hikmet 
'' daha sık yürü şehirde,
daha içten sev,
daha çok gez,
daha çok
daha çok..ki
bana ayak izlerin kalabilsin sevgili
ama lütfen bilmediğim bir dilde seviş,
çevirisi olmamalı acılarımın.''
görsel
bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
gittiler akşam olmadan ortalık karardı .
Ağlamak
Unutmak kadar kolaydır inan
Sevin ağlayabiliyorsan
Sevin ağlayorsan
Gül ağlayabiliyorum diye
Gül ağlayorum ağlayorum diye
Sana bir şey yapamam
Ağlayamıyorsan

Özdemir Asaf. evet.
kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
kaç kilo çekerdi yalnızlık
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının

belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

kim sevmezdi çiçekleri filan
”ben sevmezdim” dedim, “yalan” dedi

bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım

herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
sırf bu yüzden mi ağladım
alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz

biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde

ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz.

Turgut Uyar-Palyaço
""
bugün içimde kırık bir şeyler var,
hiç gelmemiş birine gitme dedim,
bir şey demedi.
çok konuşmazdı benimle...

mevsimler değişti,
kuşlar bile vazgeçtiler, uçmadılar,
tüm gezegenler yağmura çaldı,
belki sen beni öpersin diye.

tenim soğudu bugün,
gideceğini duydum,
ben de gelebilir miyim?

gel demedin.
çok konuşmazdın zaten.

""
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.

orhan veli

herkesin güzel hava anlayışı farklı tabii. ben sonbahar severim.
Gölgen yok senin, ayak izlerin yok
Neden mi?acılar barınmamış ki sende
Mutluluk yok mutsuzluk yok.
"Konuşmak susmanın kokusudur.
Ya sus git, ya konuş gel, ortalarda kalma.
Yalan korkaklığın tortusudur.
Dürüst kaba ol, eğreti saygılı olma."

(bkz: özdemir asaf)
ölülerimizi “sık kullanılanlara” ekliyoruz.
ölülerimize ölülerimiz ekliyoruz.
şans eseri yazmıyorsa adımız bir sayaçta
birhan, ben bunu hep “antisayaç” olarak okudum
yani sayılamayan, sayılmasın hiç aman
sahi biz kaç darbeden sonra ölülerimiz oluyoruz.

erkek ve kadın, iki farklı hayvan.
ve kuraldır öldürür hayvanlar âleminde güçlü olan.
mesele bu değil, mesele başka.
niye sevsin pembe tülleri kırmızı pancurları
ve niye aynı evde yaşasın bir fille mesela
aha kırılacak bir vazo birazdan.

bir yatırımcı değiliz, tamam
öncesinde büyük hesaplar, planlar, bütçeler filan
ama sevmek diye bir şey var, geçelim dersen o da var
bize çizilmiş kalın çizgiler, gerilmiş ipler var
alnımızı kıllı elleriyle karalayanlar yetmedi komple silenler
çaresizlik var birhan bak:
türkiye’nin güneyinden üzücü haberler geliyor
türkiye’nin kuzeyinden üzücü haberler geliyor
türküye'nin doğusundan üzücü haberler geliyor
türkiye’nin batısından üzücü haberler geliyor
türkiye giderek üzücü bir habere dönüyor…

sevmek dedin ya, aklıma oscar wilde’ın bir dizesi geldi bak!
“çünkü herkes öldürür sevdiğini” diye
ama öldüreceksek sevdiğimizi oscar sevmek niye?
ama bundan da önce aslı, bundan da çok önce
başka bir şey var, boynumuzda asılı olan.
koy kadını bir tarafa, koy kadını bir tarafa
koy kadını bir tarafa, var.
âdem var ve onun kaburgası filan.
sayaca gelirsek sayalım bir de bu yandan:
türkiye’nin güneyinde bir adam yere çömeliyor.
türkiye’nin kuzeyinde bir adam yere çömeliyor.
türkiye’nin doğusunda bir adam yere çömeliyor.
türkiye’nin batısında bir adam yere çömeliyor.
türkiye giderek çömelen adamlara benziyor.

onların dikliği bizim yataylığımız pornografik bir görüntü verebilir. değil!
çömelmek yani pişmanlık yasası, kendimde değildim içmiştim safsatası
çömelmek: törelerimiz böyleydi ben istemezdim filan
çömelmek: bana karılık yapsaydı
çömelmek: telefonla konuşmasaydı
çömelmek: boşanmasaydı
onlar koca, onlar baba, onlar sevgili onlar devlet.
eşitlik istediğimizi sananlar yanılıyor
kim eşitlenmek ister hırsızlar ve katillerle birhan!

sana bir şey diyeyim mi aslı?
cinsine koduğum derdi benim dedem kendi cinsine.
yani cinsiyete bölünmeden önce
öyle kalsaymışız ototroflar gibi filan.
koyuyor insana tabii. bazılarını “insan” hanesinde sayarken
belki de şöyle bir şey: bir düştü insan bir zaman
hurafesiyle yaşıyoruz ondan arta kalan.

