bugün

Sevgili yazar dostlarıma danışmak istediğim konudur. Ciddiye alırsanız sevinirim. Konuyu genişleterek tavsiye verecek yazar arkadaşlarıma şükranlarımı sunarım. iyi çalışmalar.
Okuyabildiğin kadar. Ben kendime sınır koydum ne olursa olsun günde en az 20 sayfa okumadan uyumam.
tatlıya göre şerbet diyeceğim konudur. ağır, anlaşılması zorsa yavaş okursun, anlaması kolaysa bitirirsin zaten.
sıkılana kadar. belirli bir saate sığdırmayın.

Sabah 20 sayfa okuyun, akşam 40 sayfa gibi.
Okuduğun kitaba ve akıcığına gmre değişebilir. Bu yüzden insan zevkine ve merakına göre kitap seçmelidir. Eline alıp okumaya başlaması yeterlidir arkası zaten gelecektir. Akıcıysa 100, 200 ,300 bitene kadar bile okunabilir. Bence insan günde 1 kere eline muhakkak kitap almalıdır.
600 ideal.
Küçükken 500 sayfalik bir romanı 3 günde bitirmiştim.
Pismanlikti mk sonu berbattı.
üç sayfa..............'
1 kitap (1 kitap derken; 1 sayfa denmek istenmiştir) yeterli.

Edibüdü: özet okuyorum da eheeheehe...
ciddi şekilde derlenmiş sorudur. bu sebeple bazı görüşlerimi paylaşmak isterim.

hayat şartları ve içinde bulunduğunuz hayat düzeninin direkt etki ettiği bir meseledir; bu sebebten dolayı her şahsa göre bariz farklılıklar gösterecektir. ancak, bir ortalamadan bahsedecek olursak evvela neyi nasıl okuduğumuzun bizde bir prensibinin olması gerekmektedir; çünkü, kitap okumak seneler içersinde düzeni oluşan bir hadisedir. 18 yaşında alaka duyduklarımız, o günkü şuur seviyemiz ile ileriki yaşlarda alaka duyduklarımız, duyacaklarımız ve şuur seviyemiz farklılık göstereceğinden -ki burada tekamüle, ilerlemeye, zihni yüksekliğe açık bir kafadan bahsediyoruz- tamamen değişkenliğe tâbi olmak zorunda olan bir eylemden bahsetmekteyizdir.

çünkü, “şuur seviyesi değiştikçe gerçeklik seviyesi değişir” ve okuma alanı gittikçe büyüyen bir okyanusa benzemeye başlar. böyle olunca da bu derin sularda daha önceki gibi hızlı kulaç atmak gittikçe zorlaşır. bazıları seçici blr zihin yapısıyla kendini bu okyanus genişliğine hazırladığı için -yani biraz evvel bahsettiğimiz düzeni bilerek bilmeyerek oluşturdukları için- bunlar kendi okuma düzenlerini tekamüle açık bir şekle sokmuş olarak ve kolaylıkla okuma yaparlar. (usulüne dair görüşlerimi birazdan söyleyeceğim).

bazıları da çerden çöpten kitaplarla zihin dünyasını ördüğü için vakti saati gelince, yani, ilk gençliğin heyheyli dönemleri geçtiğinde artık eskiden okuduğu basit kitapları okumak istememekte fakat daha yüksek fikirlere erişmek için de bahsettiğimiz okyanus derinliğinde kulaç atacak zihni kuvveti kendinde bulamamaktadır; yani, kitap okumak artık böyle kimseler için bir zulme dönüşür ve zaten bir süre sonra okumayı tamamen terk ederek bütün işi sağdan soldan duyduğu kulaktan dolma bilgilere emanet ederler ki maalesef internet dünyasının ekserisi böylesi aydın taklidi yapan “çeyrek aydın” kopistleriyle doludur; fakat bu güruh, hiç olmazsa neyin nasıl olmayacağına örneklik etmek marifetiyle anlayabilenlere iyi birer örnektirler...

