bugün

mental yapımında kullanılan bir çeşit enstürüman.

(bkz: fundamental)
fundalık.
(bkz: jane funda)
süpürge yapımında kullanılan bir ot.
(bkz: funda arar)
ağaçcık demekmiş.
doggy style'ı becerebilecek kalitede hatundur: https://youtu.be/_I3X4M96UJ4?t=141
memintoları da tombikto güzel yani.
gurbetçi türkler'den çıkan pop şarkıcısı hanım kızımız.
deli et beni şarkısı baya güzeldir.

Deli et Beni orijinal - http://www.youtube.com/watch?v=bsDnYEiGd4o
deli et beni ilkan günüç remix - http://www.youtube.com/watch?v=C5vPcuHeZkA
deli et beni Dj army remix - http://www.youtube.com/watch?v=V00NtROE_Yg
euphoria - https://www.youtube.com/watch?v=KBNxUis5azU
kiss me - http://www.youtube.com/watch?v=sZ9DZhGPSbY

not: kendisi belçika'da yaşamaktadır.
mükemmel memesi tam yerinde ve büyük, harika kırmızı bir ruj ve ideal bir kalçayla aklıma giren kadın ismidir.
http://www.youtube.com/watch?v=yjijahQK6O8

nasıl duru bir ses o öyle nasıl bir alt yapı biri beni 70 lere götürsün.

kanımca; (bkz: gecenin şarkısı)
iskoçya'da beyazından çok yetişir, ve yine iskoçya'da bu bitkinin şans ve mutluluk getirdiğine inanılır.
denizcilikte demirlemek işlemini başlamak için kullanılan terimdir. köprü üssünde süvari bey'in 'funda bismillah' komutu ile demirleme manevrası başlar.
kaynatılarak suyu içildiğinde zayıflatan bitki.
1958 yapımı, siyah beyaz türk filmi. yönetmen nişan hançer, oyuncular muhterem nur, kenan pars, ahmet mekin, zeynep değirmencioğlu, handan adalı, hikmet serçe, erol taş, danyal topatan, necil ozon, cevat tayşı, kamuran ateşli, afet oynar, hayri esen, toron karacaoğlu, samiye hün, aliye rona, sadettin erbil, kemal ergüvenç, nursan alçam.
Ilgın Olut'un kitabıdır. (bkz: Günaydın Funda)
taş kızlar çıkartan isimdir.
seksi bir kız ismi.
kerime nadir romanıdır okunmak için okunur yoksa bir özelliği yoktur.
canımı yakmıştır. kiliste üniversite okumaktadır. vicdansızın tekidir. sevgi nedir, aşk nedir bilmez.
(bkz: fundamental)
funda ne istediğini bilemedi. elinde bana ördüğü atkı, kalakaldı. ah funda yaktım tüm anıları. ahh funda ellerimde kaldı ellerinin ıssızlığı. funda güzelliğin belki benim kalbime girmişti ama beş para etmedi . belki benim yüzümden düşen bin parça senin kalbine batmıştır funda olamaz mı ? olabilir!. herneyse senin için söyleyeceklerim bitmedi funda .. yağmurlu bir karşılaşmada kendi sahamda oynarım o zaman benim üzerime yatırabilirsin bütün varını yoğunu ne kadar içsel çatışşmaların varsa onlarıda. kaybedilmiş bir içsavaşın içerisinde yazık bir kız çocuğu funda... öptüm acılarımızı funda. yenik düştük geçer mi sandın.?
hayatımdaki en büyük karşıtlığın simgesi...

siyah olduğu zaman beyazı kıskandıran, beyaz olduğu zaman karanlıklara ışık açtıran,
şiirlerimi yazarken kalemin durmamasını sağlayan,konuşurken boğazımda bir şeylerin düğümlenmesine neden olan,
her sabah gözlerimdeki umut, her gece duvara dönüp ismini sayıkladığım hayal kırıklığı...
çölde kaybolurken karanlıkta bulduğum su ve ya buzullarda donarken içimi ısıtan ışık...
içinden çıkamadığım derin bir kuyu ve bana yardım edip etmeyeceğini bilemediğim ateşten merdiven basamakları...

ben seni hep mutlulukla betimlemiştim ama sen kendin yarattın üzüntümü.
ben senle ikimizi sürekli çalan bir şarkıya benzettim, sense kulaklarını tıkayıp yine kendi başına dans etmeyi sürdürdün.
ben bütün dileklerimde ikimizi konuk ettim dudaklarımda, sen dudaklarını büzüp yarının bi' önemi olmadığını söyledin.
üzüldüğünde sarıldın , çünkü yanında hep duran bendim; ama sen senin gidişinden sonra günden güne tükendiğimi görmemiştin.
ben seni bulurum yine bir gün, çünkü göremesen de benden daha da yalnızsın.

ben sana ' bu türlü gitmene alışamam ' demiştim; alışamadım.