kadınların kaburgadan yapıldığına
kadınları bile inandıran neydi birhan?
asıl mesele diyorsan buraya dönelim, şimdiye
söyle artık başımıza bu işleri açan yine erkekler değil miydi?
dönelim van’da bir kadına, dönelim mardin’de, dönelim izmir’de
dönelim birhan bak geç oluyor hava kararıyor evimize dönelim
bize bunları söyleten neydi, gülerken ağız kapatmayı, ağlarken saklanmayı
her lafa karışmamayı, yazmamayı birhan, çizmemeyi bize dayatan kimlerdi
giydiğimiz etek boyuna, doğuracağımız çocuğa karar verenler kim
kadınlar ilk sevişmesinde neden babasının yüzünü gördü
küçücük kızlar dedesi yaşındaki adamlarla neden
neden genelevler var neden hep bir kadın otobanda
ütü reklamında bir kadın çıplak
otomobil fuarında bir kadın öyle arabalar üstünde, neden
doğum günlerimizde bize mutfak robotu hediye edenler kimlerdi
şakağımıza silahı dayayanlar kimler, kimlerdi birhan?

televizyonu açtım güzel bir kış sabahı güneş öyle tepede
sanki her şey aklanmış basbayağı tepede
bir adam karısını eve kilitleyip sigara söndürmüş
bir kadın birhan bak doktorlar söylemiş, bebekle yalnız bırakmayın demiş
haklısın neden sevsinler pembe tülleri, iki ayrı tür neden illa bir
tamamlanmamış bir evrimin projeleriyiz belki de

zıvanalı geçme tekniği nedir aslı bilir misin?
bak öğren bunu.
çünkü bu şiir birbirine geçmiyor.
acıyor, soğuyor, acıyor, soğuyor, acıyor, soğuyor.
bitişmiyor. birinin acısı öbürüne geçmiyor.
bütün kadınlara bundan böyle başka türlü “ateşli” olmayı
“şiddetle” öneriyorum aslı
çıkıp iki oda bir salondan
ateşli silahlar elimizde, uma’nın kılıcı belimizde,
savunma ve dövüş sanatlarında ustalıklı.
anitsayac’ta bu kadar kadın ismi yeter,
yeter artık, yeter çıkalım zıvanadan.
köpek sesleri dışarda.
aklım zaten boş banka.
allah yürü ya kulum dedi ama.
olum senin eski manitan bıyıklıydı yaa.

geçenlerde duygu kafeye doğru yürürken
yoldan geçiyordu ryu ile ken
amk niye kavga ediyonuz diye sordum da?
babaanneleri kaşarmış meğer sen.

(sen tabi amk sen raiden sen babaanneleri sensin laleye bak ya.)

intiharınoğlu scorpion
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
aşk bir şem-i ilâhîdir benim pervânesi
şevk bir zencîrdir gönlüm anın dîvânesi
(aşk, ilahî bir mumdur onun etrafında dönen pervanesi de benim
şevk bir zincirdir ki, gönlüm de onun delisidir)
şeyh gâlip
mavi bir kıvılcım üzerinde titreşen bayrağın rengi..

rabbim nerede o eski günlerin ahengi?

edit; şiirimden alıntı.
Kaldırımlara sor beni,
Üzerinde yürüdükçe kesilen sesi,
Sebepsiz midir bilmem hiçbir şeyi,
Aslolan gerçeği,
Şarkılardaki ezgiyi,
Kalbimdeki şu heceyi..
Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin

Nazım hikmet - bence sende şimdi herkes gibisin.
(bkz: sakarya türküsü)

Bilhassa şu dizeler;

--spoiler--

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!

Ne ağır imtihandır başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

insandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

--spoiler--
Gözlerinden göğüme sayısız yıldız akar
Bir gülüşün içimde binlerce lamba yakar

Bir kurtuluştur o an çağrılsa senin adın
Sesin ne kadar sıcak sesin ne kadar yakın

Tabiat bir bembeyaz gelinlik giymiş gibi
Yüzüme kar yağıyor sanki elinmiş gibi

Sensiz geçen zamanı belli yaşamamışım
Sensizlik bir kuyuymuş onu aşamamışım

Bir yol buldum öteye geçerek gözlerinden
işte yeni bir dünya peygamber sözlerinden

Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm

Erdem Bayazıt-BULMAK.
OLViDO

Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
işte, doğduğun eski evdesin birden
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...

Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir
Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;
insan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.

Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kolkola.
Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,
ihtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerden
Ayışığı gibi sürüklenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla, nazla.

Ebedi âşığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde.
Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.

Ya sen! ey sen! Esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep, sen, esen dallar arasından.

Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.

Ahmet Muhip DIRANAS