bugün

görsel
Şimdi ben gittim
Ve içime düşen yüzün
Yarım bir sözdür dudaklarımda
Gün batımları,
Firari ışımalara hasret
Kırık bir taçtır sarı saçlarına.
Ellerimin arasında kalan
Adını baştan ‘ayrılık’ koyduğun
Son perdesi kaybolmuş bir tragedya
Olmaz ya!
Hani kalırsa sancısı gidişimin
Ve üstüne düşerse acısı bir gün
Üzülme!
Bil ki;
Bu karanlık sevda yolundan
Ancak gözlerinin aydınlattığı kadar gittim

Şimdi ben gittim
Ve içime düşen gülüşün
Yüreğime saplanmış demir bir maske
Adın,
Yalancı tutulmalara aşikâr
Yıldızların ortasına oturmuş
Bedir’de bir hece
Tüm Akdeniz şahittir
Göğüs kafesimde sıkışan
Bey dağlarındaki ihanettir.
Olmaz ya!
Hani direnirse vefa kapına
Ve yargılarsa kendi yüreğin kendini.
Aldırma!
Bil ki;
Bu kara sevdadan
Ancak içinde var olduğum kadar gittim.

izmir uyurken ben uyanıktım...
Masal

Çocuk gönlüm kaygılardan âzade;
Yüzlerde nur,ekinlerde bereket;
At üstünde mor kaküllü şehzade:
Unutmaya başladığım memleket.

Şakağımda annemin sıcak dizi,
Kulağımda falcı kadının sözü,
Göl başında padişahın üç kızı
Alaylarla Kafdağına hareket.

Orhan Veli Kanık 1936
ben orta asyada tÜreyen
anadoluda bÜyÜyen
avrupa içlerine yÜrÜyen tÜrkÜm
ben dağlarda gemi gezdiren
taşlara destanlar kazdıran
tarihi baştan yazdıran tÜrkÜm
ben adalete ben mertliğe örnekler veren
ölÜm kalım savaşına gÜlerek giden
yeryÜzÜnde her muradına eren tÜrkÜm
ben sancaklara tuğlara baş eğdiren
beylere paşalara hilat giydiren
kılıcını Üç kıtada gezdiren tÜrkÜm
ben attilayı yavuzu fatihi var eden
kralları imparatorları kendisine yar eden
dÜşmana dÜnyasını dar eden tÜrkÜm
ben şahları sultanları kul edinen
altınları elmasları pul edinen
incili kaftanları çul edinen tÜrkÜm
ben zafer rÜyasını görenlere saç yolduran
hezimete uğratıp Ümitleri solduran
mÜzelerde başköşeleri dolduran tÜrkÜm
ben damarlarında asil kanın aktığı ırkım
benden bahseder destanım ağıtım tÜrkÜm
ben tÜrkÜm taa iliklerine kadar tÜrkÜm

TANRI TÜRK^Ü KORUSUN ve YÜCELTSiN...
...

aydım yarı gecede,
neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat,
ve sezarsa, bir ad, yıkıntılarda.
ama hançer taşı sanki
koca kartaca!
hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne
bak nasıl alıyor, yigit,
binlerce yıl da sonra
alıyor yesil.

vurur dağın doruğundan
atmacamın çalkara,
yalın gölgesi.
kuş vurmaz, tavşan almaz,
ama aç, azgın
köpek balıklarıydı parçaladığı
bak, tiber saygılı, suskun.
bak nilüfer dizisi zinciri.
bunlar bukağısı, kolbağlarıdır,
cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi,
ve ilk gerillası spartakus'un.
susuyor yeşil.

sus, kimseler duymasın,
duymasın, ölürüm ha.
aymışam yarı gece,
seni bulmuşam sonra.
seni, kaburgamın altın parçası.
seni, dişlerinde elma kokusu.
bir daha hangi ana doğurur bizi?

ruhum...
mısra çekiyorum, haberin olsun.
çarşıların en küçük meyhanesi bu,
saçları yüzümde kardeş, çocuksu.
derimizin altında o olüm namussuzu...
ve ahmedin işi ilk rasgidiyor.
ilktir dost elinin hançersizliği...
ağlıyor yeşil.

ahmed arif
Oraya gitme demedim mi sana,
seni yalnız ben tanırım demedim mi?
Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?

