bugün

"Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. Çünkü insan aşkı bırakınca yaşlanır."

giderayak koymuş çocuğu..
asıl yalnızlık şimdi başlıyor.güle güle üstad.
bugün vefat etmiş nobel ödüllü yazardır. toprağı bol olsun.

şu cümlesi bana göre gençliğin bir özetidir; "insanlar yaşlandıkları için hayallerini takip etmekten vazgeçmez, hayallerini takip etmekten vazgeçtiği için yaşlanır."
allah rahmet etsin, gitmiş.
yüz yıllık yalnızlık adlı kitabın yazarıdır. kendisi nobel edebiyat ödülü almıştır. meksika'da 17.04.2014 tarihi ile ölmüştür. asıl 100 yılık yalnızlık şimdi başlıyor arkadaşlar, edebiyat için..
"Birlikte gülüyorsanız mutluluktur, Birlikte ağlıyorsanız dostluktur; ama birlikte susuyorsanız bu aşktır."
ölüm haberini duyduğumda televizyonun karşısına geçip,gözlerimi kocaman açıp,kollarımı sarkıttım ve ''büyücü'' dedim.

büyülü gerçeklik akımının büyücüsü,bizleri yüzyıllık yalnızlığa sürükleyen yazar.

''insan ölme zamanı geldiğinde değil,ölebildiği zaman ölür''

güzel uyu büyücü...
"ucuz insanlara pahalı gelmen senin değil onların suçu.
unutma ki, insan anlayana çok, anlamayana eksik görünür" diyerek noktayı koyan yazar.
'büyülü gerçekçilik' akımının en belirgin takipçilerinden biriydi.

"...ey insanlar! sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkum ettiğini öğrendim. sizlerden çok şey öğrendim. ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak. çünkü hepsini bir çantaya kilitledim. mutsuz bir şekilde... artık ölebilir miyim?"

demişti veda mektubunda; 2000'li yılların başlarında lenf kanseri teşhisi konulup inzivaya çekilme kararı aldığında dostlarına...
yalan yok.. 'yüzyıllık yalnızlık' adlı kitabından başka kitabını okumadım.ama ne bileyim öldüğünü duyunca hafiften bi hüzünlendim içten içe..hiç görmediğim tanımadığım aynı coğrafyada bile yaşamadığım bi insanla bi kitap vesilesiyle ortak bi an yaşamış gibiyim.yani demem o ki aslında tanıyıp bildiğim bi insanmış gibi hissettirdi ölüm haberi bana.insanların yazdığı gibi yüzyıllar sürecek yalnızlığımız başladı mı..yoksa yüzyıllar mı var yalnızlığa.
Latife Tekin'in türk pop müzik tabiriyle 'esinlendiği' sevgili arsız ölüm kitabından bihaber vefat etmesi en büyük sevincimdir.
Ayrıca büyük Beşiktaş'ımın da unutmayarak "Hoşçakal Gabito" dediği büyük yazar.
Her zaman seni üzecek birileri olacaktır. Tek yapmamız gereken; sevginin bize vadettiklerine güvenmeyi sürdürmek ama kime ikinci defa güveneceğimizi de iyi seçmek.
Cenazesinde sadece bir kişi ağlamıştır. Karısı ve oğlu da dahil Diğerleri dans edip gülüp eğlenmiştir.

Yanlış anlamayın kötülükten değil. Onun böyle isteyeceğini ve mutlu olacağını düşündüklerinden.
--spoiler--
''Aracataca’da sıkıldığım uzun günlerde kitap okur, onları yazan yazarları görünmez sanırdım.''
--spoiler--
Yine rahmetle anıyorum kendisini

tanrı, bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. eşyaların maddi yönlerine değil, anlamlarına değer verirdim. az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm. insan aşktan vazgeçerse yaşlanır... başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim. başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.eğer, tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım. tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim. gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca van gogh resimleri çizer, benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim.gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim. tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı... gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlaraonları sevdiğimi söylemeyeyim. tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim ve aşk içinde yaşardım.erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. çünkü;insan aşkı bırakınca yaşlanır. çocuklara kanat verirdim. ama uçmayı kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım. yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değilunutma ile geldiğini öğretirdim. ey insanlar! sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim.yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim.sizlerden çok şey öğrendim. ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak. çünkü hepsini bir çantaya kilitledim. mutsuz bir şekilde... artık ölebilir miyim?
Kolera günlerinde aşk'ı, okuduğum diğer iki kitabı- yüz yıllık yalnızlık ve kırmızı pazartesi- kadar başarılı bulmadığım büyük yazar. Kurgu tabiki yine muazzam fakat diğer kitaplardaki anlam yoğunluğu bu kitapta eksik kalmış.