üzdüm seni haklısın, özür dilerim her şey için.
kısa boylu ve çakma sarışın olan, aynı zaman da pek şirin olan hatunlar için ideal bir isim.
funda yedi yaşında bir kız idi. 1982 yılının en güzel şeyiydi o. bembeyaz yüzünde inatla ışıldayan iri, kapkara gözleri vardı. yaşama sevinci vardı o gözlerde. hayat ne kadar güzeldi funda gülerken. tanrısal bir büyü beklerdi kirpiklerinde. yaz sıcağında karpuz yiyen, akşamüstüne doğru saçları rüzgarda yanaklarına yapışan bir kızdı. düşüp dizlerini yaraladığında uf olan yerlerini öpmek istediğim yegane kızdı funda.
sabah kalktığımda içimde birşeyler pır pır ederdi. funda taa şuramdaydı. funda'yı görmeden geçen her gün ziyandı. boşa yaşanmıştı.

sonra mahalleye bora adında bir çocuk taşındı. sahi tanrı bana neden böyle birşey yapmıştı ki? bora'nın, yeleğiyle, şapkasıyla, topukları mahmuzlu çizmelerine kadar tam takım bir kovboy elbisesi vardı. kısa sürede kasabamızın şerifi oluverdi. bora 1982'de bahçelievler'de yaşayan bir çocuk. nereden buldun o elbiseyi be eşşoğlueşek! bora'nın kılıfından çıkardığı siyah ve parlak tabancası her allah'ın günü bize küfür ediyordu.

bir hafta sürmeden funda'nın iri gözleri usulca bora'ya kaydı. funda ellerini yanaklarına koyup bora ne derse dinleyen salak bir kıza dönüştü. benim güzel fundam nereye gitti? hala oralarda bir yerde olmalıydı. aklımı kaçırıcam. benim fundam gamzelerini, gülüşlerini bora'ya verdi. tebessüm ettiği zaman gözüken o tavşan dişlerini bora seyrediyordu artık. oysa bora asla bilemezdi aşkı ve funda'yı. kedilerin kuyruğuna teneke bağlayan, sapanla kuş avlayan taş kalpli bir piçti o. pes etmeye niyetim yoktu ama funda'nın gözleri gözlerime değsin diye çırpındıkça maymunlaşıyordum sanki. bora onu tersledikçe karizmatik oldu, ben yaltaklandıkça zevzek...

günler böyle azap içinde geçerken funda birgün evinin penceresinde salçalı ekmek yerken dedi ki "babamın tayini bolu'ya çıktı." anneme koşup "tayin ne demek anne?" dedim. annem "gidiyorlar yavrum" dedi. içimden birşey koptu. ertesi gün funda'yı bir bedford kamyonuna yüklediler. aşka dair ne varsa bir kamyona sığdırdılar. bedford hoyratça gaza bastı. egzoz dumanı simsiyah içime doldu. içimde kaldı. bir taş salladım bedford'a. funda'mı aldı götürdü diye. hava kararıyordu. kış geliyordu, funda gidiyordu. ben şimdi nasıl yaşayacaktım? sonra gözlerim bora'yı aradı sokakta. bora'yı nergis adında bir kızla gülüşürlerken yakaladım. bir taş da bora'ya salladım. bora'nın kafası yarılıverdi. salya sümük ağlarken bir taraftan da annesine parmağıyla beni gösteriyordu. bora ağlıyor ben ağlıyorum. öyle güzel ağlıyorum ki bir günahtan arınır gibi. sessizce.
bora ağlıyor ben ağlıyorum.
süpürge otu diye dalga geçtiğim arkadaşımın anlamı süpürge otu değil dört mevsim yeşil kalan bitki * diyerek kıvırmaya çalıştığı ismi.