bugün

görsel
Top ile oynanır, iyi oyuncularla oynanır, iyi teknik direktörle oynanır. Hakemle, boş konuşan başkanlarla oynanmaz. Hatırlatayım dedim.
Galatasaray oynar.
oynamasını da oynanmasını da özlediğimiz spor.
futbolda zaman geçtikçe savunma kurgusu artıyor ve gol atmak zorlaşıyor. artık 3-5 kişiyi çalımlayım kaleye şut çekeyim dönemleri bitiyor. atletico madrid buna en güzel örnek.

savunma oyuncularının en nefret ettiği oyuncu türleri onyekuru gibi savunma arkasına kaçan hızlı oyuncular ve inzaghi, müller gibi geleceği görüp ona göre pozisyon alabilen kurnaz oyunculardır.
Hayatımda en büyük yeri kaplayan bir tutku. Deli gibi özledim amk koronası yüzünden 8 de kapanır 18'de devam filmi yarım kaldı.
iddia yapmayı sonrasında yatmayı bile özledim. Yak gel bildiğin ne varsa..
eskiden zenginlerin izleyip fakirlerin oynadığı şimdi ise fakirlerin izleyip zenginlerin oynadığı spor dalı. ben demiyorum şenol güneş diyor.
şu klasik futbol eleştirisini de yüzyıl oldu hala geliştiremediniz.
Premier league ve ucl dışında oynanan her müsabakanın çer çöp olduğu spor dalı.

Hatta spor diyince akla ilk gelen tek Spor dalı.
Üstteki yaZarın entrysini öptüm.
haftada 2 maçtan 3 saat maç izlese biri. yılda 144 saat ediyor. 10 yılda 1440 saat.
1440 saati bu spor dalını izlemeye harcamayı çok mantıksız bulduğum spor dalı. aşırı sıkıcı ve abartı. birde erkekliğin sembolü haline çevrilmiş amk zihniyetleri yüzünden.
Ayakla oynanan ve rakibin dikdörgen kalesine topu girdirmeye çalışılan oyun. (bkz: This is a football it is a football)
eskisi kadar zevkli değil eskiden kıyasıya rekabet vardı yani kesin şu takım şampiyon olur diyemezdin şimdi o rekabet yok.
ister istemez izlemesi bağımlılık yapan spor.
bazen direniştir.

biliyorsunuz, ingilizler bu futbol oyununu bir nevi ata sporu olarak benimserler. esasen futbol ingiltere'de düşük sınıfların eğlencesiydi. üst sınıflar daha çok kriket gibi daha sofistike oyunlar oynarlardı. fakat ingilizler sömürge imparatorluğunu kurarken futbolu da sömürgeci ideolojinin bir parçası haline getirdiler. nasıl? mesela bengal'de hinduların ingilizlerden ırksal olarak düşük olduğunu, dolayısıyla futbol gibi fiziksel güç gerektiren, aynı zamanda da takım oyunu olarak mental açıdan da güçlü olmayı gerektiren bu "erkek" oyununda hinduların alt ırk insalar olarak başarılı olamayacağını iddia ediyorlardı.bu söylem üzerinden kurulan iktidar, evanjelist misyonerlerin kurduğu okullarda da bir eğitim aracına dönüştürüldü. genç hindulara futbol oynatılarak medenileştirme görevi yerine getiriliyordu. mission civilisatrice.

emperyalizmin sütunlarından biri olan ve futbol üzerinden kurulan bu hegemonik söylem diyalektik olarak karşıtını kurdu. karşı hegemonik, milliyetçi, antiemperyalist yaklaşım da sömürgeci söyleme meydan okuyordu. yükselen hindu orta sınıfı ingilizleri ingilizlerin oyununda alt etmeyi istiyordu. bunun mekansal boyutu da vardı. çünkü kalkütta şehir merkezi sadece avrupalıların vakit geçirebileceği bir alandı, normal şartlarda siyahların buraya girişi yasaktı. Trades cup denen turnuvalara 2-3 hindu takımının katılımına müsaade ediliyordu. bir hindu takımla bir ingiliz takım karşılaştığı zaman hindular normal şartlar altında ayak basamadığı meydanı binlerce kişiyle işgal edebiliyordu. futbol maçları direnişçiler için bir savaş simulasyonu ve ben de varım deme ortamı haline gelmişti.