Bir gün kızsan bana,
alsan başını,
yüz bin yıllık yere gitsen,
dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?

Demedim mi şu görünene razı olma,
demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl,
onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?

Ben bir denizim demedim mi sana?
Sen bir balıksın demedim mi?
Demedim mi o kuru yerlere gitme sakın,
senin duru denizin ben'im demedim mi?

Kuşlar gibi tuzağa gitme demedim mi?
Demedim mi senin uçmanı sağlayan ben'im,
senin kolun kanadın ben'im demedim mi?

Demedim mi yolunu vururlar senin,
demedim mi soğuturlar seni.
Oysa senin ateşin ben'im,
sıcaklığın ben'im demedim mi?

Türlü şeyler derler sana demedim mi?
Kötü huylar edinirsin demedim mi?
Ölmezlik kaynağını kaybedersin demedim mi?
Yani beni kaybedersin demedim mi?

Söyle, bunları sana hep demedim mi?
bir mum yanıyordu bir evin bir odasında.
o evde bir de kedi vardı.
geceler indiğinde kendi havasında
mum yanar, kedi de oynardı.

mumun yandığı gecelerin birinde
kedi oyunlarına daldı.
oyun arayan gözlerinde
mumun alevi yandı,
baktı,
mumun titrek alevine
oyuna çağıran bir hava vardı.

oyunlarını büyüten kedi büyüdü
kendi türünde çocukçasına,
döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdü
geldi mumun yanına, oyuncakcasına.
bir baktı, bir daha, bir daha baktı
mumun alevinin dalgalanmasına
uzandı bir el attı.
bıyıklarını yaktırmadan anlamayacaktı..
ilk kez gördüğü mumun yakmasına
inanmayacaktı.

özdemir asaf
bil ki ey sevgili
ben seni aklımdan hiç çıkarmadım
ben sadece aklımı çıkardım
bunu böyle bilsin bütün dünya
ve aklımı senin râmına değil
senin uğruna senden çıkardım.
***kitaplara konu olabilecek sevdalar yaşayabilmek ümidiyle***
ey acılara tat veren güzellik
yüreğimize hoşgeldin de
çiçekli dallara gönderdin ofkemizi
artık şimdi üstümüze
ister dolu yağsın
ister kar
biz ki bildikten sonra sevmeyi
bütün sabahlar
acı renginde olsa ne çıkar...
adnan yücel
Şu mavi dağların uzaklarında
Bir akar suyun adıdır 'Fırat'
Ve sevdiğim çocuğun dudaklarında
Sevdiğim bir türkünün adı...
Türkünün tadına karışır
Söyliyen dudakların tadı.

Ey beyaz çocuk, sarışın çocuk,
Dilinde her şey güzelleşen
Cana yakın çocuk...
Kızım, kardeşim...

Günler, geceler ötesi,
Gelirse beklediğim
Masal gecesi;
Şu fani dünyada her murad olsun
Ve senden doğacak kızımın
Adı 'Fırat' olsun!
a.n.asya
Değişir rüzgarın yönü, 
Solar ansızın yapraklar; 
Şaşırır yolunu denizde gemi, 
Boşuna bir liman arar. 
Gülüşü bir yabancının, 
Çalmıştır senden sevdiğini; 
içinde biriken zehir, 
Sadece kendini öldürecektir; 
Ölümdür yaşanan tek başına 
Aşk iki kişiliktir. 