“günde minimum” diye bir sınırlama okuma işinde pek başarılı bir yöntem değildir; çünkü, gerçekten kitap okumaya meraklı, bilgi’den hazzeden insanların ortak vasıfları kitapların sonsuz dünyasında dolaşmak olduğundan kendileri de sınırsızlığa doğru garip bir iştiyak içindedirler. bu sorunun asıl cevaplarından birisi de bizzat kişinin hayat düzeni, alaka sahası ve mizaç hususiyetinin ne ve nasıl olduğundadır.

bahsedeceğimi söylediğim “okuma usulü”ne gelince:

nasıl her şahıs tek tek kendine has, özel ve “başka”larından ayrı ise, işte, kitap okuma usulünde de aslında böyledir; yani bu usul hakkında başkaları bize belki de en mükemmel tarifleri de verse, biz yine de kendi usulümüzü kendimiz bulmak zorundayızdır; bu sebebten direkt, katı, net bir usülden bahsedilemez;
fakat, nasıl “insan hayatı yaşayanlarla yaşar”, işte bu sebebten “başkaları”nın usulleri, yani bu mevzudaki zenginlikleri bizim kendi usulümüzü oluşturmamıza ışık tutarlar. bu sebebten başkalarına “şöyledir” diye şerh düşülecek katı ibarelerle yüklü bir okuma usulü önermek yanlıştır; çünkü önereceğimiz ilaç -misallendirerek söylersem- bizim metabolizmamıza iyi gelmiş olan ilaçtır ve başka bir metabolizmada bizim bilmediğimiz bir alerjik reaksiyonlar gösterme ihtimali yüksektir.

aynı misalden devam edersem: nasıl tıpta “hastalık yok, hasta vardır” bunun gibi kitap okumanın tek bir usulü yok, kitap okuyan ve kendi usulünü oluşturanlar vardır.

bu vesileyle, kendi okuma usulüme dair bir kaç not:

ilk önce tavsiye babından bir kelam; mutlaka aynı anda iki kitap okuyun. şöyle ki, birisi felsefe, sosyoloji, tarih ve benzer ağırlıkta mevzuu karmaşık olarak isimlendirilenler; bergson’un gülme’si, yaratıcı tekamül; frank furedi’nin nereye gitti bu entelektüeller’i, mesnevi, fütuhatı mekkiye, füsusul hikem gibi...
diğeri ise kalitesi aşağı olmamakla birlikte roman ve benzer tarzlar; dostoyevski, balzac, tolstoy ve tarihi romanlar yahut en önemlisi biyografiler...

aynı anda iki kitabın faydası şudur; felsefi, hikemî, ağır ilmi etüdlere dair okuduğumuz kitap ister istemez bir süre sonra ağırlık verecektir; kendimizi kitaplardan uzaklaştırmak yerine, bunaldığımız vakit görece daha hafif kitap bizi hem dinlendirecek hem de kitaplardan alıkoymamış olacaktır.

kendi usulüme gelince:
elimin hemen uzanacağı yerde daima bir kaç lügat hazır bulunur; kubbealtı, develioğlu ve fransızca-türkçe; tanzimat’la birlikte dilimizde tesiri olan bir dildir fransızca.. ayrıca başka bir dil de olabilir, o dili bilmenize de gerek yok; başka bir dili öğrenmeye çalışın, öğrenemeseniz bile size öğreteceği şey kendi diliniz olacaktır ki, üzülerek söylüyorum kendi lisanını bilmediğini açıkça gördüğüm bir çok şahsın nasıl kendilerinin yabancı bir dil bildiklerini iddia ettiklerine şaşarım? ana dilimize muadil-eş değer olarak kelimelerini bileceğimiz yabancı dili, bilmediğimiz dilimizin mukabili-karşılığı olarak nasıl bilebiliriz ki? dili konuşmak, yani antalya plajında su satan çocukların da yaptığını yapması ise milletçe yabancı bir dil bilmekteyizdir; çarşı pazarda konuşulan dil, kendi dilimizi bildiğimiz manasına gelmemektedir. kaldı ki, ilber ortaylı hoca’nın da dediği gibi “size 10 dil bilen orta zeka bir sürü insan sayarım”...
dil bilmek harikadır; fakat büyütmeye de gerek yoktur; yine ilber hoca’nın bulgar arkadaşından anlattığıyla söyleyeyim “dağdaki bazı çobanlardaki derinlik şehirdeki insanlarda yok”.. “faust’u, goethe’yi duymuş ama hangisi hangisini yazmış bilmiyor” meselesi...