öte yandan, hindu oyuncular sahaya yalın ayak çıkarlardı. ingilizlerin giydiği botlardan mahrumdular. bunun önemli bir dezavantajı vardı. muson yağmurları söz konusu olduğunda zemin fazlasıyla kaygan hale geldiğinde hint sporcular ayakta durmakta zorlanıyor, oyun daha da zorlaşıyordu. ama çıplak ayak ile oynamanın sembolik bir başka boyutu da vardı. futbolu bir "erkek" oyunu olarak yansıtan sömürgeci ingilizlere karşı direnişçiler çıplak ayaklarıya daha da erkekçe, mertçe, korunmasız olarak karşı koymuş oluyorlardı.

1911'de IFa shield kupasını east yorkshire regiment'ı mağlup eden mohun bagan kazandı. tarihte bir ilk. bundan sonraki senelerde ingilizler işi şansa bırakmamak adına beyaz hakemler yardımı başta olmak üzere çeşitli yöntemlerle hint takımlarını sindirdi. 1929'da hint takımlar Ifa'dan çekildiler. ve federasyonda daha adil bir temsil karşılığında tekrar sahalara döndüler.

biliyorsunuz, latin amerika'da da futbolun bunun gibi direniş boyutu vardır. bunu yanılmıyorsam eduardo galeano yazmıştı. bizde de galatasaray kurulurken felsefesini şöyle ifade etmişti: “Maksadımız ingilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmektir.“ galatasaray'ın ingiliz takımlar karşısında aldığı uefa kupası da bir direnişti. çünkü futbol hiçbir zaman sadece futbol değildir.
Kapanan takımları önlemek için kendi yarı alanında 11 futbolcuyla belli bir süre duran takım ceza almalıdır.
Hiç sevmem. insanlar neden bunun delisi anlam veremiyorum.
futbol klüplerine devlet desteği ve garantisiyle düşük faizli tl kredi kullandırılıyor son 2 senedir.

Devlet resmen bizi soyup bizim vergimizi garanti göstererek milyonlarca euro alan futbolcuları besliyor.

Tanrı'ya dua ediyorum: devletin bu politikalarına destek olan herkesi bizden silah zoruyla gasp edilen paraları alan futbolcuları tek tek kazığa oturtarak adaleti sağlamayı bana nasip etsin.
zaman zaman uzaklaşıp zaman zaman sevdiğim oyun.
her şey ama her şeyden bıktığımda boş boş tv tartışmalarını izlemek bile zevk veriyor.
eskiden çok severdim çok izlerdim, artık hiç zevk almıyorum.
eğlence sektöründe en büyük paraların döndüğü Alan.
futbolsuz hayatın tadı tuzu yok vakıt gecmıyor
olcaktı sımdı premıer lıg maçları acıcaktık bıralarımızı ohh keyıf bu dıcektık.
uzun yıllardır oynanan değişen ve gelişen spor. futbol sahası 2000'li yılların başında parsellere bölündü ve bu bir devrim yarattı. 14. bölgenin, yani on numaraların önemi anlaşıldı. real madrid zidane ile, barcelona messi ile, milan kaka ile domine etti bu bölgeyi. 2010'larda ise almanlar bir devrim daha yaptı. sağ sol kanatlar ve merkezin arasına yeni bir koridor eklendi ve ters ayaklı kanatlar, 4231 sistemi türedi. önümüzdeki yıllarda futbol nereye gidecek bilinmez lakin her zaman değişecek ve gelişecek.
(bkz: bir topun peşinden koşmak)