Bir anı bile kalmamıştır, .......
Bir şehla bakışın güneş edalım
Deliyor dağ gibi kalkanlarımı

Yitirdim denizin saçına tutkun
Sabahleyin erken kalkanlarımı

Bağrımda büyüdü ömür dikeni
Hürriyet harcadı alkanlarımı

Gecenin karanlık yüzü içinde
Zaman yuttu şimşek çakanlarımı

Hangi rüzgar alıp götürdü, bilmem
Kendini ateşte yakanlarımı

Dostlarımı geri verin uzaklar
Her seher semaya akanlarımı
 
Nurullah Genç- başka bir özlem
Gece. Şehir uyumuş.
Kocaman pencerenin ardında
Can çekişen bir adam gibi
Sakin, heybetli.

Camın önünde kederli biri
Küsmüş talihine,
Göğsü bağrı açık
Yıldızlarda gözleri.

-Yıldızlar, yıldızlar!
-Nedir kederimin sebebi?

Yıldızlarda gözleri.

-Yıldızlar, yıldızlar!
-Nereden geliyor bu keder?

Ve yıldızlar konuşuyor
Anlatıyorlar her şeyi.

Aleksandr blok
...
Benim bir köyüm olmadı.
Hiçbir şehir karlı sokaklarıyla bana
Pazen gecelik giymiş bir anne gibi sarılmadı.
istanbul’u evlat edinsem
Benimsemezdi nasıl olsa otuz yaşında bir anneyi
Yüzyıllarca yaşamış bir çocuk olarak.
Mütemmim cüz olamadım hiçbir aşka Pollyanna
Bir kitaba bir cüz olamadım.
Yukarıdan aşağı, yedi harfli battal boy bir intiharı denedim.
Hiçbir bulmacayı tamamlayamadım.
Bir kediyi okşasam ellerim yumuşardı
Biri okşasam bir yumuşardı.
Bire “BiR” olamadım.

Fırfırlar olmalıydı oysa hayatımın kenarında Pollyanna
Kırmızı puanlı bir şiir olarak uyumalı, mor puanlı
uyanmalıydım.
Pişman olmamalıydı orada olmalarından yeşil farbelalarım.
Bir çingenenin çıkardığı dil olmalıydı şiirlerim.

Sana bu son mektubu,
Artık senden mektup beklemediğimi söylemek için
yazıyorum Pollyanna
son şiirini yazmaya cesaret edememiş bir şair olarak.
(bkz: didem madak)
Yıldızlar süpürürsün, farkında olmadan,
Güneş kucağındadır, bilemezsin.
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür,
Ciğerinde kuruludur orkestra, duymazsın.
Koca bir sevdadır yaşamakta olduğun, anlamazsın.
Uçar gider, koşsan da tutamazsın...

(bkz: william shakespeare)
...

ya da unuturum kim olduğumu
hatırlamam belki adımı bile
belki de çıldırır, deli olurum
sana kavuşmanın heyecaniyle

aşk bu, bilinir mi nereye varır
ne durdurur özleyeni, seveni
bakarsın ansızın gelebilirim
bu kadar yürekten çağırma beni.

ümit yaşar oğuzcan
Herkesin bahanesi var, senin yok
günahlı bir gölgenin serinliğinde
biraz bekleyebilirsin, daha sonra
burada kalamazsın, başa dönemezsin
ama dön
Eve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!
Şarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön!
Kalbine dön! Eve dön! Şarkıya dön!
Eve dönmek
kendime sarkıntılık etmekten başka nedir?

Ismet özel.
Hakimlerin kırdığı kalemlerle
Şiirler yazdım.
Ve kalbime sapladım o kalemleri,
Bu şehri her terk edişinde.

En ağıza alınmaz küfürleri,
Ben yarattım.
Ve aynalara savurdum,
Onları her geri gidişinde.

Lal'i alev alan gecelere ,
Bir "sus" olup düştüm.
Yavrusuna feryad eden,
Analar bile sustu.

En berrak gecelerine,
Bir "pus" olup düştüm.
"Sus/pus" oldu bu şehir,
Bana sarıldı.

paintblack
O kadar da önemli değildir bırakıp gitmeler,
arkalarında doldurulması mümkün olmayan boşluklar bırakılmasaydı eğer.