dil bahsini şunun içim uzattım, eğer ihtisas sahası değilse yabancı dil meselesi gözümüzde büyütülecek bir mesele değildir ve asıl mesele kendi dilimizi, dilin imkanları genişliğinde kavramaya davranmak daha mühimdir; bu bakımdan, yani, kitapların esasında bizim lisan hocalarımız olması bakımından, ne farsça ve arapçanın yoğunluk arzettiği ağdalı bir osmanlı türkçesi, ne de osmanlı türkçesinden bugüne kalan ve dilimize yer etmiş harika bir çok kelimeyi dışarıda bırakıcı uyduruk türkçe zorlaması; çağın yeniliklerine daima açık fakat geleneğindeki kültür zenginliğinin içinde eridiği türkçe, bizim dilimiz budur, yani mis gibi yunus emre ahmet yesevi kokan fakat yeni çağın zaruri değişimine de kapalı olmayan açık, sade ve mevzuuna göre en karmaşık ifadeleri en uygun kelimelerle izah edebilen bir dil tarzı. dil, lisan değişen, gelişen ve gittikçe kompleks hale gelmeye daima açıktır; elbette bunun sınırlarını ve ifade imkanlarını o memleketin aydınları örer... dahası ayrı mevzu, fakat okunan kitaplardaki dil bir süre sonra kullandığımız dil olacaktır, bu bakımdan mühim.

şimdi okumakta olduğum eserlerden örnekleyerek anlatırsam;
(bkz: albert sorel) avrupa ve fransız ihtilâli, yunus emre’nin bir şiirinin üç ayrı şerhi, troyat’ın tolstoy’u... sorel’i, zihnimi en rahat hissettiğim vakitlerde, yunus emre şerhini şöyle çay sigara keyfi yaptığımız demler vardır ya o sıralar, troyat’ı da uykunun bastırdığı saatlerde okuyorum; yani, o anın haleti ruhiyesini yakalayarak kitaptaki verimlerden istifade etmeye bakıyorum... bu sıralama artar eksilir fakat söylediğim gibi kendi düzeninizi bulduktan sonra okumak kolaylaşır ve faydaya dönüşür.

bu başlık güzel fakat eksik; kitapları nasıl okuyacağımıza dair bir bilgimiz yoksa günde beşyüz sayfa da okusak verim noktasında zararlı olabilir, neyi nasıl okuyacağını bilen ve belki de 100 sayfa okuyan bizden daha çok istifade imkanı da bulabilir. ilginçtir, bu mevzuda en iyi tarifi verenlerden birisi de adolf hitler’dir; onun kavgam’ında bu mevzuyu çok esaslı bir biçimde tetkik ettiğini, en azından bir “giriş” için o tavsiyelere bakılması gerektiğini hatırlatırım. buraya (bkz: kitaplar nasıl okunur) olarak ekleyeceğim. hazreti ali’nin buyurduğu gibi “hakikati söyleyene bakarak öğrenme; hakikati öğren, söyleyeni de öğrenirsin!..”

Şuraya da ayrıca not olarak bir başka paylaşımımı ekleyeyim:
evet bu mesele hakkında birçok önemli görüş vardır. bu görüşler arasında en esaslı yol gösterici fikirlerlerden birisi de, ilginçtir, adolf hitler’e aiddir; kavgam isimli eserinde bu meseleyi vuzuhlu blr şekilde izah etmiştir. mühim gördüğüm bu teferruatı notlarım arasından çıkartıp şuraya ekleyeyim, alakalıları değerini bilecektir ki aşağıdaki sözlerine katılmamak mümkün değil:

“bazı kimseler vardır ki, bunlar hiç ara vermeden kitap okurlar. okuduklarından bir netice çıkarmaksızın devamlı okuyup dururlar. bu kimselerde bir yığın bilgi vardır. fakat beyinleri bu bilgileri bir esasa göre tasnif edip değerlendiremez. bir kitabın bütün içeriğini adeta
ezberlerler. kabiliyetleri, okudukları kitabın içinden ayrıntıyı atıp, esası zihinlerinde tutmaya ve bu bilgi özünü ilerde kullanmaya yetmez.
kitap herkesin kendi meslesinin veya idealinin tespit ettiği muayyen bir sınırı doldurmak için değerli bir vasıtadır.
kitaplar hayat mücadelesine atılmış olanlara veya büyük ideal sahiplerinin geniş ufuklarına, yani ufuklar katmakta yardımcı olurlar. demek ki okumak bir gaye değildir. okumanın ve bilgi edindikten sonra mütalaada bulunmanın hedefi, dünya hakkında genel bir fikre ve görüşe sahip olmaktır.
sistemli biçimde okuyarak elde edilecek bilgiler, bir mozaik parçası gibi yerine yerleştirilmelidir. böylece kitap okuyanın zihninde dünya hakkında genel bir fikir meydana getirilmelidir.
yoksa okuyucunun kafasında büyük bir değerden yoksun bir bilgi salatası meydana gelmemelidir. bu bilgi salatası sahibine bir gurur vesilesi olsa da, herhangi bir işe yaramaz. kafalarının içinde bilgi salatası taşıyan kimseler, kendilerinin çok şeyler bildiklerine hükmederler. fakat bu gibi kimselerin hayatları ya bir hastanede ya da politika çukurunda son bulur.

böyle karmakarışık bilgi ve fikirlerle dolu beyin, istediği bilgiyi, kendisine gerekli olduğu an, bu kalabalığın içinden tutup çıkaramaz. çünkü beyindeki bilgi tortusu hiçbir elemeye tabi tutulmamıştır. sadece okunan kitapların içerdiği bilgilerle beraber bir sürü ayrıntı üst üste yığılıp kalmıştır.

bu gibi zavallı yaratıklar karşılaştıkları zorunluluklar sırasında okuduklarından faydalanacakları akıllarına gelse bile, ancak kitabın adım, sayfa numarasını ezbere bilmeleri gerekir. aksi halde bu gibi kimseler işlerine yarayacak bilgileri hayatları boyunca bulamazlar.
buldukları anda da iş işten geçmiş olur.

işte, hükümet üyelerinin büyük ilim sahibi olmalarına rağmen, hata çukuruna yuvarlanmalarının sebebini başka yerde aramaya gerek var mıdır?

bir kitap veya dergide, gazetelerde veyahut bir broşürde kendi özel ihtiyaçlarına cevap veren bir malzemeyi görüp, ayrıntının arkasından çekip alabilen kimse, okumayı bilen, okuduğunu anlayan kimsedir. bu kimsenin kendisi için faydalı olduğunu anladığı bilgi özü , herhangi bir husus için, derhal zihinde oluşan hayalin içinde yerini bulur. bu bilgi özü ya o düşünceyi ya da hayali tamamlar veya düzeltir, veyahut da onu açıklığa kavuşturur.

okumayı bilerek yapmış olan kimse hayat mücadelesi sırasında yeni bir şeyle karşılaşırsa, hafızası yıllar önce de olsa çok eskiden elde ettiği fikir ve bilgiyi onun zihnine getirir.

muhakeme sahibi olan kimse de derhal bu bilgi ve fikirleri mantığına göndererek olay karşısında tavır alır. işte okuma böyle yapılırsa bir yarar sağlar.''

kavgam - adolf hitler.

vay arkadaş, seri aforizma kastım lan!
Dünya klasiklerinden 150 200 tane kitabı eleştirel gözle okumak yeterlidir bence, tabi fazlası size kalmış.
Kafani toplayip konsantre olman lazım, kendini vermen lazım. Sartlar uygunsa okuyabildigin kadar oku.
Sayfa olarak değil de en az 20 dakika ayırmak olumlu olacaktır.
kendinize bu konuda en az/en fazla sınırları koyarsanız zevk alabileceğiniz bu eylem eziyete dönebilir. okuyun işte.