Nitekim aynı kitapta "güvence, düzen, mutluluk; alt alta yazılıp toplandığında aşka benzeyebilecek, hemen hemen aşk sayılabilecek şeyler. Ama aşk değildi bunlar" diyerek tespitin güzelini de ortaya koymuştur. Severek okuyoruz.
"Bitti diye üzülme, yaşandı diye sevin"
Latin edebiyatının önde gelen hatta bir numarası diyebileceğimiz, tasvirleri başka tat veren edebiyatçı. Aşkı en güzel anlatanlardan.
goethe'nin lotte'e aşkına benzer bir aşk ilişkisine benzettiğim bir hikayeyi; güncel bir dille, güncel bağlamlarda ve goethe'den farklı bir dünyadaki versiyonuyla ele alan, benim hüzünlü orospularım'ın yazarıdır.

(bkz: aramızda olan yazarlar)
yazarlığının yanında sinemaya da ilgi duymuş olan sanatçı. gazeteciliğe sinema eleştirileri ile başlamış, gençliğinde kısa film yapmış daha sonra bir çok filmin de senaryosuna katkıda bulunmuştur. 65 yapımı bir filmde de ufak bi rolü vardır.

en garip tarafı ise en büyük romanı yüzyıllık yalnızlık ın hayattayken sinemaya uyarlanmasına izin vermemiştir.
yüzyıllık yalnızlık adlı kitabında az da olsa kendi hayatından kesitler yazar.alzeimer olduğunu duyunca inanamadım. bu kadar işlek bir beyin de hastalanırsa diğerleri zaten de rahatsızlanabilir.hani deniyor ya; beyninizi sürekli çalıştırmanın yoluna bakın,diye. demek ki aslı da yok. ama o, müthiş bir kalemdi. toprağı bol olsun.
yazar. Hem de nasıl yazar. Kitaba bakıp off dedirtir. Sonra okuyorum bitmiyor zannederken sonuna gelirsin. Adam bir yazar sen okumaya doyamazsın. Yazar yani ama ağır yazar.
ABD'deki Teksas Üniversitesi'nin ispanyol dilinin en büyük yazarlarından biri olarak kabul edilen Kolombiyalı yazarın kişisel arşivini 2.2 milyon dolara satın aldı. Yazarın hayatındaki 50 yılı kapsayan arşivde 40'tan fazla fotoğraf albümü, Marquez'in eserlerini yazdığı Smith Corona daktiloları, beş bilgisayarı, Marquez'in on romanının orjinalleri ki bunların içinde 25 farklı dile çevrilen ve 50 milyondan fazla satan "Yüzyıllık Yalnızlık" ta var, Yarım kalan eseri "Birbirimizi Ağustos'ta göreceğiz" de yer alıyor. Arşivde ayrıca yazarın Graham Greene, Milan Kundera, Carlos Fuentes, Gunter Grass gibi yazarlara gönderdiği mektupların yanı sıra yakın arkadaşlarından Fidel Castro ile ilgili belgeler de yer alıyor.

Şimdi bu arşivi bizden bir üniversite alsa ne havamız olurdu. Üniversiteyi de geçtim, devlet, dernek, vakıf ya da şirket te alabilirdi. 2,2 milyon dolar böylesi bir arşiv için gerçekten de çok yüksek bir rakam değil. Üstelik arşivdeki eserleri teker teker satmaya kalksanız çok daha fazla getirisi olur. Ne yazık ki kültüre para vermek parayı boşa akıtmak olarak görülüyor biz de. Ama düşünüyorum da Ege Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesi Marquez'in arşivini sergileyecek şeklindeki hayali haber kulağa ne de güzel geliyor.
Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve
güneşin göstermesini beklerdim.

demişti veda mektubunda marquez.şuan durup dururken geldi aklıma.ölesiye kurtulmak istiyorum ki nefretlerimden, buza kazımak.
Büyük yazar evet ama ne kadar da sığ bir yazar lafını yeme ihtimalime rağmen şunu söylemeden geçmek istemem kitaplarını aşırı karışık bulurum. Olay örgüsü karmaşa, karakterler karmaşa içinde resmen bir kaos hakimdir ve okumak sabır ister.
kırmızı pazartesi kitabı beni benden almıştır. büyülü gerçekçilik sanat akımına örneklenebilecek yazarlardandır.