Dayanılması o kadar da zor değildir,
büyük ayrılıklar bile, en güzel yerde başlatılsaydı eğer.

Utanılacak bir şey değildir ağlamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.

Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık,
çalınan birinin kalbiyse eğer.

Korkulacak bir yanı yoktur aşkların,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eğer.

O kadar da yürek burkmazdı alışılmış bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydı eğer.

Daha çabuk unuturdu belki su sızdırmayan sarılmalar,
kara sevdayla sarıp sarmalanmasalardı eğer.

Belirsizliğe yelken açardı iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardı eğer.

Çabuk unutulurdu ıslak bir öpücüğün yakıcı tadı belki de,
kalp, göğüs kafesine o kadar yüklenmeseydi
eğer.

Yerini başka şeyler alabilirdi uzun gece sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylaşılmasaydı eğer.

Düşlere bile kar yağmazdı hiçbir zaman,
meydan savaşlarında korkular, aşkı ağır yaralamasaydı eğer.

Su gibi akıp geçerdi hiç geçmeyecekmiş gibi duran zaman,
beklemeye değecek olan gelecekse sonunda eğer.

Rengi bile solardı düşlerdeki saçların zamanla,
tanımsız kokuları yastıklara yapışıp kalmasaydı eğer.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamını yitirirdi,
yaşanılası her şey yaşanmış olsaydı eğer.

O kadar da çekilmez olmazdı yalnızlıklar,
son umut ışığı da sönmemiş olsaydı eğer.

Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.

Kahvaltıdan da önce sigaraya sarılmak şart olmazdı belki de,
dev bir özlem dalgası meydan okumasaydı eğer.

Anılarda kalırdı belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eğer.

Uykusuzluklar yıkıp geçmezdi, kısacık kestirmelerin ardından,
dokunulası ipekten bir o kadar uzakta olmasaydı eğer.

Issız bir yuva bile cennete dönüşebilirdi belki de,
sıcak bir gülüşle ısıtılsaydı eğer.

Yoksul düşmezdi yıllanmış şarap tadındaki şiirler böylesine,
kulağına okunacak biri olsaydı eğer.

inanmak mümkün olmazdı her aşkın bağrında bir ayrılık gizlendiğine belki de,
kartvizitinde “onca ayrılığın birinci dereceden failidir” denmeseydi eğer.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payını almasaydı eğer.

Issızlığa teslim olmazdı sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsız gezintilerle avunmaya kalkmamış olsaydın eğer.

Sen gittikten sonra yalnız kalacağım.
Yalnız kalmaktan korkmuyorum da, ya canım ellerini tutmak isterse…

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu,
kim uzanmak isterdi ince parmaklarına,
mazilerinde görkemli bir yaşanmışlığa tanıklık etmiş olmasalardı eğer!!

Can Yücel.
seni bulmaktan önce aramak isterim 
seni sevmekten önce anlamak isterim 
seni bir yaşam boyu bitirmek değil de, 
sana hep, hep yeniden başlamak isterim..

(bkz: özdemir asaf)
...

hep mutlu ol yaprak, güz nedir bilme,
o kör, ışıklı yılların kokusunu
minicik kıpırtısıyla bana getiren yaprak.
ve sen, yitik yıldızcık
gençlik gecelerimin bana
candaş pencerelerini açan,
hiç söndürme ışığını,
şafak sökerken uyuduğumuz
o yatak odalarının üstünden
hiç eksiltme ışığını
ay ışığındaki kitaplığın üstünden
tatlı bir düzensizlik içindeki
kitapların üstünden
ve dışarda bize şarkı söyleyen
uyanık dağların üstünden.

rafael alberti
Kim istemez mutlu olmayı
Ama mutsuzluğa da var mısın?

Cemal Süreya
Uy Havar

Yangınlar,
Kahpe fakları,
Korku çığları
Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!
Pusatsız, duldasız, üryan
Bir cana bir de başa
Seher vakti leylim - leylim
Cellat nişangahlar aynasındasın.
Oy sevmişem ben seni...

Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
He canım...
Çiçekdağı kıtlık, kıran,
Gül açmaz, çağla dökmez.
Vurur alnım şakına
Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
Şahmurat Suyu kan akar
Ve ben şairim.

Namus işçisiyim yani
Yürek işçisi.
Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,
Ne salkım bir bakış
Resmin çekeyim,
Ne kınsız bir rüzgar
Mısra dökeyim.
Oy sevmişem ben seni...

Ve sen daha demincek,
Yıllar da geçse demincek,
Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
Yaran derine gitmiş,
Fitil tutmaz, bilirim.
Ama hesap dağlarladır,
Umut, dağlarla.

Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
Düşün, olasılık, atom fiziği
Ve bizi biz eden amansız sevda,
Atıp bir kıyıya iki zamanı
Yarının çocukları, gülleri için,
Koymuş postasını,
Görmüş restini.
He canım,
Sen getir üstünü.

Uy havar!
Muhammed, isa aşkına,
Yattığın ranza aşkına,
Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!
Benim de boş yanım hançer yalımı
Ve zulamda kan - ter içinde asi,
He desem, koparacak dizginlerini
Yediveren gül kardeşi bir arzu
Oy sevmişem ben seni...


Ahmed ARiF
Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne
Tuttum, ta içime oturttum seni
Aldım, okşadım saçlarını, öptüm
içtim yudum yudum güzelliğini

Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette
Bendeydi özlemlerin en korkuncu
Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan,
Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu

Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu
Sevdikçe tamamlandım, bütünlendim
Biri vardı ağlayan gecelerce
Biri vardı sana tutkun; o bendim

Ben seni sevdim mi? Sevdim en büyük
En solmayan güller açtı içimde
Ömrümü değerli kılan bir şeydin
Sen benim bozbulanık gençliğimde

Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya
Bir çizgiye vardım seninle beraber
Ve bir gün orada yitirdim seni
Ben seni sevdim mi? Sevdim, ya sen beni?
Neden Olmasın?
Hayat müzik olabilir bizim için,
Her sözün yüreğine bir nota ekebiliriz,
Sözler düştükçe dudaklarımızdan,
Birbirimizde kaybolabiliriz.
Neden olmasın?
Yaşadıkça çoğalabilir sevgimiz,
Belki en uzun karanlık akşamlarda,
Pencereyi kamçılayan rüzgarda hayat bulabiliriz.
Belki yeniden doğabiliriz her sabah,
Sonsuza kadar ezgilerde yaşayabiliriz.
Belki hayatta ikimiz kalabiliriz bir an için,
Bütün çiçeklere sensin diyebilirim,
Belki tek gül olabilirsin tek hayatım için,
Birbirini var eden iki parça olabiliriz,
Ayrılınca ölen iki aşık belki, düşünsene…
Hayata birbirini sımsıkı bağlayan,
Birbirimizin sebebi ve sonucu olabiliriz.
Neden olmasın?
Her zaman gülmeyiz belki,
Ama bam telimize basılırsa beraber ağlayabiliriz.
Birbirimize en temiz gözyaşlarımızı dökebilir,
Gözlerimizin içine bakarak huzura doyabiliriz.
El ele tutuşup dünyanın bütün notalarını keşfedebiliriz.
Neden olmasın?
Evet, müzik hayatımız olabilir.
Ve müzik gibi bir aşk yaşayabiliriz,
inişli çıkışlı ya da durağan,
Ve belki biz herkese en güzel müziği sunabiliriz.
Utanmadan dillerde en güzel söz olabiliriz,
Öyle kelimeler çıkartırız ki bağrımızdan,
iki kırık kalbi yumuşatır ve şefkate boğabiliriz,
Ya da bir ok gibi saplanırız kırık kalplere,
Aşkın en acı ama en tatlı şarabını sunabiliriz.
Ve hiç akıllardan çıkmayan kelimeler bulabiliriz,
Birbirimize ve herkese!
Hayat verebilir, hoş bir seda bırakabiliriz.
Neden olmasın?